Tüm zamanların en iyi medyumlarından kabul edilen ünlü "Uyuyan Kahin" Edgar Cayce, Astroloji´ye yeni bir boyut getiriyordu. Ona göre ve hatta Astroloji´nin babalarından Plotinus´a göre, gezegenler ruhsal varlıkların yaşam ve deney alanlarıdırlar. Her birimiz Güneş Sistemi´ndeki tüm cisimlerden etkileniriz ama bu etki fiziksel değil, bilinç düzeyimizi etkileyen farklı titreşim alanlarından oluşur.
Hazırlayan; John K. Hammelton
Bilinmeyen, açıklanamayan ruhsal fenomenler bu tür okumalarla açıklanabilir; böylece doğadışının yolunu bulabiliriz. DDA denen Duyu Dışı Algılama´nın sınırlarının içinde, telekinezi, durugörü, astral yolculuk ve mistik deneyler bulunmaktadır. Yaşanan deneyler sonucunda sırların çoğunun Doğu´da saklı olduğu ve tanımladığı görülmüştür; bu gizem çözülme noktasına Satori, Moksha veya Nirvana denir. Düşünce daima eylemin merkezindedir, beyne bağlı sinirsel iletişim ağı yeterli güce ulaşıldığında (Nirvana gibi), yukarda adı geçen DDA olaylarını başlatır. Bunun en iyi örneklerinden birisi, yetenek veya ruhsal güç hangi tanım olursa olsun, Okült alanın en tanınmış isimlerinden birisi olan Edgar Cayce´dir. Ona "Uyuyan Kahin" deniyordu; bir şifacı, bir kahin ve bir kutsal kitap yorumcusuydu. Burada okurlarımızın gerçek medyum tanımını öğrenmeleri gerekiyor, Cayce bir medyumdur ve ölümünden sonra ardında 14.000 ruhsal mesaj ve öngörü bırakmış ve 44 yıl boyunca 6.000´den fazla insan çevresinde bilgilenmek amacıyla yeralmıştır. Onun yaptığı iş cin, peri saçmalıklarları değil, muska istismarları değil, dinsel çıkarcılık ve yalancılık değil, belli bir düzeyi, kültürü ve felsefeyi içeren bilgilenme işidir. Bu nedenle de Türkiye´de kendisine medyum, cinci, perici adını takan insanlara kimsenin inanmaması ve hatta kovmaları gerekmektedir. Cayce, özel bir trans yöntemiyle tanıkların önünde kendinden geçiyordu, sadece şifa yaptığı anları kimse görmedi, isimleri ve bilgileri alıyor, gerekeni yapıyordu; uyumadan sonra metafizik sorulara cevap veriyordu.
Ruh dıştan çok, kendisinden etkilenir.
Edgar Cayce ve Plotinus´ın düşünceleri ve de diğer mistik doktrinler daima ölümsüzlüğü düşünerek, ruhun bedenleri kullandığını öne sürdüler. Bilindiği gibi bu yaklaşım, reenkarnasyon ya da ruh göçüdür, kardeş doktrinlerde Karma olarak tanımlanır ve de determinizmaya yani neden-sonuç ilişkisi ile açıklanır. Göründüğü kadarıyla mantıksal olarak, birden fazla yaşam deneyi gereklidir, dünya sahnesindeki evrimin ve ruhsal yaşam açısından gelişimin yolu budur; özellikle de ruh düşünsel olarak ölümsüzlük sezgisine sahipse... Edgar Cayce, bunu ruhsal yaşamlar arası ilişkinin açıklanması şeklinde yorumluyor ve anlattıklarına "Yaşam Okumaları" diyordu. Cayce´nin okumalarında birey, sadece çevresel etkilerle (Aile, ortam, eğitim gibi...) gelişmiyor veya olumsuz etkiler almıyordu. O bir çevre kurbanı değildi, kendisiyle de buluşuyor ve kozmik güçlerin karmik kalıntılarını da kullanıyordu. Cayce; "Bir ruh bir bedene girdiği anda, bir kapı açılır. Bu bir fırsattır, ruhun kaderi inşa edilecektir. İyi ya da kötü olaylar önceden programlanmıştır, bunları kullanmak fırsatı ruha aittir yani önüne gelen iyi ya da kötü olayı ruh serbest iradesiyle değerlendirir. Verilecek kararlar ruhun kurtuluşu yolundadır, burada sorumluluklardan kaçılamaz, ruh buna mecburdur." der ve şöyle devam eder; "Kalbin zenginliği, sözlerle anlaşılır, düşünceler eylemdir ve kişi kendisini geliştirmek için daima onur verici işler yapmalıdır, kendisini eğitmeli ve kendisine aslı gücenmemelidir." Bizler seçimlerimizde hürüz ama sorumluyuz, günlük kararlarımız geleceğin seçimlerinin koşullarını oluşturur ve raslantılar koşulları kaçınılmaz biçimde etkilerler.
Güneş Sistemi, olacaklar üzerinde etkilidir.
Plotinus da benzeri şeyleri söylüyor ve ruhun madde dünyasına olan ihtiyacını şiddetle ve kesinlikle vurguluyordu. Başkalarının iyiliğine ve yardıma adanmış bir yaşam, beş veya altı yaşam deneyimine bedeldi. Ama ruh bunu bilinçli yapmalı fakat bu bilinçliliğin içinde de gelecek yaşamların daha iyi geçmesi egosu da yer almamalıydı; amaç ölümsüzlüktü. Cayce, bireysellikle kişiliği ayırır, kişilik dünyevidir ve fizik bedenden etkilenir ama birey ölümsüz ve ebedidir. Kişiliğin üst düzeyinde birey duyusu vardır, üç ya da dört yeniden doğuştan sonra oluşur. Her doğuş, duyguları ve kişisel yetileri yansıtır. Kişilik, bireyin bir açısından başka birşey değildir. Dünya yaşamlarının ara dönemlerinde ruh gezegensel boyutlarda varolur, bu bir bilinç alanıdır, bireyin veya öz ruhun bu alandaki yönlendirmeleri, dünya yaşamlarında belirir. Öte yandan, önceki dünya yaşamları ve deneyler duyusal tahrikler yaratarak, ruhsal ilişkinin başlaması için gereken kişiliği şekillendirirler. Edgar Cayce, 1923´de başlattığı "Okumalar"ın ileri aşamalarında, astrolojik düşüncelerin özel anlamlar doğurduğunu söylerken, insan üzerindeki en büyük güç olduğunu sayısız kez şiddetle vurguluyordu. Şöyle diyordu; "İnsanın kaderini etkileyen en büyük güç, önce Güneş´tir, sonra dünyaya yakın gezegenlerin gücü gelir, bütün bunlar bireyin doğum zamanında etkilemeye başlarlar. Anlamaya çalışın, gezegenlerin bir eylemi yoktur veya Güneş´in ya da Ay´ın evrelerinden söz etmiyorum, doğal olarak tüm göksel varoluşlar insandaki olacaklar üzerinde etkindirler."
Diğer gezegenlerde fizik bedenlere gerek yoktur.
"İnsanlığın Güneş Sistemi ile çok özel bir ilişkisi vardır. Biz bir amaç doğrultusunda varız ve amacımız burada bulunmaktır. Tüm göksel kürelerle bir iç ilişki halindeyiz, bizler onlardan, onlar da bizden etkilenirler. Dünya ruhların buluşma ve çalışma yeridir, burada diğer ruhların yaşamlarını öğrenir ve öğretilerle bütünleştirirken göksel kürelerin bilinç boyutları ile karşılaştırırız. Her gezegen bir öğretinin bir parçasıdır, bir titreşim, bir frekans merkezidir, buralarda ruhlar bulunurlar ve toplu olarak büyük uyanışı amaçlarlar..." Cayce gezegensel titreşimlerin, bir amaç için oluşturulmuş, derlenmiş, özümlenmiş özel bir çevre ortamında çalışan bilinç frekanslarına paralel olduklarını söylüyor ve devam ediyordu; "Dikkat edilmesi gereken şey, özgün bir üniversite eğitiminin varlığıdır, ruhlar ayrı çizgide olabilirler yani Harvard veya Yale Üniversiteleri´nde okuyabilirler; bu şu demektir; bulundukları çevrede aktiftirler ve oranın vibrasyonlarını taşırlar." Öğrenci varlık kollektif bilinç alanına veya titreşimine girmeye hak kazandığında yani okulundan mezun olduğunda "ruh" adını almaya hak kazanır. Aynı şekilde düşünerek gezegenlerin etkilerini anlayabilir ve algılayabiliriz yani Cayce´e göre gezegenleri farklı okullar gibi düşünmeliyiz, her bedenli veya bedensiz ruh gezegenlerin birinin ya da ender olarak birkaçının titreşim alanının içindedir. Çünkü bizler çevrelerimizde evrimleşebiliyoruz ve her gezegensel alanda bilinmedik bir süre için konuklarız. Cayce devam ediyor; "Konuklar Güneş Sistemi´nin diğer alanlarında vardırlar ama olması gerektikleri gibidir bu; dünyada olduğu gibi Venüs´de, Jüpiter´de, Uranüs´de veya Satürn´de fiziksel bedenlere sahip olamazlar; oralardaki çevre buna uygun değildir. Fakat buralarda bir uyanış, bir bilinçlilik alanı içinde olduklarından ortama uygun bir evrim sürecindedirler, bu nedenle bedene ihtiyaç yoktur. Güneş Sistemi´ni oluşturan gezegenlerin evrensel sorumlulukları böyledir."
Kişiliğinizi gezegenlerde bulabilirsiniz;
Cayce, her ruhun tüm gezegensel bilinç kürelerinden muhakkak geçmesi gerektiğini söylüyor ve ruhsal gelişimi için şöyle diyor;"Her gezegenin etki vibrasyonları farklı değerdedir. Bir varlık bu vibrasyon alanına girdiğinde değişim şart değildir fakat Tanrı´nın lütfuyla olabilir. Çünkü o alan evrensel bilincin bir parçasıdır, evrensel yasaların da... her bir gelişim alanından geçmeden de bu mümkündür belki Yaratıcı ile bir olmanın doğru vibrasyonları bulunamaz fakat alanlardan geçerken, basamaklar, dönemler ve deneysel yerler görülebilir, önemli olan idrak etmektir." Ruhlar gezegenlerin etki alanlarından geçerken, etki altında kalırlar denmişti, bir önceki gezegensel ruh varlığımız veya oluşumumuz gelecek yaşamımız için gerekli ve önemlidir, en azından bu etkiyi ruhumuzda taşırız. Sayısız insan, yaşamlarında dört ile altı gezegenin etki alanındadır, Edgar Cayce en azından bir, en çok da sekiz gezegenin etki alanından geçen ruhların varlığından söz ediyor. Astroloji, Güneş Sistemi´nin bir ruhsal sistem olduğunu ve doğal olarak fiziksel bir bedene yani gezegenlere sahip olduğu ilkesine dayanır. Bir insan varlık da, ruhsal bir varlıktır ve onun da fiziksel bir bedeni vardır. Güneş-gezegen sistemi makro-kozmik, benzer imaj olarak da insan ruhu mikro-kozmik olarak düşünülmelidir. Bunun temel ve belirgin ilk ilkesi ise, Güneş, Ay ve gezegenlerden aldığımız psikolojik etkilerdir. Kısacası, gezegenlere Astrolojik açıdan bakarken, ruhsal evrimimizin temel olduğu gerçeğini gözden kaçırmamalıyız. Her gezegen bilinçsel alanları veya katları ifade eder, eğer gezegenlerin özelliklerini iyi öğrenir ve klasik astrolojik bilgilerden yola çıkarak onları iyi tanırsak, kendi özümüzü yani ruhumuzu tanımış oluruz, bu yaşamımızda biz etkileyen Güneş Sistemi cisimleri astro-psikolojik yani ruhsal kimliğimizi açıklayacak bilgileri içermektedirler. Önemli olan buradan yola çıkarak, gelecek yaşamlarımızın şifresinin de burada olduğudur yani bu iş falcılık değildir...
Tüm zamanların en iyi medyumlarından kabul edilen ünlü "Uyuyan Kahin" Edgar Cayce, Astroloji´ye yeni bir boyut getiriyordu. Ona göre ve hatta Astroloji´nin babalarından Plotinus´a göre, gezegenler ruhsal varlıkların yaşam ve deney alanlarıdırlar. Her birimiz Güneş Sistemi´ndeki tüm cisimlerden etkileniriz ama bu etki fiziksel değil, bilinç düzeyimizi etkileyen farklı titreşim alanlarından oluşur.
Hazırlayan; John K. Hammelton
Bilinmeyen, açıklanamayan ruhsal fenomenler bu tür okumalarla açıklanabilir; böylece doğadışının yolunu bulabiliriz. DDA denen Duyu Dışı Algılama´nın sınırlarının içinde, telekinezi, durugörü, astral yolculuk ve mistik deneyler bulunmaktadır. Yaşanan deneyler sonucunda sırların çoğunun Doğu´da saklı olduğu ve tanımladığı görülmüştür; bu gizem çözülme noktasına Satori, Moksha veya Nirvana denir. Düşünce daima eylemin merkezindedir, beyne bağlı sinirsel iletişim ağı yeterli güce ulaşıldığında (Nirvana gibi), yukarda adı geçen DDA olaylarını başlatır. Bunun en iyi örneklerinden birisi, yetenek veya ruhsal güç hangi tanım olursa olsun, Okült alanın en tanınmış isimlerinden birisi olan Edgar Cayce´dir. Ona "Uyuyan Kahin" deniyordu; bir şifacı, bir kahin ve bir kutsal kitap yorumcusuydu. Burada okurlarımızın gerçek medyum tanımını öğrenmeleri gerekiyor, Cayce bir medyumdur ve ölümünden sonra ardında 14.000 ruhsal mesaj ve öngörü bırakmış ve 44 yıl boyunca 6.000´den fazla insan çevresinde bilgilenmek amacıyla yeralmıştır. Onun yaptığı iş cin, peri saçmalıklarları değil, muska istismarları değil, dinsel çıkarcılık ve yalancılık değil, belli bir düzeyi, kültürü ve felsefeyi içeren bilgilenme işidir. Bu nedenle de Türkiye´de kendisine medyum, cinci, perici adını takan insanlara kimsenin inanmaması ve hatta kovmaları gerekmektedir. Cayce, özel bir trans yöntemiyle tanıkların önünde kendinden geçiyordu, sadece şifa yaptığı anları kimse görmedi, isimleri ve bilgileri alıyor, gerekeni yapıyordu; uyumadan sonra metafizik sorulara cevap veriyordu.
Ruh dıştan çok, kendisinden etkilenir.
Edgar Cayce ve Plotinus´ın düşünceleri ve de diğer mistik doktrinler daima ölümsüzlüğü düşünerek, ruhun bedenleri kullandığını öne sürdüler. Bilindiği gibi bu yaklaşım, reenkarnasyon ya da ruh göçüdür, kardeş doktrinlerde Karma olarak tanımlanır ve de determinizmaya yani neden-sonuç ilişkisi ile açıklanır. Göründüğü kadarıyla mantıksal olarak, birden fazla yaşam deneyi gereklidir, dünya sahnesindeki evrimin ve ruhsal yaşam açısından gelişimin yolu budur; özellikle de ruh düşünsel olarak ölümsüzlük sezgisine sahipse... Edgar Cayce, bunu ruhsal yaşamlar arası ilişkinin açıklanması şeklinde yorumluyor ve anlattıklarına "Yaşam Okumaları" diyordu. Cayce´nin okumalarında birey, sadece çevresel etkilerle (Aile, ortam, eğitim gibi...) gelişmiyor veya olumsuz etkiler almıyordu. O bir çevre kurbanı değildi, kendisiyle de buluşuyor ve kozmik güçlerin karmik kalıntılarını da kullanıyordu. Cayce; "Bir ruh bir bedene girdiği anda, bir kapı açılır. Bu bir fırsattır, ruhun kaderi inşa edilecektir. İyi ya da kötü olaylar önceden programlanmıştır, bunları kullanmak fırsatı ruha aittir yani önüne gelen iyi ya da kötü olayı ruh serbest iradesiyle değerlendirir. Verilecek kararlar ruhun kurtuluşu yolundadır, burada sorumluluklardan kaçılamaz, ruh buna mecburdur." der ve şöyle devam eder; "Kalbin zenginliği, sözlerle anlaşılır, düşünceler eylemdir ve kişi kendisini geliştirmek için daima onur verici işler yapmalıdır, kendisini eğitmeli ve kendisine aslı gücenmemelidir." Bizler seçimlerimizde hürüz ama sorumluyuz, günlük kararlarımız geleceğin seçimlerinin koşullarını oluşturur ve raslantılar koşulları kaçınılmaz biçimde etkilerler.
Güneş Sistemi, olacaklar üzerinde etkilidir.
Plotinus da benzeri şeyleri söylüyor ve ruhun madde dünyasına olan ihtiyacını şiddetle ve kesinlikle vurguluyordu. Başkalarının iyiliğine ve yardıma adanmış bir yaşam, beş veya altı yaşam deneyimine bedeldi. Ama ruh bunu bilinçli yapmalı fakat bu bilinçliliğin içinde de gelecek yaşamların daha iyi geçmesi egosu da yer almamalıydı; amaç ölümsüzlüktü. Cayce, bireysellikle kişiliği ayırır, kişilik dünyevidir ve fizik bedenden etkilenir ama birey ölümsüz ve ebedidir. Kişiliğin üst düzeyinde birey duyusu vardır, üç ya da dört yeniden doğuştan sonra oluşur. Her doğuş, duyguları ve kişisel yetileri yansıtır. Kişilik, bireyin bir açısından başka birşey değildir. Dünya yaşamlarının ara dönemlerinde ruh gezegensel boyutlarda varolur, bu bir bilinç alanıdır, bireyin veya öz ruhun bu alandaki yönlendirmeleri, dünya yaşamlarında belirir. Öte yandan, önceki dünya yaşamları ve deneyler duyusal tahrikler yaratarak, ruhsal ilişkinin başlaması için gereken kişiliği şekillendirirler. Edgar Cayce, 1923´de başlattığı "Okumalar"ın ileri aşamalarında, astrolojik düşüncelerin özel anlamlar doğurduğunu söylerken, insan üzerindeki en büyük güç olduğunu sayısız kez şiddetle vurguluyordu. Şöyle diyordu; "İnsanın kaderini etkileyen en büyük güç, önce Güneş´tir, sonra dünyaya yakın gezegenlerin gücü gelir, bütün bunlar bireyin doğum zamanında etkilemeye başlarlar. Anlamaya çalışın, gezegenlerin bir eylemi yoktur veya Güneş´in ya da Ay´ın evrelerinden söz etmiyorum, doğal olarak tüm göksel varoluşlar insandaki olacaklar üzerinde etkindirler."
Diğer gezegenlerde fizik bedenlere gerek yoktur.
"İnsanlığın Güneş Sistemi ile çok özel bir ilişkisi vardır. Biz bir amaç doğrultusunda varız ve amacımız burada bulunmaktır. Tüm göksel kürelerle bir iç ilişki halindeyiz, bizler onlardan, onlar da bizden etkilenirler. Dünya ruhların buluşma ve çalışma yeridir, burada diğer ruhların yaşamlarını öğrenir ve öğretilerle bütünleştirirken göksel kürelerin bilinç boyutları ile karşılaştırırız. Her gezegen bir öğretinin bir parçasıdır, bir titreşim, bir frekans merkezidir, buralarda ruhlar bulunurlar ve toplu olarak büyük uyanışı amaçlarlar..." Cayce gezegensel titreşimlerin, bir amaç için oluşturulmuş, derlenmiş, özümlenmiş özel bir çevre ortamında çalışan bilinç frekanslarına paralel olduklarını söylüyor ve devam ediyordu; "Dikkat edilmesi gereken şey, özgün bir üniversite eğitiminin varlığıdır, ruhlar ayrı çizgide olabilirler yani Harvard veya Yale Üniversiteleri´nde okuyabilirler; bu şu demektir; bulundukları çevrede aktiftirler ve oranın vibrasyonlarını taşırlar." Öğrenci varlık kollektif bilinç alanına veya titreşimine girmeye hak kazandığında yani okulundan mezun olduğunda "ruh" adını almaya hak kazanır. Aynı şekilde düşünerek gezegenlerin etkilerini anlayabilir ve algılayabiliriz yani Cayce´e göre gezegenleri farklı okullar gibi düşünmeliyiz, her bedenli veya bedensiz ruh gezegenlerin birinin ya da ender olarak birkaçının titreşim alanının içindedir. Çünkü bizler çevrelerimizde evrimleşebiliyoruz ve her gezegensel alanda bilinmedik bir süre için konuklarız. Cayce devam ediyor; "Konuklar Güneş Sistemi´nin diğer alanlarında vardırlar ama olması gerektikleri gibidir bu; dünyada olduğu gibi Venüs´de, Jüpiter´de, Uranüs´de veya Satürn´de fiziksel bedenlere sahip olamazlar; oralardaki çevre buna uygun değildir. Fakat buralarda bir uyanış, bir bilinçlilik alanı içinde olduklarından ortama uygun bir evrim sürecindedirler, bu nedenle bedene ihtiyaç yoktur. Güneş Sistemi´ni oluşturan gezegenlerin evrensel sorumlulukları böyledir."
Kişiliğinizi gezegenlerde bulabilirsiniz;
Cayce, her ruhun tüm gezegensel bilinç kürelerinden muhakkak geçmesi gerektiğini söylüyor ve ruhsal gelişimi için şöyle diyor;"Her gezegenin etki vibrasyonları farklı değerdedir. Bir varlık bu vibrasyon alanına girdiğinde değişim şart değildir fakat Tanrı´nın lütfuyla olabilir. Çünkü o alan evrensel bilincin bir parçasıdır, evrensel yasaların da... her bir gelişim alanından geçmeden de bu mümkündür belki Yaratıcı ile bir olmanın doğru vibrasyonları bulunamaz fakat alanlardan geçerken, basamaklar, dönemler ve deneysel yerler görülebilir, önemli olan idrak etmektir." Ruhlar gezegenlerin etki alanlarından geçerken, etki altında kalırlar denmişti, bir önceki gezegensel ruh varlığımız veya oluşumumuz gelecek yaşamımız için gerekli ve önemlidir, en azından bu etkiyi ruhumuzda taşırız. Sayısız insan, yaşamlarında dört ile altı gezegenin etki alanındadır, Edgar Cayce en azından bir, en çok da sekiz gezegenin etki alanından geçen ruhların varlığından söz ediyor. Astroloji, Güneş Sistemi´nin bir ruhsal sistem olduğunu ve doğal olarak fiziksel bir bedene yani gezegenlere sahip olduğu ilkesine dayanır. Bir insan varlık da, ruhsal bir varlıktır ve onun da fiziksel bir bedeni vardır. Güneş-gezegen sistemi makro-kozmik, benzer imaj olarak da insan ruhu mikro-kozmik olarak düşünülmelidir. Bunun temel ve belirgin ilk ilkesi ise, Güneş, Ay ve gezegenlerden aldığımız psikolojik etkilerdir. Kısacası, gezegenlere Astrolojik açıdan bakarken, ruhsal evrimimizin temel olduğu gerçeğini gözden kaçırmamalıyız. Her gezegen bilinçsel alanları veya katları ifade eder, eğer gezegenlerin özelliklerini iyi öğrenir ve klasik astrolojik bilgilerden yola çıkarak onları iyi tanırsak, kendi özümüzü yani ruhumuzu tanımış oluruz, bu yaşamımızda biz etkileyen Güneş Sistemi cisimleri astro-psikolojik yani ruhsal kimliğimizi açıklayacak bilgileri içermektedirler. Önemli olan buradan yola çıkarak, gelecek yaşamlarımızın şifresinin de burada olduğudur yani bu iş falcılık değildir...