Related discussions

nills Discussion started by nills 14 years ago

Meditasyonun yüzlerce yöntemi olma­sına karşın bunların arasında Vipassa­na'nın özel bir yeri vardır, tıpkı binlerce mistiğin arasında Gautama Buda'nın kendine has, özel bir yeri olması gibi. O birçok yönden kimseyle kıyaslanamaz. İnsanlığa birçok yönden kimsenin do­kunmadığı kadar faydası dokunmuştur. Onun gerçeği arayış biçimi, birçok yön­den herkesinkinden daha içten ve daha hakiki olmuştur.


           Vipassana Buda'yı aydınlanmaya götüren meditasyon yöntemidir. Onun ko­nuştuğu dil olan Pali dilinde sözcük anla­mı bakmak, metaforik anlamı ise izlemek, tanık, gözlemci olmaktır. 


           Buda'nın seçtiği bu meditasyon yönte­mine meditasyonun özü denilebilir. Tüm diğer yöntemler tanıklığın farklı biçimle­ridir. Bu tanık olma durumu tüm meditasyon yöntemlerinde esas olarak mev­cuttur, gözardı edilemez. Buda ise diğer her şeyi ortadan kaldırıp, yalnızca bu esas kısmı, yani tanık olmayı tutmuştur.


           Tanık olma durumunun üç farklı adımı vardır. Buda çok bilimsel bir düşü­nürdü. Önce bedenle başladı çünkü tanık olunması en kolay olanı bedendi. Elimin hareket edişine, elimin kalktığına tanık olmak basittir. Yolda yürüdüğüme tanık olabilirim, attığım her adıma tanık olabilirim. Yemeğimi yerken kendime tanık olabilirim. Vipassana'nın ilk adımı bede­nin eylemlerine tanık olmaktır ki bu en basit adımdır. Her bilimsel yöntem her zaman en basit adımdan yola çıkar.


           Bedene tanıklık ederken edineceğiniz yeni deneyimler sizi oldukça şaşırtacak­tır. Bu tanıklık durumunda elinizi, izleye­rek, farkındalık, dikkat ve bilinçle oynat­tığınız zaman elinize ait belli bir zarafet ve sessizliği hissedeceksiniz. Tanıklık et­meden tekrarladığınızda aynı hareket da­ha hızlı olacak fakat bu zarafeti yitirecek­tir.


           Buda o kadar yavaş yürürdü ki çoğu zaman neden bu kadar yavaş yürüdüğüne dair sorulara maruz kalırdı. Bu soruları şöyle yanıtlardı, "Bu benim meditasyonumun bir parçası: her zaman sanki kışın soğuk bir nehirde yürüyormuşçasına ya­vaşça ve dikkatle yürürüm, farkındalıkla çünkü nehir çok soğuk, her adıma tanık­lık ederek çünkü her an kayaların üzerin­de kayıp suya düşebilirsiniz." 


           Her adımda yalnızca nesne değişerek yöntem aynı kalır. İkinci adım zihni izle­mektir. Şimdi daha az belirgin bir dünya­ya giriyorsunuz: Düşüncelerinizi izleyin. Bedeninizi izlemekte başarılı olabildiyse­niz, bu konuda da herhangi bir güçlük. çekmeyeceksiniz demektir.


           Düşünceler ince dalgalardır; elektro­nik dalgalar, radyo dalgaları gibidirler ama aynı zamanda da bedeniniz kadar maddeseldirler. Havanın görünmez oldu­ğu gibi görünmezdirler ama hava da ka­yalar gibi maddedir, tıpkı düşünceleriniz gibi; maddesel ama görünmez.


           Bu ikinci, yani ortanca adımdır. Gö­rünmezliğe doğru ilerliyorsunuz ama ha­la maddeyle uğraşıyorsunuz; düşüncele­rinizi izleyin. Tek şart var: Yargılamamak. Yargılamayın çünkü yargılamaya başla­dığınız anda izlemeyi unutmuş olacaksı­nız. . .


           Yargılamaya karşı herhangi bir düş­manlığımız yok. Serbest olmamasının tek nedeni, yargılamaya başladığınız anda o boşluk boyunca tanıklık etmiyor olursunuz. O anda dü­şünmeye başladınız ve meşgul oldunuz. Olayların dışında kalamadınız, trafiği yol kenarında durup izlemediniz.


           Düşünceleri yücelterek, değerlendire­rek ya da lanetleyerek katılımcı haline gelmeyin, aklınızdan geçenlere karşı hiç­bir tavır almamanız gerekiyor. Düşüncelerinizi gökyüzünden geçen bulutları izler gibi izlemelisiniz. Onlar hakkında yargıya varmazsınız: "Bu kara bulut, kötü bir bulut, bu beyaz bulut va­kur görünüyor". Bulut buluttur, ne iyi ne kötüdür. Düşünceler de böyledir; yalnız­ca aklınızdan geçen küçük dalga boyları­dır.


           Yargılamadan izlediğinizde yine sürp­rizlerle karşılaşacaksınız. İzleme duru­munuz oturdukça, düşünceler de gitgide azalacaktır. Orantı kesinlikle sabittir: Yüzde elli tanıklık ettiğinizde düşüncele­rinizin yüzde ellisi yok olacaktır. Yüzde altmış tanık olduğunuzda düşüncelerini­zin yalnızca yüzde kırkı kalacaktır geriye. Yüzde doksan dokuz oranında saf tanık­lık durumuna ulaştığınızda, yalnızca ara­da sırada tek başına aklınızda dolanan bir düşünce olacaktır. O yoldan gelip geçen yüzde birlik azınlık dışında trafik yok olup gidecek, o yoğun, sıkışık trafikten eser kalmayacaktır.


           Yüzde yüz yargısızlık durumuna, ta­nıklık durumuna ulaştığınızda yalnızca bir aynaya dönüşmüşsünüz demektir çün­kü bir ayna asla herhangi bir yargıya var­maz. Çirkin bir kadın aynaya baktığında bu ayna için hiçbir şeyi değiştirmez. Kim­se aynaya bakmadığı zaman da ayna biri­ni yansıttığı zamanki kadar saf bir du­rumdadır. Ne yansıttığı bir görüntü, ne de hiçbir görüntü yansıtmama hali aynayı değiştirmez. Tanıklık da aynaya dönüşür.


           Bu meditasyonda ulaşılmış büyük bir noktadır. Yarı yol aşılmış ve en zor kısım atlatılmıştır. Artık sırrı öğrenmişsinizdir, yalnızca aynı sırrı farklı nesnelere uygu­lamanız gerekir. Düşüncelerden daha hassas deneyimlere, duygulara, ruh halle­rine, yani zihinden yüreğe aynı şekilde yargılamaksızın, yalnızca tanık olarak geçme zamanınız gelmiştir.


           Bu kez sizi bekleyen sürpriz ise, çoğu duygu ve ruh halinin sizi ele geçirdiğini görmek olacaktır. Üzgün olduğunuz zaman, üzgünlük si­zi ele geçirir. Kızgın olduğunuz zaman da bu kısmi bir şey değildir. Kızgınlık tam benliğinizi kaplar, içinizi doldurur.


           Yüreğinizi izlediğiniz zaman deneyim­leyeceğiniz şey, sizi artık hiçbir şeyin ele geçiremeyecek oluşudur. Üzüntü gelir ve geçer, üzgün olmazsınız. Mutluluk gelip geçer, mutlu da olmazsınız. Yüreğinizin derin katmanlarında yaşanan kıpırdan­malar sizi hiçbir şekilde etkilemez. Ha­yatınızda ilk defa, ustalığın ne anlama geldiğini az çok da olsa tatmış olursunuz. Artık önemsiz şeyler için ne bir kimsenin, ne de bir duygunun bir o yana, bir bu ya­na doğru çekiştirip durduğu bir köle ol­maktan kurtulmuşsunuz demektir.


           Bu üçüncü adımda tanık olma duru­munu başardığınızda ilk kez ustalığa ulaşmış olacaksınız: Hiçbir şey sizi rahat­sız edemeyecek, hiçbir şey sizi aşamaya­cak, her şey bir dağın zirvesindeymişsi­niz gibi, sizden çok uzaklarda, çok derin­lerde kalacak.


           Bunlar Vipassana'nın üç adımıdır; bu adımlar sizi tapınağın kapısına götürür ve bu kapı zaten açıktır.

           Tüm bedeninize, zihniniz ve yüreğini­ze karşı kusursuz bir izleyici konumunda olabildiğiniz zaman, artık beklemekten başka yapabileceğiniz bir şey kalmamıştır. Bu üç adım kusursuzca gerçekleştiği zaman dördüncü adım bir ödül olarak kendi başına gerçekleşecektir. Bu yürek­ten varlığa, varoluşun merkezine doğru yapılan bir kuantum sıçrayışıdır. Bu si­zin elinizde olan bir şey değildir, kendi başına gerçekleşir, bunu unutmamanız gerek.


           Bunu yapmaya çalışmayın çünkü böy­le bir çabanın sonucunda başarısız olaca­ğınız kesindir. Bu bir oluşumdur. Siz üç adımı hazırladığınızda dördüncü adım varoluşun kendisinden gelen bir ödüldür; bir kuantum adımıdır. Bir anda yaşam enerjiniz, tanıklığınız, varlığınızın merke­zine nüfuz eder. Artık eve varmışsınız de­mektir.


           Bu durumu, kendinin farkına varma, aydınlanma ya da ulaşılabilecek en üst özgürlük olarak tanımlayabilirsiniz ve bundan başka hiçbir şey yoktur. Arayışı­nızın tamamen sonuna geldiniz; varolu­şun en temel gerçeğini ve bir gölge gibi çevresine yayılan müthiş, haz ve mutlulu­ğu buldunuz.


           Meditasyon bir iş değildir. Meditasyon saf mutluluktur. Daha derine indikçe daha fazla güzel yerle, daha fazla aydınlık noktayla karşı­laşırsınız. Bunlar sizin hazinelerinizdir; sesin yokluğundan değil, sessiz ama mü­zik dolu, capcanlı ve dans eden bir şarkı­nın varlığından oluşan derin sükûnetiniz­dir.


           Varlığınızın bu en üst noktasına, kendi döngünüzün merkezine ulaştığınızda, Tanrı'yı da, bir kişi olarak değil ama ışık, bilinç, gerçek ve güzellik, yani insanoğlu­nun yüzyıllardır düşünü kurduğu her şey olarak bulmuş olacaksınız. Düşü kurul­muş bu hazinelerin hepsi aslında insa­noğlunun içinde saklıdır.


           Meditasyon zorlu, eziyet veren, insanı dünyevi zevklerden soyutlanmaya zorla­yan bir ibadet biçimi değil, aksine olduk­ça keyifli, müzik dolu, şiirsel ve gitgide daha çok saf bir neşeye dönüşen bir yön­temdir. Bir iş değil bir duadır, benim bil­diğim tek duadır.


           Benim için dua etmek, kendi varlığına eriştiğin zaman varoluşa karşı sonsuz bir şükran duymak demektir. Bu şükran duy­gusu hakiki olan tek duadır, tüm diğer dualar sahte, sözde, sonradan üretilmiş dualardır. Bu şükran duygusu ise içinizde bir gülden çıkan koku gibi yükselir.


           Meditasyon yaşamınızın ustalık anahtarıdır.


Kaynak kitap: Ölmeden Önce Ölünüz


Yazan: Osho


--