Related discussions

pınar Discussion started by pınar 14 years ago

Hologram evren kuramı üzerinde çalışan bilginlerin en ünlülerinden biri olan Bohm sürekli olarak, inanılması çok güç olan gerçekleri birbiri ardına ortaya çıkarıyordu.
Onun bulgularına göre, atom altı parçacıklarda sabit bir yer yoktur. Bu nedenle uzayda her şey eşittir ve herhangi bir şeyi diğerinden ayırmak olanaksızdır. Buna yersizlik (nonlocality) denir.

Ayrıca evren “gerçekten yoktur”. Ancak tek tek algılamalar sorunda var olur, canlanır. Evren bütünden kopmadan, belirlenip somut nesneler, cisimler olmak için farklılaşmak ve algılanmak zorundadır.
Yani, cisimler aslında yoktur, ancak biz onları algıladığımız zaman var olmaktadırlar, cisim olmaktadırlar. Bu da son derece mantıklıdır.
Eğer cisimlerin en küçük parçası olan atom ve atom altı boyutta, elektronlar ancak bir gözlemci onları gözlemlediği ve istediği zaman parçacık aksi halde elektro manyetik dalga oluyorsa, onlardan meydana gelen cisimler içinde aynı şey söz konusu olacaktır. Onlar da aynı özelliğe sahip olacaklar ve madde ya da madde ötesi olmaları gözlemcinin isteğine ve niyetine bağlı olacaktır.
Hologram evren mantığına göre her canlı ve yaratılmış, bir bütünün parçalarıdır. Onun bütün özelliklerine ve özüne değişik oranlarda sahiptir. Ancak o bütünden ayrı da değildir.
Hologram evren ile onun parçaları arasında bir sınır da yoktur. Kısaca, “evren nerede biter birim nerede başlar?” ya da “birim nerede biter evren nerede başlar?” sorularına da hem gerek yoktur hem de bu soruların yanıtı yoktur.
Bütün bilgiler de zaman ve uzaydan bağımsız olarak her an ve her yerdedir.
Hologram evren kuramının bu iddialarını Einstein’ın “birleşik alanlar” kuramı açıklamaktadır.
Bu kurama göre, madde, enerji, uzay ve zaman aynı şeydir.
Bu şekilde yer çekimi ile elektro manyetik kuvvet, elektrik kuvveti ile elektriksel alan, zaman ve uzay arasındaki bütün ayırımlar, bütün farklılıklar ortadan kalkar. Her şey aynı şey olur ve hepsi de Einstein’ın evren olarak tanımladığı dört boyutlu süreklilikte erir. Böylece, insanoğlunun yaşadığı dünya konusundaki somut algıları ile soyut bilgileri birleşir, bir olurlar. Aynı şey olurlar.
Bohm’un yaptığı saptamaların en ürkütücü olanı da günlük yaşamımızın gerçekte bir görüntü olduğu idi.
Ve Bohm varoluşun derinliklerindeki gizili iradeyi vurgulayarak, fizik dünyamızdaki görüntü ve objelerin ortaya çıkışını bir holografik plaktan holgoramın doğumuna benzediğini söyledi. Bu en derindeki gizli gerçeğe “gerçek düzen”, mevcut dünyamıza “görünür düzen” ismini verdi. Ve elektronların uzayda her zaman var olmalarına karşın yalnızca biz gözlemlediğimiz zaman ortaya çıkmalarını bu gerçeğe bağladı.
Hologram statik bir görüntü olduğundan Bohm, evrendeki katlanıp açılmalarla meydana gelen dinamik hareketi “holohareket=holomovement” olarak isimlendirdi. Holohareket atom altı boyuttaki yersizlik kavramını da açıklar.
Her hangi bir şey hologramik olarak organize edilirse, orada her türlü mekan anlayışı ortadan kalkar. Her şey her an her yerde olur.
Ayrıca hologramik filmin, her parçasının tümün özelliklerini taşıması, bilginin de yersizlik ilkesine göre dağıldığını gösterir.
Bir hologram plağı incelenirse, plağın bir halının desenleri gibi çeşitli desenlere sahip olduğu görülür. Bu şekilde bir plağa üst üste bir sürü bilgi yerleştirilebilir. Bu bir sürü bilgiyi plağa yerleştirmek için, yalnızca aynadan yansıtılan lazer ışının plağa düşme açısını değiştirmek yeterli olmaktadır.
Bilindiği gibi bir hologram plağı hazırlamak için hologramı çekilecek objeye bir lazer ışını gönderilir. Bu gönderilen lazer ışını ikiye bölünerek, yarısı direk olarak obje üstünden, diğer yarısı ise bir aynadan yansıtılarak hologram plağına gönderilir.
Aynadan yansıtılan ışının yansıma açıları değiştirilebilir. Her yeni açıdan gelen ışın hologram plağından yeni bir boyut oluşturarak, yeni bir mekan yaratmaktadır. Ve gelen yeni bilgiler bu yaratılan yeni mekana yerleştirilmektedir. Aynı mekandaki farklı boyutlar sayesinde küçücük bir mekana sınırsız sayıda bilgi yerleştirmek olanaklı olmaktadır. Tıpkı evrende olduğu gibi.
Evrenin ve everenin içinde onun bir parçası olarak yer alan dünya gezegeninde de bu hologramik özellik yüzünden aynı mekanda ama farklı boyutlarda çeşitli varlıklar ve yaratıklar, bir arada ama birbirlerinden habersiz olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.
Bu yaşam biçimleri olarak şimdilik, insanlar alemi ve mikroplar alemi bilinmekte, buna karşılık çeşitli dinler ile bu dinlere inananlar tarafından cinler ve melekler alemlerinin varlığına inanılmaktadır.
Ateistlerin büyük bir bölümü ile inancı öze inmeyen, şekilde kalan, yetersiz olan bazıları ise cinlerin ve meleklerin varlığına inanmamaktadırlar. Çünkü bu şekildeki hologram evren ve onun farklı yaşam boyutları, normal insanların beş duyu organlarının algılama sınırları dışında kaldığı için, beyinleri koşullanmış önyargılı, düşünce kapasiteleri sınırlı insanların görmedikleri, duymadıkları, şeylere yani beş duyu organlarının algılama sınırları dışında kalan şeylere inanmaları güç olmaktadır.
Oysa, hologram evren ve onun gizemli boyutlarının gizemlerinin açıklanması, bir çok inanılması güç parapsikolojik olayı aydınlatabilecek niteliktedir.
Bu arada şu da eklenebilir. Belki de bir çok değişik dünya boyutunda bir sürü değişik yaşam biçimi ve yaşayanlar vardır. Bilinmez ki!.. örneğin son yıllarda sık sık gündeme gelen UFO’lar da onlardan bazıları olabilir.
İnsanlığın en eski sorunu olan, ölümsüzlük yada ölüm ötesi yaşam da bir çeşit boyut değiştirme olayıdır.
Ölümlü olan moleküler madde bedeni, ölümle birlikte terk eden ruh adı verilen mikrodalga ışınsal beden, madde alemi boyutundan, madde ötesi elektro manyetik dalga boyutuna geçerek ölümsüz olarak varlığını sürdürmektedir.
Bu şekilde boyutlar arası yolculukları insanın yaşarken yapabilmesini sağlayacak yöntemlerin henüz bulunamamış olması bunların olanaksız olduğunu göstermez. Nitekim, gerek Müslümanlıkta olsun gerekse Budizm gibi bazı uzak doğu dinlerinde olsun bu dinlere inanlar, bu boyutlar arası yolculukları yapabilen evliyaların ve Budist rahiplerin varlığına inanmaktadırlar.
Ancak Bohm’un geliştirdiği fikirler içinde en akıl karıştıranı “teklik” kavramıdır.
Bilindiği gibi bütün maddeler atomlardan oluşur. Bir çekirdek ve çevresindeki elektronlar maddenin ana maddesi, yapı taşıdır. Atomlar molekülleri, moleküller elementleri elementlerde maddeyi oluştururlar. Farklı elementleri belirleyen atomların elektronların sayısıdır. Örneğin, bir çekirdek bir elektron hidrojen elementini, bir çekirdek iki elektron helyum elementini, bir çekirdek ondört elektron ise karbon yani kömür elementini oluşturur. Ve çok değerli bir maden olan elmasında aslında ondört elektrondan oluşan karbon elementi yani kömür olduğunu bugün herkes bilmektedir.
“Peki nasıl oluyor da her şeyleri aynı olan kömür ve elmas birbirlerinden bu kadar farklı görünüyorlar?”
Fark edilmiş olacağı üzere, bütün maddelerin ana maddesi, yapısı aynı şeyden, çekirdek ve elektronlardan ibarettir. Ve birbirlerinden çok farklı olan çeşit maddeler arasında farklı nitel değil niceldir, sayısaldır. Farklı olan sadece elektron sayısıdır.
Daha da ilginci, bilindiği gibi hidrojen en yanıcı element, oksijen ise yanma olayının ana maddesidir. Oksijen olmadan yanma olayı olmaz. Buna karşılık iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşan su ise ateşin en büyük düşmanıdır.
Maddenin farklı görünüş ve niteliklere sahip olmasına karşın temelde aynı özellikteki çekirdek ve elektronlardan yapılmış olduğu bilgisini, hologram evren kuramı ile birleştirirsek teklik kavramını anlamak kolaylaşır.
Bu konu üzerinde çalışan Bohm şunları yamaktardır :
“Evrende her şey “gizli bir iradenin” kesintisiz holografik yapısından ibaret olduğu için, ayrı parçalardan söz etmek anlamsızdır. Bu yüzden elektron ilk temel madde değil, holohareketin bir görüntüsüdür”.
Einstein, uzay ve zaman birbirine bağlı olduğunu söylediği zaman bütün dünya şaşırmıştı. Bohm ise bir adım daha ileri gitti.
“Evrende her şey bibirinin devamı olarak, süreklilik arz etmektedir. Yani her şey aynı şeydir. Som, bölünmez, tek.”
Bohm’a göre...
“Uzay boş değil, doludur. Biz dahil bütün yaratıkların mekanıdır. Görünen muazzam maddesel yapısına karşılık evren kendi kendine mevcut değildir. Daha çok uzak ve güçlü bir Vasi’nin üvey evladıdır. Daha da kötüsü bu vasinin önemli bir uğraşı da değil, geçici bir gölgesidir.
“Bu sonsuz enerji denizi, bu gizli iradenin tek yönü de değildir. Çünkü bu gizli irade, atom altı parçacıklardan, maddenin her şeklinin (enerjinin, bilincin, yaşamın, insanların,hayvanların, dağların, taşların) kısaca her şeyin aslıdır. Ve o her şeyin sonu yada başı da değildir çünkü onun başı yada sonu da yoktur”

Yaradan evrende bişey olamaz
Ama evren madde buna karşılık yaradan madde değil.
Buna göre belki evrende madde değildir böle bişey olasımıdır peki?
Quantum fiziğinin içeriğindeki gibi evren bazen madde ötesi bazende madde oluyor.

Evren = yaradan ve madde = maddeötesi
Madde = evren ve maddeötesi = yaradan

Madde alem olan evren aslında elektro manyetik dalgalanmalardan oluşmakta.

Her elktro manyetik dalga yada dalga grubu bir yaşam boyutu oluşturmakta.

Bu boyutlar aynı mekan içinde bulunurlar. Ama birbirlerinden habersizdirler.

Bunların başladıkları yada bittikleri bir yerde yoktur.
Eloktro manyetik dalga oldukları için bunların içine bir şey girmez. Bunlardan bir şey de çıkmaz. Girmek ve çıkmak başlamak ve bitmek, var olmak ve yok olmak madde alem geçerli olan kavramlardır. Madde olmayan elektro manyetik dalgalar için bu kavram yoktur.
Ayni şekilde maddeötesi boyutta eylemde yoktur. Eylem kavramı da madde boyut için geçerli olan kavramlardır.
Yaradan ve evren, madde ve maddeötesi, sürekli olarak birbirine dönüşen bir hareketlilik halindedir.
Ancak insanlar ve madde boyutun diğer varlıkları madde boyut ölçeklerine göre yaratıldıkları için bu boyuta uygun olan 5 duyu organları ile bu dönüşümleri algılıyamazlar ve bu yüzden bu olguları yok zannederler.

Ancak bunun bir istisnası vardır insan beyni.

İnsanların beyni hem bir elektro manyetik dalga üretcisidir, hemde çevirimcisidir.

Yani bir yandan kendisi elektro manyetik dalga üretirken, diğer yandan kendisine gelen elektro manyetik dalgaların hem frekanslarını hemde dalga boylarını değiştirme yeteneğine sahiptir buda insanları yaratıcının gören gözü tutaneli söyleyen dile yapar…