DÖRT IŞIK İŞÇİSİNİN ÖYKÜSÜ-IŞIĞINIZ BOL OLSUN:));)));
Related discussions
-
Yaratıcı imgeleme nasıl yapılır..(bolluk bilinci ile ilgili)
0 Replies Posted in BOLLUK VE BEREKET BİLİNCİ....
-
bolluk ve bereket enerjisini yaşamımıza nasıl çekeriz?....
0 Replies Posted in BOLLUK VE BEREKET BİLİNCİ....
-
bolluk ve bereket bilinciyle iligili meditasyon...
0 Replies Posted in BOLLUK VE BEREKET BİLİNCİ....
Dört Işık İşçisinin Öyküsü
Aralık 28, 2007
Tobias'dan Öyküler
İçinizdeki Karanlık Salınmak İstiyor
Yükseliş Dizisi - 13 Ekim 2001
Bu, yükseliş yolundan aşağıya yürüyen dört Shaumbra’nın öyküsüdür. Onlar Aydınlanma Caddesinden aşağıya yürümektedir. Hiçbirşeyin ortasında gibi görünen bu yoldan aşağıya yürümekteydiler. Güzel, güneşli bir günün keyfini çıkartmaktaydılar. Bu dört insandan oluşan grupta, iki erkek ve iki kadın vardı. Birbiriyle fazla konuşmuyorlardı. Sadece günün keyfini çıkartıyorlardı. Onlar, sizin de bildiğiniz gibi, bu Aydınlanma Caddesinde çok güzel günlerin olduğunu, ama soğuk ve rüzgarlı ve yağmurlu günlerin de olduğunu biliyordu. Öyle günler vardır ki, değil yürümek, yolu bile görmek mümkün olmaz!
Böylece bu dört Işık İşçisi biraz gamsız, akılları havada, birçok Shaumbra’nın buna eğilimi olduğu gibi, kısmen bedenlerinden çıkmış bir halde yürüyorlardı! (kahkahalar) Birdenbire bir yılan çalılardan yola doğru çıkıp, grubun gerisinde kalmış kadının, dördüncü insanın önünde durdu. Yılan kıvrılarak kadının önünde yükseldi ve yolunu kesti.
Şimdi, bildiğiniz gibi, özellikle de Shaumbra, yılanlardan korkmaktadır. Bunun iyi bir nedeni vardır.
Yılan çöreklendi, başını kaldırdı ve korku enerjisini doğrudan kendi gözlerinden kadının gözlerine yönlendirdi. Bu, kadının şimdiye kadar öğrendiği herşeyi yerle bir etti. Onu bir anda yerle bir etti. Çığlıklar atarak, inanılmaz bir hızla, sabah çıktıkları köye doğru, geri koşmaya başladı. O kadar çabuk kaçtı ki, diğerleri ona yetişip, onu sakinleştiremediler bile. O kadar büyük bir korkuya kapılmıştı ki! Bu yılandan o kadar derin bir dehşete kapılmıştı ki, öğrendiği tüm araçları unutmuştu.
Yılan, eylemlerinden ve gücünden çok hoşnuttu, çünkü bir gayret bile göstermesi gerekmemişti. Bu insanı korkutup kaçırmıştı. Ve o gitmişti! Hemen gözden uzaklaşıp çalıların arkasına, geride kalan Shaumbra’nın yolundan sürünerek çekildi. Geride kalanlar şaşkındı. Ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Kendilerinden olan birinin köye geri kaçmasına ve büyük bir olasılıkla da bir zaman için yükselişe giden bu yola çıkmayacak olmasına üzülmüşlerdi. Bunu kısaca tartıştılar ve yollarına devam etmeye karar verdiler. En azından kimseye bir zarar gelmediği için şükürler edip durdular.
Kalan üç Shaumbra, günün keyfini çıkartarak yoluna devam ederken, çalıların arkasından yeniden bir yılan ortaya çıktı. Ok gibi yola atıldı ve erkeklerden birinin önünde durdu. Başını kaldırdı ve ağzını açarak, keskin dişlerini gösterdi. Işık İşçisi dedi ki, “Seni öldüreceğim. Beni kızdırıyorsun! Birini zaten kaçırdın. Seni ilk ve son kez öldüreceğim!” Bıçağını kılıfından çıkardı, kolunu geriye attı ve tam saldıracağı sırada yılan önce bir çöreklenip, sonra hızla yükselerek, bacağından ısırdı. Adam hemen öldü. İçindeki öfke kabarmıştı. Diğerlerini kurtaracak ve koruyacaktı. Yılanı öldürecekti ama yılan çok daha kurnazdı. Yılan çok daha hızlıydı. Yılan onu savunmasız yakaladı ve öldürdü. Sonra da diğer iki Shaumbra’nın gözünden koybolup, hızla çalılıkların arkasına saklandı.
Geride kalan iki Shaumbra, arkadaşlarını gömdü. Bir ayin yaptılar. Ağladılar. Sonra da yollarına devam etmeye karar verdiler, iki Shaumbra, biri kadın, diğeri erkek. Yürümeye ve günün keyfini çıkartmaya devam ettiler, ama olayların ağırlığı omuzlarına çökmüştü – aptalca bir korkuyla köye geri kaçan bir Shaumbra ve zamansız gibi görünen bir ölümle giden bir diğeri. Yürümeye devam ettiler, ve bileceğiniz gibi, yılan yeniden çalılıkların arkasından yola doğru çıktı ve doğrudan geride kalan kadının yolunu kesti.
Geride kalan Işık İşçisi kadın, bu kez farklı bir yöntem uygulamaya karar verdi. Yılanı öldürmek yerine, onun korkularına ve kızgınlıklarına konuşacaktı. Yılanın erişebileceği noktanın biraz gerisine çömeldi. Ve dedi ki, “Oh sevgili yılan, çok zor bir çocukluk dönemi geçirmiş olmalısın! Sevgili yılan, şimdi ellerimi kaldırıyorum, sana saldırmak için değil, ama sana enerji göndereceğim, ve sana sevgi göndereceğim ve seni ve o çok acıverici çocukluğundan kalma yaraları şifalandıracağım. Oh sevgili yılan, sanırım baban seni dövdü ve onun için bu kadar öfkelisin. Ve sevgili yılan, kendini daha iyi hissetmen için ve içsel yılanını beslemek için sana bir ninni söyleyeceğim.”
Şimdi, yılan geriye çöreklendi ve yüzünde ilginç bir ifade, oldukça şaşkın bir bakış vardı. Burada, kızgınlık sergilemeyen bir insan vardı. Burada, onu değiştirmeye çalışan bir insan vardı. Burada, onu bir işlemden geçirmeye çalışan bir insan vardı. Yılan kadına baktı ve yüzüne büyük bir gülümseme yayıldı. Ve kadın Shaumbra şöyle düşündü, “Ben onunla bağlantı kurabiliyorum, kalpten kalbe. Bak. Gülümsüyor.” Ansızın yılan öne doğru bir hamle yapıp, kadını ısırdı. Kadın hemen öldü. Ve yılan kendi kendine gülerek ve gülerek ve gülerek çalıların arkasına çekildi. “Burada, dünyayı ve beni değiştirmeye çalışan bir insan vardı. O, hedeflerimin içinde en kolay olanıydı!”
Şimdi, geride kalan Shaumbra’ya Samuel adını vereceğiz. Şimdi, Samuel, bir zamanlar şifacı olan bu ışık işçisini gömdü. Samuel onu gömdü. Ve şimdi epey endişeliydi. Bu yükseliş yolu olan Aydınlanma Caddesi’yle ilgili endişeleri vardı. Bu o kadar da iyi bir şey değildi, çünkü kendi türünden olan biri korku içinde kaçırılmış, ve ikisi de öldürülmüştü. Yola devam etsin mi, etmesin mi diye epey bir süre oturup düşündü. Sonunda, şöyle dedi, “Bu varlığımın ve ruhumun o kadar derinliklerinde olan bir şey ki, devam etmek zorundayım.”
Yürümeye devam etti, öncesine göre biraz daha dikkatli ve daha tetikte, ama devam etti. Ve bileceğiniz gibi, öyle ya da böyle üç kişiyi kaçırmış olmaktan ötürü kendini güçlü ve zinde hisseden yılan, kısa bir süre sonra yeniden çalıların arkasından sürünerek ortaya çıktı. Yılan doğrudan Samuel’in yoluna çıktı ve şöyle dedi, “Yolunda daha fazla ilerlemene izin vermeyeceğim. Birlikte yürüdüğün diğerleri gibi, seni de öldüreceğim şimdi.”
Şimdi, Samuel burada bulunan her birinize çok benziyordu. Samuel, içsel tanrısallığını bütünleştirmede, Gerçek Benliğinin arayışında ve o tatlı noktasında bulunmada çok gayretliydi. Bu dehşet anındada olsa, Samuel öğrendiği birkaç şeyi anımsadı. Samuel, çöreklenmiş bir halde oturan ve ısırmaya hazır yılanın gözlerinin içine baktı. Yılan, ağzından akan insan kanıyla güçlenmişti. Kendinden çok memnundu.
O anda Samuel kendi kendine şöyle dedi, “ Tanrısallığıma sahip çıkmak zorundayım. Bu artık benimle ilgili değil. Bana bu söylendi. Sahiplenmem ve bir denge alanında olmam gerek. Nefes almalıyım – gerçi şu anda oldukça hızlı (nefes alıyorum) ama tanrısallığımı nefesimle içime çekmem gerek, çünkü gerçek olanın bu olduğunu öğrendim.”
Ne Samuel’in, ne de yılanın farkında olmadığı bir kartal, olaylar dizisini izleyerek, başlarının tepesinde daireler çiziyordu. Samuel’in nefesini içine çektiği anda, kartal aşağıya daldı, güçlü ve dayanıklı pençeleriyle yılanı kavradı, yüzlerce ve yüzlerce metre yükseğe uçtu, ve bağırıp çağıran ve pençelerinden kurtulmaya çalışan yılanla birlikte daireler çizip durdu. Sonra kartal, öldürmek üzere yılanı yere doğru fırlatıp attı.
Samuel yeniden nefes aldı, ama bu, bu kez ferahlamanın getirdiği bir nefesti. Yolunda yürümeye devam etti ve bu çok garip günün olayları hakkında düşündü. Olan herşey üzerinde derin düşüncelere daldı. Kartalı düşündü, tüm bu zaman boyunca gerçekten orada olan, ama ortaya çıkmak için uygun anı kollayan, Samuel’in dengesinde ve tanrısallığında olacağı uygun anı kollayan kartalı düşündü.
Samuel, aydınlanma yolu üzerinde yürümeye devam ederken, ansızın bir başka yılan ortaya çıktı. Bu, öldürülen yılanın akrabasıydı. Bu yeni yılan çok, çok kızgındı. Bu yeni yılan çalılıklardan ok gibi fırladı ve doğrudan Samuel’in önünde durdu. İlk yılanın neredeyse iki katı uzunluğundaydı. Samuel’in önünde çöreklendi ve şöyle dedi, “ Şimdi seni kesinlikle öldüreceğim, çünkü sen benim akrabamı öldürdün. İntikamımı alacağım. Bunu yapmak zorundayım, çünkü bizim yılan tanrısının yöntemi budur. Biz, bize zarar veren herkesten intikam alırız.”
Şimdi, ilk yılan öldürüldüğünden beri, Samuel yolda giderken çok düşünmüştü. Kartalın indiği anın, kutsanmış ve kutsal bir an olduğunu biliyordu. Bunun tanrısal bir eylem olduğunu da biliyordu, ve bütün bunlardan alınacak daha fazla ders olduğunu biliyordu. Böylece, düşünceye dalmış yoldan aşağıya yürürken, kendi kendine sorular yöneltti, “Yılanla ilgili bu olay hakkında bilmem gereken nedir? Böyle bir şeyle yeniden karşılacak olursam, yapmam gereken nedir?” Sorularının yanıtı için, içinin sesini dinledi. Yanıtların her zaman içinden geldiğini biliyordu.
Samuel, sadece gözlerini kapatıp da kartalın bir kez daha aşağıya dalmasını dileyemeyeceğini biliyordu. Tanrısallığına gerçekten sahip çıkmak zamanı olduğunu biliyordu. Yılanın gözlerinin içine baktı ve şöyle dedi, “ Sevgili yılan, aradığın nedir? Neden benim yoluma çıktın?” Yılan şaşkınlık içindeydi! Şimdiye kadar hiç bir insan bu soruyu sormamıştı. İnsanlar korku ya da kızgınlık ya da bazen aptallıkla hareket etmişti ama şimdiye kadar hiç bu tür bir bilgelik sergilememişlerdi. İnsanlar hiç bir zaman “Yoluma neden çıktın? Bana vereceğin şey nedir?” diye sormamıştı.
Bu soru üzerine yılan yanıt verdi, “Sevgili Samuel, ben senim. Ben, senden farklı değilim. Ben, dışsal bir sürüngen değilim. Ben senin karanlık yanınım, ve bugün yolunu kesmek için geldim, çünkü sen Samuel, değişimi sevmiyorsun. Sen Samuel, yüzleşmen gereken konulara sahipsin. Ben, bu konuların yüzeye çıkmasını sağlayacak bir haberci olarak buradayım.” Samuel bir an düşündü ve sonra yılana sordu, “Ama bu bu kadar basitse, bu kadar basitse, neden o zaman ilk yılan diğer insanları korkuttu ve öldürdü? Neden bize gelip de, burada bulunma nedeninizi açıklamadınız?”
Ve yılan sahip olduğu o küçük kafasını salladı ve dedi ki, “Enerjinin işleyişi bu şekilde değildir. Bize sorulduğunda ancak, yeterli meraka sahip olduğunda ancak, soruları sorarak kapıyı açtığında ancak yanıt verebiliriz. Biz değiştirilmek istemiyoruz. Biz, bize saldırılmasını istemiyoruz. Ama bir insan bize – içerdeki yılana – gelir de sorarsa, o zaman söylemek zorundayız. Biz paylaşmak zorundayız.”
Böylece Samuel kendi gücünü, kendi dengesini ve yılanın da buraya neden gönderildiğini anladı. Onlar saatlerce uzun, uzun konuştular. Samuel, bu deneyimle kendi hakkında çok şey öğrendi. Yılan kanalıyla ifade edilen ve içinde olan karanlığı ve korkuları gördü. İşleri bittiğinde, Samuel yılana dedi ki, “Ben hala seni sevmiyorum. Hala, yoluma çıkmandan hoşlanmıyorum. Hala, temsil ettiğin şeyi sevmiyorum. Ama şimdi artık, kendinde bir armağan barındırarak geldiğini biliyorum. Şimdi artık, varlığının bir nedeni olduğunu biliyorum, ve şimdi seninle nasıl yüzleşeceğimi ve ne yapmam gerektiğini biliyorum.”
Samuel yoluna devam etti. Karşısına arada bir ama ender olarak, yolunu kesmeye çalışan bir yılan çıktı. Bunun, hala dengede kalıp kalmadığını sınayan kendi varlığı olduğunu anladı. Ama şimdi, bir yılan Samuel’in önüne çıktığı zaman, gülümseyecek ve şöyle diyecekti, “Neden buradasın? Bilmem gereken nedir? Neden buradasın? İstediğin nedir?”
Çeviri : Fevziye Peker
Derleme : Halil Gül
Yazının Kaynagi: http://aryanon.blogspot.com/2007/12/drt-ik-iisinin-yks.html#ixzz0vfAiFlNI