Nisargadatta Maharaj

Nisargadatta Maharaj

İnsanlık bugün, her zaman olduğundan daha fazla aydınlanmaya, kendini, aslında ne olduğunu bilmeye, özünü idrak etmeye ve iç huzuruna kavuşmaya şiddetle ihtiyaç duymaktadır. Sri Nisargadatta, bir güzellik, sevgi ve sadelik örneği olan öğretisiyle okuru gerçekdışı rüyasında, içinde bulunduğu zavallı, korku ve ıstırap dolu hayal dünyasından uyanmaya, gerçek, sınırsız ve ebedî varlığını,özünü idrak etmeye çağırıyor. BEN O'YUM, varoluşun gerçeğiyle ilgili tüm düşünce ve inançlarımızı derinden sarsarak, bizi bütünlük, birlik ve mükemmellik içeren sınırsız bir anlayışla karşı karşıya getiriyor. Sri Nisargadatta Maharaj, bağımlı olduğumuz, kendi kendimizi aldattığımız her şeyi elimizden alıp, karşılığında ilahi gerçeği, insanın, hayatın, varoluşun sırrını veriyor ve asıl özgürlüğe zamandan, uzaydan ve her türlü tariften öte olan o En Yüce Hal'e giden kısa yolu gösteriyor.

MAHARAJ diyor ki: Tek gerçek beyan “Ben-im”dir. Diğer her şey başka şeylere göre varılan sonuçlardan ibarettir.

İşte, gerçek deneyimlenen (deneyimi yaşayan) zihin değil, Ben, yani her şeyin onun içinde meydana çıktığı, göründüğü ışıktır. Ben, tüm deneyimlerin kökenindeki ortak faktördür; içinde her şeyin vaki olduğu (meydana geldiği) farkındalıktır.


BU “Ben-im”lik, bilincin bilincinde olmak, kendinin farkında olmaktır. Ve tanımlanamaz, nitelendirilemez olandır, çünkü onun sıfat ve nitelikleri yoktur. O sadece Ben’in Ben oluşudur ve bu Ben de var olan her şeydir. Var olan her şey, ben olarak vardır.

“Ben-im” dünyadan, bedenden ve zihinden önce de vardı. Ben-im, onların hepsinin kaynağıdır, dünyanın şaşırtıcı çeşitliliğiyle tezahür etmesine olanak veren evrensel güçtür.

“Ben-im” duygusu, bu ilkeselliğine rağmen, En Üstün olan değildir. Mutlak değildir, Bu “Ben-im”lik duygusu yada tadı zamanın tamamen ötesinde değildir.

Var olarak kalan ise sözcüklerin ötesinde olduğundan, tarif edilemez.

Günümüzde, her geçen gün çok sayıda insan spirituel alana yöneliyor, maddi olana, tüketim toplumunun yarattığı yapay dünyaya sırt çeviriyor. Tüketim toplumunun yarattığı ve medya tarafından demagojik bir tavırla pompalanan değerlerle avunamayan mutsuz insanlar yeni arayışlar içine giriyorlar. Maddi olandan kaçanlar doğal olarak manevi olana, metafiziğe, ruhsal öğretilere yöneliyorlar.

İnsanların peşlerine takıldıkları çeşitli ruhsal öğretileri, sınırlılıkları ve uygulamadaki zorlukları nedeniyle terk etmek zorunda kalışları bu insanların ruhsal dünyasında yeni ve daha derin yaralar açıyor. Arayıcı durumdaki bu insanlar bir ruhsal öğretiden başka bir ruhsal öğretiye dolaşıp duruyorlar. Bu öğretilerde de çelişkiler bularak umutsuzluğa kapılıyor, varoluşun sırrının çözülemeyeceği inancıyla geldikleri kaba ve maddi dünyaya geri dönüyorlar ya da bulundukları konumda akıntıya kürek çekiyorlar.

İşte Sri Nisargadatta Maharaj'ın öğretisinin farklılığı ve önemi burada başlıyor. O arayıcı olan insana eksiksiz, doyurucu ve kolay uygulanabilir bir öğreti sunuyor. O öğretisinde evreni ve hatta evren ötesini yorumluyor, yeniden tanımlıyor, gerçeği arayan insana ışıklı ve güvenilir bir yol gösteriyor. Ancak günümüz insanına, özellikle de Batı tarzı yaşam ve düşünce biçimine sahip olanlara son derece aykırı gelecek bir yol bu.

Hemen tüm ruhsal öğretiler bu yolda ilerleyen yolcuyu en sonunda bir noktaya, bir "kapı “ya getirir. Bu kapının adı BEN'dir veya Tasavvuf Felsefesinde söylendiği gibi NEFS'tir. Maddi âlemden manevi âleme geçiş bu kapının aşılmasına bağlıdır. Sufilerin "ölmeden ölmek" dedikleri şey budur. Sri Nisargadatta Maharaj'ın öğretisi işte bu BEN(ego) duygusunun aşılması üzerine kurulmuştur.

Onun öğretisi klasik Hint düşüncesinin birçok ögesini içermesine karşın, sadeliği ve uygulamadaki kolaylığı nedeniyle farklıdır. O kendi yogasına NİSARGA YOGA (Doğal Yoga) adını vermektedir. Kitabında Nisarga Yoga'yı şöyle tanımlıyor:

"Kimseyi incitmeden, kimseye zarar vermeden yaşayın. Zararsızlık en güçlü yogaşeklidir. O sizi süratle hedefinize götürür. Bu Nisarga Yoga, doğal yogadır. Bu barış ve uyum, dostluk ve sevgi, içinde yaşama sanatıdır. Onun meyvesi mutluluktur, nedensiz ve sonsuz."

Maharaj’a Amerika ve Avrupa’dan gelen Hıristiyan dünyanın ziyaretçileri sorular sormuşlardır. Maharaj onlara kendisini daha iyi anlamaları için kafalarındaki Tanrı imajını bir yana bırakmaları gereğini öneriyor.

maharajHindistan Müslümanlarına da Allah’ın çok açık bir dil ile tanrı olmadığını O’nun “Mutlak Hakikat” olduğunu söylüyor.

Allah’tan başka varlık olmadığını “Enel Hakk” sözü ile ilan eden Hallac-ı Mansur’u çağrıştıran… Varlığı Mevlâna gibi yorumlayan… Tekliği İbn Arabî zekâsıyla anlatan… başka bir inancın, başka bir kültürün, başka bir dilin rengi olan Maharaj okunması ve değerlendirilmesi gereken bir bilgedir.

Sorunlardan arınmış bir hayatın ne kusuru var? Kişilik, Gerçek olanın bir yansımasından ibarettir. Neden yansıma orijinale otomatik olarak sadık kalmasın? Kişinin kendine özgü modeller çizmeye ihtiyacı var mı? Hayat ki kişi onun bir ifadesidir, kişiye rehberlik edecektir. Kişinin, Gerçeğin sadece bir gölgesi olduğunu, fakat gerçeğin, kendisi olmadığıni bir kez idrak ettiğinizde, üzülüp dertlenmekten vazgeçersiniz. Kendi içinizden, içsel rehberiniz tarafından yönlendirilmeyi kabul eder ve benimsersiniz ve hayat bilinmeyene doğru bir yolculuk haline dönüşür.”

MAHARAJ İLE KONUŞMALAR:

Soran: Lütfen bize söyleyin, kendinizi nasıl idrak ettiniz?
Maharaj: Gurum(((mürşidim))) ile otuz dört yaşımdayken karşılaştım otuz yedi yaşımdayken kendimi idrak ettim.

SORAN: Ne oldu? Değişen neydi?
MAHARAJ: Haz ve acı üzerimdeki egemenliklerini yitirdiler. Arzudan ve korkudan kurtulmuştum. Kendimi hiçbir şeye gereksinim duymayan, bütünlük içinde, doygun bir varlık olarak; hissediyordum. Saf farkındalık okyanusunda, evrensel bilincin yüzeyinde, fenomenler dünyasının sayısız dalgalanan ve başlangıçsız ve bitimsiz bir şekilde (ezelden ebede) durmadan; yükselip alçalıyorlardı. Bilinç olarak onların hepsi Ben’im. Bütün olaylar Ben’im. Bütün bunları gözeten, koruyan gizemli bir kudret var. Bu kudret farkındalıktır, Öz'dür, Hayat'tır, Tanrı'dır; her ne isim verirseniz işte o. Tüm var oluşun temeli ve ayakta tutanı O'dur - tıpkı altının tüm alt ziynet eşyasının temeli oluşu gibi. Ve öylesine bize yakın, öylesine bizimdir! İsmi ve şekli ziynet eşyasından soyutlayın, altın apaçık hale gelir. İsimden, şekilden ve bunların yarattıkları arzulardan ve korkulardan kendinizi kurtarırsan geriye ne kalır?

SORAN: Hiçlik.
MAHARAJ: Evet, boşluk kalır. Fakat o boşluk ağzına kadar doludur. O ebedi potansiyeldir; bilincin ebedi edimsel oluşu gibi.

SORAN: Potansiyel derken, geleceği mi kastediyorsunuz?
MAHARAJ: Geçmiş, şimdi ve gelecek - hepsi vardır onda. Ve sonsuzca fazlası da.

SORAN: Fakat boşluk, boşluk olduğuna göre bize pek yararı olmaz.
MAHARAJ: Nasıl böyle söyleyebilirsiniz? Süreklilikte bir kesinti olmadıkça (((bir üst boyuta))) yeniden doğuş nasıl olabilirdi? Ölüm olmadıkça yenilenme olabilir mi? Uykunun karanlığı bile tazeleyici ve gençleştiricidir. Ölüm olmasaydı biz sonsuza dek ebedi ihtiyarlığın bataklığında gömülü kalırdık.

SORAN: Ölümsüzlük diye bir şey yok mudur?
MAHARAJ: Hayat ve ölüm, bir şeyin iki yüzü gibi birbirleri için gerekli ve esas olarak görüldüklerinde, işte bu ölümsüzlüktür. Başlangıçta sonu ve sonda başlangıcı görmek sonsuzluğun haberidir. Ölümsüzlük kesinlikle süreklilik demek değildir. Devam eden sadece değişim sürecidir. Hiçbir şey kalıcı değildir.

SORAN: Farkındalık kalıcı değil midir?
MAHARAJ: Farkındalık zamana ilişkin değildir. Zaman yalnızca bilinçte var olur. Bilincin ötesinde zaman ve uzay yoktur.

SORAN: Sizin bilinç alanınız içinde bedeniniz de var.
MAHARAJ: Elbette. Fakat başka bedenlerden ayrı olarak "benim bedenim" fikri orada mevcut değildir. Bana göre o"bir beden" dir, "benim bedenim" değil; "bir zihin"dir, "benim zihnim “değil. Zihin bedeni pekâlâ gözetmektedir, buna benim karışmama gerek yok. Yapılması gereken normal ve doğal yoldan yapılmaktadır. Siz fizyolojik fonksiyonlarınızın tam bilincinde olmayabilirsiniz ama duygularınıza, düşüncelerinize, arzu ve korkularınıza gelince siz şiddetle kendinizi işin içinde bulursunuz. Benim için işte bunlar da büyük ölçüde bilinç dışıdır. İnsanlarla konuşur ya da birtakım işler görürken, kendimi, pek de bilincinde olmaksızın bunları pekâlâ doğru ve uygun biçimde yapar bulmaktayım. Sanki günlük hayatımı kendiliğinden ve doğru tepkiler göstererek otomatik bir biçimde yaşıyorum.

SORAN: Bu kendiliğinden karşılıklar kendini idrak etmenin sonucu mudur, yoksa bir tür eğitimle mi elde edilir?
MAHARAJ: Her ikisinin de sonucudur. Hedefinize olan bağlılığınız sizi temiz ve düzgün bir hayat, gerçeğin arayışına ve insanlara yardım etmeye adanmış bir hayat sürmeye sevk eder ve kendini-idrak hali de arzular, korkular ve yanlış fikirler biçimindeki engelleri kaldırarak, yüce ahlâkı ve erdemi kolayca ve kendiliğinden ulaşılabilir hale getirir.

SORAN: Artık arzularınız ve korkularınız yok mu?
MAHARAJ: Benim kaderim pek az resmi öğrenim görmüş mütevazı bir esnaf, sıradan, basit bir insan olarak doğmak idi. Hayatım da sıradan arzular ve korkularla, sıradan bir hayattı. Ne zamanki üstadıma olan inancım ve onun sözlerine itaatim sayesinde gerçek varlığımın -farkına vardım, işte o zaman, kaderi sona erinceye dek kendi başının çaresine bakması için beşeri tabiatımı geride bıraktım. Bazen zihinsel ya da duygusal eski bir tepki zihinde belirir ama derhal fark edilerek giderilir. Ne de olsa insan kişilik ile yüklü kaldığı sürece, beşeri huylara ve alışkanlıklara maruz bulunmaktadır.

SORAN: Ölümden korkmaz mısınız?
MAHARAJ: Ben zaten ölüyüm.

SORAN: Ne anlamda?
MAHARAJ: Ben çifte ölüyüm. Sadece bedenime değil, zihnime de.

SORAN: Peki ama kesinlikle ölü görünmüyorsunuz!
MAHARAJ: Bunu siz söylüyorsunuz. Sanki benim durumumu benden iyi biliyorsunuz!

SORAN: Üzgünüm. Fakat hiç anlamıyorum. Ben sizi çok canlı ve açık seçik konuşur görürken siz bedensiz ve zihinsiz olduğunuzu söylüyorsunuz.
MAHARAJ: Sizin beyninizde ve bedeninizde muazzam karmaşıklıkta bir iş sürüp gidiyor, bunun bilincinde misiniz? Kesinlikle değilsiniz. Fakat dışarıdan biri için her şey zekice ve maksatlı bir biçimde yürür görünüyor. Bireyin tüm kişisel hayatının, büyük ölçüde bilinç eşiğinin altına gömülebileceğini, bununla birlikte faaliyetlerini sağlıklı ve düzgün biçimde sürdürebileceğini neden kabul etmemeli?

SORAN: Bu normal midir?
MAHARAJ: Normal nedir? Sizin -arzu ve korkularla obsede (((blokajda))), çekişme ve mücadeleyle dolu, anlamsız ve sevinçsiz haldeki hayatınız mı normal? Bedeninizin halini şiddetle düşünür olmanız mı normal? Duygular tarafından hırpalanmak, düşünceler tarafından işkence edilmek normal mi? Sağlıklı bir beden ve sağlıklı bir zihin büyük ölçüde sahiplerinin bilinci dışında yaşarlar; ancak ara sıra acı ve ıstırap nedeniyle dikkati çekerler. Neden tüm kişisel hayatı doğru bir biçimde işlev görebilen bu kapsam içine almamalı? İnsan, olan her şeye iyi ve tam tepkiler verebilir ve bunları farkındalık odağına getirmeden yapabilir. “Kendine (egoya) hâkim olma" varlığın ikinci doğası haline geldiğinde, farkındalık, odağını değiştirerek varoluşun ve faaliyetin daha derin düzeylerine yöneltir.

SORAN: O zaman siz bir robot olmaz mısınız?
MAHARAJ: Alışılmış ve tekrarlanır olan bir şeyin otomatikleştirilmesinde ne zarar vardır. O nasılsa otomatiktir. Ama o bir de karmakarışık, düzensiz(kaotik) hale gelirse, o zaman sıkıntı ve acı verir ve dikkat ister. Temiz ve iyi düzenlenmiş bir hayatın tüm amacı, insanı kaosun (kargaşanın) tutsaklığından ve kederin yükünden kurtarmak ve özgür kılmaktır.

SORAN: Bilgisayarla programlanmış bir hayattan yana görünüyorsunuz?
MAHARAJ: Sorunlardan arınmış bir hayatın ne kusuru var? Kişilik, gerçek olanın bir yansımasından ibarettir. Neden yansıma orijinale otomatik olarak sadık kalmasın? Kişinin kendine özgü modeller çizmeye ihtiyacı var mı? Hayat-ki kişi onun bir ifadesidir- kişiye rehberlik edecektir. Kişinin, gerçeğin sadece bir gölgesi olduğunu, fakat gerçeğin, kendisi olmadığınızı bir kez idrak ettiğinizde, üzülüp dertlenmekten vazgeçersiniz. Kendi içinizden, içsel rehberiniz tarafından yönlendirilmeyi kabul eder ve benimsersiniz ve hayat bilinmeyene doğru bir yolculuk haline dönüşür.

EN YÜCEOLAN, HER ŞEYİN ÖTESİNDEDİR

Soran: Gerçek (hakikat)"bir"dir diyorsunuz. "Bir"lik ve birlik kişiye atfedilen bir niteliktir. Öyleyse gerçek -bedeni evren olan- bir kişi midir?
Maharaj: Söyleyebileceğiniz her şey hem doğru hem de yanlış olacaktır. Sözcükler zihnin ötesine geçemezler.

SORAN: Sadece anlamaya çalışıyorum. Siz bize Kişi ‘den, Öz'den, En Yüce'den (vyakti, uyakta,avyakta) söz ediyorsunuz. Öz içinde "Ben-im" olarak odaklanan saf farkındalığın ışığı (pragna) , bilinç (chetana) olarak zihni(antahkarana) aydınlatır ve hayat (prana) olarak da bedeni (deha)canlandırır. Bütün bunlar sözcüklerde pek âlâ, fakat sıra kendi içimdeki kişiyi Öz'den, Öz'ü de En Yüce'den ayırt etmeye geldiğinde, kafam karışıyor.
MAHARAJ: Kişi asla özne değildir. Siz bir kişi görebilirsiniz fakat siz kişi değilsiniz. Siz daima En Yüce Olan'sınız ki O zamanın ve uzayın bellidir noktasında tanık olarak görünür; En Yüce'nin saf farkındalığıyla kişinin pek çok katmanlı bilinci arasında bir köprü oluşturan bir tanık olarak...

SORAN: Kendime baktığımda görüyorum ki, ben bedeni kullanma konusunda birbirleriyle dövüşen birkaç kişiyim.
MAHARAJ: Bunlar zihnin çeşitli eğilimlerine (samskara) tekabül ederler.

SORAN: Onlar arasında barış sağlayabilir miyim?
MAHARAJ: Nasıl sağlayabilirsiniz? Onlar öylesine çelişkilidirler ki! Onları oldukları gibi görün - sadece düşünce ve duygu alışkanlıkları olarak, anılar ve dürtüler demeti olarak,

SORAN: Onların hepsi de “Ben-im" diyor.
MAHARAJ: Bunun nedeni sadece sizin kendinizi onlarla özdeşleştirmenizdir. siz bir kez önünüzde belirenlerin, her ne iseler, asıl siz olamayacaklarını ve "Ben-im" diyemeyeceklerini idrak- ettiğinizde, bütün "kişilerinizdense onların taleplerinden kurtulursunuz. "Ben-im" duygusu sizin, kendinizindir. Siz ondan ayrılamazsınız, fakat herhangi bir şeye ondan verebilirsiniz; örneğin, "Ben gencim", "Ben zenginim" vb. derken olduğu gibi. Fakat böyle özdeşleştirmeler apaçık yanlıştır ve tutsaklık nedenidir.

SORAN: Şimdi anlayabiliyorum ki ben kişi değilim, fakat kişide yansıyanım, ona bir varlık (varoluş)duygusu verenim. Şimdi En Yüce'ye gelelim. Kendimi En Yüce olarak nasıl bilebilirim?
MAHARAJ: Bilincin kaynağı bilinç içindeki bir nesne olamaz. Kaynağı bilmek, kaynak olmak demektir. Siz kişi olmadığınızı, saf ve dingin tanık olduğunuzu ve korkusuz farkındalığın sizin asıl varlığınız olduğunu idrak ettiğinizde, siz o varlık olursunuz. O kaynaktır, Tükenmez olandır.

SORAN: Birçok kaynak mı vardır, yoksa her şey için tek bir kaynak mı?
MAHARAJ: Bu ona nasıl baktığınıza, hangi uçtan baktığınıza bağlıdır. Dünyada birçok nesne vardır fakat onlara bakan göz tektir. Daha yukarıda olan daha aşağıda olana daima bir gibi görünür; daha aşağıdaki de daha yukarıdakine birçok gibi görünür.

SORAN: Şekiller ve isimler hepsi bir ve aynı Tanrı'nın mıdır?
MAHARAJ: Bu da yine ona nasıl baktığınıza bağlıdır. Sözcükler düzeyinde her şey görelidir. Mutlaklar tartışılmak yerine yaşanmalıdırlar.

SORAN: Mutlak nasıl yaşanır?
MAHARAJ: O görülüp, tanınıp, bellekte depo edilecek bir nesne değildir. O daha çok şimdi ‘de ve duyuştadır. O "ne" den çok "nasıl" ile ilgilidir. O, niteliktedir, değerdedir; her şeyin kaynağı olduğundan da her şeydedir.

SORAN: Eğer o kaynak ise kendini niçin ve nasıl tezahür ettirir?
MAHARAJ: O bilinci doğurur. Diğer her şey bilinçtedir.

SORAN: Neden bu kadar çok bilinç merkezi var?
MAHARAJ: Nesnel evren (malıadakash) sayısız formlar projekte ederek ve onları çözüp dağıtarak sürekli hareket halindedir. Her ne zaman bir form hayat (prana) ile dolarsa, farkındalığın maddede yansıması ile bilinç (chetana) tezahür eder.

SORAN: En Yüce nasıl etkilenir?
MAHARAJ: Onu ne ve nasıl etkiler, öyle mi? Kaynak nehirdeki gelip geçici değişikliklerden, maden de mücevherin şeklinden etkilenmez. Işık perdedeki filmden etkilenir mi (o yüzden değişime uğrar mı)? En Yüce her şeyi mümkün kılar, o kadar.

SORAN: Nasıl oluyor da bazı şeyler vaki oluyor da bazıları olmuyor?
MAHARAJ: Nedenler aramak zihnin hoşça vakit geçirmesidir, eğlencesidir. Neden ve sonuç gibi bir dualite (((ikilik))) yoktur. Her şey kendi kendinin nedenidir.

SORAN: O halde amaçlı bir eylem mümkün değil midir?
MAHARAJ: Bütün söyleyeceğim, bilincin her şeyi içerdiğidir. Bilinçte her şey mümkündür. Eğer isterseniz, kendi dünyanızda nedenler edinebilirsiniz. Bir başkası bir tek nedenle yetinebilir - Tanrı iradesi der. Kök neden birdir: "Ben-im" duygusu.

SORAN: Öz varlık (Vyakta) ileEn Yüce (Ayvakta) arasındaki bağlantı halkası nedir?
MAHARAJ: Özvarlığın görüş noktasından, dünya, bilinendir, En Yüce ise -Bilinmeyen. Bilinmeyen bilineni doğurur ama yine de Bilinmeyen olarak kalır. Bilinen, sonsuzdur ama Bilinmeyen, sonsuzlukların sonsuzluğudur. Nasıl, bir ışık huzmesi toz zerrecikleri tarafından yakalanıncaya kadar görünmez ise, En Yüce de her şeyi görünür (bilinir) kılar, kendisi bilinmez olarak kalır.

SORAN: Bu, Bilinmeyen ‘in erişilmez olduğu anlamına mı gelir?
MAHARAJ: Oh, hayır, En Yüce, en kolay erişilebilendir, zira o sizin varlığınızın ta kendisidir. En Yüce'den gayri herhangi bir şeyi düşünüp arzulamaktan vazgeçmek yeter.

SORAN: Eğer hiçbir şeyi arzulamazsam, hatta En Yüce'yi bile?
MAHARAJ: O zaman bir ölü gibisiniz, ya da En Yüce'siniz.

SORAN: Dünya arzularla dolu. Herkes şunu ya da bunu arzuluyor. Arzulayan kimdir? Kişi mi yoksa Öz Varlık mı?
MAHARAJ: Öz Varlık. Bütün arzular, kutsal ya da kutsal olmayan, Öz Varlık’tan gelir; onların hepsi "Ben-im" duygusuna asılıdır.

SORAN: Kutsal arzuların(satyakama) Öz Varlık'tan çıktıklarını anlayabilirim. O belki de Öz Varlık’ın Sadchitananda'sının (Varoluş-Farkındalık-Mutluluk Hali'nin)vecit yönünün bir ifadesi olabilir. Fakat kutsal olmayan arzular ne oluyor?

MAHARAJ: Bütün arzuların hedefi mutluluktur. Onların biçimi ve niteliği psişeye/zihine (antahkarana) bağlıdır. Ataletin (tamas) egemen olduğu durumlarda sapıklıklar görürüz. Enerji(rajas) ile birlikte tutkular, hırslar yükselirler. Berraklık ve sağduyuyla birlikte, arzuların ardındaki dürtü; iyi-niyet, şefkat ve merhamet, mutlu olmaktan çok mutlu etme dürtüsü olur. Fakat En Yüce bütün bunların ötesindedir, ama onun sonsuz geçirgenliği (nüfuz edilme yeteneği) dolayısıyla bütün güçlü arzular doyuma uğratılabilirler.

SORAN: Hangi arzular güçlüdürler?
MAHARAJ: Öznelerini ya da nesnelerini tahrip eden ya da doyurulduklarında yatışmayan arzular kendileriyle çelişen arzulardır ve onlar tatmin edilemezler. Ancak sevgi, iyi-niyet ve şefkatle harekete geçirilmiş arzular hem özne hem nesne için yararlıdırlar ve tamamıyla duyurulabilirler.

SORAN: Bütün arzular, kutsal olsun ya da olmasın, acı verici.
MAHARAJ: Onlar aynı değildirler ve acı da aynı değildir. Tutku ve hırs acı verir, şefkat ve merhamet ise asla. Şefkat ve merhametten doğan bir arzuyu yerine getirmek için bütün evren harekete geçer.

SORAN: En Yüce kendini bilir mi? Kişiliksiz (gayrı şahsi) Olan bilinçli midir?
MAHARAJ: Her şeyin kaynağı her şeye sahiptir. Ondan akıp gelen her şey zaten orada, tohum halinde var olmalıdır. Ve nasıl bir tohum, sayısız tohumların bir sonuncusu olarak sayısız ormanların deneyimini ve vaadini içermekteyse, Bilinmeyen de öylece bütün "olmuştu ya da olmuş olabilirdi ve olacak yada olacaktı" ları içerir. Tüm tezahür alanı açık ve ulaşılabilirdir; geçmiş ve gelecek, ebedi şimdi' de birlikte var olurlar.

SORAN: Siz En Yüce Bilinmeyen ‘de mi yaşıyorsunuz?
MAHARAJ: Başka nerede olabilirdi?

SORAN: Böyle söylemenize sebep ne?
MAHARAJ: Zihnimde hiçbir zaman, hiçbir arzu belirmiyor.

SORAN: Öyleyse bilinçsiz misiniz?
MAHARAJ: Elbette değilim! Ben tamamen bilinçliyim, fakat zihnime hiçbir arzu yada korku girmediği için tam bir sessizlik ve sükûnet var.

SORAN: Sessizliği kim biliyor?
MAHARAJ: Sessizlik kendini biliyor. Bu, tutkular, hırslar ve arzular susturulduğunda sükûnete kavuşan zihnin sessizliğidir.

SORAN: Ara sıra arzu duyduğunuz olur mu?
MAHARAJ: Arzular zihindeki dalgalardır. Siz bir dalga gördüğünüzde onu tanırsınız. Bir arzu, birçoğu arasında bir şeydir yalnızca. Onu doyurmak için bir dürtü hissetmiyorum, onunla ilgili bir eyleme geçme gereği olmuyor. Arzulardan bağımsız olmak şu demektir: Onu tatmin etmek konusunda içten gelen itici bir hissin, bir zorlanışın olmaması.

SORAN: Arzular neden ortaya çıkarlar?
MAHARAJ: Çünkü siz doğmuş olduğunuzu, bedeninize özen göstermediğiniz takdirde öleceğinizi imgelersiniz (((vehmedersiniz))). Bedenli varoluşunuz için duyduğunuz arzu, sıkıntınızın kök nedeni budur.

SORAN: Ama o kadar çok sayıda jiva (((bireysel ruh, yüce Tanrı'nın ebedi zerresi))) bedenleniyor. Kuşkusuz bu bir muhakeme hatası olamaz. Bir amaç olmalı. Bu ne olabilir?
MAHARAJ: İnsankendini bilmek için karşıtıyla yüz yüze gelmelidir-kendisi olmayanla. Arzu deneyime götürür. Deneyim de ayırt etmeye, bağımlılıklardan kopuşa, kendini-bilişe götürür -yani kurtuluşa. Ve kurtuluş nedir zaten? Doğumun ve ölümün ötesinde olduğunuzu bilmektir. Kim olduğunuzu unutmakla ve kendinizi ölümlü bir yaratık olarak düşünmekle o kadar çok dert yarattınız ki, uyanmanız gerek; kötü bir rüyadan uyanırcasına uyanmalısınız. Sorgulama da sizi uyandırır. Istırap ve dert içinde olmanız gerekmez; mutluluğu araştırıp sorgulamak daha iyidir, çünkü o zamanda zihin uyum ve huzur içindedir.

SORAN: Nihai deneyimleyen tam olarak kimdir -Öz Varlık mı, yoksa Bilinmeyen mi?
MAHARAJ: Elbette Öz Varlık.

SORAN: Öyleyse, En Yüce Bilinmeyen fikrini öne sürmeye ne gerek var?
MAHARAJ: Öz Varlık’ı açıklamak için.

SORAN: Fakat Öz Varlık’ın ötesinde bir şey var mı?
MAHARAJ: Öz Varlık'ın, Öz'ün dışında hiçbir şey yok. Her şey "Bir" dir ve "Ben-im" her şeyi kapsar. O uyanıklık ve rüya hallerinde kişi olarak tezahür eder. Derin uyku ve turiya(((uyanıklık/içsel farkındalık))) halinde o Öz Varlık'tır. Uyanık ve keskin dikkat halinin ötesinde ise En Yüce' nin büyük, sessiz huzuru uzanır. Fakat gerçekte her şey özde birdir ve onlar görünüşte birbirleriyle ilişkilidirler. Cehalette, gören, görünen haline gelir ve bilgelikte o görüş olur. Fakat neden En Yüce ile meşgul oluyorsunuz? Bilenleri bilin, o zaman her şey bilinecek.

maharaj

ARZUSUZOLMAK, EN YÜCE MUTLULUKTUR

SORAN: Kendini idrak etmiş, gerçeğe varmış pek çok kimse gördüm fakat özgürleşmiş bir insan hiç görmedim. Siz hiç özgürleşmiş insanla karşılaştınız mı yoksa özgürlüğe ulaşmak, başka şeylerin yanı sıra, bedeni de terk etmek anlamına mı geliyor?
Maharaj: Kendini-idrak, gerçeğe varma ve özgürleşme ile neyi kastediyorsunuz?

SORAN: Ben kendini-idrak ya da gerçeğe varma deyimiyle harikulade bir huzur, iyilik ve güzellik deneyimini kastediyorum; dünyanın bir anlam taşıdığı, madde ile Öz’ün her şeye nüfuz eden bir birlik halinde olduğu. Böyle bir deneyim kalıcı olmasa da unutulamaz. O zihinde hem bir anı hem de bir özlem olarak parlar. Ben neden söz ettiğimi biliyorum, çünkü böyle deneyimler yaşadım. Özgürlüğe ulaşmak derken de bu harikulade halde sürekli kalmayı kastediyorum. Sorduğum şu: Acaba özgürlüğe ulaşmışlık haliyle bedenin sağ kalması birlikte mümkün olabilir mi?
MAHARAJ: Bedenin ne kusuru var?

SORAN: Beden öylesine güçsüz ve kısa ömürlü ki. O ihtiyaçlar ve istekler yaratıyor. O insanı üzücü bir biçimde kısıtlıyor.
MAHARAJ: Peki sonra? Varsın fiziksel ifadeler kısıtlı olsun. Ama özgürleşme, insanın kendi kendine empoze etmiş olduğu yanlış fikirlerden kurtulmasıdır. Ne denli görkemli olursa olsun, belli bir deneyim onu kapsayamaz.

SORAN: O ebediyen devam eder mi?
MAHARAJ: Bütün deneyimler zaman ile bağımlıdır. Her ne ki başlangıcı vardır,sonu da olması zorunludur.

SORAN: Öyleyse benim düşündüğüm anlamda bir kurtuluş, özgürleşme yoktur.
MAHARAJ: Tam tersine, insan daima özgürdür. Siz hem bilinçlisiniz hem de bilinçli olmakta özgürsünüz. Bunu sizden hiç kimse alamaz. Sizin kendinizi yok(var olmayan) ya da bilinçsiz bildiğiniz hiç olur mu?

SORAN: Hatırlamayabilirim ama bu benim zaman zaman olabileceğimin aksini kanıtlamaz.
MAHARAJ: Neden dikkatinizi deneyimden ayırıp deneyimleyene çevirmiyor ve şunu bütün anlam ve önemiyle idrak etmiyorsunuz ki, yapabileceğiniz tek gerçek beyan "Ben-im ( var olanım )" dir.

SORAN: Bu nasıl yapılır?
MAHARAJ: Burada “nasıl" yoktur. Sadece "Ben-im" fikrini zihninizde tutmaya ve onunla birleşip kaynaşmaya devam edin, ta ki aklınız ve gönlünüz (zihniniz ve duygularınız) bir oluncaya kadar. Tekrarlanan girişimlerle siz dikkat ve sevginin doğru dengesini (akıl ve gönül arasındaki doğru dengeyi)bulacaksınız ve zihniniz "Ben-im" düşünce-duygusuna sağlam bir biçimde yerleşecektir. Her ne düşünseniz, söyleseniz ya da yapsanız, bu değişmez ve bozulmaz olan sevgi dolu varlık duygusu zihninizin ebedi zemini olarak kalır.

SORAN: Ve siz buna kurtuluş ya da özgürleşme diyorsunuz.
MAHARAJ: Ben buna normal durum diyorum. Çabasızca ve mutlulukla olmak, bilmek ve yapmakta ne yanlışlık var? Bunu, bedeni derhal mahvedebilecek kadar, öylesine olağandışı bir şeygibi düşünmek neden? Bedenin kusuru ne ki ölmesi gereksin? Bedeninize karşı takındığınız tavrı değiştirin ve onu rahat bırakın. Şımartmayın, işkence de etmeyin. Sadece, onun devamını sağlayın ve çoğunlukla da bunun, bilinçli dikkatin eşiği altında cereyan etmesini sağlayın.

SORAN: O harika deneyimlerimin anıları hiç aklımdan çıkmıyorlar. Onları geri istiyorum.
MAHARAJ: Onları geri istediğiniz içindir ki onlara sahip olamıyorsunuz. Bir şeyi şiddetle arzu etme hali tüm daha derin deneyimlerin önünü tıkar. Ne istediğini tam ve kesin olarak bilen bir zihin değerli bir deneyim yaşayamaz, çünkü zihnin hayal edebileceği ve isteyebileceği hiçbir şey fazla değer taşımaz.

SORAN: O halde hangi şey istemeye değer?
MAHARAJ: En iyiyi isteyin. En yüce mutluluğu, en büyük özgürlüğü. Emel ve arzu taşımamak en büyük mutluluktur.

SORAN: Arzulardan kurtulmuşluk değil benim istediğim özgürlük. Ben özlemlerimi gerçekleştirmek için özgürlük istiyorum.
MAHARAJ: Özlemlerinizi gerçekleştirmek için özgürsünüz. İşin doğrusu, başka bir şey yaptığınız yok.

SORAN: Çalışıyorum ama beni umutsuzluğa düşüren engeller var.
MAHARAJ: Onları yenin.

SORAN: Yapamıyorum, fazla zayıfım.
MAHARAJ: Sizi zayıf kılan ne? Zayıflık nedir? Başkaları arzularını gerçekleştiriyorlar, siz neden yapamıyorsunuz?

SORAN: Enerjim yetersiz olmalı.
MAHARAJ: Enerjinize ne oldu? Nereye gitti? Siz onu birbirleriyle çelişen birçok arzu ve arayış içinde dağıtmadınız mı? Sizin sonsuz enerji birikiminiz yok ki?

SORAN: Neden yok?
MAHARAJ: Hedefleriniz, amaçlarınız küçük ve düşük düzeyli. Bunlar fazla enerji çekmezler kendilerine. Ancak Tanrı'nın enerjisi sonsuzdur - çünkü O kendi için hiçbir şey istemez. O'nun gibi olun, o zaman bütün arzularınız gerçekleşir. Hedefleriniz ne denli yüksek, arzularınız nedenli geniş ise onların gerçekleşmeleri için o kadar çok enerjiniz olur. İyi olanı isteyin, o zaman bütün evren sizinle birlikte çalışacaktır. Fakat kendi zevkinizin peşindeyseniz, onu zor yoldan kazanmak zorundasınız. Arzulamadan önce hak edin, layık olun.

SORAN: Felsefe, sosyoloji ve eğitim üzerinde çalışıyorum. Kendini-idrake ulaşmayı hayal etmeden önce, sanırım daha fazla zihinsel gelişmeye ihtiyacım var. Doğru yol üstünde miyim?
MAHARAJ: Hayatınızı kazanmak için bir miktar uzmanlık bilgisine sahip olmanız gerekir. Genel bilgi kuşkusuz, zihni geliştirir. Fakat hayatınızı bilgi yığınağı yapmakla geçirirseniz, çevrenize bir duvar örersiniz. Zihnin ötesine geçmek için iyi dayanıp döşenmiş bir zihne ihtiyaç yoktur.

SORAN: Öyleyse neye ihtiyaç vardır?
MAHARAJ: Zihninize güvenip bel bağlamayın ve onun ötesine geçin.

SORAN: Zihnin ötesinde ne bulacağım?
MAHARAJ: Olmanın, bilmenin ve sevmenin doğrudan deneyimini.

SORAN: İnsan zihnin ötesine nasıl geçer?
MAHARAJ: Birçok başlangıç noktası vardır ki hepsi aynı hedefe götürür. Faaliyetlerin meyvelerini terk ederek, özveri gerektiren iş (hizmet)yapmakla başlayabilirsiniz; daha sonra düşünmekten vazgeçebilir ve tüm arzulardan vazgeçerek bitirebilirsiniz. Burada vazgeçmek (tyaga)kullanılmaya hazır (operasyonel) faktördür. Ya da istediğiniz, düşündüğünüz veya yaptığınız hiçbir şeyi dert edinmezsiniz ve kuvvetle, sadece "Ben-im" düşünce ve duygusuna odaklanırsınız. Her tür deneyimsize gelebilir – her algılanabilir şeyin geçici olduğu, yalnızca "Benvar’ım"ın kalıcı olduğu bilgisi üzerinde sabit kalın. (((Ben Var’ım/sonsuz varlığım)))

SORAN: Tüm hayatımı böyle uygulamalara adayamam. Uğraşmam gereken görevlerim var.
MAHARAJ: Görevlerinizi elbette yerine getiriniz. Heyecanlarınızın işin içine karışmadığı, yararlı olan ve ıstıraba neden olmayacak bir iş sizi bağlamaz, engellemez. Siz çeşitli yönlerde isler üstlenmiş olabilir ve müthiş bir zevk ve şevkle çalışabilirsiniz, ama yine de her şeyi etkilenmeden yansıtan, ayna gibi bir zihinle, içsel olarak özgür, sakin ve huzurlu kalabilirsiniz.

SORAN: Böyle bir hale ulaşılabilir mi?
MAHARAJ: Mümkün olmamış olsaydı ondan söz etmezdim. Fantezilerle neden uğraşayım?

SORAN: Herkes kutsal metinlerden sözler aktarıyor.
MAHARAJ: Yalnızca kutsal metinleri bilenler hiçbir şey bilmezler. Bilmek olmak demektir. Ben ne hakkında konuştuğumu biliyorum; bu okunan ve söylenenlerden alıntı değildir.

SORAN: Ben bir profesörün öğretimi altında Sanskritçe öğreniyorum, fakat aslında sadece kutsal metinler okuyorum. Kendini-idrakin arayışı içindeyim ve rehberliğe ihtiyacım var. Lütfen söyleyin bana, ne yapmam gerek?
MAHARAJ: Mademki kutsal metinleri okuyorsunuz, neden bana soruyorsunuz?

SORAN: Yazılar genel yönleri, kuralları gösteriyorlar; bireyin ise kişisel talimatlara gereksinimi var.
MAHARAJ: Sizin öz varlığınız en yüce öğretmendir (Sad guru). Dıştaki öğretmen(guru) yalnızca bir kilometre taşıdır. Sizinle birlikte hedefe yürüyecek olan ancak içteki öğretmendir; çünkü o hedefin ta kendisidir.

SORAN: İçteki öğretmene kolayca erişilmiyor.
MAHARAJ: Mademki o sizin içinizde ve sizinledir, bu ciddi bir zorluk olamaz. İçinize bakın, onu bulacaksınız.

SORAN: Ben içime baktığım zaman, duyular ve algılar, düşünceler ve duygular, arzular ve korkular, anılar ve beklentiler buluyorum. Sonuçta, bir bulut içine gömülüyor vehiçbir şey göremiyorum.
MAHARAJ: İşte bütün bunları gören de, hiçbir şey görmeyen de içteki öğretmendir. Sadece o vardır, diğer her şey var gibi görünürler. O sizin özünüzdür (fswarupa), sizin umudunuz ve özgürlük güvencenizdir o; onu bulun, ona sarılın, o zaman kurtulacak ve emin ellerde olacaksınız.

SORAN: Size gerçekten inanıyorum, fakat iş bu iç-benliği gerçekten bulmaya gelince, onun benden kaçtığını görüyorum.
MAHARAJ: Bu "benden kaçıyor" fikri nereden kaynaklanıyor?

SORAN: Zihnimden.
MAHARAJ: Zihni kim biliyor?

SORAN: Zihnin tanığı zihni biliyor.
MAHARAJ: Herhangi biri gelip de size "Ben senin zihninin tanığıyım" dedi mi?

SORAN: Elbette hayır. O da zihinde sadece bir başka fikir olurdu.
MAHARAJ: Öyleyse tanık kim?

SORAN: Benim.
MAHARAJ: Demek ki tanığı tanıyorsunuz, çünkü tanık sizsiniz. Tanığı ille de gözünüzün önünde görmeniz gerekmez. Olmak, bilmektir.

SORAN: Evet, görüyorum ki tanık benim, farkındalığın kendisi. Fakat bunun bana nasıl bir yararı olur?
MAHARAJ: Ne soru ama! Ne tür bir yarar umuyorsunuz? Ne olduğunuzu bilmek, bu yeterince iyi bir şey değil midir?

SORAN: Kendini-bilmenin yararları ne?
MAHARAJ: Sizin ne olmadığınızı anlamanıza yardım eder ve sizi asılsız fikirlerden, arzulardan ve eylemlerden bağımsız kılar.

SORAN: Eğer ben yalnızca tanıksam, yanlış ya da doğrunun ne önemi olur?
MAHARAJ: Kendinizi bilmenize yardım eden şey doğrudur. Bunu engelleyen şey de yanlıştır. İnsanın gerçek varlığını bilmesi mutluluktur, unutmak ise elem.

SORAN: Tanık-bilinci gerçek Ben midir?
MAHARAJ: O, gerçek olanın zihin aynasındaki yansımasıdır (buddhi). Gerçek olan ötededir. Tanık, sizin öteye ulaşmak için geçiş kapınızdır.

SORAN: Meditasyonun amacı nedir?
MAHARAJ: Asılsız, sahte olanın sahteliğini görmek meditasyondur. Bu her zaman devam etmelidir.

SORAN: Bize düzenli olarak meditasyon yapmamız söylendi.
MAHARAJ: Gerçek ile sahteyi ayırt edebilme ve sahte olanı terk etme yolunda derin düşünülerek yapılan gündelik alıştırmalar meditasyondur. Başlangıç için birçok meditasyon şekli vardır ama onlar birbirlerine karışarak sonunda bir olurlar.

SORAN: Lütfen bana söyleyin, kendini-idrake götüren en kısa yol hangisidir?
MAHARAJ: Hiçbir yol daha kısa ya da daha uzun değildir; fakat bazı kimseler daha ciddi, içten ve isteklidirler, bazıları daha az. Size kendimden söz edebilirim. Ben basit bir insandım ama Guruma güvendim. O bana neyi yapmamı söylediyse yaptım. O bana, "Ben-im" düşünce ve duygusu üzerinde konsantre olmamı söyledi, ben de öyle yaptım. O bana bütün algılanabilirse kavranabilir olanların ötesinde olduğumu söyledi -ben inandım. Ona kalbimi, ruhumu, tüm dikkatimi ve bütün boş vaktimi verdim (aileme bakmak için çalışmak zorundaydım). İnanç ve sadakatle uygulama sonucu olarak üç yıl İçinde kendimi buldum (sıvarupa). Siz size uygun olan herhangi bir yolu seçebilirsiniz; içtenliğinizin derecesi ilerleyiş hızınızı tayin edecektir.

SORAN: Bana bir işaret veremez misiniz?
MAHARAJ: Sürekli "Ben-im" (((tek benlik/küllî benlik/ilâhî benlik)))farkındalığını sürdürmeye çalışın. Bu, bütün çabaların başlangıcı ve sonudur.

SORAN: Huzursuzum. Huzura nasıl kavuşabilirim?
MAHARAJ: Huzura niçin gereksinim duyuyorsunuz?

SORAN: Mutlu olmak için.
MAHARAJ: Sizi mutsuz eden ne?

SORAN: Bende olanı istemiyorum ve bende olmayanı istiyorum.
MAHARAJ: Neden bunu tersine çevirmiyorsunuz? Sizde olanı isteyin ve sizde olmayana da aldırmayın.

SORAN: Hoş olanı istiyorum ve acı verici olanı istemiyorum.
MAHARAJ: Bir şeyin hoş olup olmadığını nasıl biliyorsunuz?

SORAN: Geçmiş deneyimlerden, kuşkusuz.
MAHARAJ: Belleğin rehberliği altında hoş olanı izleyip, olmayandan kaçındınız. Peki, başarılı oldunuz mu?

SORAN: Hayır olmadım. Hoş olan devam etmiyor ve acı yeniden gelip yerleşiyor.
MAHARAJ: Hangi acı?

SORAN: Zevk ve haz duyma arzusu, ıstırap çekme korkusu, her ikisi de üzüntü ve yılgınlığa neden oluyor. Katışıksız bir zevk (haz) hali yok mudur?
MAHARAJ: Fiziksel ya da zihinsel her zevkin bir araca gereksinimi vardır. Hem fiziksel hem de zihinsel araçlar maddeseldirler, yorulur ve yıpranırlar. Onların vereceği haz, yoğunluk ve süre bakımından ister istemez sınırlıdır. Istırap sizin tüm hazlarınızın zeminidir. Siz ıstırap çektiğiniz için onları istersiniz. Öte yandan, zevki arama hali başlı başına ıstırap kaynağıdır. Bu bir kısır döngüdür.

MAHARAJ: Hayatta hiçbir şey engelleri aşmadan elde edilemez. Bir insanın gerçek varlığını berrak bir biçimde idrak etmesini engelleyen şeyler haz arzusu ve ıstırap korkusudur. Yolunuzu tıkayan şey haz-acı motivasyonudur. Bütün dürtülerden arınmış, hiçbir arzunun ortaya çıkmadığı hal doğal haldir.

SORAN: Arzulardan böylesine vazgeçiş zaman gerektirmez mi?
MAHARAJ: Eğer onu zamana bırakırsanız, milyonlarca yıl gerekecektir. Arzu ardından arzu terk etmek sonu asla görünmeyen, çok uzun bir süreçtir. Arzularınızı ve korkularınızı kendi hallerine bırakın ve tüm dikkatinizi özneye verin, arzu ve korku deneyiminin ardında bulunan varlığa. Sorun; kim arzuluyor? Bırakın her bir arzu sizi kendinize getirsin.

SORAN: Bütün arzuların ve korkuların kökeni aynıdır -mutluluk özlemi.
MAHARAJ: Sizin düşünebildiğiniz ve özlemini çektiğiniz mutluluk sadece fiziksel ve zihinsel doyumdur. Böyle duyusal ve zihinsel haz gerçek, mutlak mutluluk değildir."

SORAN: Duyusal ve zihinsel zevklerin olsun, fiziksel ve zihinsel sağlıktan kaynaklanan genel iyilik ve rahatlık duygusunun olsun, kökleri yine sizin anlattığınız gerçekte bulunmalı.
MAHARAJ: Onların kökleri hayal gücündedir. Kendisine bir taş verilen ve onun paha biçilmez bir elmas olduğuna inandırılan bir insan yanıldığını fark edinceye kadar büyük mutluluk duyabilir; aynı şekilde, öz varlık bilindiğinde zevkler lezzetlerini, acılar dikenlerini yitireceklerdir. Her ikisi de oldukları gibi görünecekler -anılara ya da önyargılara dayanan şartlı davranışlar, sadece tepkiler, basit çekimler, itilişler olarak. Genellikle zevk ve acı, beklendiklerinde hissedilirler. Bu tamamen kazanılmış alışkanlıklar ve edinilmiş kanılar sorunudur.

SORAN: Peki, zevk hayal ürünü olabilir. Ama acı gerçektir.
MAHARAJ: Acı ve haz daima beraberdirler. Birinden kurtulmak her ikisinden de kurtulmak demektir. Eğer hazza önem vermiyorsanız, acıdan da korkmazsınız. Fakat ne biri ne diğeri olan o mutluluk vardır ki tamamen öte olandır. Sizin bildiğiniz mutluluk tarif edilebilir ve ölçülebilir. O sözün gelişi, nesneldir. Fakat nesnel olan sizin olamaz. Kendinizi dışsal bir şeyle özdeşleştirmek vahim bir hata olur. Gerçek öznel ve nesnel olanın ötesidir, o bütün düzeylerin, her ayrımın, farkın ve tarifin ötesindedir, kesinlikle o onların kaynağı, kökeni değildir. Bunlar gerçek hakkındaki cehaletten kaynaklanırlar, gerçeğin kendisinden değil; o gerçek ki tanımlanamaz, anlatılamaz, var olmanın ve var olmamanın ötesindedir.

SORAN: Sıradan bir insan öldüğünde ona ne olur?
MAHARAJ: Ona olan, onun inancına göredir. Hayat ölümden önce nasıl imgelemeden ibaretse, ölümden sonraki hayat da öyledir. Rüya devam eder.

SORAN: Yine de ölen insanın ne durumda olduğunu hiç olmazsa kendi geçmiş hayatlarınızdan bilirsiniz.
MAHARAJ: Gurum (((mürşidim))) ile karşılaşıncaya kadar, birçok şey biliyordum. Şimdi ise hiçbir şey bilmiyorum, çünkü bütün bilgi rüya içindedir ve geçerli değildir. Ben kendimi biliyorum ve içimde ne hayat, ne ölüm, sadece varoluş buluyorum-şu veya bu olmak değil, yalnızca olmak. Fakat zihin kendi anılar birikimine bürünerek hayal kurmaya başladığı anda, uzayı nesnelerle, zamanı dolaylarla doldurmaya başlar. Ben bu doğumu dahi bilmezken, geçmiş doğumları nasıl bilebilirim?

Aslında, kendisi devinim halinde olduğu için her şeyi devinir gören ve zamanı yarattığı için de geçmiş ve gelecek için tasa çeken zihindir. Tüm evren bilincin beşiğinde büyür ki orada mükemmel düzen ve uyum hüküm sürer. Nasıl bütün dalgalar okyanusun içinde ise, fiziksel ve zihinsel her şey de farkındalığın içinde (SALT bilinç) yer alır. Demek oluyor ki önemli olan yalnızca farkındalıktır, onun içerdikleri değil.

Kendi hakkınızdaki farkındalığınızı derinleştirin ve genişletin, o zaman bütün hayırlar ve lütuflar akacaktır. Bir şeyler arama zorunda değilsiniz, her şey sizden doğal biçimde, zorlamasız ve kolayca gelecek. Zihnin beş duyusu ve dört fonksiyonu -bellek, düşünce, anlayış, benlik; beş unsur -toprak, su, ateş, eter(esir); yaradılışın iki yüzü -madde ve ruh, hepsi farkındalık içinde yer alır.

SORAN: Ama siz daha önce yaşadığınıza inanıyor olmalısınız.
MAHARAJ: Kutsal metinler öyle söylüyorlar, fakat bunun hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Ben kendimi ben olarak biliyorum, nasıl görünmüş olduğum ya da görüneceğim benim deneyim alanıma girmiyor. Hatırlamıyor değilim. Gerçekte hatırlanacak bir şey yok. Tekrar doğuş yeniden bedene giren bir benliği öngörür. Böyle bir şey yoktur.

"Ben" denilen, bir anılar ve umutlar tomarı, kendisini ebediyen mevcut gibi imgeleyerek, kendi sahte ebediliğine yer yapmak için zamanı yaratmakta. Var olmak için geçmişe ve geleceğe ihtiyacım yoktur.
Tüm deneyim imgelemeden (((vehimden)))doğmuştur; ben imgelemem, böylece de bana doğum ya da ölüm vaki olmaz.

Ancak doğmuş olduklarına inananlar tekrar doğacaklarını düşünürler. Siz beni doğmuş olmakla suçluyorsunuz- ben ise suçsuz olduğumu savunuyorum!.

Her şey farkındalıkta mevcuttur. Ve farkındalık ne ölür, ne yeniden doğar. O değişmez gerçeğin ta kendisidir.

Tüm deneyim evreni bedenle doğar ve bedenle ölür; o farkındalık içinde başlar ve son bulur, ama farkındalık ne başlangıç bilir ne de son. Eğer bunu dikkatle düşünür ve üzerinde uzun zaman kuluçkaya yatarsanız, o zaman farkındalığın ışığını bütün berraklığı ile göreceksiniz ve dünya gözlerinizin önünden silinip gidecektir.

Bu yanmakta olan bir tütsü çubuğuna bakmaya benzer; önce çubuğu ve dumanı görürsünüz; çubuğun ucundaki ateş noktasını fark ettiğinizde ise, onun dağlar gibi çubuk yığınlarını yakıp yok edecek ve evreni dumanla dolduracak güce sahip olduğunu anlarsınız. Öz varlık, zaman tanımaksızın ve sonsuz olanaklarını tüketmeksizin kendini gerçekleştirir. Tütsü çubuğu benzetmesinde çubuk; bedendir ve duman zihindir.

Zihin kendi çarpıtmalarıyla meşgul olduğu sürece, kendi kaynağını idrak etmez. Guru (((mürşit))) gelir ve dikkatinizi içinizdeki kıvılcıma çeker.

Doğası gereği zihin dışa dönüktür, o daima şeylerin kaynağını yine şeyler arasında, şeylerin kendinde arama eğilimindedir; kaynak için içe bakması söylendiğinde bu, bir anlam dayeni bir hayatın başlangıcını oluşturur. Farkındalık bilincin yerini alır; bilinçte bilinçli olan "ben" vardır.

Buna karşın, farkındalık bölünmemiştir; farkındalık kendinin farkındadır. “ben-im" (var olanım) bir Düşüncedir, hâlbuki farkındalık düşünce değildir; farkındalıkta "ben farkındayım" yoktur.

Bilinç bir niteliktir ama farkındalık nitelik değildir; insan bilinçli olduğunun farkında olabilir, fakat farkındalığın bilincinde olmaz. Tanrı bilincin bütünlüğüdür (külli bilinçtir), fakat farkındalık her şeyin ötesidir. Hem varlığın hem yokluğun.