burak Discussion started by burak 14 years ago

TABLET I

“Ben DJEHUTİ, Atlantea’nın[1] gizemli gücü,



Şimdi bir süre için yeniden düştüm ışığa,[2]

ve KHEM’in[3] insanları

beni asla bilmeyecekler.[4]

Zümrüt tabletleri (Mısır).[5]




Anadolu topraklarında prehistoryen ve arkeologlarımızın yaptıkları kazılar, disiplinli ve kusursuz uygulamalarıyla, tüm dünyada takdirle karşılanmaktadır. Doğrusu, son derece titizlikle gerçekleştirilen, kuşkusuz bir o kadar da bilimselliğinden şüphe duyulamayacak araştırmalar, ülkemizin bilim dalında kaydettiği övünç kaynaklarından biridir.




Yazılıkaya kutsal alanının genel planı (http://www.atamanhotel.com/whc/hattu...ikaya.html-14k).



Ancak, belli bir alanın sınırları içinde yapılan Prehistorik, ya da Antik Anadolu halklarına ait kazılardan başımızı kaldırıp, şimdiye dek yapılmış ve sonuçları yeteri kadar elde edilmiş belgeler çerçevesinde, olaya “Dünya Arkeolojisi” bağlamında bakmamızın zamanı gelmiştir. Neredeyse orta eğitim öğrencilerinin bile kavrayabildikleri sonuçların, bundan böyle bilim adına pek kazanç sağlayacağı kanısında değiliz. Bu kültürlere ait yapılacak yeni kazılar, bir takım küçük farklılıklar gösterse de, kökende değişmeyen çekirdek bir yapının tam anlamıyla ortaya çıkarılmış ve artık olgunlaşma evresine girmiş olduğu kanısındayız. Oysa, özellikle yabancıların yaptıkları kazılar üzerinde ayrıntılı araştırmalardan kaçınmamız nedeniyle, yakın bir gelecekte tarihin omuzlarımıza yükleyeceği kuşkusuz olan ağır sorumluluğu, kaldırabileceğimizi sanmıyoruz. Bu nedenle, bundan böyle başımızı gömdüğümüz açmalardan çıkarıp, teknolojinin her türüne sahip olduğumuz günümüzde, şimdiye dek toplanmış tüm belgelerin de yardımıyla, dünyaya şöyle bir tepeden bakmamızın, karşılaştırmalı analizlere girişme zamanının geldiğine ve bunun gerekli olduğuna inanıyoruz. Yine inanıyoruz ki, üzerlerinde oynamalar yapılmış, çarpıtılmış arkeolojik ya da tarihsel gerçekler ne kadar örtülüp bastırılsa da, eninde sonunda ortaya çıkacaktır. Bize göre asıl ve asli görevimiz, gelecek genç kuşaklar için, bu süreyi olabildiğince kısaltmak olmalıdır.

Eti’lerin son derece görkemli, günümüz insanının bile gözlerini kamaştıran Yazılıkaya kompleksi ve kaya kabartmalarının bulunduğu alan beş bölümde toplanmış. Bunlar sırasıyla şöyle:

a) Kaya kabartmalarıyla süslü Büyük galeri: Burada toplam 63 Eti tanrısının betimlemesi yer almaktadır. III. Hattuşili tarafından İÖ 1275-1250 yılları arasında inşa edilmiş.
b)Küçük galeri: Kraliyet ailesine ait, ölü kültü ile ilgili resmi tören bölümü. Bize göre, Büyük tufanda ölenler ve büyük göçle ilgili külte ayrılmış kısımdır. Büyük olasılıkla IV. Tudhaliya (İÖ 1250-1220) tarafından inşa edilmişti.
c)III. Hattuşili tarafından inşa edilen ve yolu “D” kodlu tapınağa ulaşan abidevi giriş kapısı.
d)III. Hattuşili tarafından inşa edilmiş tapınağın ana binası.
e)Küçük galeriye geçit veren giriş. IV. Tudhaliya tarafından inşa edilmiştir.





Küçük galeriden genel görünüm. Dick Osseman, Netherlands, 2004. (www.pbhase.com/dosseman/yazilikaya).

“Neden ‘Hititler’ değil de ‘Eti’ler’ ?” sorusu üzerine söylenecek bir şeylerimiz var. Yabancı bilim adamları, başlangıçtan beri Eti’ler (Aith= Yanık → Eth) olarak bildiğimiz Anadolu halkının adını Hitit’ler olarak değiştirdiler ve biz, bugüne dek bunu kabullendik. Eti adı, niçin kullanılması yasaklanmış bir isim oldu? Nedenleri, aşağıdaki belgeler çerçevesinde saptamamız olasıdır.

Eti’lere ait önemli bir yerleşim yeri olan Boğazkale (eski, Boğazköy- Ha-at-tu-ša- Hattuša; Hattusa-Hattuşaş), Çorum İli’ne 82 km uzaklıkta. Yazılıkaya ise buranın 2 km kuzeydoğusunda yer alıyor. İlk kez 1834 yılında Charles Texier tarafından keşfedilen kutsal alanı Texier, Medes’in Pteria olarak bilinen şehri zannetmiş. Kaya kabartmalarıyla bazı görünür kalıntılar ve ilk kaba plan, yine Texier tarafından yapılmış. İlk açmalar ise, Ernest Chantre tarafından 1893-1894’te gerçekleştirilmiş. Geç Eti İmparatorluk çağının başkenti olan Boğazkale’deki kalıntılar, genel kapsamda Geç Bronz çağına, yaklaşık olarak İÖ 1200’lere tarihleniyor.




Tanrılar geçidi olarak tanımlanan kabartma. Bize göre buradaki figürlerin işleniş tarzı, diğerlerinden farklıdır. Sağ baştaki figürden itibaren, art arda, ayakları öndekinin koltuk altlarından geçmek üzere, her iki kişi kucaklarında bir ölüyü taşımaktadır. Toplu ölümler, büyük olasılıkla Büyük tufan sırasındaki felakete işaret etmektedir. (www.uned.es/.../HITITAS/yazilikaya-swordgod.gif).



Tanrı Teşup, dağ tanrıları Nanni ve Hazzi’nin üzerinde tasvir edilmiş.[6] Karşısında Hepat, Seri ve Huri adındaki iki kutsal boğanın üzerinde yer alıyor. Hepat’ın sağında oğlu Sarruma ise, bir panter üzerinde betimlenmiş

(www.uned.es/.../HITITAS/yazilikaya-swordgod.gif).



Eti pantheon’una ait kutsal alanın İÖ 15. yüzyıldan itibaren kullanıldığı sanılmaktadır. Ancak kaya kabartmaları, IV. Tudhaliya ve II. Şuppilulima, yani 13. yüzyılın geç dönemlerine tarihlenmiş.

Açık hava tapınağı şeklindeki kayalık alanda yer alan Büyük galeriyi (A) çevreleyen kaya-duvarların yüzeylerindeki toplam 63 kabartma figürden, batı duvarındakiler tanrıları, doğu duvarındakiler ise tanrıçaları canlandırmaktadır.

Kayalara hak edilerek yapılmış iki sıra halindeki figürlerden biri dışında tümü, tıpkı Mısır sanatında olduğu gibi profilden betimlenmiştir. Her iki sıranın birleşim yerinde Eti tanrısı Teşup ile tanrıça Hepat’a (Kybele)[7] yer verilmiş. Teşup, Eti’lerin hava tanrısıydı. Tanrı, Eti’lerin dağ tanrıları Nanni ve Hazzi’nin; tanrıça Hepat ise iki kutsal boğası olan Huri ve Şeri’nin üstünde tasvir edilmiştir. Hepat’ın sağ arkasındaki oğulları Sarrumayı ise, bir panterin üzerinde görüyoruz. Burada tanrı Teşup, Hepat ve Sarruma’nın, kutsal bir üçlü oluşturduğu anlaşılıyor. Büyük galerideki en görkemli kabartma ise, doğu duvarında yer alan kral IV. Tudhaliya betimlemesidir.




Doğu duvarında yer alan kral IV. Tudhaliya’a ait büyük kabartma. Yüksek dağ sembollerinin üzerinde betimlenmiş. Kral, sağ eli üzerinde, hâlâ unutulmayan Kem’in sembollerini saygıyla taşıyor. Sol elinde, thyrsos ve şalının altından ucu görünen çifte balta var[8]. a.(www.pbhase.com/dosseman/yazilikaya).

b.(www.uned.es/.../HITITAS/yazilikaya-swordgod.gif).


Küçük galeride de (B) kabartma tasvirler yer almaktadır. Bu galerinin girişi ayrıdır. Hemen giriş kısmında, kanatlı ve aslan başlı bir grifon figürü bulunuyor. Buranın, olasılıkla ölümünden sonra tanrılaşacağına inanılan IV. Tudhaliya’a adanmış bir galeri olduğu ileri sürülmüştür. Buradaki betimlemelerinden birinde kralı, tanrı Sarruma’nın himayesi altında korunup sakinleştirilirken tasvir edildiğini görüyoruz.





A= Tanrı Sarruma, Kem’in kutsal sembollerini sağ elinde tutuyor; 1= Ana Vázquez Hoys’un “A” sembolünü değerlendirme şeklil; B= Sarruma, Kem’in ayrıntılı sembollerini, ona duyduğu saygı nedeniyle sırtında taşıyor; C= Kral IV. Tudhaliya’nın koruyucu tanrısı Sarruma, Büyük tufan gibi felaketlerden hem kralı ve hem de Kem sembollerini korumak üzere krala sarılıp onu himayesi altına almış, korkmamasını, Kem’in kutsal hayvanları akbaba ve kobrayı koruyup kollayacağını, sembolü sağ elinin üzerinde tutarak ona gösteriyor. a. (www.pbhase.com/dosseman/yazilikaya).

b. (www.uned.es/.../HITITAS/yazilikaya-swordgod.gif).


Bu galeride yer alan üç niş’in, Eti kral ailesi ölülerinin, kremasyon sonrası oluşan küllerine ait urne’lerin konduğu kutsal yerler olduğu ileri sürülmektedir. Ancak, Troia’ya (Eti’ler döneminde Willusa, Willion, Illion, Troia, Troy) benzer şekildeki kremasyonun (koimeterion-cremation) Eti’lerde de süregelen geleneksel varlığı, Uzak Doğu’da İÖ 4000-3500’lerde meydana gelen Apollon karneios (Marduk) olayıyla ilgilidir ve her iki kavmin köken birliğine işaret eder. İnsanlık tarihinin bu en büyük felaketinde, volkanik lavlar ve Marduk’tan yeryüzüne yağan ateş toplarıyla yanan, yarılıp çöken topraklara gömülen insanlar, daha sonra oluşan Büyük tufan (Nuh tufanı) sularının içinde sürüklenmiş, böylece geride kalan canlı insanların da büyük oranda ölümlerine neden olmuştu.[9] Uzak Doğu kökenli tüm toplumların atalarının şahit olduğu ve o zamandan beri dilden dile genç kuşaklara ulaşan bu olaylar silsilesinden etkilenmemek olanaksızdı. Geçmişlerine, dolayısıyla atalarına son derece bağlı olan bu toplumların, ölülerini yakmalarıyla birlikte, geçmişteki bu olaya ilişkin olarak yeni ölüyü dualarıyla birlikte uğurlarlarken, bu faciaya de gönderme yaptıkları açıktır. Günümüzde, Batı ülkelerinde bireysel olarak, ya da bazı ailelerin özel istekleriyle, ama özellikle Uzak Doğu’da hâlâ daha devam eden kremasyon adetinin, Mezoamerikan kültürlerinde Maya, Aztek ve İnka’ların Ateş tapınaklarında;[10] İstanbul’da Byzantion, Geç Roma ve Bizans;[11] İtalya’da Etrüsk, Roma; buradan İngiltere ve İrlanda’da Kalkolitik dönemden, yer yer Orta Çağ başlarına kadar süregelmesi, bu doğa üstü facianın insanları ne denli etkilediğinin açık göstergesidir.




Amerika’daki Gog (Yecüc-G) ve Asya’daki Magog (Mecüc-M) fay merkezlerinden, dünyaya yayılan fay hatları.

(www.dakhi.com/somen411.phb-140k). Uyarlama.


Eti’lerin mitolojisinde geçen ilgi çekici bir masal, bizleri zaman zaman gülümsetmiştir. Ancak, bölgenin coğrafi ve tektonik yapısı dikkate alındığında, daha ilginç bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Pasifik okyanusu haritalarına genel kapsamda göz atıldığında, Gog ve Magog fay merkezlerinin yer aldığı, Asya’da Okhotsk denizine bakan Shelikhov körfeziyle, Amerika’daki Alaska körfezlerinin bir öküzün boynuzlarına benzediğini görüyoruz. Daha dikkatlice baktığımızdaysa, Eti’lerin Avustralya’yı, öküzün burnuna benzettikleri anlaşılıyor. Mitosta anlatılmak istenen, Boynuzların ucunu oluşturan her iki fay merkezi harekete geçtiğinde, yani onların deyimiyle, öküz boynuzlarını oynattığında dünyayı bekleyen olağanüstü felakettir.[12] Eti’ler, bu müthiş facianın deneyimini yakın geçmişlerinde yaşamışlardı. Mitosun, Eti’lerin geldikleri toprakları işaret etmesinin yanında, bizler anlamayıp gülüp geçsek de, olası çok daha büyük bir faciaya dikkat çekerek, gelecek nesilleri uyarmak için ortaya atıldığı anlaşılıyor.




Eti Öküzü: 1= Asya; 2= Asya’daki Magog fay merkezi; 3= Amerika kıtası; 4= Amerika’daki Gog fay merkezi; 5= Endonezya adalar grubu; 6= Avustralya; 7= Boynuzlarını oynattığında dünyayı sarsacak olan Eti öküzü (Tüylü kotuz).[13]

Harita: (cache1.assetcache.net/xc/dv069047.jpg?v=1...)

Boğa: (www1.istockphoto.com/file_thumbview_approve/4...). Uyarlama.


Aynı olaya benzer biçimdeki tasvirlere Anadolu mitolojisinde rastlamamız ilgi çekicidir. Gaziantep İli, Nizip İlçesi, Belkıs Köyü sınırları içerisinde ve Fırat nehri kıyılarında keşfedilen Zeugma Antik kentindeki mozaikler, neredeyse Rönesans dönemi sanatçılarının ellerinden çıkmış gibidir. 1. ve 2. yüzyıllar arasına tarihlendirilmiş iki mozaik, Fırat nehrinin (Euphrates) babası ve annesi olarak kabul edilen tanrı Okeanos’la dişi Titan’ların sonuncusu tanrıça Tethys arasındaki kavgayı ifade etmektedir. Kavganın nedeni, Okeanos sularının taşması ve nehirleri temsil eden Tethys’in tüm akarsularını kaplayarak (Nuh tufanı) onları yok etmesidir.[14] Daha sonra Okeanos suları geri çekilir ve nehirler (Tethys) tekrar ortaya çıkar (Nuh tufanı sonu). Mozaikteki betimlemede, her iki tanrının okyanus içinde gösterildiğini, çeşitli deniz canlılarıyla birlikte tasvir edilmiş olmalarından anlıyoruz. Tethys’in saçları tam ortadan ikiye ayrılmış ve iki yandaki taraksı atrübüsüyle tasvir edilmiştir. Bunlar, Amerika’daki Gog ve Asya’daki Magog fay merkezlerinin, Pasifik okyanusunun yaklaşık olarak orta kısımlarında, iç içe geçmiş iki elin parmakları, ya da yine iç içe geçmiş tarak dişlerine benzer biçimindeki görüntüsünü ifade etmektedir. Aralarındaki yılan tasviri, Tethys’in solundadır. Yani bu yılan, ikizlerden (Eti’lerde İkiz tanrıçalar) Asya’daki Magog fay merkezini temsil etmektedir. Burada, olayın Gog’dan değil, Magog fay merkezinden, yani Asya’dan kaynaklandığı anlatılmak istenmiş. Okeanos’un saçları arasında, iki yana doğru uzanan çift istakoz tasviri ve sağ omzuna dayadığı bir gemi dümeni var. Sağ alt köşedeki betimleme, yunus balığı şeklinde algılanmış. Ancak hayvanın, sola doğru uzanan ön bacakları, başının tepesindeki boynuzu ve üzerine binmiş olan Eros’un elindeki kırbaç, bunun saldırgan bir hayvan, yani boğa olduğuna işaret ediyor. Bize göre Eros, her ne kadar karakteriyle uyuşmayan kırbaçla görüntülenmiş olsa da, sevgisiyle bile sakinleştiremediği boğayı, sonunda kırbaçlayarak durdurma, Okeanos’la Tethys’in arasını bulma uğraşı içindedir. Boğa tasvirinin buradaki varlığı ve Eros’un öfkeli boğayı sakinleştirme çabası, doğal ki bizlere, Eti’lerin Pasifik okyanusu ve simgesel olarak ortaya attıkları boğa betimlemeleri hakkındaki uyarılarını hatırlatmaktadır.[15]





Zeugma’dan, 1.-2. yüzyıllara ait iki mozaik. Her iki mozaikte de Okeanos’la Tethys’in, Büyük tufan sırasındaki kavgaları betimlenmiştir.



Ele geçen diğer bir mozaik, tıpkı ilkine benziyor. Bu kez aralarında, Gog ve Magog’u temsil eden ikiz yılan betimlemesi var. Bunlardan soldaki, sola (Asya), sağdaki ise sağa (Amerika) bakarlarken gösterilmiş. Panonun arkasında, elindeki üççatallı asası ve tüm görkemiyle Poseidaon, gümüş renkli çift atın çektiği altın arabasıyla, büyük olasılıkla arabuluculuk için dörtnala Okeanos ve Tethys’e doğru gelmektedir. Panonun sol üstüne yerleştirilmiş ahtopotla bunun altındaki yunus balığı, diğer yerlere serpiştirilmiş istakoz, yılan balığı ve diğer büyük balıklar, buranın Fırat nehrini değil, okyanusu tasvir ettiğini açıkça göstermektedir.[16]