YÜKSELİŞ ÜZERİNE
Related discussions
-
şükretmek üzerine güzel bir hikaye:)))
evet şükredecegimiz ne anlar var degilmi?şükredebildigim için şükrediyorummm...
2 Replies Posted in şükür halinde olanlar
-
YAKINLIK üzerine
0 Replies Posted in OSHO severler ve kitap yorumları...
-
başkalarıyla YAKINLIK üzerine
0 Replies Posted in OSHO severler ve kitap yorumları...
Orijinimiz ve tekamül
Ra, Edgar Cayce ve diğerlerini de kapsayan bir çok kaynak, Birliğin canının sıkıldığını ve yalnız hissettiğini söyler. Bir şeyler yapmaya gereksinim duydu. Yaratmaya gereksinimi vardı. Her zaman sadece bu birleşik bilinçliliğe sahip olarak tamam hissetmiyordu.
Böylece, Kendisini tüm bu parçalarına ayırma düşüncesini oluşturdu, parçaların kendi kararlarını vererek, kendi özgür iradeleri ile tekamül edebileceklerini biliyordu. Birliğin henüz anlayamadığı ve kavrayamadığı şeyler gerçekleşecekti. Parçalar kendi yaratıcı yeteneklerine sahip olacaklardı. Birlikte – Yaratıcılar olacaklardı.
Büyük Plan, en sonunda, evrensel tekamülün bu tüm döngüsü tamamlandıktan sonra, kendi kendilerine tekamül etmiş olan tüm parçaların bağımsız olarak kendi Tanrı Bilinçliliklerini fark etmeleri, ayrılıktan vazgeçmeleri, birliği kucaklamaları ve Birliğin bütünlüğüne geri dönmeleridir. Tek Yaratıcı, bu durumdan, yüksek derecede zenginleşmiş olacaktı, çünkü bu olağanüstü yaratıcı malzemelerin hepsi “Bir”den “birçoğa” ve geriye “Bir”e olan bu geçişte bilinmiş (vaki) olacaktı.
Böylece Tanrı tekamül ediyor, ve sadece oturan ve herkesin ona yetişmesini bekleyen statik bir Varlık değildir. Tanrı bizimle kendi tekamülünü deneyimliyor.
Galaksiler ilk Varlıklar İdi
Benim anlayışım, Tanrı’nın ayrı varlıkların ilk tezahürlerinin galaksiler olduğudur.
Her bir galaksi bir tür insan gibidir. Evren milyarlarca galaksiden oluşur, galaksiler bir çok Dünyaların insan varlıklarının değerine karşılık gelir.
Bu galaksilerin her biri kendisinden tüm bir yıldız sistemini filizlendirme (fışkırtma) yeteneğine sahiptir. Bu yıldızların her biri bir varlığa eşdeğerdir, ve sonra bu yıldızların her biri gezegenleri doğurma yeteneğine sahiptir, ve bu gezegenlerin her biri de bir varlıktır.
Bu gezegenlerin her biri, potansiyel olarak, zeki yaşam ile nüfuslandırılabilir.
Böylece, Evren’in En Büyük Varlık olduğu ve Birlikten aşağıya doğru inen varlıkların çeşitli derecelendirmeleri olduğu fikrine varırız. Burada Dünya’da teşhis edeceğimiz ilksel varlık Galaksi olacaktır. Ra, Galaksiyi Logos olarak refere eder. Galaksimiz bir kişiliğe, tekamül eden ve Tanrı Bilinçliliğine geri dönen bilinçli varlıkların nasıl yaratacağını görmenin özel bir yoluna sahiptir.
Galaksimizin kendi tekamül kalıbı insan varlıklar üretmektir, ve yıldızların hepsi, bunun kendi kendine, durumun doğal fiziği ile gerçekleşmesini sağlamak için düzgün enerji dalgaları ile kesin şekilde uyum içindedir.
Bunu bilimsel terimlerle açıklamaya çalışayım.
Galaksi ve Harmonik Rezonans
Güneşin, gezegenleri ve ayları, kendi ilgili yörüngelerinde deveran ettiren spiral şeklinde enerji dalgaları pompaladığını biliyoruz. Hem Bode’nin Yasası hem de yeni Stoneking Rezonans teorileri, gezegenlerin birbirleri ile doğal Diatonik müzikal oranlarda dizildiğini gösterir. Pulsar B1 257+12 nin etrafında olan, keşfettiğimiz ilk ekstra – solar gezegensel sistem de bu aynı oranları gösteriyor. Bu oransal fenomen, her yıldızın benzer gezegensel sistemler yaratan enerji dalgaları pompaladığı fikrini destekliyor, bu tür rezonansa gelişigüzel gaz ve toz gruplarının neden olamayacağı açıktır.
Sonra, bir hologramın veya bir fraktalın prensiplerine benzer şekilde, Güneşten gelen daha büyük dalgaların içinde daha süptil, daha küçük dalgalar vardır. Ve bu dalgalar da aynı müzikal prensiplere dayanır. Bunlar dışarıya doğru dallanır, dalgalar üstüne dalgalar oluşturur ve küçüldükçe küçülür.
Galaksi DNA oluşturmak için “ayarlanır” (akort edilir)
Büyük felaketlerin veya kesikliklerin olmadığı optimal gezegensel sistemde, Güneş’e olan özel bir uzaklık vardır, bu mesafede, en minik spiral şeklindeki dalgalar, yaşamın DNA moleküllerini oluşturmak için gezegenin doğal materyallerini bir araya toplar. DNA dalgadır ve dalga DNA dır.
DNA nın gezegensel tekamül sürecinde oluşması saçma görünebilir, ancak DNA Fantom etkisi olarak bilinen bir şey ile fiilen kanıtlanabilir. Dr. Vladimir Poponin DNA yı bir tüpe koydu ve tüpten lazer ışını geçirdi ve DNA nın ışığı yakaladığını ve sanki bir kristalmiş gibi sarmalları boyunca ışığı spirallendirdiğini kavradı. Daha da şaşırtıcı olan, Dr. Poponin DNA yı tüpten çıkardığında, ışık kendi kendine spirallenmeye devam etti !
Işığın, kendi kendisine DNA sarmalı oluşturması şüphesiz imkansızdır – ışığın kendisi kendi etrafındaki uzayın boşluğunda doğal olarak var olan bazı frekanslara harmonik olarak uyumlanmadıkça. Bana göre, bu, DNA nın spirallenen ışık enerjisinin önce orada olduğunu ve gezegen doğru frekans pozisyonunda olduğunda, fiziksel moleküllerin sadece spirallenen enerjinin etrafında oluştuğunu söyler. Galaksi, gezegensel sistemlerde, şans bulduğu yerlerde, insan DNA sı oluşturmak için “ayarlanır”.
Enerjisel olarak “yükseliyoruz”
Şimdiye kadar, yeni bir pozisyona ilerliyoruz. Mikrobiyoloji uzmanları DNA mızın yüzde 97 sinin görünürde kullanılmadığını söylüyor, ama bana, yeni dördüncü – boyut enerji yapısını taşıyabilecekler için, zincirin daha da fazlasının “fermuarının açıldığı” söylendi. Bu insanlar belki süptil şekillerde daha çekici olmanın dışında, fiziksel olarak farklı görünmeyebilir, ama içsel olarak duygunun, algının, sezginin ve hassaslığın daha büyük derinliklerini geliştirecekler.
Daha genç insanların bazıları telekinezi veya “ölü insanları görme” yeteneği geliştirecek. Bir çok diğerleri bedenlerinin artık düşük titreşimli gıdaları tolere etmediğini görecekler ve taze organik sebze ve meyvelerin çok olduğu diyetlere itilecekler.
Siz, ebeveyn yıldızınızdan daha uzağa sürüklendikçe, gezegeniniz farklı titreşimli enerjilere girer ve daha yüksek yoğunluklardaki yaşamı destekler.
Ra’nın açıkladığı gibi, sekiz büyük yoğunluğun bir Oktavı vardır. Bu, siz piyanodaki beyaz tuşları çalıyormuşsunuz gibi aynı şeydir, Diatonic ölçek. Oktav ayrıca 13 sistemine bölünebilir, bu birlikte beyaz ve siyah tuşların Kromatik (tümü yarım tondan oluşan) ölçeğini çalarak görülebilir. Yoğunlukların içinde bir çok yoğunluklar vardır. Bu titreşimsel frekansların her biri varoluşun özel bir planına – ve/veya bilinçliliğin özel bir seviyesine - karşılık gelir.
Ra’nın bir başka öğretisi, tüm insanların yüksek benliklere sahip olmasıdır, yüksek benlik, gelecekten insanların yaşamına rehberlik eden ve onların fiziksel enkarnasyona rehberlik eden altıncı – boyut geleceğe ait enkarneye ait benliktir. Yüksek Benlik esasen şöyle söyler, “Bak, ben olmak için tekamül edeceğini biliyorum. Geçmişime, kendime bakıyorum, ama ayrıca senin özgür iradeye sahip olduğunu biliyorum. En sonunda ben olman için, şimdi benim olduğum yere ulaşman için, günlük temelde yapacağın tüm seçimleri bilmeme gerek yok. Bu noktaya gelmene yardım edeceğim. Bulunduğum yere nasıl geleceğini sana göstereceğim, biliyorum ki tekamül eden kendimim.”
İşte rüyalar budur.
Rüyaların doğası ve amacı
Rüyalar, Yüksek Benlikten gelen, bireye metafor lisanında gelen çok yüksek seviyede, damıtılmış bir mesajdır. Rüyalarınızı bilinçli zihniniz ile anlayıp anlamamanız önemli değildir. Rüyalarınızı hatırlayıp hatırlamamanız önemli değildir. Rüyalarınız dördüncü - boyut veya dördüncü – yoğunluk astral benliğiniz ile iletişim kurar, bunun Edgar Cayce’nin tıbbi okumaları yapmak için kullandığı aynı benlik olduğuna inanıyorum.
Rüya deneyimine giren sizin astral benliğinizdir. Sanki, farklı şeyler yapan, sizin farkında olmadığınız şeyler yapan varlığınızın çoklu seviyelerine sahipmişsiniz gibi. Onların hepsi çeşitli işler yapıyorlar ve etrafta fısıldaşarak dolanıyorlar – ve yine de, hepsi, aynı anda sizin parçanız.
Ve bu çok zihin genişletici bir kavramdır, çünkü siz fiziksel bedeninizden ne kadar çok daha fazlası olduğunuzu kavrıyorsunuz. Ne kadar çok sevildiğinizi ve kendinizin ne kadar fazlası olduğunu kavrıyorsunuz.
Yükselişin Bilimi
Konuştuğumuz tüm bu şeylerin – şimdiye kadar bahsettiğim her şeyin - temel taşı, tekamülün kitlesel ölçekte olması gerektiği fikridir. Yükseliş, sadece, Hristiyanların İsa’nın geri döndüğü ve bin yıllık barışa eşlik ettiği, bu “vecit hali/kendinden geçme” olacağını söylediği fikir ile sınırlı değildir. Bu kozmik bir olaydır ve Dünya yüzeyinde varolmuş olan hemen her büyük dinde ve spiritüel geleneklerde kehanet edilmiştir.
“Küresel Değişim Zamanı” turu için araştırma yöneticisi olarak yeni kariyerimde, bu savları desteklemek için referanslar sunuyorum. Bunlardan bazılarını anlatayım.
Rus Ulusal Bilimler Akademisinden Dr. Alexey Dmitriev ile başlayacağız. Dmitriev tornadolar ile çalıştı, tornadoların varlığında çok yüksek elektromanyetik alanlar, görünür ışık ve ışıldayan küre olduğunu gösterdi. Ve, tornadonun fiziksel nesnelerin birbirine kaynaşmasına neden olduğu – maddenin diğer bir maddeye nüfuz edebilir olduğu - her türlü durum vardır. Dmitriev, en hafif dokunuşta parçalanacak olsalar bile, iki yanık ve kömürleşmiş tahtanın tornado tarafından bir araya kaynaştırıldığı durumları örnek olarak gösteriyor. Bardağı kırmadan, bardaktan geçmiş olan çakıl taşları vardı ; pencereden geçen ve onu kırmadan pencerede yapışmış olan zerrecikler vardı.
Tüm bu tuhaf malzemeler, yeteri kadar güçlü bir alanın varlığında maddenin ortadan yok olabileceğini veya başka bir maddeye nüfuz edebilir olacağını gösteriyor.
O zaman Bermuda Üçgenine bakalım. Porto Riko, Miami ve Bermuda arasındaki Florida sahilindeki üçgen alanda, kaybolan uçaklar ve gemiler oldu. Bu üçgen 1970 ten beri aktif değil, ama ondan önce aktif idi. Ve biz sadece ortadan kaybolan gemilerden söz etmiyoruz, “Okey, gemi batmıştır” diyebilirsiniz. Radarda olan ve radyo teması olan ve aniden ortadan kaybolan uçaklardan söz ediyoruz.
Bazı durumlarda, ortadan kaybolan ve sonra tekrar ortaya çıkan insanlar vardı. 1969 ın sonlarında bir durum oldu, Miami’ye uçmakta olan Ulusal Havayolları 727 yolcu uçağı 10 dakika süreyle radardan tamamen kayboldu ve radyo teması kesildi. Şüphesiz, hava trafik kontrolorü bundan oldukça heyecanlandı. On dakika geçti ve iletişim geri döndü. Hava trafik kontrolörü onlara nerede olduklarını sordu, onlar neden bahsettiğini anlamadılar. Herhangi bir şey olduğunu anlamamışlardı. Ve yere indikleri zaman, tüm uçaktaki saatlerin ( ve kronometrelerin) – herkesin saatlerinin, her kronometrenin – 10 dakika geri olduğu keşfedildi! Sanki 10 dakikalığına varoluşumuzdan yok oldular ve sonra geri döndüler.
Bu vorteks fenomenini daha çok araştırdıkça, bazı garip şeylerin gerçekleştiğini daha çok görüyoruz.
Bir başka vorteks fenomeni durumu, Stonehenge’in içinde kamp yapan genç bir hippi grubunu kapsıyor, taşlara yıldırım düşmüştü. Tanıklar arkalarında çadırlarının kömürleşmiş tahtalarını bırakarak hepsinin gözden kaybolduğunu gördüler. Yıldırımın yüksek enerji titreşiminin Stonehenge’nin yararlanmak için inşa edildiği vorteksi aktive ettiğine, bunun da bu olayın gerçekleşmesine neden olduğuna inanıyorum, Stonehenge’in yaratıcılarının muhtemelen bu etkileri uzay ve zaman boyunca yolculuk yapmak için kullandıklarını düşünüyorum.
Açıkça, Stonehenge ve Bermuda Üçgeninin, bazı zamanlarda, Dünyadan çıkan yerçekimsel ve titreşimsel enerji miktarı, Dünya’ya giren enerji miktarını aştığı yerlerdir. Bu alanları, su ile dolu plastik bir torbada patlatılan deliklere benzeyen yerler olarak düşünebilirsiniz – belir süre için, su çok hızla akacaktır.
Ve görebileceğiniz gibi, bu iki bölgede, maddenin bu tür bir enerji vorteksinin varlığında dönüşmüş olduğunu öne süren olayların bir tarihi vardır.
Güneş Sisteminin tüm enerjisi artıyor ve bir noktada, gezegen üzerindeki tüm yaşamı dönüştürecek olan bir seviyeye ulaşacak. Yani, o zaman Yükseliş Tezahür edecek.
Güneşimiz nükleer bir fırın değil
Araştırmalar Güneşin, Galaksinin enerji alanında bir delik gibi delindiğini, enerjinin belli bir bölgeye akmasını sağladığını ileri sürüyor ; bu nedenle onu parlak beyaz ışık olarak görüyoruz.
Güneşte süregiden nükleer bir fırın olmadığı önceden kanıtlandı. Güneşin fırlattığı nötrinoların miktarı, bir nükleer reaksiyonun yan – ürünü olamayacak kadar çok düşüktür. Kayıp nötrinolar vardır. Bunlar 30 yıldır biliniyor ve problem çözülmüyor – bu kayıp nötrinolar sadece mevcut değiller !
Öyleyse, Güneş nükleer bir fırın değil. Güneş temel olarak kozmik enerjiyi, Yaradılışın gerçek enerjisini temsil eder.
Bunun anlamı şudur, Güneş uzayda enerjinin dışarı aktığı ufak bir deliğe benzer – daha önce bahsettiğimiz su torbasındaki delik gibi, veya Bermuda Üçgeninde gördüğünüz gibi.
Ve titreşimin yüksek seviyelerinde, sadece Güneşin deliğinden fazlasını görürsünüz ; onu çevreleyen tüm titreşimleri görürsünüz. Bunlar bir havuzdaki dalgacıklar gibi, gezegenlerin ve ayların yörüngelerini ve dönüşlerini itelemek için dışarı genişleyen enerjinin spirallenen bir bobini ile bağlanan enerjinin eşmerkezli küreleri olarak görünür. Her şey dev bir dişli seti gibi tam olarak bir arada birbirine geçer. Güneşten gelen bu bobin incelendi ve ölçüldü. NASA bunu “Parker Spirali” olarak adlandırıyor.
Tam şimdi, bu alanları sadece manyetik enerjinin bir formu olarak enstrumanlar ile belirleyebiliyoruz.
Güneşin bobini (sarmalı), kutsal geometri ve ekin çemberleri
Spiraller ile bağlanan kutsal geometrinin ve eşmerkezli, genişleyen kürelerin bu enerji sistemlerini gösteren çok sayıda ekin – çemberi oluşumları vardır. “Bunlar” kesinlikle bize bir mesaj vermeye çalışıyor. Son 900 – foot uzunluğundaki Milk Hill ekin oluşumu, Güneşin genişleyen spiral enerji modellerini yansıtıyor. 409 farklı çember içeriyor ve CNN Manşet Haberlerde gösterildi.
Ve, söylediğim şey şu ki, örneğin Bermuda Üçgeninde enerji yükseldiği zaman, madde değişiyor. Güneşin ürettiği enerji yükseldiği zaman, Güneşten gelen spiral şeklindeki bobin genişler, gezegenleri daha yüksek titreşim frekansını sürdüren enerji kürelerine iter. Araştırmam, bu gerçekleştiğinde, gezegenlerin etkin fiziksel boyutlarının eşzamanlı olarak genişlediğini ileri sürüyor – çok fazla değil, ama yeteri kadar.
Eğer Dünyanın yarıçapını, şimdiki boyutunun yüzde 55 veya 60 ı kadar kısaltırsanız, tüm kıtaların puzzle gibi birbirine uyacağı fikrine giderek, bunu görebilirsiniz ; kalan yer olmaz. Buna Küresel Genişleme Tektonikleri adı veriliyor.
Gezegensel genişleme ve Yükseliş süreci
Gezegen Güneş’ten uzaklaşırken, Güneşin çok yavaş bir hızda pompaladığı bu enerji spirali üzerinde genişler ve kademeli olarak yavaşça ilerler. Kadim insanların, bir zamanlar Dünya yılının tam olarak 360 gün olduğunu söylemelerinin nedeni budur, Atlantis’in düşüşünden sonra sadece son beş günü ve bir günün dörtte birini istemeyerek eklediler.Beş gün sadece gerçekleşebilen şey ile karşılaştırıldığında minik bir darbedir.
Siz Güneşten daha uzaklaştıkça, daha büyük küre tarafından temsil edilen titreşimin daha yüksek seviyelerine girersiniz. Dünya, Güneşe olan pozisyonuna dayanan enerjinin yüksek seviyesine girdikçe, boyutu büyür, çünkü bu yüksek enerjiye girerken, çekirdeğindeki enerji genişler.
Ayrıca gerçekleşen bir şey, bu enerjinin Dünyanın üzerindeki tüm yaratıkları “zaplar (bombardıman eder)”, çünkü gezegensel spiralin dalga boyundaki artışa Güneşten gelen spontan enerji patlaması eşlik eder – hem radyasyonun hem de zekanın niteliklerine sahip olan bir patlama. Kadim Hindular, bu patlamaya “Çağın sonundaki Samvarta ateşi” derdi.
Geçmişte, yaklaşık 50 milyon yıl fasılalarla gerçekleşmiş olan şey, Dünya üzerindeki tüm yaşamın anında ölmesiydi. Ve sonra, aniden, daha yüksek düzendeki yaratıklar ortaya çıkar. Jeologlar buna “nokta işareti konmuş denge” diyorlar.
Dr. Bruce Runnegar ve diğer UCLA astrobiyologlar tarafından yayınlanan son zamanlarda yapılan bir çalışma, tartıştığım teoriyi destekliyor. Bu, Temmuzun sonundan beri ana görüş haberlerinde idi. Araştırmacılar gezegenlerin yörüngelerine baktılar ve çok kesin olan bilgisayar simülasyonları ile bu yörüngeleri zamanda geriye götürdüler. 65 milyon yıl önce, en yakın kitlesel yok olma (dinozorların) zamanında, “Güneş Sisteminin rezonant frekanslarında kaotik değişim” olarak adlandırdıkları şeyi gördüklerinde çok şaşırdılar. Bu kaotik değişim aniden iç taraftaki gezegenlerin yörüngelerini iteledi.
Jeologların, bir zamanlar tek bir kara parçası olan kıtaların, o zaman parçalandığını bildiklerini ekleyelim. Ayrıca, o zaman, dünya çapında deniz seviyelerinin aniden azaldığını biliyoruz. Bu, açıkça Dünyanın boyutundaki ani artış idi. Kara parçasının sertleşmiş kabuğu parçalandı ve tüm denizler yeni oluşan çatlaklara çekildi, tüm dünyada deniz seviyesi azaldı.
Jeologların, her kitlesel yok oluş olduğunda, ayrıca kitlesel bir türlerin evriminin olduğunu keşfettiklerini hatırlayın – yani, yeni türler ortaya çıkar. Bu, enerji bizi “zapladığı” zaman, gerçekleşen bir diğer veçhedir.
Örneğin, Neanderthal insan ve Cro – Magnon (modern insan) arasında “kayıp bağlantı” vardır, çünkü Neanderthal “zaplandı” ve kendiliğinden tekamül etti. Daha geniş beyinlere gelişti ve bedenlerinin hantallığı ortadan kalktı.
Güneş Sistemi de tekamül ediyor
Burası garipleştiği yer. Bu anormal değişim, yeni enerjinin varlığındaki bu kendiliğinden tekamül, ayrıca bütün Güneş sisteminde gerçekleşiyor. Başka bir deyişle, yeni bir pozisyona geçmek için Güneş’ten uzağa sürüklenen sadece Dünya değildir. Aynı zamanda Güneş te, Galaksideki yeni bir enerji seviyesine girmeye hazır. Bu her zaman gerçekleşmez. Ra’ya göre, tam şimdi biz 75,000 yıllık galaktik bir döngünün sonuna ulaşıyoruz, aynı zamanda 25,000 yıllık daha genel bir gezegensel döngünün sonuna ulaşıyoruz.
Bir galaksi tekamül ederken, enerjinin genişleyen küreleri o galakside titreşimin daha da yüksek seviyelerinde, yıldızları yutmaya devam eder. Şimdi, bu Güneş Sistemimizin etrafındaki intergalaktik uzayın daha da çok yükle dolmasına neden oluyor. Bu yük, Güneş tarafından absorbe ediliyor ve Güneş Sistemine yansıtılıyor. Böylece şu andaki “değişim” sadece Dünyadaki yaşam için değil, Galaksi bölgemizdeki titreşimsel yaşamın tüm formları için eşsiz bir olaydır.
Yükselişin yakın zamanda gerçekleşeceğini nasıl anlatabiliriz ?
İşte, tekamül sıçramasının yakında gerçekleşeceğini ileri süren, Güneş Sistemimizdeki bazı ölçülebilir değişimler :
Benzeri Görülmemiş Solar aktivite
Daha önce asla tanık olmadığımız solar aktivite var – en azından kayıtlı tarihte olmayan. Daha önce asla görülmemiş bir ölçekte güneş lekesi aktivitesi var. radyasyon emisyonları, proton emisyonları ve diğer anormal enerji patlamaları var. Tüm bu şeyler, daha önce asla görülmeyen şekilde frekansın gücünü artırıyor. Gerçekte, solar emisyonlar o kadar yoğunlaşıyor ki, uydularımızın çoğunu kızartıyor. Bazı durumlarda, bu solar emisyonları ölçemiyoruz, çünkü bu kadar yüksek olacaklarını asla beklemedik ve tüm bilimsel modellerimiz gözden geçirilmek zorunda.
Gezegenlerin arasındaki uzayın niteliği değişiyor
Gerçekten ilginç olduğunu düşündüğüm bir başka şey, gezegenlerin arasındaki uzayın niteliğinin değişmesidir. Gezegenlerin arasındaki uzay enerjiyi daha iyi iletiyor.
Bunun anlamı aslında oldukça basittir : Güneş enerjik protonlar gibi yüklü, radyoaktif parçacıklar salıyor. NASA, bu protonların Dünyaya yolculuğunun ne kadar süreceğinin çok kullanışlı bilimsel modellerine sahipti. Şimdi, bazı durumlarda bu protonlar, beklenen modelden yüzde 400 hızlı yolculuk yapıyor.
Böylece, Güneşin kendisi aslında değişmektedir. Güneşin manyetik alanı daha da büyüyor. Enerjisi değişiyor. Gezegenlerin arasındaki enerji değişiyor, Güneşin enerjisini daha hızlı iletiyor. Parçacıklar uzayda daha hızlı hareket ediyor. Gezegenler arasındaki uzaydaki etkin görünür plazma enerjisi daha da parlaklaşıyor.
Gezegenlerin atmosferleri değişiyor
Dmitriev’in çalışması gezegenlerin kendilerinin değişmekte olduğunu gösteriyor. Gezegenlerin atmosferlerinde değişimler gerçekleşiyor. Örneğin, Marsın atmosferi, öncesinde olduğundan daha kalınlaşıyor. Mars gözlemcisi 1997’de aynalarından birini kaybetti, çünkü atmosfer, hesaplandığından iki kat yoğun idi ve esasında o küçük ayna üzerindeki rüzgar o kadar kuvvetli idi ki, onu cihazdan uçurdu.
Dünyanın ayının atmosferi büyüyor.
Ayrıca, ayda, Dmitriev’in “Natrium” olarak refere ettiği bileşiktan oluşan bir atmosfer gelişiyor. Dmitriev, ayın etrafında, orada daha önce olmayan 6,000 – kilometre derinliğinde bir Natrium katmanı olduğunu söylüyor.
Ve bu tür değişim, Dünyanın üst seviyelerindeki atmosferde var, burada daha önce bulunmayan HO gazı oluşuyor ; şimdi sahip olduğu miktara daha önce sahip değildi. Bu, küresel ısınma ile ilgili değildir veya CFC veya fluorokarbon ya da herhangi bir madde ile ilgili değildir. O, sadece meydana çıkıyor.
Gezegenlerin manyetik alanları ve parlaklıkları değişiyor
Gezegenlerin toplam parlaklığı artıyor. Örneğin, Venüs’ün toplam parlaklığı önemli miktarda artıyor. Jüpiterin yüksek enerjisel yükü var, Jüpiter ve onun ayı Io arasında oluşan iyonlaştırıcı radyasyon görünür bir tüpü var. Son zamanlarda çekilen fotoğraflardaki parlak enerji tüpünü görebilirsiniz.
Ve gezegenlerin manyetik alanlarında değişim oluyor. Manyetik alanlar daha da güçleniyor. Jüpiter’in manyetik alanın iki katından fazlasına sahip. Uranüs’ün manyetik alanı değişiyor. Neptün’ün manyetik alanı artıyor. Bu gezegenler daha da parlak oluyor. By gezegenlerin manyetik alan gücü daha da yükseliyor. Atmosferik nitelikleri değişiyor.
Uranüs ve Neptün’ünde son zamanlarda kutup kayması olduğu görünüyor.
Voyager 2 uzay sondası, Uranü ve Neptün’den geçerek uçtu, görünür kuzey ve güney manyetik kutuplar, dönüşe ait kutubun bulunduğu yerden oldukça fazla göreli konumda idiler. Bir vakada, 50 derece ötede, diğer bir durumda fark yaklaşık 40 derece idi, her ikisi de oldukça büyük değişimler.
Toplam değişimler üç kategoriye ayrılabilir : Enerji alanı değişimleri, parlaklık değişimleri ve atmosferik değişimler.
1975’ten beri Toplam volkanik etkinlik yüzde 500 arttı
Dünya üzerinde, değişimleri daha bütünüyle görüyoruz. Örneğin, Michael Mandeville, 1875 ten bu yana toplam volkanik etkinliğin kabaca yüzde 500 arttığını gösteren bir araştırma yaptı. Toplam deprem aktivitesi, 1973’ten beri yüzde 400 arttı.
Doğal felaketler 1963 ve 1993 arasında yüzde 410 arttı.
Dr. Dmitriev doğal felaketlerin çok ayrıntılı bir hesaplamasını yaptı. 1963 – 1993 yıllarını karşılaştırırsanız, tüm farklı türlerdeki toplam felaket miktarının yüzde 410 arttığını gösterdi – kasırgalar, tayfunlar, toprak kaymaları, dev dalgalar.
Güneşin manyetik alanı 1901’den beri yüzde 230 arttı
Kaliforniya’daki Rutherford Appleton Ulusal Laboratuarlarından Güneşi incelemekte olan Dr. Mike Lockwood tarafından yapılan bir çalışma vardır. 1901 den beri, Güneşin toplam manyetik alanının, öncekinden yüzde 230 daha güçlü olduğunu keşfetti.
Dünyasal Değişimlerden Daha Fazlası
Böylece, tüm bunlarda, gördüğümüz şey sadece Dünyasal Değişimlerden daha fazlasıdır. Bazı insanlar, burada devam eden Dünya ve güneş arasında bir etkileşim olduğu fikrine sahip. Çok, çok az insan Sibirya’da, özellikle Novosibirsk’te Rus Ulusal Bilimler Akademisinde yapılan çalışmanın farkındadır, burada onlar bu araştırmayı yapıyor. Tüm Güneş Sistemindeki bu enerjisel değişime neden olabilecek tek olası şeyin, farklı olan – daha yüksek olan – bir enerji bölgesine ilerlemekte olmamız olduğu sonucuna vardılar.
Güneş Sistemimizin öndeki kenarında parıldayan plazma son zamanlarda yüzde 1000 arttı.
Şimdi, şuna iyice bakın. Şüphesiz, Güneşin kendisi manyetik bir alan sahiptir, ve bu manyetik alan Güneş Sistemi etrafında bir yumurta yaratır, bu heliosfer olarak bilinir. Heliosferin şekli gözyaşı damlasına benzer, damlanın uzun ve ince ucu, bizim ilerlemekte olduğumuz yönün ters tarafını gösteriyor. Bu sanki bir kuyruklu yıldıza benzer, kuyruk daima Güneşin uzağını gösteriyor.
Ruslar bu heliosferin ön taraftaki kenarına baktılar, ve orada parıldayan plazma enerjisi gözlediler. Bu plazma enerjisi 10 astronomik birim derinliğinde idi (astronomik bir birim, Dünyadan Güneşe olan uzaklıktır, 93,000,000 mil). On astronomik birim, Güneş Sisteminin ön kenarında görmeye alıştığımız parıldayan enerjinin normal kalınlığını temsil eder.
Bugün, bu parıldayan plazma 100 astronomik birim derinliğe ulaştı. Dmitriev’in raporu tam zaman çizgisini vermemesine rağmen, bu artışın 1963 – 1993 periyodunda gerçekleştiğini kabul edebiliriz, Dmitriev bu aynı periyotta doğal felaketlerin de arttığını gördü. Ne zaman gerçekleşmiş olursa olsun, bu, Güneş Sisteminin ön ucundaki enerjinin toplam parlaklığında yüzde 1000 lik bir artıştır.
Ve bu, Güneş Sisteminin kendisinin, enerjinin çok yüklü olduğu bir bölgeye ilerlediği anlamına geliyor. Bu yüksek – yüklü enerji, plazmayı tahrik ediyor ve daha çok plazma oluşmasına neden oluyor, böylece daha çok parlaklık, aydınlık görüyorsunuz. Bu enerji sonra, Güneşe akıyor, Güneş de enerjiyi Ekliptik olarak adlandırılan ekvatoral planı boyunca fışkırtıyor ve yayıyor. Bu da gezegenler arası uzayı doygunluğa ulaştırıyor, solar emisyonların daha hızlı yolculuk yapmasına ve gezegenlerde enerji yüklenmesine neden oluyor.
Ve bu, gezegenin nasıl işlediğini, nasıl fonksiyon gördüğünü ve hangi tür yaşamı desteklediğini değiştiren bilinçli enerjidir. DNA spiralinin harmonikleri değişiyor. Bu, zamanın eski çağlarındaki kendiliğinden kitlesel tekamüllerin gerçek, saklı nedenidir.
Tüm bunlar aynı zamanda gerçekleşiyor ve ani bir değişimin olacağı bir doruk noktasına doğru çalışıyor.
Başka bir deyişle, öyle bir noktaya ulaşacağız ki, burada enerjinin yepyeni bir seviyesinde olacağız; Güneş, kendisinden enerji yayarken, Güneşin yaydığı temel harmonik dalga boylarında ani bir genişleme olacak. Enerji yayımındaki bu artış, Güneş Sistemindeki tüm maddenin temel doğasını değiştirecek. Gezegenler hafifçe Güneşten uzağa itilecek ve gezegenleri oluşturan atomların ve moleküllerin fiziksel boyutları genişleyecek.
Kozmik Değişimler ve Yükseliş İşlemi
Burada temel olarak konuştuğumuz şey, gezegenin nasıl fonksiyon gördüğünü ve ne tür yaşamı desteklediğini değiştiren bilinçli enerjidir.
Ve fiziksel bedenlerimizden daha fazlası olduğumuzu kavradığımız zaman, bu enerjisel değişimden korkmamıza gerek yok. Bu yeni enerji Güneşten çıktığı zaman, kendi varlığımızın daha yüksek bir seviyesine doğal olarak taşınacağız. Fiziksel bedenimiz bu noktada önemsiz oluyor. Biz fiziksel bedenlerimizden daha fazlasıyız.
Daha önce bahsettiğimiz gibi, gelecek olan enerji patlaması bilinçlidir. Ateşe benzer, ancak gerçekte bilinçli enerjidir.
İşte, bunun geçmişte nasıl gerçekleştiğinin başka bir örneği. Dünyadaki önceki jeolojik çağda [Paleozoik], hakim türler Trilobit olarak adlandırılan bu küçük yengeç idi. Onlar yok oldu – hepsinin öldüğünü fosil kayıtlarında görürsünüz. Ancak görmediğiniz şey şu ki, onların grup ruhu, tekamülün bir sonraki aşamasında ne iseler ona tekamül etti.
Dinozorlar yok oldu. Onların ruhları memeli ruhlara dönüştü. Böylece hiç kimse hiçbir yere gitmez, hiç kimse gerçekte yok olmaz. Bedenleri bulabiliriz ve felaket görünür, korkutucu görünür – ama hepsi gerçekte başka bir çentiğe atladı ve farklı bedenlere yerleşmeye başladı.
Ruhun Mezuniyeti
Eğer fiziksel bedeninize çok bağlı iseniz, “Peki, fiziksel bedenim olmadan ne yapacağım?” diyebilirsiniz. Bunu travmatik bulabilirsiniz, ancak gerçekte deneyiminize Ruhun mezuniyeti olarak bakılabilir.
İnsanlar, “Spiritüel büyümem için çalışıyorum. Yolumda ilerliyorum. Gerçeğimde yürüyorum. Spiritüel olarak büyümeye çalışıyorum. Tekamül etmeye çalışıyorum” diyorlar. Neye tekamül etmek ? Neye büyümek ? Sadece insanlar olarak tekrar tekrar reenkarne olmaya mı devam edeceğiz. Hayır.
Dünya, insan varlıklarının bombalar patlattığı, suyunu zehirlediği, atmosferini kirlettiği, yaratıklarını öldürdüğü ve tüm ağaçlarını kestiği, bu titreşim seviyesinde kalmaya devam mı edecek ? Hayır. Dünyanın buna devam etmesi beklenmiyor.
Dünya da tekamül eden bir varlıktır. İnsan yaşamına benzemeyen şekilde, Dünyanın farkı, onun kendi tekamülünün çok önceden tasarlanmış, çok açık bir yönde olmasıdır. Dünya Güneşin etrafında dönerken, ve Güneş Sistemi Galaksinin etrafında dönerken, yüksek boyutlardaki dünya dışı ırklar bu değişimlerin ne zaman gerçekleşeceğini tam olarak biliyorlar. Onların burada olmalarının nedeni budur, çünkü temel olarak, onlar olan bitenin farkındalar ve bize yardımcı olmak için hazır bekliyorlar. Bermuda Üçgeninde uçakların ortadan kaybolmasına neden olan enerji vorteksi gibi, onlar Güneşin enerjisinin ne zaman bir başka çentiğe sıçrayacağının ve Dünyadaki maddenin ne zaman dönüşeceğinin farkındalar. Güneşin enerjisi maddenin fiziksel olarak dönüşmesine neden olabilir.
Dönüşüm gerçekleştiğinde, hayvanlar ve bitkiler gibi yaratıkların öldüğü görünebilir, ancak insan bedenine olan şey gerçekte simyasal dönüşümdür. Tüm bu şeyler, etrafta yatan kızarmış cesetler var gibi olmayacak. Enerji size çarptığında, dönüşürsünüz. Bedeniniz kendisini dönüştürür.
Turin Kefenine bir paralellik vardır, bazı araştırmacılar İsa’nın bedeninin kendisinin tam bir üç – boyutlu imgesinin kumaşa yandığını keşfettiler. Ve denemelerle bu tür bir yanmaya sadece çok yüksek sıcaklıkta anlık bir patlamanın neden olabileceğini, kumaşa X – ışını filmi gibi “işlenebileceğini” gördüler.
Büyük Değişimin Ne Zaman Gerçekleşmesi Bekleniyor ?
“Değişim” için temel tarih Maya Takviminin sonuna karşılık geliyor – Aralık 2012.
Ra, Maya Takviminin, bu döngülerin geçişini ölçebilecek bir alete sahip olmaları için Mayalara yüksek seviyedeki altıncı – boyut dünya dışı varlıklar tarafından verildiğini öne sürüyor. Bu döngülerin nasıl çalıştığını bilmek iyi olur, çünkü bunlar tarihle bağlantılıdır.
Sonuç
Önemli olan tek şey, ne kadar Sevgi paylaşmaya istekli olduğunuzdur.
Bu, gezegenimizde burada ve şimdi gerçekleşmekte olan tekamüle katılma fantastik fırsatını kaçırmak çok kolay olurdu.
Medya, mutluluğumuzun yeni ürünlerin elde edilmesine bağlı olduğu bir realite yaratmayı kafasına koymuş durumda. Bizler “oybirliği realitesi” ve “oyunu kazanma” kitlesel illüzyonlarına direnemezken, en iyi işleri ve en yüksek statüleri arıyoruz.
Her birimiz, bu Yükseliş işlemi tamamlandıktan sonra Dünyada tezahür edecek olan Ütopik dünyaya katılabilmemiz için, yaşamlarımızı yaratma seçimine sahibiz – yoksulluğun, açlığın veya acının olmadığı bir dünya ; ful – beden levitasyonu, anında iyileşmeler, anında telepatik iletişim ve bol Sevginin toprağın yasası olduğu bir dünya.
Bu, İsa’nın “Ben bu şeyleri yaparken, siz de yapacaksınız, daha büyük şeyler yapacaksınız” şeklinde vaat ettiği dünyadır.
Soruya geri dönelim : Neye tutunacaksınız ? Yükselişe katılmak için fiziksel yaşamı arkada bırakmalısınız. Spiritüel olan bir yaşama ilerlemeye istekli olmalısınız. Bir zamanlar önemli olduğunu düşündüğünüz şeyleri bırakmaya istekli olmalısınız – arabanız, maddi varlığınız, dünyasal statünüz, dünyasal gücünüz – çünkü siz temel olarak sadece kendinizi alıyorsunuz. Kendinizle herhangi bir şey getiremezsiniz. Para, kredi kartları, altın paralar yok.
Bedeninizi terk ettiğiniz ve bilinçliliğin bu yüksek alemlerine girdiğiniz zaman, tüm bu dünyasal şeyler anlamsız olacak. Bu bağlar olmadan bu dünyadan ayrıldığınız zaman tahmin edin ne olacak ? Anılarınız tek arkadaşınız olacak.
Ve sonra önemli olan tek şeyin, Dünyada enkarne iken ne kadar sevgi paylaşmaya istekli olduğunuz olduğunu kavrayacaksınız.
David Wilcock profesyonel bir konferansçı, film yapımcısı ve kadim uygarlıkların, bilinçlilik biliminin ve madde ve enerjinin yeni paradigmalarının araştırmacısıdır.
(ÇEVİRİ : Saffet Güler)