Olmeklerden Sonra GelmektedirLer ! Orta Amerika yerlileri olan Mayaların kurduğu büyük uygarlık 16,yüzyılda yıkılmıştır. Bugünkü Meksika'nın Güneyi Guatemala ve Belize'nin kuzeyinde kalan yerlerde gelişen bu uygarlıktan kalma büyüktaş yapılardan oluşan kent kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır. Maya uygarlığının en parlak dönemi İS 250-900 arasına rastlar. Mayalar, kurdukları kentleri piramitler, saraylar ve güzel heykellerle donatıldı. Ne var ki sadece dinsel törenler için ve yönetim merkezleri olan bu kentlerde hiç kimse yaşamazdı. Mayalar bu görkemli kentlerin çevrelerinde yaşıyorlardı ve yöreye özgü mısır, fasulye, biber ve domates yetiştiriyorlardı. Maya kültürünün ana merkezi Meksika'nın güneyinde Chiapas ve Guatemala kuzeyinde Petén idi. Ama yaklaşık İS 975'te savaş ve yoksulluk, halkı evlerini bırakıp kuzeye, Yucatan Yarımadası'na göç etmeye zorladı. Burda Toltek Yerlileri'nin törelerinin etkisi altında kaldılar. İspanyollar, Mayalar'ın yaşadığı toprakları 16. yüzyılın ilk yarısında istila ettiler. Mayalar, tıpkı aztekler gibi kendilerini savunamadılar. Çoğu öldürüldü ve kalanlar tutsak edildi. Maya uygarlığı özellikle astronomi, mimarlık,matematik, heykel ve hiyeroglif yazı gibi birçok alanda ilerlemişlerdi. Çok karmaşık bir takvim sistemleri vardı (aşağıda takvimi görebilirsiniz). El sanatlarında da ileriydiler, güzel boyalı çömlekler ve pamuklu dokumalar yaptılar.
Maya Dünyası : İspanyol istilacılar, Yucatan'a geldiklerinde çamur ve sazlardan yapılmış kulübelerde yaşayan ilkel yerli kabilelerin bulunduğu tropik ormanlarla karşılaştılar, bu ormanlar aynı zamanda bitki örtüsünün altına yarı gömülmüş, terk edilmiş taş şehirleri de kamufle etmekteydiler. Gelişmiş Maya Medeniyeti'nin inşa ettiği bu şehirlerdeki 60 metreden daha yüksek devasa piramitler ve saraylar, Avrupadakilerin en büyükleriyle bile kıyaslanabilecek düzeydedir. Araştırmacılar, ormanları keşfettiklerinde bir sürprizle karşılaşmışlar ve sadece saldırgan ormanın harab ettiği, toprak yığınlarıyla örtülmüş binalar bulabilmişlerdir. Bu büyük mimari eserin, o günkü ilkel yerlilerin, gezgin veya Yucatan ovalarına yayılmış, dış dünya ile bağlantısız köylerde oturan atalarına mal edilmesi imkansız gözükmektedir.
Maya Dili Şifresi : Maya yazıları taş tabletlerde, tahta plakalarda ve çömlek parçalarında bulunmaktadır. Ancak nadir olarak kireç emdirilmiş ve kireç tabakasıyla kaplanmış bir çeşit bitki lifinden yapılmış kitaplar da bulunabilmektedir. Mayalar, bugün ancak dörtte biri dil uzmanları tarafından çözülebilmiş, yaklaşık 800 hiyeroglif işaret kullanmışlardır. Bugün bu dil uzmanları sayesinde günlerin isimleri, aylar, tanrılar, rakamlar, renkler ve pusula yönleri rahatlıkla okunabilmektedir. Bilginler anıtların üzerinde bulunan kitabeleri, dekoratif çömlekleri ve Dresden, Madrid, Paris elyazmalarını (barındırıldıkları yer ya da müze adıyla anılırlar) kullanarak eski Maya yazısı üzerinde yoğun çalışmalar yapmaktadırlar. İki milyon kişinin konuştuğu bu dil, eski Mısır dili ve modern Japonca da olduğu gibi kelimeleri ve fikirleri belirten ideogramların ve sesleri belirten fonetik sembollerin bir karışımından oluşmuştur. Biz bu insanların nasıl konuştuklarını bilmemekteyiz, ama Maya uygarlığının geçmişi araştırılacak pek çok şey ile doludur. Buna rağmen Mayalar'ın matematik sistemleri oldukça anlaşılmış ve ilkel bir toplum için oldukça şaşırtıcı bir ustalığa sahip oldukları görülmüştür. Yunanlılar tüm yaratıcılıklarıyla sayıları yazmak için alfabedeki harfleri kullandılar, Romalılar tüm pratiklikleriyle 8 rakamını yazmak için dört şekil gerektiren sıkıcı bir grafik sistemi geliştirdiler (8=VIII). Ancak bu iki sistem de yaratıcılarının bilimsel ve ticari gelişimini engellediler. Bu sistemler büyük sayılara yansıdıklarında Maya sistemine göre hantal kalmışlardır. Mayalar herhangi bir sayıyı sadece üç sembolle -nokta, çizgi ve sıfırı gösteren istiridye şekli- gösterebilmekteydiler. Mayaların geliştirdiği bu ayrıntılı matematik sistem, kronolojiye olan ilgilerini oldukça tatmin edecek düzeydeydi. Mevsimlerin ve maksimum yağış periyotlarının tam olarak bilinmesi esaslı bir ekim ve hasat yapılabilmesini sağlamaktadır. Güneş ve yıldızlar uzun periyotlar boyunca gözlenmeden doğru bir takvim yapılamaz. Maya yılı her biri 20 günlük 18 aydan oluşuyordu. Ayrıca haab adı verilen 5 ekstra gün daha vardı. 360 günlük periyoda tun deniyordu ve bu periyot, takvimin temelini oluştururdu. Mayalar önemli olayların tarihini belirtmek için çok kompleks bir sistem kullanmakta idiler. Bu sistem güneş yılı, dini yıl ve Venüs yılı olmak üzere 3 farklı zaman ölçeğini temel olarak almaktaydı.
Kusursuz Astronomi : Mayalar erken dönemlerinde, takvimlerinde kullanacakları verilerin hassas olması için uzun süreler boyunca gözlem yapmaları gerektiğinin farkına vardılar. Dresden el yazmaları çözüldüğünde, Mayaların matematik hesaplarında hayret verici hassaslıkta oldukları görüldü. Hele Venüs yılının -gezegenin güneş etrafında tam bir tur atması- hesaplanması ise muhteşem bir olay olarak değerlendirilir, zira gerekli gözlemler çok karmaşıktır. Maya hesaplarında 384 yıl süren bir periyoda dayandığı sanılmaktadır. Mayaların 584 gün olarak buldukları Venüs yılı, bugünkü hesaplara göre 583.92 gündür. Aradaki fark, bir yılda 72 dakika veya bir ayda 6 dakikalık bir hataya eşittir. Bir günde 12 saniye gibi bir hassasiyet, ne kum saati ya da su saati gibi basit bir sisteme, ne astronomik teleskopa, ne de başka bir optik alet gibi, zaman ölçmeye yarayan herhangi bir yol tanımayan bir kültür için oldukça gizemlidir.
Mayalar'da Yönetim : Her şeyin en yüksek otoritesi dini ve sivil gücü birleştirmek zorunda olan biriydi. Bu yönetici, piramitler dönemi Mısırındaki firavunlar gibi askeri ve dini liderlerdi. Bu süper şef toprak altındaki Palengue'deki gömülü kitabelerde gösterilen "yönetici" gibi yarı insan, yarı tanrı saygısı görürdü. Dini kral, muhteşem saraylarda yaşayan yönetim görevlileri tarafından kuşatılmış gibiydi. Bu seçkin yöneticiler kendilerini şehrin yönetimine ve dini takvim ile ayinlerin yapılması için bilgilerini genişletmeye adamışlardı. Bilimsel ve artistik literatürleri ve bilgileri son derece ileriydi. Hayatın ve toplumun devam etmesini sağlayan güç, bilim ve dindeki kalıtsal soyluluğa dayanmaktaydı. Dünyayı yörüngesinde tutmak ve yoksul uçurumuna düşmesine engel olmak için zorunlu olan dini yasalar ise takdire değer nitelikteydi. Yöneticilerin ve çevrelerindeki asillerin altında göreli olarak daha küçük bir uzman zanaatkar grubu bulunmaktaydı. Bunlardan sonra da kalabalık bir sıradan çiftçiler grubu geliyordu.
Maya Mimarisi : Mayalar mimaride Kolomb öncesi komşularından farklı olmuşlardır. Çünkü komşuları, her bir taş bloğun diğerine basamaklı olarak ve hafifçe asılmasıyla inşa edilen, dirsekli kemer veya ters çatı kemeri olarak bilinen bir tek çatı tipi biliyorlardı. Oysa Mayalar'ın ters çatı kemeri -Khmerler tarafından yapılan ve Camdodia'da Ankgkor'da bulunan dirsekli kum taşı kemerlere benzemektedir- güçlü bir kireç harcı ile yapılandırılmışlardır. Bu tip l. Ve 12. yüzyıllar arasında yapılan Maya binalarında görülebilmektedir. Bu çatı kemerleri sayesinde bina tekniği, Mayalar'ın altın çağında bir hayli ilerlemişti. Binaların dıştan görülen kesme taşlarının kaplamaları ise, duvarları ve tavan boşluğunu dolduran bir çeşit kaba betondan yapılmış, sürekliliğini koruyan bir kaplamadır. Bazı Maya binaları çok büyüktür. Belki de en fantastik boyutlu binalar Yucatan'ın en büyük şehri Uxmal'dadır. Bu binaların azameti, Mayalar'ın atalarından gelen bir mirasla daha büyük binalar yapma alışkanlığına tamamen uymaktadır. Aynı alan üzerine üst üste inşa edilen bu yapılar Ruslar'ın iç içe geçen bebeklerini andırmaktadır. Uaxactun'da kazı yapan arkeologlar bir biri ardınca inşa edilmiş yedi ayrı kat bulmuşlardır. Bu devasa temellerin içini doldurmak için kırılmış taşların ve aletlerin insan sırtında taşınması gerekmiştir. Kitabeler gibi büyük taş bloklar, yuvarlayıcılar üzerinde hareket ettirilmişlerdir. Kolomb öncesi Amerika'sında tekerlek bilinmemesine rağmen mezarlarda tekerlekli oyuncak arabalar bulunmuştur. Bilinmeyen bir nedenle binaların yapımında hiç araba kullanılmamıştır. Mayalar'ın çok güzel yolları olduğu için bu garip olay kesinlikle arazi durumuna bağlı olarak açıklanmamıştır. Maya binalarının dini önemi dış duvar süslemelerindeki dekoratif figürlerden anlaşılabilmektedir. Maya tapınaklarını ve saraylarını süsleyen tanrı maskları diğer bir figür için önem taşır. Bu masklar Yucatan'da ki binaların karakteristiği olan Puuc stilinin önemli bir özelliğidir. Arkeologlar, uzun süre bu gizemli uygarlığın izlerini yorumlamakla ve kronolojisini çıkarmakla uğraştılar ama o denli az veri vardı ki, çok da somut bir yerlere varamadılar. Diğer yandan, Maya ve Olmec kültüründeki çoğu unsurun Mısır ile belirgin ortak nitelikler taşımasını ya görmezden geldiler ya da bunlara "önemsiz rastlantı" deyip geçtiler. Bunların en ilginci, her iki kültürde de dini yapıların en önemlileri, "piramit" biçiminde olmasıydı. Üstelik, Teotihuacan'daki Maya piramidiyle, Giza'dakiler arasında ölçüler yönünden de büyük benzerlikler vardı. Arkeologlar ve tarihçiler, buna rastlantı demeyi yeğlediler. Her iki kültür de astronomi merkezliydi ve gezegen yörüngeleri, hareketleri, yıldız haritaları ve hatta presesyon inanılmaz bir hassasiyetle hesaplanmıştı. Ve yine her iki kültürde de, "ölümsüzlüğün sırrı"na yönelik bitmeyen bir arayış, yıldızlardan medet umma geleneği vardı ve buna da "rastlantı" deniyordu. Her iki kültür de, bütün piramit ve tapınaklarını belli yıldızlara ya da göksel olaylara hizalayarak yapmıştı, herhalde bu da "rastlantı" idi.
Maya'nın kayıp şehri bulundu Guatemalalı ve Amerikalı bilimadamları uzun süren çalışmalar sonucunda Kuzey Guatemala'daki Yağmur Ormanları'nda Maya Uygarlığı'nın kayıp şehrini buldular. Mayaların en büyük ticaret merkezi olduğu bildirilen Cancuen kenti 1200 yıl önce inşa edilmiş. 270 bin metrekare bir alan üzerine kurulu kenti 10 yıl süren yoğun çabalar sonucu bulan bilimadamları Maya mimarisinin en güzel örneklerinin uygulandığı şehirde 170 bin oda bulduklarını açıkladılar. Kentin kendi çağına göre çok kalabalık bir nüfusa sahip olduğunu belirten uzmanlar, Cancuen'in ağır ve büyük taşlardan oluşan kalın duvarlarla çevrili olduğunu söylediler. Daha önce 1905 yılında yeri keşfedilen kentin ihmaller sonucu bilinen tüm bilgilerin unutulmasıyla tekrar kaybedildiğini ifade eden uzmanlar, yerlilerin hazine avcıları ve yağmacılardan bıktıkları için kent hakkındaki her şeyi yokettiğini açıkladılar.
Maya mitolojisinde "tufan" korkusu Takvimlerine çok bağlı olan ve uygarlık tarihinin en şaşmaz takvimini yaratan Mayalar, Pleiades'e büyük anlamlar yüklemişler. Bu yıldız kümesinin gökyüzünün en tepe noktasına yerleşmesi, 52 yıllık döngülerle gerçekleşiyor. Mayalar, sürekli olarak "dünyanın yokolacağı büyük felaket" korkusuyla yaşamış bir ulus. Nereden kaynaklandığını bilmediğimiz inanışlarında, 52 yılda bir "dünyanın sonu"nun geleceği fikri var. Bu nedenle, Pleiades döngüsünü tamamlayıp zenith noktasında belirdiğinde, Mayaların sevinçle bunu kutlamaları şaşırtıcı değil. Böylece, "Bir afet dönemi daha olaysız bitti, önümüzde 52 yıl daha var" diyebiliyorlardı. Şaşırtıcı olan, dünyanın bu sessiz, sakin, büyüleyici doğa güzelliklerine sahip bölgesinde yaşayan insanların niçin durup dururken böylesi "afet teorileri" oluşturup bunlardan ölesiye korktukları sorusu. Yoksa, toplumsal bilinçaltında, çok eskilerden gelen bir "anı" mı vardı? Meksika, Guatemala ve Honduras bölgelerindeki eski uygarlıklar, derinlemesine araştırılmayı hakediyorlar. Sezgiler ve sağduyu, Mısır'da, Uzak Doğu'da, Stonehenge'de izlerini gördüğümüz "yitik uygarlık"la ilgili en önemli ipuçlarının bu bölgede ortaya çıkacağını söylüyor sanki.
Maya Efsanesinin Sonu : Pek çok yıldır Mayalar'ın tam bir sır olan sonu hakkında fikir yürütme eğilimi vardı. Terk edilmiş şehirler, salgın hastalıklar ve kıtlıktan bahsedilmekteydi. Buna rağmen şimdi, bazı araştırmacılar, insanları hüküm altına sokan yoğun inşa programlarının baskısı ile toplum içindeki dayanışmanın kesin eksikliği dışında herhangi başka açıklama aramanın faydasız olduğuna inanmaktaydılar. Belki ilkel ama yeni ve öldürücü silahlarla donanmış saldırgan kabilelerin Maya topraklarına girmesi bu hoş olmayan boyunduruktan kurtulmak için bir fırsat yaratmıştı. Yüksek yaylalardan gelen istilalar, Meksika hayatının düzenli bir olayı olmuştu. Barbar topluluklar Almanya ve Tuna'nın Romalı öncülerinin Doğu Avrupa'da ki ovalarını baştan başa süpürürken, göçebe kabileler Orta Meksika'da ki yerleşik uygarlıklara pek çok saldırı düzenlemişlerdi. Bu istilaların kurbanları arasında belki de tanrıların şehri olan Teotiukan'ın sakinleri de bulunmaktaydı. Bugün bazı teorisyenler bu şehrin insanlarının MÖ 450'nin başlarında Teotiukan'dan ayrılarak Maya Topraklarının güney ucunda Kaminaljuyu'da dev eserler yarattıklarına inanmaktadırlar.
Olmec'ler ve Mayalar, uygarlıklarının denizin ta öte yakasından gelen açgözlü yağmacılar tarafından yıkılmasına tanık olmayacak ölçüde şanslıydılar denebilir. Bu insanlar, bugün başlangıcının İ.Ö 2500 yılına dayandığı ileri sürülen bir tarihi yaratmışlar, sonra da İspanyollar gelmeden çok önce sessiz sedasız ortadan kaybolup gitmişlerdi. Tam olarak "kaybolmuşlardı" da denemez; ırkları, jungle yakınlarındaki basit ve düz köylerde varlıklarını mütevazı biçimde sürdürmüş, ama o görkemli piramitleri, tapınakları yapan "USTALAR VE BİLGİNLER" sanki "sır" olmuşlardı.
Maya uygarlığı tarihçiler ve arkeologlar için şüphe götürmez bir şekilde Kolomb öncesi devrin en büyülü uygarlığıdır. Bugün Meksika da hala keşfedilmeyi bekleyen uygarlıklar bulunmaktadır. Tamamen bilinmemekle beraber bu uygarlıkların da Mayalar gibi büyüleyici sırlar sakladığı sanılmaktadır
Orta Amerika yerlileri olan Mayaların kurduğu büyük uygarlık 16,yüzyılda yıkılmıştır. Bugünkü Meksika'nın Güneyi Guatemala ve Belize'nin kuzeyinde kalan yerlerde gelişen bu uygarlıktan kalma büyüktaş yapılardan oluşan kent kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır.
Maya uygarlığının en parlak dönemi İS 250-900 arasına rastlar. Mayalar, kurdukları kentleri piramitler, saraylar ve güzel heykellerle donatıldı. Ne var ki sadece dinsel törenler için ve yönetim merkezleri olan bu kentlerde hiç kimse yaşamazdı. Mayalar bu görkemli kentlerin çevrelerinde yaşıyorlardı ve yöreye özgü mısır, fasulye, biber ve domates yetiştiriyorlardı.
Maya kültürünün ana merkezi Meksika'nın güneyinde Chiapas ve Guatemala kuzeyinde Petén idi. Ama yaklaşık İS 975'te savaş ve yoksulluk, halkı evlerini bırakıp kuzeye, Yucatan Yarımadası'na göç etmeye zorladı. Burda Toltek Yerlileri'nin törelerinin etkisi altında kaldılar.
İspanyollar, Mayalar'ın yaşadığı toprakları 16. yüzyılın ilk yarısında istila ettiler. Mayalar, tıpkı aztekler gibi kendilerini savunamadılar. Çoğu öldürüldü ve kalanlar tutsak edildi.
Maya uygarlığı özellikle astronomi, mimarlık,matematik, heykel ve hiyeroglif yazı gibi birçok alanda ilerlemişlerdi. Çok karmaşık bir takvim sistemleri vardı (aşağıda takvimi görebilirsiniz). El sanatlarında da ileriydiler, güzel boyalı çömlekler ve pamuklu dokumalar yaptılar.
Maya Dünyası :
İspanyol istilacılar, Yucatan'a geldiklerinde çamur ve sazlardan yapılmış kulübelerde yaşayan ilkel yerli kabilelerin bulunduğu tropik ormanlarla karşılaştılar, bu ormanlar aynı zamanda bitki örtüsünün altına yarı gömülmüş, terk edilmiş taş şehirleri de kamufle etmekteydiler. Gelişmiş Maya Medeniyeti'nin inşa ettiği bu şehirlerdeki 60 metreden daha yüksek devasa piramitler ve saraylar, Avrupadakilerin en büyükleriyle bile kıyaslanabilecek düzeydedir.
Araştırmacılar, ormanları keşfettiklerinde bir sürprizle karşılaşmışlar ve sadece saldırgan ormanın harab ettiği, toprak yığınlarıyla örtülmüş binalar bulabilmişlerdir. Bu büyük mimari eserin, o günkü ilkel yerlilerin, gezgin veya Yucatan ovalarına yayılmış, dış dünya ile bağlantısız köylerde oturan atalarına mal edilmesi imkansız gözükmektedir.
Maya Dili Şifresi :
Maya yazıları taş tabletlerde, tahta plakalarda ve çömlek parçalarında bulunmaktadır. Ancak nadir olarak kireç emdirilmiş ve kireç tabakasıyla kaplanmış bir çeşit bitki lifinden yapılmış kitaplar da bulunabilmektedir. Mayalar, bugün ancak dörtte biri dil uzmanları tarafından çözülebilmiş, yaklaşık 800 hiyeroglif işaret kullanmışlardır. Bugün bu dil uzmanları sayesinde günlerin isimleri, aylar, tanrılar, rakamlar, renkler ve pusula yönleri rahatlıkla okunabilmektedir.
Bilginler anıtların üzerinde bulunan kitabeleri, dekoratif çömlekleri ve Dresden, Madrid, Paris elyazmalarını (barındırıldıkları yer ya da müze adıyla anılırlar) kullanarak eski Maya yazısı üzerinde yoğun çalışmalar yapmaktadırlar. İki milyon kişinin konuştuğu bu dil, eski Mısır dili ve modern Japonca da olduğu gibi kelimeleri ve fikirleri belirten ideogramların ve sesleri belirten fonetik sembollerin bir karışımından oluşmuştur. Biz bu insanların nasıl konuştuklarını bilmemekteyiz, ama Maya uygarlığının geçmişi araştırılacak pek çok şey ile doludur. Buna rağmen Mayalar'ın matematik sistemleri oldukça anlaşılmış ve ilkel bir toplum için oldukça şaşırtıcı bir ustalığa sahip oldukları görülmüştür. Yunanlılar tüm yaratıcılıklarıyla sayıları yazmak için alfabedeki harfleri kullandılar, Romalılar tüm pratiklikleriyle 8 rakamını yazmak için dört şekil gerektiren sıkıcı bir grafik sistemi geliştirdiler (8=VIII). Ancak bu iki sistem de yaratıcılarının bilimsel ve ticari gelişimini engellediler. Bu sistemler büyük sayılara yansıdıklarında Maya sistemine göre hantal kalmışlardır. Mayalar herhangi bir sayıyı sadece üç sembolle -nokta, çizgi ve sıfırı gösteren istiridye şekli- gösterebilmekteydiler.
Mayaların geliştirdiği bu ayrıntılı matematik sistem, kronolojiye olan ilgilerini oldukça tatmin edecek düzeydeydi. Mevsimlerin ve maksimum yağış periyotlarının tam olarak bilinmesi esaslı bir ekim ve hasat yapılabilmesini sağlamaktadır.
Güneş ve yıldızlar uzun periyotlar boyunca gözlenmeden doğru bir takvim yapılamaz. Maya yılı her biri 20 günlük 18 aydan oluşuyordu. Ayrıca haab adı verilen 5 ekstra gün daha vardı. 360 günlük periyoda tun deniyordu ve bu periyot, takvimin temelini oluştururdu.
Mayalar önemli olayların tarihini belirtmek için çok kompleks bir sistem kullanmakta idiler. Bu sistem güneş yılı, dini yıl ve Venüs yılı olmak üzere 3 farklı zaman ölçeğini temel olarak almaktaydı.
Kusursuz Astronomi :
Mayalar erken dönemlerinde, takvimlerinde kullanacakları verilerin hassas olması için uzun süreler boyunca gözlem yapmaları gerektiğinin farkına vardılar. Dresden el yazmaları çözüldüğünde, Mayaların matematik hesaplarında hayret verici hassaslıkta oldukları görüldü.
Hele Venüs yılının -gezegenin güneş etrafında tam bir tur atması- hesaplanması ise muhteşem bir olay olarak değerlendirilir, zira gerekli gözlemler çok karmaşıktır. Maya hesaplarında 384 yıl süren bir periyoda dayandığı sanılmaktadır. Mayaların 584 gün olarak buldukları Venüs yılı, bugünkü hesaplara göre 583.92 gündür. Aradaki fark, bir yılda 72 dakika veya bir ayda 6 dakikalık bir hataya eşittir. Bir günde 12 saniye gibi bir hassasiyet, ne kum saati ya da su saati gibi basit bir sisteme, ne astronomik teleskopa, ne de başka bir optik alet gibi, zaman ölçmeye yarayan herhangi bir yol tanımayan bir kültür için oldukça gizemlidir.
Mayalar'da Yönetim :
Her şeyin en yüksek otoritesi dini ve sivil gücü birleştirmek zorunda olan biriydi. Bu yönetici, piramitler dönemi Mısırındaki firavunlar gibi askeri ve dini liderlerdi. Bu süper şef toprak altındaki Palengue'deki gömülü kitabelerde gösterilen "yönetici" gibi yarı insan, yarı tanrı saygısı görürdü. Dini kral, muhteşem saraylarda yaşayan yönetim görevlileri tarafından kuşatılmış gibiydi. Bu seçkin yöneticiler kendilerini şehrin yönetimine ve dini takvim ile ayinlerin yapılması için bilgilerini genişletmeye adamışlardı. Bilimsel ve artistik literatürleri ve bilgileri son derece ileriydi.
Hayatın ve toplumun devam etmesini sağlayan güç, bilim ve dindeki kalıtsal soyluluğa dayanmaktaydı. Dünyayı yörüngesinde tutmak ve yoksul uçurumuna düşmesine engel olmak için zorunlu olan dini yasalar ise takdire değer nitelikteydi.
Yöneticilerin ve çevrelerindeki asillerin altında göreli olarak daha küçük bir uzman zanaatkar grubu bulunmaktaydı. Bunlardan sonra da kalabalık bir sıradan çiftçiler grubu geliyordu.
Maya Mimarisi :
Mayalar mimaride Kolomb öncesi komşularından farklı olmuşlardır. Çünkü komşuları, her bir taş bloğun diğerine basamaklı olarak ve hafifçe asılmasıyla inşa edilen, dirsekli kemer veya ters çatı kemeri olarak bilinen bir tek çatı tipi biliyorlardı. Oysa Mayalar'ın ters çatı kemeri -Khmerler tarafından yapılan ve Camdodia'da Ankgkor'da bulunan dirsekli kum taşı kemerlere benzemektedir- güçlü bir kireç harcı ile yapılandırılmışlardır. Bu tip l. Ve 12. yüzyıllar arasında yapılan Maya binalarında görülebilmektedir.
Bu çatı kemerleri sayesinde bina tekniği, Mayalar'ın altın çağında bir hayli ilerlemişti. Binaların dıştan görülen kesme taşlarının kaplamaları ise, duvarları ve tavan boşluğunu dolduran bir çeşit kaba betondan yapılmış, sürekliliğini koruyan bir kaplamadır.
Bazı Maya binaları çok büyüktür. Belki de en fantastik boyutlu binalar Yucatan'ın en büyük şehri Uxmal'dadır. Bu binaların azameti, Mayalar'ın atalarından gelen bir mirasla daha büyük binalar yapma alışkanlığına tamamen uymaktadır. Aynı alan üzerine üst üste inşa edilen bu yapılar Ruslar'ın iç içe geçen bebeklerini andırmaktadır.
Uaxactun'da kazı yapan arkeologlar bir biri ardınca inşa edilmiş yedi ayrı kat bulmuşlardır. Bu devasa temellerin içini doldurmak için kırılmış taşların ve aletlerin insan sırtında taşınması gerekmiştir. Kitabeler gibi büyük taş bloklar, yuvarlayıcılar üzerinde hareket ettirilmişlerdir. Kolomb öncesi Amerika'sında tekerlek bilinmemesine rağmen mezarlarda tekerlekli oyuncak arabalar bulunmuştur. Bilinmeyen bir nedenle binaların yapımında hiç araba kullanılmamıştır. Mayalar'ın çok güzel yolları olduğu için bu garip olay kesinlikle arazi durumuna bağlı olarak açıklanmamıştır.
Maya binalarının dini önemi dış duvar süslemelerindeki dekoratif figürlerden anlaşılabilmektedir.
Maya tapınaklarını ve saraylarını süsleyen tanrı maskları diğer bir figür için önem taşır. Bu masklar Yucatan'da ki binaların karakteristiği olan Puuc stilinin önemli bir özelliğidir.
Arkeologlar, uzun süre bu gizemli uygarlığın izlerini yorumlamakla ve kronolojisini çıkarmakla uğraştılar ama o denli az veri vardı ki, çok da somut bir yerlere varamadılar. Diğer yandan, Maya ve Olmec kültüründeki çoğu unsurun Mısır ile belirgin ortak nitelikler taşımasını ya görmezden geldiler ya da bunlara "önemsiz rastlantı" deyip geçtiler. Bunların en ilginci, her iki kültürde de dini yapıların en önemlileri, "piramit" biçiminde olmasıydı. Üstelik, Teotihuacan'daki Maya piramidiyle, Giza'dakiler arasında ölçüler yönünden de büyük benzerlikler vardı.
Arkeologlar ve tarihçiler, buna rastlantı demeyi yeğlediler. Her iki kültür de astronomi merkezliydi ve gezegen yörüngeleri, hareketleri, yıldız haritaları ve hatta presesyon inanılmaz bir hassasiyetle hesaplanmıştı. Ve yine her iki kültürde de, "ölümsüzlüğün sırrı"na yönelik bitmeyen bir arayış, yıldızlardan medet umma geleneği vardı ve buna da "rastlantı" deniyordu. Her iki kültür de, bütün piramit ve tapınaklarını belli yıldızlara ya da göksel olaylara hizalayarak yapmıştı, herhalde bu da "rastlantı" idi.
Maya'nın kayıp şehri bulundu
Guatemalalı ve Amerikalı bilimadamları uzun süren çalışmalar sonucunda Kuzey Guatemala'daki Yağmur Ormanları'nda Maya Uygarlığı'nın kayıp şehrini buldular. Mayaların en büyük ticaret merkezi olduğu bildirilen Cancuen kenti 1200 yıl önce inşa edilmiş. 270 bin metrekare bir alan üzerine kurulu kenti 10 yıl süren yoğun çabalar sonucu bulan bilimadamları Maya mimarisinin en güzel örneklerinin uygulandığı şehirde 170 bin oda bulduklarını açıkladılar. Kentin kendi çağına göre çok kalabalık bir nüfusa sahip olduğunu belirten uzmanlar, Cancuen'in ağır ve büyük taşlardan oluşan kalın duvarlarla çevrili olduğunu söylediler.
Daha önce 1905 yılında yeri keşfedilen kentin ihmaller sonucu bilinen tüm bilgilerin unutulmasıyla tekrar kaybedildiğini ifade eden uzmanlar, yerlilerin hazine avcıları ve yağmacılardan bıktıkları için kent hakkındaki her şeyi yokettiğini açıkladılar.
Maya mitolojisinde "tufan" korkusu
Takvimlerine çok bağlı olan ve uygarlık tarihinin en şaşmaz takvimini yaratan Mayalar, Pleiades'e büyük anlamlar yüklemişler. Bu yıldız kümesinin gökyüzünün en tepe noktasına yerleşmesi, 52 yıllık döngülerle gerçekleşiyor. Mayalar, sürekli olarak "dünyanın yokolacağı büyük felaket" korkusuyla yaşamış bir ulus. Nereden kaynaklandığını bilmediğimiz inanışlarında, 52 yılda bir "dünyanın sonu"nun geleceği fikri var. Bu nedenle, Pleiades döngüsünü tamamlayıp zenith noktasında belirdiğinde, Mayaların sevinçle bunu kutlamaları şaşırtıcı değil. Böylece, "Bir afet dönemi daha olaysız bitti, önümüzde 52 yıl daha var" diyebiliyorlardı. Şaşırtıcı olan, dünyanın bu sessiz, sakin, büyüleyici doğa güzelliklerine sahip bölgesinde yaşayan insanların niçin durup dururken böylesi "afet teorileri" oluşturup bunlardan ölesiye korktukları sorusu. Yoksa, toplumsal bilinçaltında, çok eskilerden gelen bir "anı" mı vardı?
Meksika, Guatemala ve Honduras bölgelerindeki eski uygarlıklar, derinlemesine araştırılmayı hakediyorlar. Sezgiler ve sağduyu, Mısır'da, Uzak Doğu'da, Stonehenge'de izlerini gördüğümüz "yitik uygarlık"la ilgili en önemli ipuçlarının bu bölgede ortaya çıkacağını söylüyor sanki.
Maya Efsanesinin Sonu :
Pek çok yıldır Mayalar'ın tam bir sır olan sonu hakkında fikir yürütme eğilimi vardı. Terk edilmiş şehirler, salgın hastalıklar ve kıtlıktan bahsedilmekteydi. Buna rağmen şimdi, bazı araştırmacılar, insanları hüküm altına sokan yoğun inşa programlarının baskısı ile toplum içindeki dayanışmanın kesin eksikliği dışında herhangi başka açıklama aramanın faydasız olduğuna inanmaktaydılar. Belki ilkel ama yeni ve öldürücü silahlarla donanmış saldırgan kabilelerin Maya topraklarına girmesi bu hoş olmayan boyunduruktan kurtulmak için bir fırsat yaratmıştı.
Yüksek yaylalardan gelen istilalar, Meksika hayatının düzenli bir olayı olmuştu. Barbar topluluklar Almanya ve Tuna'nın Romalı öncülerinin Doğu Avrupa'da ki ovalarını baştan başa süpürürken, göçebe kabileler Orta Meksika'da ki yerleşik uygarlıklara pek çok saldırı düzenlemişlerdi. Bu istilaların kurbanları arasında belki de tanrıların şehri olan Teotiukan'ın sakinleri de bulunmaktaydı. Bugün bazı teorisyenler bu şehrin insanlarının MÖ 450'nin başlarında Teotiukan'dan ayrılarak Maya Topraklarının güney ucunda Kaminaljuyu'da dev eserler yarattıklarına inanmaktadırlar.
Olmec'ler ve Mayalar, uygarlıklarının denizin ta öte yakasından gelen açgözlü yağmacılar tarafından yıkılmasına tanık olmayacak ölçüde şanslıydılar denebilir. Bu insanlar, bugün başlangıcının İ.Ö 2500 yılına dayandığı ileri sürülen bir tarihi yaratmışlar, sonra da İspanyollar gelmeden çok önce sessiz sedasız ortadan kaybolup gitmişlerdi. Tam olarak "kaybolmuşlardı" da denemez; ırkları, jungle yakınlarındaki basit ve düz köylerde varlıklarını mütevazı biçimde sürdürmüş, ama o görkemli piramitleri, tapınakları yapan "USTALAR VE BİLGİNLER" sanki "sır" olmuşlardı.
Maya uygarlığı tarihçiler ve arkeologlar için şüphe götürmez bir şekilde Kolomb öncesi devrin en büyülü uygarlığıdır.
Bugün Meksika da hala keşfedilmeyi bekleyen uygarlıklar bulunmaktadır. Tamamen bilinmemekle beraber bu uygarlıkların da Mayalar gibi büyüleyici sırlar sakladığı sanılmaktadır