nills Discussion started by nills 14 years ago


Bulunduğumuz Samanyolu galaksisi Mutlak olanın kutsal enerjisini bünyesinde barındıran galaksilerdendir. Samanyolu galaksisinin bir parçası olan yaşadığımız Dünya, yüksek benlik olmaya namzet insanların bulunduğu yerdir. Buraları Allah’ın bilgi, bilinci ve enerjisi ile donanmış yüksek benliğine bağlı, kendileri de bir yüksek benlik olmaya namzet insanların diyarıdır. Buralarda her enerji barınamaz ve yaşayamaz. Kapalı sistem olarak evrenleri içinde barındıran madde boyutlarının ötesine geçmeye hazırlanan insanoğlu, dünyadan sıratı geçmeye hazırlanmaktadır. Gerçekten bu dünya ilk giriş ve son çıkış kapısıdır.
        
         Yüksek benlikle ilgili olarak başta kutsal kitaplar olmak üzere birçok kaynakta açık ve yarı kapalı bilgiler bulunmaktadır. Sadıklar Planı ve Bilgi Kitabında yüksek benlikle ilgili açık ve tamamlayıcı bilgilerin, bilinçlerin açılımında büyük katkıları olmuştur. Şimdiye kadar görmek istediği gibi gören insanoğlunun, artık zamanımızda bir kültür ve bilgi hazinesi içinde yanlış ve doğruları ayırt edip hakikatleri görme kapasitesi artmıştır. Nitekim bu konu ile ilgili olarak Sadıklar Planı'nın 668 sayfasında şöyle bildirmiştir:
        
          “Yüksek benliğiniz hakiki varlığınızdır. Yüksek benliğiniz çok kapsamlı bir varlık olmakla, ancak vasıflarının ve güçlerinin bir kısmı ile kaba maddeye tesir etmiş olarak, bir insan tarzında, bir bedenli varlık tarzında tezahür edebilir. Bu 360 derecelik bir şuur alanının ancak 25–30 derecelik dilimine tekabül eder. Böylece bütün kuvvet ve kudretiyle yüksek benliğiniz, kâinatın seyyal maddeleri içerisinde yüksek melekeleriyle beraber mevcudiyetini sürdürür. Fakat bedene bağlanmış yüksek benliğin bir kısmı, kendinden öyle bir şahsiyet ayrımı içinde bulunur ki, bu ayrılmış şahsiyet, asıl bağlı bulunduğu şahsiyetten habersiz kalır. O zaman sanki varlık, ikiye ayrılmış gibidir. Bir bendendeki, bir de onun dışındaki.”
 
         Sadıklar Planı külliyatının daha birçok bölümündeki açıklamalardan yüksek benliğin birçok unsurlardan meydana gelen bir bütünlük olduğunu öğrenmekteyiz. Benzetme yaparsak, her birimizinin bir şahsiyet olarak taşımakta olduğumuz bedende mevcut aşağı yukarı altmış dört milyar hücrenin sözcüsü olduğumuz gibi. Yani bedenimizin eli, kulağı, gözü, sesi, duyguları, düşünceleri ve hisleriyiz de… Bu konu ile ilgili olarak Sadıklar Planı'nın 669 sayfasındaki açıklama şöyledir: “Yüksek benliğiniz bir kâinat varlığıdır. Hâlbuki bedenli siz, bir dünya varlığısınız. Yüksek benliğiniz bir kâinat varlığı olmakla, büyük hareket serbesiyetine sahiptir. Dünya varlığı olarak siz, hareket serbesiyeti olarak sınırlı bir hürriyete sahipsiniz. Yüksek benliğiniz, hür düşünceye, hür vicdana ve buna paralel olarak öz bilgiye sahip varlıktır. Hâlbuki sizin yeryüzündeki durumunuz malum. Bir kimse, bedenli varlık, daima kendi yüksek benliğinin kontrolü altındadır ama bu kontrolün nasıl, hangi şartlarda ve nereden yapıldığı hiç bilinmez.”
        
         Yüksek benliğinin uzantısı olan insan, yani tekâmül etmekte olan enerji, yüksek benliğine bağlı kendisi de bir yüksek benlik olmaya namzet varlığın kendisidir. Nitekim Dünyada yaşamayı hak etmiş olan insan, yüksek benlik olma yolunda olan varlıktır. Ancak insan, tekâmüllerinin sonunda başka bir esasta yüksek benlik olsa da bağlı olduğu yüksek benliği ile olan bağlantısı hiçbir zaman kopmaz. Yani insan bir yüksek benlik olduğunda, birçok yüksek benlikle birlikte bağlı olduğu yüksek benlik daha kapsamlı yeni görev ortamına sahip çıkarak kendi boyutundaki tekâmülüne devam eder. Bilgi kitabında yüksek benliklerin nasıl bir yapılanma içinde oldukları, “ En seyyaline kadar bütün madde âlemlerinde yüksek benlikler saçak, saçak, sicim sicim mevcuttur” şeklinde açıklamaktadır.
        
         Yüksek benlikler aynı zamanda madde âlemlerini yönetmek ve yeniden oluşmakta olan madde sistemlerini geliştirmek gibi ulvi ve kutsal görevleri bulunmaktadır. Sadıklar Planı'nın 700. sayfasında yüksek benliklerin maddeyi deneyimleyerek geliştirmeleri ile ilgili olarak, “Yüksek varlığınız, beden içerisinde sadece tecrübesini yapmakla kalmıyor, aynı zamanda maddenin tekâmülünü temin ediyor. Ve özellikle madde sistemlerinin idaresini öğreniyor. Ve ona öyle bir seyyaliyet tembih ediyor ki, yeryüzündeki bir varlık, mesela insan varlığı, bu akıcılık, bu inceliğin, temizlik ve parlaklığın belirtisi olarak, zekice, şuurluca, duyguluca hareket etmeye başlıyor. Bunlar yüksek madde organizasyonunun gitgide katılık, sağlamlık, dayanma ve manevi kuvvet kazanması, gitgide yüksek seviyeli madde toplulukları haline gelmesinden ötürüdür. İnsan bedenini teşkil eden madde sistemi şuurlandırılıyor. Beyin, bir şuurlandırılmış sistemdir. Vücut içerisinde ruh yoktur. Vücut, yüksek beninizin bir yüksek şuası altında büyüme, çoğalma ve gelişmekte ve şuurlanma yolunda olan bir madde sistemidir. O derece açılma, meydana çıkma ve manevi bir hal göstermektedir ki, bugün insan, kendinden başka herhangi bir şeyin, gerçeğe sahip olmadığını sanmaktadır. Yüksek benler için maddeyi yönetmek ve maddeyi tekâmül ettirmek epey yüksek bir realitedir.”
 
         İnsan olarak madde boyutunda yaşayan enerjinin, yani bedendeki yüksek benliğin bağlı olduğu yüksek benliği ile olan bağlantısından kısmen veya tamamen habersiz olması, aslında insanın bu bağlantının farkında olabileceği tekâmül düzeyinde olmamasından kaynaklanmaktadır. Yani bedendeki yüksek benliğin birçok etki tesir ve enerjiyi, bağlı olduğu yüksek benliğinden yeterince alamamasıdır. Yüksek benlikle olan ilişkide farkındalığın oluşması muhtelif deneyimlerle varlıkta olması gereken gelişim, değişim ve bütünleşme ile tedricen başlar. Çünkü bütünlenmekte olan varlık, kendiside yüksek benlik olma yolunda birçok yetenek ve hasletlerini bize göre çok, yüksek benliğe göre hiç seviyesinde zamanla göstermeye başlar. Varlık nihayet yedinci boyutta ruhsal enerjisine tamamen sahip çıkınca kendisi de bir yüksek benlik olur. Bu hususun Bilgi Kitabındaki açıklaması,  “Kendi ruhunuza sahip çıktığınızda ve her hücreniz bir hücre beyin olduğunda… kendi evrenlerinizi dahi meydana getirebilirsiniz.” Aynı yetişkin bir elma ağacının olgunlaşmakta olan meyveleri gibi. Bizler de bir şekilde toprağa düştüğümüzde çimlenerek bir elma ağacı olabilmenin nasıl olabileceğini öğrenmekteyiz. Acaba kaç elma toprağa düştüğünde filiz vermiş, şahsiyet kazanmış ve kendiside bir elma ağacı olabilmiştir… Onun için bütün enerjiler aynı anda yüksek benlik olmaz ve olmamışlardır. Ancak olamayanlar yüksek benliklerine bağlı enerji olarak her şeye yeniden başlarlar.
        
         Yüksek benlik maddeyi bilinçlendirip şuurlandırırken bedenin özellikleri, kabiliyeti ve yıpranma durumuna göre ya devam eder, ya da bedenle irtibatını kesmek mecburiyetinde kalır. Bazı durumlarda ise yüksek benlik bir yaşamda ikinci programı aynı bedenin durumu ve işlevine göre devreye alabilir. Burada bedenin mükemmeliyeti ve duyumlara açık olması yanında, yüksek benliğin beden ile olan bağlantısının kesiksiz ve yeterli olması da önemlidir. Bedendeki yüksek benlik ayrı bir şahsiyet olma yolunda yüksek benlikten gelen tesirleri daha fazla alabilecek bir incelik, hassasiyet ve mükemmeliyete ulaştığında varlık daha yüksek ve bağımsız şahsiyet olma yolunda demektir.
  
         Ölüm hadisesine gelince; bu durum bir rüyadan uyanmak gibidir. Ancak uyanmanın ayar ve ölçüsü bedendeki yüksek benliğin tekâmülde ulaştığı aşama ile doğru orantılıdır. Aslında birçoğumuz ölümle birlikte bedenin göz önünden kayboluşunu kaygı ile merak etmişizdir. Bu kapalı durum yüksek benliğin uzantısı olan bedendeki yüksek benliğin, kısıtlanmış bilgisiz ve bilinçsiz halinin kendini kaba beden olarak algılayıp kabul etmesinden ileri gelmektedir. Asıl varlığımızı bedenle bir tutmamızın birçok temel hata ve yanlış anlayışlara vesile olması gelişmemizi zaman içinde yavaşlatmış hatta duraklatmıştır. Hâlbuki bedenin doğması veya çözülmesi yüksek benlik için fazla bir şey ifade etmediği gibi bedendeki yüksek benlik için de esasında hiçbir şey ifade etmez. Şimdilik üçüncü boyutun ötesini anlayacak ve algılayacak düzeyde olmayışımız nedeni ile bedenlerini terk edenleri ne görebiliyor, ne de onlarla konuşabiliyoruz. Bu durum hiçbir zaman yok oluş olmadığı gibi doğum da yoktan varoluş değildir. Çünkü yoktan varoluşu, biz ve bizim üzerimizdeki ve onların dahi üzerindeki çok daha ileri olan hiçbir boyut algılayamaz ve anlayamaz. Yoktan varoluş, MUTLAK OLAN ALLAH’ın ilminde olan ve varlıklarınca bilinmesi mümkün olmayan bir sırdır. Bizim bildiğimiz ve bileceğimiz her şey, mevcut olanların etki ve tesirlerle birlikte değişim ve dönüşüm halinde olduğudur.
        
         Yüksek benlik âlemleri deneyimlemek için her türlü bedeni her zaman araç olarak kullanmış ve kullanmaktadır. Yüksek benlik, yüksek titreşimdeki bir enerji olarak doğrudan madde ile irtibata geçmez. Yüksek benlik, gen programları ile yeni bir kalıbı yardımcı birçok sistem ve düzenlerin çalışmaları ile oluşturabilir. Yüksek benliğin uzantısı olan ve kendi de bir yüksek benlik olmaya namzet, şahsiyet kazanan enerjinin sahip olduğu temel genler olup gelişmeye paralele olarak her türlü şekilde gelişir. Bedendeki yüksek benlik varlık olarak madde âleminden ayrıldığında genleri öz enerji ile bütünlükte özel olarak muhafaza edilir. Yeniden bir enerji olarak doğduğunda aynı genler ile bir bedene sahip olur. Temel genler hiçbir zaman değişmez. Enerji olarak madde âlemde çeşitli fiziksel şekillerde olsa da genler temelde yine aynı genlerdir. Bu süreç bedendeki yüksek benliğin kendi ruhsal enerjisine tamamıyla sahip çıkana kadar devam eder. Bu duruma bir kısım insanlar tekrar doğuş olarak inanmışken bir kısım da inanmamaktadır.
 
         Burada haksız olan kimse yoktur. Herkes haklıdır. Kargaşa eksik ve noksan tanımlardan ve yanlış anlaşılmalardan ileri gelmektedir. Gerçekte anlamlandırdığımız şekilde ne bir doğum nede bir ölüm olayı vardır. Gördüklerimiz çok yüksek ve ileri bilinç ve teknolojinin bizim bulunduğumuz boyutlardan yüksek boyutlara, yüksek boyutlardan bizim boyutlara, yüksek benliğin denetim ve kontrolündeki değişim ve dönüşüm uygulamalarıdır. Şimdiye kadar bu hususta kendimizce bir görüş içinde olmamız, evrimsel kapasitemiz, gelişmişliğimiz ve farkındalığımız oranında olmuştur. Kendimizi beden olarak kabullenmemizin sebebi bundandır. Aynı sudan başını çıkarıp başka bir esas ve gerçeği gören varlığın şaşkınlığı gibi, günümüz insanı da şaşkınlık içinde eski ve yeni realiteleri arasında sıkışıp kalmıştır. Hâlbuki algıladığımız üçüncü boyutun görselliği olup, gerçek canlılığı anlamamız için en azından dördüncü boyutu bilmemiz gerekmektedir. Çünkü hayat dediğimiz oluşum bütün boyutların işin içinde olduğu bütünsel bir harekettir. Ancak üçüncü boyuttaki kapalı sürecin bir icap olarak olması gerektiğini, şartların neden ve niçin böyle olduğunu, olanak ve olasılıklarını öğrenip kabullenerek yaşam denen deneyimde gerekenlerin yapılmasının önemini anlamak gerekir. Çünkü bilinmektedir ki, bilgi ve bilince ulaşmış her bir insan üçüncü boyutun şartları yapısı ve olanakları içinde ölümü rahatlıkla kabullenerek geçmişi ve ölüm ötesini fazla merak etmez.

Replies
SU PERİSİ
SU PERİSİ doğru-ölüm ve yaşam sadece bir boyut değişikliğnden ibaret-teşekkürler 14 years ago
loader
loader
Attachment