Diyojen'e haber gönderilmiş. Çok, pek çok haberci ona gidip, “Büyük İskender bu taraftan geçiyor. Onunla tanışman iyi olur," demiş. O demiş ki: "Büyük İskender mi? Sana bunu kim söyledi! Herhalde kendisi söylemiştir. Bu yüzden git, Büyük İskender'ine söyle, onun bana verecek hiçbir şeyi yok ve benimle tanış*masına da gerek yok... Ve ben çok küçük bir adamım." Şöyle dermiş, “Gerçekten de, köpeğin tekiyim, insan değil... Yalnızca bir köpek, bu yüzden gerek yok. Bu köpekle tanış*mak onun vakarına yakışmaz."
Sonra İskender'in gelmesi gerekmiş. Diyojen'in şöyle dediği anlatılır: “Tüm dünyayı kazanacağını duydum, bu yüzden düşündüm, gözlerimi kapayıp düşündüm, 'Tamam! Ben tüm dünyayı kazansam, sonra ne olacak?' Benim sorunum hep bu oldu: Tüm dünyayı kazansam, sonra ne olacak?” Bunu işittikten sonra İskender'in çok hüzünlendiği söylenir. “Sonra ne olacak?" demiş Diyojen'e. Böyle şeyler söyleme. Beni çok üzüyorsun.”
Diyojen demiş ki: “Ama tüm dünyayı kazandığında çok hüzünleneceksin. Ben ne yapabilirim ki? Ben yalnızca hayal ediyorum ve bunun fay*dasız olduğu sonucuna vardım. Sen intihar gibi bir çabaya girişmişsin. Tüm dünyayı kazanmaya çalışıyorsun... Ee, sonra ne olacak? Başarılı olursan, sonra ne olacak?”
İskender Diyojen'in yanından çok huzursuz, alt üst olmuş, üzgün dönmüş. Yoldaşlarına demiş ki: “Bu adam çok tehlikeli. Düşlerimi paramparça etti.” Ve bunu asla unutmamış, Diyojen’i asla affetmemiş. Öldüğü gün onu yine hatırlamış ve demiş ki: “Belki de o adam haklıydı: Sonra ne olacak?”
Bu yüzden, daima hatırlanması gereken bir sonraki şey: Ne yapıyor olursan ol, ne başarıyor olursan ol, şunu sormayı unutma: “Başarılı olursam, sonra ne olacak?” Bunun anlamı var mı, yoksa sırf bilmek, çevrende yapmaya değer bir şey yapıyormuşsun hissini yaratmak için kendi*nin verdiği yapay bir anlamı mı var?.. Ve bunca zaman aslında hayatını ve enerjini boşa harcıyorsun, yapmaya değer bir şey yapmıyorsun! Olmaya değer yalnızca bir şey var: Hiçbir şeye sahip olmadan, hiçbir bağımlılık ol*madan mutlu olabiliyor musun? Yal*nız başına, tamamen yalnızken mutlu olabiliyor musun? Mutluluğun için hiçbir şeye ihtiyaç yoksa, ancak o za*man mutlu olursun; aksi halde acı içinde olursun, daima acı içinde.
Bağımlılık acıdır ve mallara ba*ğımlı olanlar, bilgi birikimine bağımlı olanlar, şuna ya da buna bağımlı olanlar hep kendi acılarının gittikçe fazlalaşmasına yardım ederler. Bu yüzden hatırlanması gereken bir son*raki nokta, bir anlamın olup olmadı*ğıdır. Anlamsızca süzülüyor musun? Varoluşunun anlamının şu ya da bu olduğuna inanmayı mı tercih ediyor*sun?
Bir adam bana gelip dururdu. Oğ*lu koleje girerse, bunun yeterli ola*cağını ve çok mutlu olacağını söyler*di. Fakir bir adamdı, sıradan bir me*mur ve tek düşü buydu, oğlunun ko*leje girmesi. Sonra oğlu koleje girdi. Oğlu şimdi bir orman memuru. Bir*kaç ay önce oğlu geldi ve dedi ki: "Ayda yalnızca altı yüz rupi alıyorum. İki çocuğum var ve tek düşüm onla*rın iyi bir eğitim alması; o kadar. Çok çalışıyorum. Onların iyi eğitim gör*mesi, çocuklarımdan birini eğitim için yurtdışına gönderebilmek, istediğim tek şey bu.”
Babası artık yok; öldü. Hayatının anlamı, amacı buydu… Oğlunun eğitim görmesi ve iyi bir yere gelmesi. Şimdi oğlu iyi bir yerde ve şimdi oğlunun da aynı amacı var: Çocuklarının eğitim görmesine ve iyi yerlere gelmelerine yardımcı olmak. Ve o da ölecek ve çocukları da aynı saçmalıkları yapmaya devam edecek.
Bütün bunların anlamı ne? Ne yapıyorsun sen? Yalnızca zaman mı harcıyorsun? Hayatı yok mu ediyorsun? Yoksa seni mutlu edeceğini söylediğin gerçek bir anlam var mı? Seni içe döndürecek ikinci düşünce budur.
Ve üçüncü olarak, insan unutur durur. Sen de bir şeyleri unutur durursun. Dün öfkeliydin ve pişman ol*dun. Şimdi unuttun ve aynı uyarı yi*ne verilse, yine öfkelenirsin. Tüm ha*yatın boyunca böyle oldu: Aynı şey*lerden tekrar tekrar pişman oldun.
Hayatı boyunca öğrenen bir adam bulmanın çok sıradışı olduğu söyle*nir... Çok nadirdir. Gerçekten de, kimse öğrenmez. Öğrenirsen, o za*man aynı hatayı iki kez yapmazsın. Ama sen aynı şeyi tekrar tekrar yapı*yorsun. Aslında, ne kadar çok yapar*san, aynı şeyi yapmaya o kadar eği*limli oluyorsun. Tekrar tekrar öfkele*niyorsun ve tekrar tekrar pişman olu*yorsun ve hiçbir şey öğrenmiyorsun. Uyarı verilince, öfkeleneceksin ve ay*nı deliliği yapacaksın ve sonra yine pişman olacaksın... Bu da onun bir parçası. Ve sonra yine uyarılmaya ve öfkelenmeye hazır olacaksın.
Üçüncü şey: İçeri dönmek istiyor*san, öğren! Her ne yapıyorsan, on*dan ders al. Özünü al. Arkana dö*nüp, hayatınla, enerjinle, zamanınla ne yaptığına bak. Aynı hatalar, aynı aptallıklar, aynı budalalıklar, tekrar tekrar.
Yani bir çember üzerinde ilerliyor*sun. Bununla beraber, çemberi se*nin hareket ettirdiğin söylenemez; tersine, çember seni hareket ettiri*yor. Mekanik olarak gidip duruyor*sun. İşte bu yüzden Hindistan'da dünyaya sansara deriz. Sansara iler*leyen çember demektir ve sen onun bir çubuğuna tutunmuşsun ve ilerle*meye devam ediyorsun.
Bu çember hakkında, bu kısır döngü, bu sansara hakkında bir şeyler öğrenmediğin sürece, onun hakkında bir şeyler öğrenmediğin sürece, çubuğu bırakıp çemberden dışarı atlayamayacaksın. Bu yüzden üç sözcük, üç anahtar sözcük:
Ölüm: Onu daimi bir tefekkür yap.
Anlam: Onu hayatında aramaya devam et.
Öğrenme: Hayatından ders al, çünkü başka öğrenme yoktur. Yazmalar sana hiçbir şey veremez.
Hayatın sana bir şey veremezse, onu sana hiçbir şey veremez. Kendi hayatından ders al, onunla karar ver. Kendine ne yapıyordun? Bir çemberdeysen, ondan dışarı atla. Ama bir çemberde olduğunu bilmek için, anlayışın ve öğrenmenin derinliklerine inmen gerekir. Bu üç şey içeri dönmene yardımcı olur.
Diyojen'e haber gönderilmiş. Çok, pek çok haberci ona gidip, “Büyük İskender bu taraftan geçiyor. Onunla tanışman iyi olur," demiş. O demiş ki: "Büyük İskender mi? Sana bunu kim söyledi! Herhalde kendisi söylemiştir. Bu yüzden git, Büyük İskender'ine söyle, onun bana verecek hiçbir şeyi yok ve benimle tanış*masına da gerek yok... Ve ben çok küçük bir adamım." Şöyle dermiş, “Gerçekten de, köpeğin tekiyim, insan değil... Yalnızca bir köpek, bu yüzden gerek yok. Bu köpekle tanış*mak onun vakarına yakışmaz."
Sonra İskender'in gelmesi gerekmiş. Diyojen'in şöyle dediği anlatılır: “Tüm dünyayı kazanacağını duydum, bu yüzden düşündüm, gözlerimi kapayıp düşündüm, 'Tamam! Ben tüm dünyayı kazansam, sonra ne olacak?' Benim sorunum hep bu oldu: Tüm dünyayı kazansam, sonra ne olacak?” Bunu işittikten sonra İskender'in çok hüzünlendiği söylenir. “Sonra ne olacak?" demiş Diyojen'e. Böyle şeyler söyleme. Beni çok üzüyorsun.”
Diyojen demiş ki: “Ama tüm dünyayı kazandığında çok hüzünleneceksin. Ben ne yapabilirim ki? Ben yalnızca hayal ediyorum ve bunun fay*dasız olduğu sonucuna vardım. Sen intihar gibi bir çabaya girişmişsin. Tüm dünyayı kazanmaya çalışıyorsun... Ee, sonra ne olacak? Başarılı olursan, sonra ne olacak?”
İskender Diyojen'in yanından çok huzursuz, alt üst olmuş, üzgün dönmüş. Yoldaşlarına demiş ki: “Bu adam çok tehlikeli. Düşlerimi paramparça etti.” Ve bunu asla unutmamış, Diyojen’i asla affetmemiş. Öldüğü gün onu yine hatırlamış ve demiş ki: “Belki de o adam haklıydı: Sonra ne olacak?”
Bu yüzden, daima hatırlanması gereken bir sonraki şey: Ne yapıyor olursan ol, ne başarıyor olursan ol, şunu sormayı unutma: “Başarılı olursam, sonra ne olacak?” Bunun anlamı var mı, yoksa sırf bilmek, çevrende yapmaya değer bir şey yapıyormuşsun hissini yaratmak için kendi*nin verdiği yapay bir anlamı mı var?.. Ve bunca zaman aslında hayatını ve enerjini boşa harcıyorsun, yapmaya değer bir şey yapmıyorsun! Olmaya değer yalnızca bir şey var: Hiçbir şeye sahip olmadan, hiçbir bağımlılık ol*madan mutlu olabiliyor musun? Yal*nız başına, tamamen yalnızken mutlu olabiliyor musun? Mutluluğun için hiçbir şeye ihtiyaç yoksa, ancak o za*man mutlu olursun; aksi halde acı içinde olursun, daima acı içinde.
Bağımlılık acıdır ve mallara ba*ğımlı olanlar, bilgi birikimine bağımlı olanlar, şuna ya da buna bağımlı olanlar hep kendi acılarının gittikçe fazlalaşmasına yardım ederler. Bu yüzden hatırlanması gereken bir son*raki nokta, bir anlamın olup olmadı*ğıdır. Anlamsızca süzülüyor musun? Varoluşunun anlamının şu ya da bu olduğuna inanmayı mı tercih ediyor*sun?
Bir adam bana gelip dururdu. Oğ*lu koleje girerse, bunun yeterli ola*cağını ve çok mutlu olacağını söyler*di. Fakir bir adamdı, sıradan bir me*mur ve tek düşü buydu, oğlunun ko*leje girmesi. Sonra oğlu koleje girdi. Oğlu şimdi bir orman memuru. Bir*kaç ay önce oğlu geldi ve dedi ki: "Ayda yalnızca altı yüz rupi alıyorum. İki çocuğum var ve tek düşüm onla*rın iyi bir eğitim alması; o kadar. Çok çalışıyorum. Onların iyi eğitim gör*mesi, çocuklarımdan birini eğitim için yurtdışına gönderebilmek, istediğim tek şey bu.”
Babası artık yok; öldü. Hayatının anlamı, amacı buydu… Oğlunun eğitim görmesi ve iyi bir yere gelmesi. Şimdi oğlu iyi bir yerde ve şimdi oğlunun da aynı amacı var: Çocuklarının eğitim görmesine ve iyi yerlere gelmelerine yardımcı olmak. Ve o da ölecek ve çocukları da aynı saçmalıkları yapmaya devam edecek.
Bütün bunların anlamı ne? Ne yapıyorsun sen? Yalnızca zaman mı harcıyorsun? Hayatı yok mu ediyorsun? Yoksa seni mutlu edeceğini söylediğin gerçek bir anlam var mı? Seni içe döndürecek ikinci düşünce budur.
Ve üçüncü olarak, insan unutur durur. Sen de bir şeyleri unutur durursun. Dün öfkeliydin ve pişman ol*dun. Şimdi unuttun ve aynı uyarı yi*ne verilse, yine öfkelenirsin. Tüm ha*yatın boyunca böyle oldu: Aynı şey*lerden tekrar tekrar pişman oldun.
Hayatı boyunca öğrenen bir adam bulmanın çok sıradışı olduğu söyle*nir... Çok nadirdir. Gerçekten de, kimse öğrenmez. Öğrenirsen, o za*man aynı hatayı iki kez yapmazsın. Ama sen aynı şeyi tekrar tekrar yapı*yorsun. Aslında, ne kadar çok yapar*san, aynı şeyi yapmaya o kadar eği*limli oluyorsun. Tekrar tekrar öfkele*niyorsun ve tekrar tekrar pişman olu*yorsun ve hiçbir şey öğrenmiyorsun. Uyarı verilince, öfkeleneceksin ve ay*nı deliliği yapacaksın ve sonra yine pişman olacaksın... Bu da onun bir parçası. Ve sonra yine uyarılmaya ve öfkelenmeye hazır olacaksın.
Üçüncü şey: İçeri dönmek istiyor*san, öğren! Her ne yapıyorsan, on*dan ders al. Özünü al. Arkana dö*nüp, hayatınla, enerjinle, zamanınla ne yaptığına bak. Aynı hatalar, aynı aptallıklar, aynı budalalıklar, tekrar tekrar.
Yani bir çember üzerinde ilerliyor*sun. Bununla beraber, çemberi se*nin hareket ettirdiğin söylenemez; tersine, çember seni hareket ettiri*yor. Mekanik olarak gidip duruyor*sun. İşte bu yüzden Hindistan'da dünyaya sansara deriz. Sansara iler*leyen çember demektir ve sen onun bir çubuğuna tutunmuşsun ve ilerle*meye devam ediyorsun.
Bu çember hakkında, bu kısır döngü, bu sansara hakkında bir şeyler öğrenmediğin sürece, onun hakkında bir şeyler öğrenmediğin sürece, çubuğu bırakıp çemberden dışarı atlayamayacaksın. Bu yüzden üç sözcük, üç anahtar sözcük:
Ölüm: Onu daimi bir tefekkür yap.
Anlam: Onu hayatında aramaya devam et.
Öğrenme: Hayatından ders al, çünkü başka öğrenme yoktur. Yazmalar sana hiçbir şey veremez.
Hayatın sana bir şey veremezse, onu sana hiçbir şey veremez. Kendi hayatından ders al, onunla karar ver. Kendine ne yapıyordun? Bir çemberdeysen, ondan dışarı atla. Ama bir çemberde olduğunu bilmek için, anlayışın ve öğrenmenin derinliklerine inmen gerekir. Bu üç şey içeri dönmene yardımcı olur.
OSHO