Ruhsal bilgilere göre insanın yeryüzünde bulunuş amacı tekâmül etmektir. Bu amaçla bir arınma plânı yaparak öte âlemden dünyaya doğan ruh, bedene bağlandıktan sonra “dünyada bulunuş amacını” tamamen unutur.
Çünkü öte alemde serbest olan ruhsal şuuru, madde ortamına gelince kapanmıştır. Yaptığı plânla ilgili hiçbir şey hatırlamaz. Bunun sonucu, maddenin cazibesine kapılarak kendi egosu doğrultusunda yaşamaya başlar.
Birçok insan gibi, madde, onun için de vazgeçilmez bir olaydır. Hayatında her şeyi madde ile ölçüp tartmaya başlar. Kendi düzenini kurmak için diğer insanlara karşı adaletsiz ve hoşgörüsüz davranır. Anlayış, onda çok uzak bir kavramdır.
Her şeyde önce kendi çıkarını düşünür. Kısacası kendi bencil istek ve arzularının tatmini için ne gerekiyorsa yapar. İlâhi yasa gereği böyle bir insanın karşısına, arasıra kendini görebilecek imkanlar çıkartılsa bile, maddenin cazibesi yüzünden onları görmezlikten gelir.
Bu uykuda yaşama durumu, insanın kendi ürettiği düşüncelerin ve yaptığı eylemlerin sonuçlarını kendi karşısında görünceye kadar devam eder. Çünkü farkında olmadığı bir başka yasa olan sebep-sonuç yasası çalışmaktadır. Dolayısıyla hayatta ne ektiyse, onu biçmeye başlamıştır ve bu durum onu giderek rahatsız etmektedir.
Mutsuzluğu her geçen gün biraz daha artmaktadır. Günün birinde durup düşünmeye başlar. Neden, niçin her şey onu bulmakta ve işler yolunda gitmemektedir?
Düşüncelerinde bu ve bunun gibi onlarca soru oluşmaya başlayan insan için artık uyanış başlamıştır.
Çevresine baktığında akıllıca ve doğru yaşayan birçok huzurlu insan da görmektedir. Kişi, bir müddet bu insanların yaşam tarzlarını, düşünce biçimlerini inceleyerek, onların doğrularıyla kendi doğruları arasında bir karşılaştırma yaparak bir sonuca varmaya çalışır.
O da artık kendini ve yaşamını değiştirmek istemektedir. Değişimi sağlayacak bir felsefeye, bir yola ihtiyacı vardır. İşte bu dönemde, bir başka ilâhi yasa devreye girer ve onu destekler. Gelişimi için gerekli olan kitaplar, insanlar, felsefe ve yollar bir bir karşısına çıkar.
Seçme özgürlüğü doğrultusunda, süratle bilgilenerek kendini tanımaya başlayan insan, bir müddet sonra kendisini mistisizmin (*) içinde bulur. Çünkü artık o, “ne ve kim olduğunu”, “nereden gelip, nereye gittiğini” sorgulamaya başlamıştır.
Bir süre, ego ve mistisizmi bir arada yaşar. Daha sonra ego’dan kurtulması lazım geldiğinin bilincine varır. Ve kendi kendisiyle cenge girer. Bu savaşın ona bir barış getireceğini inanmaktadır.
Sonuçta girdiği bu yeni yolda evrensel kanunların ışığında değişim ve dönüşüm geçirmeye başlar. Zamanla bencillikten uzaklaşarak, daha anlayışlı, daha sağduyulu, adaletli, hoşgörülü ve sevgi dolu bir insan haline gelir.
İçsel arınmanın ve bilgilenmenin getirdiği bu idrak ve farkındalık hali, kişiyi bir müddet sonra bütüne hizmet etmeye götürecektir.
“Uykudakiler uyansın!.. Belki yanmak vaktidir. Gerçekleri bilenler toplansın!.. Bilin ki vermek vaktidir. Vermeyenler utansın!.. Bilin ki, görmek vaktidir.” Ne mutlu bu farkındalığı yaşayanlara!.
(*) MİSTİSİZM: İnsan aklının, mantık ve akıl yürütme yolu ile erişemediği ilâhi ve doğaüstü gerçekleri, derin bir sezgi ile bulması yoludur.
Ruhsal bilgilere göre insanın yeryüzünde bulunuş amacı tekâmül etmektir. Bu amaçla bir arınma plânı yaparak öte âlemden dünyaya doğan ruh, bedene bağlandıktan sonra “dünyada bulunuş amacını” tamamen unutur.
Çünkü öte alemde serbest olan ruhsal şuuru, madde ortamına gelince kapanmıştır. Yaptığı plânla ilgili hiçbir şey hatırlamaz. Bunun sonucu, maddenin cazibesine kapılarak kendi egosu doğrultusunda yaşamaya başlar.
Birçok insan gibi, madde, onun için de vazgeçilmez bir olaydır. Hayatında her şeyi madde ile ölçüp tartmaya başlar. Kendi düzenini kurmak için diğer insanlara karşı adaletsiz ve hoşgörüsüz davranır. Anlayış, onda çok uzak bir kavramdır.
Her şeyde önce kendi çıkarını düşünür. Kısacası kendi bencil istek ve arzularının tatmini için ne gerekiyorsa yapar. İlâhi yasa gereği böyle bir insanın karşısına, arasıra kendini görebilecek imkanlar çıkartılsa bile, maddenin cazibesi yüzünden onları görmezlikten gelir.
Bu uykuda yaşama durumu, insanın kendi ürettiği düşüncelerin ve yaptığı eylemlerin sonuçlarını kendi karşısında görünceye kadar devam eder. Çünkü farkında olmadığı bir başka yasa olan sebep-sonuç yasası çalışmaktadır. Dolayısıyla hayatta ne ektiyse, onu biçmeye başlamıştır ve bu durum onu giderek rahatsız etmektedir.
Mutsuzluğu her geçen gün biraz daha artmaktadır. Günün birinde durup düşünmeye başlar. Neden, niçin her şey onu bulmakta ve işler yolunda gitmemektedir?
Düşüncelerinde bu ve bunun gibi onlarca soru oluşmaya başlayan insan için artık uyanış başlamıştır.
Çevresine baktığında akıllıca ve doğru yaşayan birçok huzurlu insan da görmektedir. Kişi, bir müddet bu insanların yaşam tarzlarını, düşünce biçimlerini inceleyerek, onların doğrularıyla kendi doğruları arasında bir karşılaştırma yaparak bir sonuca varmaya çalışır.
O da artık kendini ve yaşamını değiştirmek istemektedir. Değişimi sağlayacak bir felsefeye, bir yola ihtiyacı vardır. İşte bu dönemde, bir başka ilâhi yasa devreye girer ve onu destekler. Gelişimi için gerekli olan kitaplar, insanlar, felsefe ve yollar bir bir karşısına çıkar.
Seçme özgürlüğü doğrultusunda, süratle bilgilenerek kendini tanımaya başlayan insan, bir müddet sonra kendisini mistisizmin (*) içinde bulur. Çünkü artık o, “ne ve kim olduğunu”, “nereden gelip, nereye gittiğini” sorgulamaya başlamıştır.
Bir süre, ego ve mistisizmi bir arada yaşar. Daha sonra ego’dan kurtulması lazım geldiğinin bilincine varır. Ve kendi kendisiyle cenge girer. Bu savaşın ona bir barış getireceğini inanmaktadır.
Sonuçta girdiği bu yeni yolda evrensel kanunların ışığında değişim ve dönüşüm geçirmeye başlar. Zamanla bencillikten uzaklaşarak, daha anlayışlı, daha sağduyulu, adaletli, hoşgörülü ve sevgi dolu bir insan haline gelir.
İçsel arınmanın ve bilgilenmenin getirdiği bu idrak ve farkındalık hali, kişiyi bir müddet sonra bütüne hizmet etmeye götürecektir.
“Uykudakiler uyansın!.. Belki yanmak vaktidir. Gerçekleri bilenler toplansın!.. Bilin ki vermek vaktidir. Vermeyenler utansın!.. Bilin ki, görmek vaktidir.” Ne mutlu bu farkındalığı yaşayanlara!.
(*) MİSTİSİZM: İnsan aklının, mantık ve akıl yürütme yolu ile erişemediği ilâhi ve doğaüstü gerçekleri, derin bir sezgi ile bulması yoludur.
EROL YURDERİ