Related discussions

pınar Discussion started by pınar 14 years ago

Dış âlemden gelen bilgiler bize duyular kanalı ile gelir. Fakat bu çok sınırlıdır. Bir kimseyi
isitebilmemiz, onun etrafında mevcut olan sartlarla mümkündür. Görmek de böyledir. Çesitli
topluluklarda kelimeler vasıtasıyla insanlarla fikir alısverisinde bulunabiliriz. Bu bakımdan
çogunlukla düsüncelerimiz irademize baglı olarak ve olmayarak ihanete ugrarlar. Bununla
birlikte, bazı ölçüler dahilinde duyularımız genislik kazanabiliyor. Mikroskop, teleskop,
telefon, faks gibi aletler duyularımızın içinde bulundukları yetersizlikten kısmen
kurtarmaktadır.
Öte yandan bilim, sayısız titresimlerin mevcut oldugunu bize söyle böyle anlatmaktadır.
İsittigimiz seslerin frekansı 32 - 33.000 hertz frekanslı seslerdir. Gözümüz de 450 trilyon
kırmızı ısık ile 750 trilyon mor ısık arasında hareket eder. İmajinasyon ısı ile elektrik
titresimleri arasında bir yere sahiptir. Bu yüzden onun fizik tesirleri pek fark edilmiyor.
Süphesiz ki bilimde birçok eksiklikler mevcuttur.
Bu eksiklikler, kâinata yayılmıs gerçek titresimlerle ilgili degildir. Bilimin agır ilerleyisi, bizim
için bilinmez olan seyyal dünyaları tanımamıza bir engel teskil etmektedir. Arastırmalarımızı
genisletmek için su andaki algılarımızı yeteri derecede temizlemeliyiz. Yeni duyumlar
kazanmalıyız. Suur sahasını genisletmeliyiz. Bu mesele, eski veya simdi yazılmıs olsun,
anlatılan normalüstü olayların varlıgı kabul edilirse, durugörü, telepati, telekinezi, ipnotizma
gibi medyomsal olaylarda ortaya konmustur.
Nedense, bu olaylar akademik bilim tarafından pek itibar görmemistir. Bu yüzden de resmî
ögrenime dahil olmamıstır. Bilginler tarafından bütünüyle incelenmemistir. Bu, iki sebepten
ileri gelir: 1. Bu olaylar üzerinde yapılan gözlemler, karmakarısık ve bozucu karakterde
ortaya çıkmıs, bir türlü hüküm altına alınamayan bir kendiligindenligin (ve degiskenligin)
bulunmasından ileri gelmistir. 2. Nihayet profesyonel medyomların bilimsel olmaktan ziyade
kazanç hırsı ve söhret budalalıgı yaparak birtakım sahte melekeleri ortaya koydukları da
bilinmektedir.
Bu yanlıs düsünceler, genellikle psisizm hakkında insanların kabul ettikleri pesin fikirler
üzerine dayanır. Psisik olayların degeri hakkında bir aydınlıga kavusmak istenirse, bütün
dinsel ve felsefe ile ilgili her seyi bir tarafa itmek ve olumlu bir tarzda yeni bilimsel usullerle
incelemek gerekir. Bilim en azından asagıdaki süreçleri gerektirir:
1. Gözlem, olayların aydınlıga çıkarılması.
2. Tecrübe, yani her yönü ile incelenmeye izin veren degisik sartlar içindeki aynı olayların
meydana çıkması.
3. Ölçü vasıtalarının mevcut olması.
4. Herkesçe gerçeklestirilebilecek olan kanunların ortaya çıkması.
5. Sadece olayları açıklamaya yarayan degil, aynı zamanda yeni olayları da görünür hâle
getiren verimli hipotezler kurup, halka sunmak gerekir.

İMAJiNASYON
Bu çesitli sartları yerine getirebilmek için önce psisik olayları incelemeyi ögrenmek gerekir.
Bu incelemeler daha önce vardı. Örnegin, ilkel duygu tarafından meydana getirilen psisik
olaylar, güçlükle isitilen bir ses, çok zayıf bir ısık, psikofizik ismi verilen bir ilim tarafından
inceleniyordu. Bir kısım psisik kanunları bu bilime borçluyuz. Özellikle uyartıcı duyular
konusunu toparladı ve hafızanın çalısıs seklini açıklıga kavusturdu. Kısaca bir kısım psisik
problemleri ciddî bir sekilde arastırdı ve açıkladı.
Simdi biz bu bilimden sadece imajinasyon konusunu inceliyoruz. majinasyonun önemi,
yüksek ruhsal yetenekleri tohum hâlinde içermesinden ileri geliyor. majinasyon
prensiplerinin birisi üzerine dayandıgımız vakit, durugörü, geçmis ve gelecege ait vizyonlar,
görülmeyen âlemin (spatyom) derece derece anlasılması için her insanın kullanabilecegi bir
metot bulmamız mümkündür. Manyetik, ipnotik bir etki olmadan yani süjeyi uyutmadan,
normal suuru ortadan kaldırmadan çok kısa zamanda elde edilen bazı psisik yetenekler vardır
ki, ilk tezahürlerini hemen gösterirler ve derece derece gelisirler. Bunun nasıl mümkün
oldugunu anlamak için, imajinasyon olayını incelememiz gerekmektedir.

İMAJ NEDİR?
İmajinasyon, imajların içsel olarak anlasılması tarzında ifade edilebilir. O hâlde ‘imaj’ nedir?
İmaj gerek bir sey (obje) veya seyler (objeler) toplulugu, gerekse birlesik yahut birlesik
olmayan niteliklere sahip bir sahne tarafından meydana getirilmis bir izlenimdir. Diger bir
deyisle bu tamamlayıcı bir duyu grubu hatırasıdır. Genel olarak imaj kelimesi görme
duyusuna tatbik edilir. Sanki ona aitmis gibidir. Ama, diger duyular için de imajları göz önüne
almak sarttır. Yani tat, dokunma, koku, isitme imajları da olabilir. Genel olarak imajların
dısardan görülebilir hiçbir iz bırakmadan beynimizin içinden geçebileceklerine inanıyoruz.
Bunun aksi daha gösterilmemistir. Biz en kolay imajları bile (meselâ ‘O’ harfini) kendi
kendimize bir harekette bulunmadan canlandıramayız. Bu, su demektir: Bütün içsel
vizyonlara ve rüyetlere bir enerji yayını eslik eder. Ve sonuç, titresim tarzında belirsiz bir
yayılısla kendini gösterir. Düsünce Sekilleri isimli kitabında Annie Besant ve Leadbater içsel
vizyonlardan bahsederek her düsünceye ait, fizikî gözlerimizle göremedigimiz fakat
durugörürler tarafından görülebilen bir tür renkli akıskan kümenin uzay içine fırlatıldıgını
anlatırlar. Bu küme, belirgin ve açık olmadıgı zaman düsünce belirsiz bir sekil arz eder. Aksi
hâlde açık seçik bir durumdadır. Bundan baska düsünceye eslik eden yayının cinsine baglı
nüanslar ısıklı durumlar ve BERRAKLIKLA İLGİLİ bir renklenme de tezahür eder. Bu akıskan
yumak belli bir yöne fırlatılabilir. Ve belli bir kimseye ulasabilir. Ya da belirli bir amacı
olmadan uzay içinde yayılır. Ve sonunda kendisi ile ilgili bulunan diger bir yumakla birlesir.
Her sahsın bir aurası vardır. Birçok ısık çizgisi ve renklere sahiptir. Auranın iç çevresi,
düsüncenin çalısma sekli ile baglantılıdır. Ve onun tesiri altındadır. Aura, sakin bir ruh hâli
içinde bulundugumuz zaman ince ve zayıftır. Aksi hâlde aynı aura, ruhumuz siddetli
titresimlerle dolu bulundugu zaman girdap tarzında hızla hareket eden, uzaga fırlatılmıs
akıskan yumaklar meydana getirir. Bu yumaklar, onları yayan kimselerce hiçbir zaman bir
kayıp degildir. Ve onlar her zaman hayatın herhangi bir anında bir izlenim hâlinde bulunabilir.
Böylece yansıtılan imajlar, belirsiz bir yayılmaya sahiptir. Ve bu hadiseden dolayı her varlıga
ulasırlar. Bir alıcı bulsun veya bulmasın...
Fakat titresim durumu imajın titresimleriyle uyusuyorsa zar zor anlasılabilir. Böyle bir durum
sohbetler ve is sırasında ortaya çıkabilir. Bu türlü olaylar telepati ve fikir iletimleri ismi
altında izah edilir.

Birçok deneycilerin çalısmaları bize sunu göstermistir:
Sonuç olarak bizden dısarıya fırlatılan veya bize gelen bütün imajlar belirsiz bir hız içinde
imaj nakleden bir akım üretirler. İmajın sekil bulmasından hemen sonra yayılan dalgaların
varlıgı tespit edilmistir. Hassas kimseler ısıklı bir küme yahut akıskan bir akımın yayıldıgını
fark ederler. Gözlemciler, bazı sartlar altında, düsünce sekli (form panse) yaratan bir kimse
ile uzakta bulunan yabancı diger bir kimsenin arasında bir iliskinin bulundugunu da ortaya
koymuslardır. Bunu su sekilde ifade edebiliriz: Akımın sebep ve neticesi olan imajlar (yani
bazı psikomanyetik imajlar) olaya uygun düzenlemelerle bu akımları idare etmeye,
kullanmaya ve normalüstü psisik olayları uyarmaya imkân tanırlar.
Biliyoruz ki beyin, alıcı verici telsiz cihazı gibi çalısır. Bu bakımdan kendiliginden imajlar,
hafızadan gelmez. Bizim iç algılamamızın, hatıralarımızla sekil buldugu dogrudur. Fakat
bunlar pekâlâ dıs ortamın tahriki ile meydana çıkmıs, görülen veya görülmeyen, bilinen veya
bilinmeyen sebeplerden ileri gelmis, kısmen meçhul sartlar içinde yerine getirilen izlenimlerin
sonucu olabilir. Beyin kapalı bir devrede elektriksel bir akım içinde bulunabilecegi gibi, açık
bir devre olarak da çalısabilir.
Bu nokta çok önemlidir. Zira normalüstü melekelerin mümkün olusunu bu nokta saglar.
Bazı uyaranlar veya enerji türleri, uygun siddet ve zıtlıklar seklinde, bizzat kendimizdeki
duyumsal suur hâlimizi harekete geçirirler. Bu duyum, bir defa hissedildikten sonra hiçbir
zaman tamamen silinmez. Duyumlar, bazı sartlar dahilinde araya baska uyaranlar
karısmadan tekrar ortaya çıkabilirler. Ama zayıf durumda bulunabilirler. Buna hatırlama
diyoruz. Bir esya, bir varlık, belli bir sahne, bir duygusal yıgılma dahi aynı ‘yeniden dogus’
sürecine dahildir.
‘Yıgılma’ hazırlıgı açık ve seçik bir imajı meydana getirir. Bu duyularımızın hepsi, toplamı
bizde sabitlesir. Ve böylece suuraltı ismini verdigimiz bir nevi toplanma meydana gelir.
Fakat izlenimlerimiz bazı ölçüler dahilinde diger kimselerin izlenimleri ile birlesir. Bundan da
suuraltımızda bulunan hatıralarımız arasında, baska bir sahsiyetin suuraltında bulunan
imajların var oldugu sonucu çıkar. Bu imajlar kendi aralarında (alâka kanununa göre)
birlesirler. Ve rastgele baska kimselerin suuraltında, imajları çekip almaya izin veren birtakım
yönetici baglar meydana getirirler; o hâlde bu imaj deposu sıkı sıkıya kapalı degildir. Sayet
kendimize ait olan bir imajın içine kolayca girersek, bazı hâllerde alısveris kapısını kapatabilir
ve yanımızdaki baska bir kimsenin imaj deposuna dalabiliriz. Sonra bu dalma isini gitgide
arttırır ve nihayet bizi çeken suuraltını ziyarete muvaffak oluruz. (Kendi imajımıza
dalabilmemiz, bizim zihnimizde canlanan bir sahneye konsantre olmamız demektir.) Bu
konsantrasyon ile biz, dısardan gelecek (rastgele) imaj akımlarını önlüyoruz demektir.
Konsantre oldugumuz imajı faal hâle geçirip (meselâ donuk bir sahneyi canlandırmak), ilgi
kurmak istedigimiz kimsenin imajını kendi imaj sahnemize aktarırız. Bu, telkin ile olur.
(Meselâ, bir sahne yaratıyorsun, telkini; bu, medyoma yarattırılan bir imajdır. Bu durumda bir
irtibat kurmak istedigimiz zaman, medyomun, o sahsın imajını o odada görmesini isteriz.
Buradan da medyom asıl varlıkla irtibata geçer.)
Alıcı ve verici fazla islemekte ise de iki ayrı imaj sınıfını belirtmek gerekir:
A) Yayımlanan imajlar
B) Alınan imajlar
İmaj kombinasyonları ile belirli bir hâle gelmis bulunan ve psisik bir olay olan imajinasyonda
iki tür vardır:
1) Aktif imajinasyon
2) Pasif imajinasyon

AKTİF İMAJİNASYON
İç tasarımları (zihnî tasavvurları) istekle görünür hâle getiren ve bir amaca göre birlestiren
bir melekedir. Bunlar roman, hikâye ve piyesleri yaratmakta rol oynarlar. Hayatın her
safhasında mevcuttur. İmajinasyon olaylarının anlasılması, yaratıcılık ve ‘ruh’un
tekâmülünde vazgeçilmez bir kaynaktır. Akıl yürütmenin, fikirlerin ve bir yıgın zihinsel
olayların temelidir. Eger onların kanunlarını biliyor ve de tatbik edebiliyorsak, hekim ve ilâç
kullanmadan hastalarımızı iyi eder, varlıgımızı degistirir ve kaderimizi gerçeklestirebiliriz.
Aktif imajinasyon bütün dünyayı kapsar.

PASİF İMAJİNASYON
Bu konu, diger bir âlemi teskil eder ki, biz bununla mesgul olacagız. Pasif imajinasyon,
imajinasyonun bazı elemanlarını kullanmak suretiyle normalüstü yeteneklerin ortaya
çıkmasını saglayabilir. Pasif imajinasyon, imajların kendiliginden meydana gelmesidir. Önce
dogal baglar ile kendiliginden meydana gelebilir (imaj çagrısımı). Çünki her imaj, kendisi ile
zaman ve mekân içinde ilgili olan diger birtakım imajları görünür hâle getirmek
egilimindedir. Meselâ hiçbir iradî çaba gösterilmese, bahçedeki çimenlik, yan tarafta bir bank oldugu fikrini uyandırır. Böylece, imajlar birbirine yakın olanları uyandırır. Siddet ve
baglantılar sebebiyle gruplanırlar. Ve eger hiçbir objektif olay girmez ise, bütün suur sahasını kucaklayan, birbiriyle az çok ilgili sahneleri olustururlar. Bu durum, asıl prensibi pasif bir
imajinasyon oyunu olan rüya gibidir.
İmajların kendiliginden meydana gelmesinin baska bir sebebi, telepati yoluyladır. Bazı psisik
sartlarda imaj, bize tesir eden yabancı bir kimseden yayılır. O anda o imaj, kendi
imajlarımızla karısır. Ve iki suuraltı arasında kendiliginden bir bag yaratır. Bu sebeple bazı
asklar, önseziler, çevrenin idraki, durugörü, fikir aktarımları ve diger normalüstü olaylar
ortaya çıkmaktadır. Bu ilk bilgilerle, normalüstü yetenegin gelismesine izin veren prensibi
anlayabiliriz:
1. Düsünce sakin olmalıdır. İmajı soyutlayabilecek tarzda aktif imajinasyonun faaliyetine
engel olmalıdır. Yani aktif imajinasyon bir imajı devamlı olarak isler, onu türlü sekillere
sokar. Halbuki imajı soyutlayarak onu sabit, hareketsiz, aynı sekilde tutabiliriz. İmajı bozacak hiçbir tesir ona ulasmamaktadır.
2) Suuraltını avlamak için bu imajların siddetini arttırmak gerekir.
3) Uygun olan çagrısımı yaratarak imajı yönlendirmek gereklidir. Bu çagrısımın (fikir ya da
imaj) yapısı imajın ilk istikametine baglı olan yeni bir saha içine, suura çekip getiren
akımlara sebep olur. Sonuç olarak, mümkün olan istikamet tarzları ve idrak çesitleri ortaya
çıkar, yeni yetenekler olusur. Olup biten seyler sanki sapma ve dönme derecesine göre yalnız bir tek anahtarla açılabilen, çesitli kilitleri olan bir kapıyla kapatılmıs bir dünyaya giristir.
Kapı, sahsî fikirlerle yüklü beyindir (medyomun beynidir). Anahtar somut (objektif esya)
kelimelerle uygun bir tarzda yönetilen bir imajdır. Prensip gayet basittir ve hemen hemen hiç yanılmaz. Akıl, genellikle, zekâmızın çalısısında mevcut bulunan bir karısıklık ve dagınıklık
içindedir. Aktif imajinasyon ile pasif imajinasyon oyunundan zevk duymak bizi saskın hâle
getirir. Fikirlerimizin kesmekesligi, niteligi anlasılmamıs olan titresimleri terk etmez. Ve ince
titresimler rastgele suur sahamıza nüfuz eder. Beynimiz tıka basa dolu bir ambar gibidir. Öyle bir ambar ki baca deligi esyalarla tıkanmıstır. Dısarıyı görmek ne mümkün. Bütün mesele bu karısıklıgı düzenlemek, ısıgın girecegi baca yolunu açmak ve buradan çıkacak olanlara yardım maksadıyla digerlerini kenara çekmektir.

TATBİKAT ARAÇLARI
Orta seviyeden kültürlü kadın veya erkek bir kimseyi süje olarak alalım. Bunlar sonra tasfiye
olacaklar ve neticede en iyileri kalacaktır. Süje ne kadar kaba ise (hassasiyet bakımından)
gelisme o derecede güç olacaktır. Basarıya ulasmak için imajinasyon kabiliyeti orta derecede olanlar da yeterlidir. Yeter ki, kendini tamamıyla dünya islerine vermemis, hayatın küçük taraflarıyla dolmamıs, sahsî çıkarlarına baglanmamıs olsun... Süphesiz ayrıca süjenin hasta ve siddetli heyecanlara ugramamıs olması, soklar geçirmemis olması gereklidir. Yani muhtelif manevî soklar zamanla suur sahasından suuraltına kaydırılarak, görünür bir rahatlık ve denge saglanabilir. Fakat bu çalısmalarda suuraltı faaliyet açıga çıktıgı için sokla ilgili heyecanlar,tıkanıklıklar, marazî hâller nüksedebilir.
Önce süjede sükûnet hâli dogması gereklidir. Bunun için los bir oda ve bir yardımcı ile
tecrübeye girisilir. Yardımcı, odanın bir kösesinde sükûnet hâlinde zihnen pasif durumda
oturmalıdır. Süje rahatça oturmalı, ısık gözlerine düsmemeli (gözler rahat sekilde
baglanabilir ya da ısıga bir perde veya paravana ile engel olunur).
O andaki zihinsel mesguliyetlerini bertaraf etmek için süjeye zıt imajlar vasıtasıyla yardım
edilir. (Yani zihnî sükûnete götürecek imajlar verilir. Meselâ, sakin bir deniz manzarası, ıssız
bir çöl manzarası, mavi bir gökyüzü, sükûnet verici bir kır manzarası vs.) Bu imajlar süjenin
zihnindeki karısık imajları, günlük endiseleri dagıtmaya yeter.
Sonra bütün düsüncelerden ayrılması ve celse içinde sadece en yüksek ruhî bir yükselis
imkânı araması rica edilir. (Yani süjede manevî bir incelik, hassasiyet, manevî alemlere dogru bir çekilme duygusu ihtiyacı ortaya çıkartılır. Hikmetli birkaç cümle, dua vs. kullanılabilir.)
Sükûnet elde edildikten sonra açık seçik ve somut bir imaj uyandırmaya elverisli bir kelime
söylenir: vazo, bardak yumurta, kasık, portakal gibi... (Söylenen kelime mümkün oldugu
kadar çok kolaylıkla ve zihni dagıtmadan göz önüne getirilebilmelidir, basit olmalıdır.)
Süjeden, kelime isittikten sonra görecegi ve hissedecegi duyguları anlatması (görünür hâle
getirmesi), açıklaması istenir. Üç durum ortaya çıkabilir:
1. Hiçbir izlenim meydana çıkmaz.
2. Ne oldugu anlasılmayan bir hatıra ortaya çıkabilir.
3. Bilinmeyen bir imaj ortaya çıkar.
İzlenim yoklugu, açıkça süjenin endiselerinden kurtulamadıgını veya suurdısı bir mesguliyeti
bulundugunu gösterir. Söylenen kelime, gerçekte, suuraltında titresimler ortaya çıkaran bir
titresim dalgasıdır. Eger suuraltı nötr hâlde kalmıssa hemen hemen hiçbir sey meydana
gelmez. Çünki suuraltına nüfuz edilememistir. Süje duvarla kapalıdır. Ve kelime bir engele
çarpan top gibi geri dönmüstür. Böyle bir durumda, birbirinden farklı bir dizi kelime
söyleyerek (ki bu, süjeyi içine alan ön düsünceleri ortadan kaldırmak içindir), eger bu yeterli
degilse, alısılmıs bir esyanın (olayın) hatırasını hatırlatarak o mesguliyetten kurtarılır.
Alısılmıs bir esya veya olayın hatırlatılmasıyla yarı hatırlama hâli uyandırılır. Böylece ikinci
hâle geçirilir. Eger bu usul yeterli olmazsa süjeyi küçük bir sahne veya manzara gibi temsilî
bir hâli düzenlemeye çeken, onu zorlayan yaratıcı imajinasyondan istifade edilir. Basta da
söyledigimiz gibi süje biraz imajinatif karakterde olmalıdır. Yani süjede tecrübeyi
kolaylastıracak sahneleri telkinle tahayyül ettirmek mümkün olmalıdır, meselâ ‘Ben sizi falan
yerde görüyorum’ gibi... Sonuç gözükmekte gecikmez. Ön mesguliyet böylece maglûp edilmis ve iç imajların meydana çıkması mümkün olmustur.

Çeviren: Üstad Ergün Arıkdal