Related discussions

nills Discussion started by nills 14 years ago

Konu ruhsallık olunca farkındalık kavramı her zaman ön planda olur. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Farkında mıyız? Dünyamızda her gün ortaya çıkan olayların, TV den devamlı bize iletilen mesajların, benimsetilen amaçların arkasında gizlenenleri izleyebiliyor muyuz? Neden izleyelim? Çünkü biz empoze edilmiş, yanlış amaçların peşinde koşarken gerçekte neye hizmet ettiğimizi bilmezsek, ruhsallığımızdan çok uzaklara düşeriz. Bizim için hayırlı ve güzel olanın ne olduğu üzerinde bile düşünemeyiz; mutsuzluğumuzun kaynağını anlayamayız.

           Bugün dünyamız bütün gücü parada arayan egosal bir sistemin yönetimindedir. Bu parasal güç koskoca dünyamızda 10 veya 15 ailenin tekelinde ve bu tekeli yürütebilmek için kullanılan ve sayıları ancak bir milyon civarında olan kişilerin kontrolündedir. Geride kalan insanlar ise farkına dahi varmadan bu sisteme dâhil olmak için her çareye başvurmakta, bu sistemin ayakta kalmasına olan katkılarını yaşamlarındaki en büyük başarı olarak görmektedirler. İnsanlığın adeta ruhunu zapteden bu parasal güç, siyasi gücün arkasına gizlenmekte, siyasi güç, bu sistemi meşrulaşmak için felsefeyi, sosyal bilimleri, teknik bilimleri kullanmaktadır.

           Günümüzde sevgi ve hayırdan uzak parasal güç, dünyamıza öylesine hükmetmektedir ki, yeryüzündeki altı buçuk milyar insanın yani bizlerin neyi nasıl yapacağımız, nasıl yaşayacağımız hakkında kendimize ait hiçbir özgürlüğümüz kalmamıştır, çünkü bu konuda düşünce, fikir geliştirme olanağımız kalmamıştır. Dünyanın her yerindeki kentlerin, fotoğraflarına bakalım, yerel özellik taşıyan birkaç karenin dışında modern denilen yerleşim ve iş merkezlerini gösteren fotoğraflarda o kentleri, hatta o ulusları tanıyamayız. Fotoğraftaki yer, Amerika veya Avrupa’ da, Asya’da kısaca beş kıtadan birindeki bir kent ve o kentin sakinleri olabilir. Çünkü yöneten sistem, insanlık için kurgusal bir dünya yaratmıştır. Ve o kurgusal dünyada, insan hakları, çocuk hakları, fırsat eşitliği, kültürel çeşitlilik, inanç özgürlüğü, sosyal haklar sadece kâğıt üzerindedir, çünkü kurgusal dünyada, toplum yoktur, kitleler vardır. Gerçek toplum, birbiriyle dayanışan, birbiriyle tamamlanan, birbirini olumlu yönde tetikleyen, birlikte gelişen, büyüyen adeta doğal bir orman dokusu gibidir. Gerçek toplumda bireyler ruhlarına sahip çıkarlar. Kurgusal toplum yani kitleler ise, yanmış orman alanında ağaçlandırma yapmaktır ki orada yeniden ekolojik bütünlüğün oluşması yani o ağaç topluluğunun gerçek bir ormana dönüşmesi için üç dört yüzyıl geçmesi gerekir.

           Oğuz Adanır’ ın Baudrillard’ ın “Simülasyon (*) Kuramı üzerine” yazdığı “Simülasyon Kuramı Üzerine Notlar ve Söyleşiler” adlı kitabın tanıtım yazısında bakın bu durum nasıl anlatılmış: “Simülasyon evreninde toplumsal yoktur, toplumsal ötesi, yani ‘kitle’ vardır. Kitle toplumsalın içi boş ve kendinden geçmiş, anlamını yitirmiş bir biçimidir. Simülasyon evreninde politika yoktur, politika ötesi vardır; yani politikanın anlamsızlaşmış, içi boş ve kendinden geçmiş biçimi vardır.

           Simülasyon evreni bir görünümler evrenidir. Yani gerçekliğin egemen olduğu evrende bir biçim ve içeriğe sahip olan göstergeler bu evrende içeriklerini yitirmişler ve kendilerine rağmen ya da sözde birer gösterge olarak adlandırılabilecek birer görünüme dönüşmüşlerdir. Bu görünümlerin hiçbir anlamları olmadığı halde anlamları varmış işlemi yapılmaktadır. (bu sözler size de bazı ülkelere demokrasi getirme, özgürlük getirme, kitle imha silahlarını yok edip insanlığı büyük tehlikelerden koruma gibi ‘görünümleri’ anımsatmıyor mu?)

           Buna karşın görünümler müstehcen ve ayartıcı olabilirler. Çünkü bu evrende geçerli olan hiçbir politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel ideolojik ahlak bulunmadığından sistem kendi varlığını koruyabilmek için, herkesin ahlaksızlaşmasına, müstehcenleşmesine çanak tutacaktır. Kitle ilet(iş)im araçları bunun için vardır. Sistem ahlaklı olamıyorsa kimse olmasın!” Durum yeteri kadar açık değil mi? Neden dünyamızı şiddet sardı, neden ahlaki değerler kayboldu, neden insanlar yanlış olana, kötü olana tepki vermiyor? Dünya’yı kirletme, organ ticareti, çocuk ve kadın ticareti, uyuşturucu ticareti bu kadar yüzsüzce yürütülüyorsa, bunun altında yatan hastalık nedir?

           Bazı mihraklar artık kendilerini o kadar muktedir kabul ediyor ki, toplumların veya ulusların ortadan kalkması veya yeniden inşası gibi konuların uygulanabilmesi için, sosyolojik ve felsefi dayanaklar yaratmaya çalışıyorlar (**) Bütün bu düzenlerin dışında kalabilmek ve dünyamızı insanlığın hayrına olmayan bu durumdan kurtarabilmek ruhlarımıza sahip çıkmak, yaratılıştaki doğamıza dönmekle mümkündür. İnsanlar bu gerçeği anladıklarında, ruhsal esaslara uygun, dürüst, sevgi ve sevinç içinde yüksek ahlaklı bir yaşama döndüklerinde sistem kendiliğinden çökecektir. Çünkü sistemi yaşam tarzımızla biz ayakta tutuyoruz.

           Ama ne görüyoruz? Tüm insanlığa yeniçağın spiritüel bilgileri, enerjileri sunulmuş, sayısız kitap, sayısız grup güya çalışıyor. Herkes konuları sular seller gibi biliyor. Gel gelelim, parasal sistemin kurguladığı toplum yani kitle, bu bilgilerin de icabına bakmış, aynen çocuk hakları, insan hakları gibi, sosyal haklar gibi bu bilgiler de bir “görünüm”den ibaret kalmış, neredeyse hiçbir bilgi eyleme dönüşememiştir. Kaybettiğimiz ruhumuzu hala arıyoruz ve bulmuş gibi konuşuyoruz. Büyük Ruhsal Sistemler bu traji-komik duruma ne zaman son vereceğimizi, verilen kurtuluş fırsatlarını ne zaman kullanabileceğimizi herhalde merakla (!) bekliyorlardır.

           (*) “Bir sistemin simülasyonu ,bu sistemi temsil edebilecek bir model oluşturma işlemidir.”
                “Simülasyon gerçek sistemin modelinin tasarımlanması ve bu model ile sistemin işletilmesi 
                 amacına yönelik olarak, sistemin davranışını anlayabilmek veya değişik stratejileri
                 değerlendirebilmek için deneyler yürütülmesi sürecidir.”