Related discussions

nills Discussion started by nills 14 years ago

Ay yüzeyinde iki saatten fazladır dolaşı­yordu. Boşluk yalnızlığına, evrenin kökenine kendisini bu denli yakın hissetmenin rahatsızlığına alışmıştı. Dinlenmek için durdu. Daha bir günlük oksijen vardı, sırtındaki tüpte.

           Bir kayanın gölgesine oturdu. Güneş ışınla­rı çok rahatsız ediciydi. Gerçi gözlükleri filtre­liydi, ama yeterli değildi. Başını gökyüzüne kaldırdı. Tanıdığı takımyıldızların hepsi yerli ye­rindeydi, ama çok parlaktı. Gezegenler de irileşmiş görünüyorlardı. Tekdüze olmasa, buradaki yaşamı sevebilirdi.

           Araştırmaya devam etmek için kalkacakken, ay tozlarının arasında bir taş parçası dikkatini çekti. Önüne çömelip çıkarmak istedi, beceremedi. Belindeki küçük çapayla taşın etrafını kaz­dı. Tahmininden daha iriydi. Taşın büyüklü­ğü, şeffaf oluşu kendisini hayrete düşürmüştü.

           «Toprağın derinliklerinden çıkmış olsa, şüp­heye yer yok!» dedi kendi kendine. «Ama taş yüzeyde... Yoksa ay'daki herhangi bir deprem hareketi mi bunu yüzeye fırlattı?»

           Taşı koltuğunun altına aldı ve üsse doğru yola çıktı. Kong-Sai, Vecdi'nin en yakın arkadaşıydı. Üs çevresinde radyasyon araştırması yaparken, kocaman bir kaya ile geldiğini görünce, birkaç sıçramada ona yetişti. 
           — Kayayı nereden buldun? diye sordu. Sesi, başlığın içindeki mikrofondan, Vecdi'­nin alıcısına ulaşıyordu. Vecdi:
           — Şu tarafta, çukurluk bir yerdeydi! dedi. İlginç... değil mi? Desene, bizim koca uydu, bil­diğimizden daha yaşlı! Belki, bilmediğimiz başka nedenler de bunu, bu şekle sokmuş olabi­lir... Volkanik patlama olmadan, yüzeydeki bir kaya ancak nükleer bir etki ile kristalleşir. Ke­sin konuşmak şu an için yersiz olur... Bakalım, üs laboratuvarındakiler buna ne diyecekler?

           Kristalleşmenin nedeni üzerinde iki fikir ge­çerliydi. Ya derinliklerden tabii bir patlama, bu kristal kayaları yüzeye fırlatmıştı; ya da yüzeyde nükleer bir deney yapılmıştı... Üs laboratuvarı da gerçek neden üzerinde tereddüde düşünce, alı­nan örnek, dünyaya gönderildi.

           İki gün sonra, kristal kayaların birkaç kilo­metre uzağında araştırma yapılıyordu. Kung-Sai, Vecdi'ye eşlik ediyordu. Üç saatlik bir çalışmadan sonra dinlenmek üzere oturmuşlardı. Konu evrenin kökeninden ve yaradılışından açılmış, tartışmaya dalmışlardı. Evrenin temel kuralı neydi? İnsanın evrene duyduğu hasret nereden geliyordu? Buna, neden gereksinme duyuluyordu?

           Vecdi, elindeki çapanın sapı ile yumuşak ay tozlarını kurcalıyor, konuşurken yere birta­kım şekiller çiziyordu. Birden, yerde ufak bir delik açıldığını farketti, şaşırdı... Eğildi, sopanın ucunu soktu. Ay tozları, deliğin içime anafor şeklinde akmaya başlamışlardı.

           Vecdi, büyük, bir merak ve heyecanla deli­ği genişletmeye çalıştı. Kazmanın ağzı ile etra­fını açmaya uğraşırken, zemin aniden çöktü. Kaçmaya fırsat bulamayan iki arkadaş, yoğun toz ve taşlarla birlikte, 1,5 m. kadar derinlikte bir yere düştüler. Tozlar yatışana dek beklediler. Bir sahanlıkta duruyorlardı ve aşağıya, daha derin­lere doğru bir merdiven iniyordu...

           Birbirlerini yokladılar. Ufak tefek incinme dışında, rahatsızlıkları yoktu. Elbiseleri hasara uğramamıştı. Merdivenden indiler... 22 basamak sonra, tabana ulaşmışlardı. Burada, hiçbir şey yoktu!... Hayal kırıklığına uğramış, bir şey bulamamış olmanın üzüntüsüyle üsse döndüler.

           Başkan'a rapor verirken, suçlu gibi hissediyorlardı, kendi­lerini. Başkan: 
           — Ne!... diye hayretle bağırdı. Bir mer­diven mi buldunuz?
           Kung-Sai:
           — Evet, sadece bir merdiven... diye onu doğruladı. Başkaca önemli bir şey bulamadık. Daha ne bulmayı bekliyordunuz? dedi Başkan. Mükemmel bir ay üssü mü? Canlılar mı? Merdivenin burada, ay'da bulun­ması size bir şey anlatmıyor mu?

Recai Dinçer, X-Bilinmeyen Dergisi, Haziran–19