Gerçeküstücü akımlar, akılcılığı reddeder ve dünyamızın yaşadığı bütün felaketlerin akılcılıktan doğduğunu ileri sürer. Sürrealist sanatçılar önce 1. Dünya Savaşı sonra da 2. Dünya Savaşının yarattığı büyük yıkımların nedenini akılcılık olarak gördüler. Bu nedenle de bu akım tek bir üsluba girmeden 1910 yıllarlardan başlayarak, iki dünya savaşı sırasında gelişmiş ve günümüze kadar birçok sanatçıyı çeşitli sanat dallarında etkileye gelmiştir.
Sürrealist akım sanatçıları kuskusuz Freud’un psikanaliz yönteminden de çok etkilendiler. Bu etkiyle sürrealistlerin ortak noktası bilinç ile bilinçdışını birleştirmek için bir yol aramak oldu; düş güçlerini kullandılar; gerçek kabul edilen dünya ile üst gerçeğin dünyasını birleştirmeye çalıştılar. Onlara göre deha üst gerçeğin dünyasına girebilmekti; kendilerine göre üst gerçeğin imgelerini yarattılar.
Gerçeküstücülük akımı, gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımdır. Gerçeküstü akımında sanatçılar aklı her şeye engel gördüler ve aklın denetiminden kurtulmaya çalıştılar. Gerçeküstücü ressamlar insanların ruhsal durumlarını ve davranışlarını akıl, mantık, töre, din ve toplumsal baskılardan özgür kılarak eserlerine yansıttılar.
Genelde düşünülen, sürrealistlerin olsun, bilimkurgu veya fantastik akımların mensuplarının olsun, gerçekten kaçtıklarıdır. Hâlbuki düşünülecek olursa tek gerçek akıl mıdır veya akıl tek başına gerçeğin kendisi olabilir mi? Gerçek sanatçılar, önyargılardan uzak olmaları, toplum değerlerini kendi süzgeçlerinden geçirip gereksiz saydıklarını yok saymaları, sanatlarını icra ederken çıkar ilişkilerinden olabildiğince uzak durmaları nedeniyle zihin olarak daha özgürdürler ve ruhsal tesirlere, sevgiye daha açıktırlar. Bu özellikleriyle akıl ile kavranan dünyanın kısmen ötesinde yaşamakta ve yarattıkları eserlerle insanların akıl kalıplarını kırmaktadırlar.
Sanatın ve sanatçının toplumda ayrı bir statüsü vardır. Bir üst gerçeği, bir siyaset veya bilim adamı söylese yadırganır, aklından bile şüphe edilir; eğer bunu söyleyen kişi bir sanatçı ise o zaman o söz, o eylem sanat olur çıkar, beğenilir, benimsenir, üzerinde düşünülür, yazılır, kitaplar yayınlanır. Kim bilir belki bu nedenle insanlığa iletilmesi gereken bilgiler, mesajlar sanatçılar üzerinden veriliyordur da, alan alıyordur, almayan almıyordur.
Gerçeküstücü akımlar, akılcılığı reddeder ve dünyamızın yaşadığı bütün felaketlerin akılcılıktan doğduğunu ileri sürer. Sürrealist sanatçılar önce 1. Dünya Savaşı sonra da 2. Dünya Savaşının yarattığı büyük yıkımların nedenini akılcılık olarak gördüler. Bu nedenle de bu akım tek bir üsluba girmeden 1910 yıllarlardan başlayarak, iki dünya savaşı sırasında gelişmiş ve günümüze kadar birçok sanatçıyı çeşitli sanat dallarında etkileye gelmiştir.
Sürrealist akım sanatçıları kuskusuz Freud’un psikanaliz yönteminden de çok etkilendiler. Bu etkiyle sürrealistlerin ortak noktası bilinç ile bilinçdışını birleştirmek için bir yol aramak oldu; düş güçlerini kullandılar; gerçek kabul edilen dünya ile üst gerçeğin dünyasını birleştirmeye çalıştılar. Onlara göre deha üst gerçeğin dünyasına girebilmekti; kendilerine göre üst gerçeğin imgelerini yarattılar.
Gerçeküstücülük akımı, gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımdır. Gerçeküstü akımında sanatçılar aklı her şeye engel gördüler ve aklın denetiminden kurtulmaya çalıştılar. Gerçeküstücü ressamlar insanların ruhsal durumlarını ve davranışlarını akıl, mantık, töre, din ve toplumsal baskılardan özgür kılarak eserlerine yansıttılar.
Genelde düşünülen, sürrealistlerin olsun, bilimkurgu veya fantastik akımların mensuplarının olsun, gerçekten kaçtıklarıdır. Hâlbuki düşünülecek olursa tek gerçek akıl mıdır veya akıl tek başına gerçeğin kendisi olabilir mi? Gerçek sanatçılar, önyargılardan uzak olmaları, toplum değerlerini kendi süzgeçlerinden geçirip gereksiz saydıklarını yok saymaları, sanatlarını icra ederken çıkar ilişkilerinden olabildiğince uzak durmaları nedeniyle zihin olarak daha özgürdürler ve ruhsal tesirlere, sevgiye daha açıktırlar. Bu özellikleriyle akıl ile kavranan dünyanın kısmen ötesinde yaşamakta ve yarattıkları eserlerle insanların akıl kalıplarını kırmaktadırlar.
Sanatın ve sanatçının toplumda ayrı bir statüsü vardır. Bir üst gerçeği, bir siyaset veya bilim adamı söylese yadırganır, aklından bile şüphe edilir; eğer bunu söyleyen kişi bir sanatçı ise o zaman o söz, o eylem sanat olur çıkar, beğenilir, benimsenir, üzerinde düşünülür, yazılır, kitaplar yayınlanır. Kim bilir belki bu nedenle insanlığa iletilmesi gereken bilgiler, mesajlar sanatçılar üzerinden veriliyordur da, alan alıyordur, almayan almıyordur.