Red'in küçük kulübesine gece, diğer geceler gibi çökmüştü. Fakat havada, sanki bir şeyler olacakmışçasına garip bir durgunluk vardı. İhtiyar Pete, duvara dayalı piyanoda bir şeyler çalıyordu. Kuruması için rafın üzerine tersine dizilmiş ıslak kadehler, birbirlerine çarptıkça tıngırdıyorlardı. Kulübenin arka tarafında akan Yukon Nehri'nden kuvvetli bir balık kokusu geliyordu. Burası, geceleri birkaç tek atıp açık-saçık öyküler anlatan ve poker oynamasını seven kişilerin yeriydi, kısacası.
Sahibi Red Murdock, masalardan birinde, Midget Morgan ve asık suratlı iki kişiyle pokere oturmuştu. Red, ellisinde olduğu halde kırkında gösteren iri yarı bir adamdı ve kızıl saçlıydı. Yüksek sesle ve çok konuşur, bir o kadar da içerdi. Midget Morgan ise, tamamen farklı bir tipti. Kısa boylu oldukça iri bir başla sonlanıyordu. Sol gözünün üstünde, siyah bir band vardı. Yüzüne ilk bakıldığında, çökük elmacık kemikleri, insanı ürkütüyordu. Red, onu birkaç kuruş ödeyerek, ayak işlerini gördürmek için tutmuştu; fakat her gece pokerde, ona ödediği parayı geri alıyordu.
Soğuk bir rüzgâr esti ve lambaların fitillerini titretti, Matt Anderson içeri girdiğinde. Sobanın çevresinde oturanlara katıldı. Matt'ın babası Pop, kasabanın yegâne bakkal dükkânına sahipti. Şu anda, herkesin merakla dinlediği bir öykü anlatıyordu.
Matt, kadehinden yeterince iri bir yudum bira içmek için konuşmayı kesen ve sinirli kapıya bakan babasına sordu: — N'oldu baba? — Bilmiyorum evlad, fakat içimde tuhaf bir duygu var... Sanki bir şeyler olacakmış gibi! Sobanın çevresindekiler, merakla ona döndüler. — Ben de niçin aynı duyguyu duyuyorum? diye konuştu bir balıkçı.... Sanki bir şeyler olmasını ve bitmesini bekliyorum! Red, yüksek sesle küfrederek, onlardan yana baktı. Sarhoşluktan kendisini iyiden iyiye kaybetmişti: — Yine neler atıyorsun, Pop? Yoksa anlattığın öykülerden kendin de mi korkmaya başladın? Bir gurup adam güldü. Pop hemen öyküsünü bitirdi. Sonra birden irkildi: — Şşşşşt... Kapıda bir şey var!
Red kalktı ve kapıyı açtı. Küçük bir köpek içeri atladı, sobaya doğru koştu. — Canı cehenneme! Bütün bunlar, sadece bir köpek için miydi? Pop, köpeğe baktı: — Bu enciği daha önce gören var mı? Pete, öteden seslendi: — Sanırım şu garip adamın köpeğidir. Neydi adı? Dr. Waynne mi? — Hayır, dedi Matt, Onun köpeği yoktur! Bugün dükkâna geldi ve bir aylık yiyecek aldı.
Bir kayık isteyip istemediğini sordum, reddetti. Sanırım bir münzevidir o. Burada bir-iki ay oturduğu halde, sadece yiyecek için geliyor, kasabaya. Bir miktar da elektrik teli aldı. Bu çeşit teller ile ancak garip aletler yapıyordur; çünkü ne kayığa ne de balık tutmaya yarar onlar. Grup doktor hakkında kendi düşüncelerine dalarak, soba çevresinde sessizce oturdu. Matt yerinden kalktı ve yarı kambur durarak: — Yarın görüşürüz dostlarım! dedi. Onu, gruptakilerin iyi geceler dilekleri izledi. Babası da onunla birlikte çıkmıştı. Dışarda güzel bir kar yağıyordu.
— Sabaha 20–25 santimi bulur! diye söylendi, yarın küçük bir av yapmak istiyorum, eğer dükkânda bana ihtiyacın yoksa, baba! İhtiyar Pete, bu sabah kulübe civarında bazı geyik izlerine rastlamış. Dediğine bakılırsa iki veya üç düzine kadarmış. Birkaç tane gürbüzünden avlayabilirsem...
Köşeyi döndüklerinde, karanlıkta evlerin slüetlerini seçebildiler. Anderson'un evi, gelecek bloğun sonunda ve o mahallin en güzeliydi.
Onlarla birlikte kulübeden çıkan köpek, sıçramaya başladı. Matt, onu yatıştırmakta güçlük çekiyordu, çünkü ele avuca sığmayacak kadar küçüktü. Hayvan yerde yuvarlanıyor ve havlıyordu. Matt'ın bacaklarına atladı, fakat adam onu itti. Köpek, evler ile iskele arasında koştu, geri döndü. — Ne oluyor oğlum? diye Matt, ona ciddi bir tavırla sordu. Şu anda evine gitmek ve uyumak istiyordu. — Burada garip bir şeyler dönüyor, Matt! dedi babası. Kendisiyle gitmemizi istiyor. Belki yaralı biri vardır. Tamam dostum, geliyoruz... Matt ve Pop izleyince, köpek çabucak geri döndü ve kesik kesik havlamaya başladı. — Bunu sevmedim! dedi Pop, Matt'a dönerek. Fakat sanırım, şuralara bir göz atsak iyi olacak! Köpeği izlediler ve küçük iskelenin üzerinde yatan adamı gördüler. Onu sırtüstü çevirince, soluklarını tuttular. — Bu bizim dostumuz Dr. Waynne! Pop, kulübeye git ve yardım iste!
Matt, doktorun yumruk gibi sıkılmış sol eline dikkat etti. Yumruğu açınca, üzeri garip semboller ve numaralar dolu, kalem biçiminde bir silindir buldu. Bu, genç adama bir şey ifade etmemişti. Fakat binaların arasından gelen grubu fark edince, onu cebine indirdi. Doktor'a ne olduğu konusunda her kafadan bir ses çıkıyordu. Adamda herhangi bir yara yoktu. — Herhalde bir kalp krizi geçirmiştir! dedi biri. Hiç kimse farkında değildi, ama Matt, Midget Morgan ölünün vücudunu incelemeye başlayınca, bir gariplik sezdi; çünkü çok hiddetli görünüyordu. Cesedi, yarın sabaha kadar, Red'in kulübesinin arka tarafında tutmaya karar verdiler.
Geceki deneyden sonra Matt, bu sabahki av gezisinin ölü doktorun evini ziyaret etme şansı sağlayacağını düşündü. Tüm olaylar, onu yerinde oturamaz yapmıştı. Hele Morgan'ın davranışını gördükten sonra, merakı büsbütün artmıştı. Evin girişi karmakarışıktı. Bunu her kim yaptıysa, bir şeyi telaş ve hırsla aramıştı. Odanın köşesinde üstü örtülmüş garip bir aygıt dikkatini çekti. Bir takım kablolar, ondan her yana doğru uzanıyordu. Fakat yüksek silindirik tübün üzerindeki benzersiz işaretler, dün doktorun sıkılmış avucunda bulduğu küçük silindirinkilerden başkaydı. Onu cebinden çıkardı ve dikkatle inceledi.
Masum görünüşüne rağmen, hafif bir titreşim duydu. Matt, onu yavaşça masanın kenarına bıraktı. Aygıt, sayısız parçalara ayrılmadan bir dakika kadar önce, sızlanır gibi tekrar vınladı. Matt, bacaklarında garip bir titreşim duydu. Bu gittikçe çırpınmaya dönüştü ve genç adam öldüğünü sandı. Dr. Vaynne de, ölümünden önce, aynı titreşimleri hissetmiş olmalıydı.
Matt, son derece yorgun bir tavırla masada duran hatıra defterini okumaya çalıştı. Şu garip olayların anahtarı, bu sayfalar içinde olmalıydı. Herhangi bir işaret yoktu, sadece dünkü tarih yazılıydı: 7 Ocak 1952
«Bugün deneyim sonuçlandı. Başka bir deyişle Bin Yıllık Bağ, nihayet kopacak ve bütün hayatım son bulacak... Zaman kaybetmeden silindire girmeye...»
Daha fazla yazılmamıştı, belli ki doktor çok acele etmişti. Matt defteri kapadı, sonra telaşla birkaç sayfa öncesini açtı. 7 Ağustos 1881, Brenwcht, Almanya tarihini görünce, kirpiklerini merakla kırpıştırdı. Başka bir sayfa çevirdi: 9 Janus (ocak) 0984, Roma, İtalya. Farklı bir dilde yazıldığı halde, el yazısının aynı oluşu gerçeği gizleyemiyordu, hatıra aynı kişiye aitti!
İmkânsız bir şeydi bu! Dr. Waynne, bin yaşından fazla yaşamış olmalıydı... Bakışları bir şey yakaladı: İtalyanca olduğu halde, Matt, iki-üç kelime okuyabilmişti. Kont Morgon, doğum 20 Janus (Ocak) 0997, Roma, İtalya.
Kapının dışından bir sürgü sesi duyunca, Matt, inanılmaz bir düşünceye kapılarak kapıya doğru koştu. Sırtı korkuyla ürperdi, fakat yine de kendisini neyin hapsettiğini araştırmaya gayret ediyordu. Kar ayakkabılarını silkelemeye çalıştı... birden soluğunu tuttu. Kendi elbiselerden oluşmuş, aptalca bir yığının altında, köpeğin ayaklarındaki tozun aynı görünüyordu.
Elbiseler onlar-onlar-oh hayır! Fakat Matt, artık her şeyi anlamıştı! Hata yoktu! Midget Morgan, aynı düzenbazlığı yinelemişti. Midget Morgan- yani 20 Ocak 0997 doğumlu Kont Morgon...
Red'in küçük kulübesine gece, diğer geceler gibi çökmüştü. Fakat havada, sanki bir şeyler olacakmışçasına garip bir durgunluk vardı. İhtiyar Pete, duvara dayalı piyanoda bir şeyler çalıyordu. Kuruması için rafın üzerine tersine dizilmiş ıslak kadehler, birbirlerine çarptıkça tıngırdıyorlardı. Kulübenin arka tarafında akan Yukon Nehri'nden kuvvetli bir balık kokusu geliyordu. Burası, geceleri birkaç tek atıp açık-saçık öyküler anlatan ve poker oynamasını seven kişilerin yeriydi, kısacası.
Sahibi Red Murdock, masalardan birinde, Midget Morgan ve asık suratlı iki kişiyle pokere oturmuştu. Red, ellisinde olduğu halde kırkında gösteren iri yarı bir adamdı ve kızıl saçlıydı. Yüksek sesle ve çok konuşur, bir o kadar da içerdi. Midget Morgan ise, tamamen farklı bir tipti. Kısa boylu oldukça iri bir başla sonlanıyordu. Sol gözünün üstünde, siyah bir band vardı. Yüzüne ilk bakıldığında, çökük elmacık kemikleri, insanı ürkütüyordu. Red, onu birkaç kuruş ödeyerek, ayak işlerini gördürmek için tutmuştu; fakat her gece pokerde, ona ödediği parayı geri alıyordu.
Soğuk bir rüzgâr esti ve lambaların fitillerini titretti, Matt Anderson içeri girdiğinde. Sobanın çevresinde oturanlara katıldı. Matt'ın babası Pop, kasabanın yegâne bakkal dükkânına sahipti. Şu anda, herkesin merakla dinlediği bir öykü anlatıyordu.
Matt, kadehinden yeterince iri bir yudum bira içmek için konuşmayı kesen ve sinirli kapıya bakan babasına sordu:
— N'oldu baba?
— Bilmiyorum evlad, fakat içimde tuhaf bir duygu var... Sanki bir şeyler olacakmış gibi!
Sobanın çevresindekiler, merakla ona döndüler.
— Ben de niçin aynı duyguyu duyuyorum? diye konuştu bir balıkçı.... Sanki bir şeyler olmasını ve bitmesini bekliyorum!
Red, yüksek sesle küfrederek, onlardan yana baktı. Sarhoşluktan kendisini iyiden iyiye kaybetmişti:
— Yine neler atıyorsun, Pop? Yoksa anlattığın öykülerden kendin de mi korkmaya başladın?
Bir gurup adam güldü. Pop hemen öyküsünü bitirdi. Sonra birden irkildi:
— Şşşşşt... Kapıda bir şey var!
Red kalktı ve kapıyı açtı. Küçük bir köpek içeri atladı, sobaya doğru koştu.
— Canı cehenneme! Bütün bunlar, sadece bir köpek için miydi?
Pop, köpeğe baktı:
— Bu enciği daha önce gören var mı?
Pete, öteden seslendi:
— Sanırım şu garip adamın köpeğidir. Neydi adı? Dr. Waynne mi?
— Hayır, dedi Matt, Onun köpeği yoktur! Bugün dükkâna geldi ve bir aylık yiyecek aldı.
Bir kayık isteyip istemediğini sordum, reddetti. Sanırım bir münzevidir o. Burada bir-iki ay oturduğu halde, sadece yiyecek için geliyor, kasabaya. Bir miktar da elektrik teli aldı. Bu çeşit teller ile ancak garip aletler yapıyordur; çünkü ne kayığa ne de balık tutmaya yarar onlar. Grup doktor hakkında kendi düşüncelerine dalarak, soba çevresinde sessizce oturdu. Matt yerinden kalktı ve yarı kambur durarak:
— Yarın görüşürüz dostlarım! dedi.
Onu, gruptakilerin iyi geceler dilekleri izledi. Babası da onunla birlikte çıkmıştı. Dışarda güzel bir kar yağıyordu.
— Sabaha 20–25 santimi bulur! diye söylendi, yarın küçük bir av yapmak istiyorum, eğer dükkânda bana ihtiyacın yoksa, baba! İhtiyar Pete, bu sabah kulübe civarında bazı geyik izlerine rastlamış.
Dediğine bakılırsa iki veya üç düzine kadarmış. Birkaç tane gürbüzünden avlayabilirsem...
Köşeyi döndüklerinde, karanlıkta evlerin slüetlerini seçebildiler. Anderson'un evi, gelecek bloğun sonunda ve o mahallin en güzeliydi.
Onlarla birlikte kulübeden çıkan köpek, sıçramaya başladı. Matt, onu yatıştırmakta güçlük çekiyordu, çünkü ele avuca sığmayacak kadar küçüktü. Hayvan yerde yuvarlanıyor ve havlıyordu. Matt'ın bacaklarına atladı, fakat adam onu itti. Köpek, evler ile iskele arasında koştu, geri döndü.
— Ne oluyor oğlum? diye Matt, ona ciddi bir tavırla sordu. Şu anda evine gitmek ve uyumak istiyordu.
— Burada garip bir şeyler dönüyor, Matt! dedi babası. Kendisiyle gitmemizi istiyor. Belki yaralı biri vardır. Tamam dostum, geliyoruz...
Matt ve Pop izleyince, köpek çabucak geri döndü ve kesik kesik havlamaya başladı.
— Bunu sevmedim! dedi Pop, Matt'a dönerek. Fakat sanırım, şuralara bir göz atsak iyi olacak!
Köpeği izlediler ve küçük iskelenin üzerinde yatan adamı gördüler. Onu sırtüstü çevirince, soluklarını tuttular.
— Bu bizim dostumuz Dr. Waynne! Pop, kulübeye git ve yardım iste!
Matt, doktorun yumruk gibi sıkılmış sol eline dikkat etti. Yumruğu açınca, üzeri garip semboller ve numaralar dolu, kalem biçiminde bir silindir buldu. Bu, genç adama bir şey ifade etmemişti. Fakat binaların arasından gelen grubu fark edince, onu cebine indirdi. Doktor'a ne olduğu konusunda her kafadan bir ses çıkıyordu. Adamda herhangi bir yara yoktu.
— Herhalde bir kalp krizi geçirmiştir! dedi biri.
Hiç kimse farkında değildi, ama Matt, Midget Morgan ölünün vücudunu incelemeye başlayınca, bir gariplik sezdi; çünkü çok hiddetli görünüyordu. Cesedi, yarın sabaha kadar, Red'in kulübesinin arka tarafında tutmaya karar verdiler.
Geceki deneyden sonra Matt, bu sabahki av gezisinin ölü doktorun evini ziyaret etme şansı sağlayacağını düşündü. Tüm olaylar, onu yerinde oturamaz yapmıştı. Hele Morgan'ın davranışını gördükten sonra, merakı büsbütün artmıştı. Evin girişi karmakarışıktı. Bunu her kim yaptıysa, bir şeyi telaş ve hırsla aramıştı. Odanın köşesinde üstü örtülmüş garip bir aygıt dikkatini çekti. Bir takım kablolar, ondan her yana doğru uzanıyordu. Fakat yüksek silindirik tübün üzerindeki benzersiz işaretler, dün doktorun sıkılmış avucunda bulduğu küçük silindirinkilerden başkaydı. Onu cebinden çıkardı ve dikkatle inceledi.
Masum görünüşüne rağmen, hafif bir titreşim duydu. Matt, onu yavaşça masanın kenarına bıraktı. Aygıt, sayısız parçalara ayrılmadan bir dakika kadar önce, sızlanır gibi tekrar vınladı. Matt, bacaklarında garip bir titreşim duydu. Bu gittikçe çırpınmaya dönüştü ve genç adam öldüğünü sandı. Dr. Vaynne de, ölümünden önce, aynı titreşimleri hissetmiş olmalıydı.
Matt, son derece yorgun bir tavırla masada duran hatıra defterini okumaya çalıştı. Şu garip olayların anahtarı, bu sayfalar içinde olmalıydı. Herhangi bir işaret yoktu, sadece dünkü tarih yazılıydı: 7 Ocak 1952
«Bugün deneyim sonuçlandı. Başka bir deyişle Bin Yıllık Bağ, nihayet kopacak ve bütün hayatım son bulacak... Zaman kaybetmeden silindire girmeye...»
Daha fazla yazılmamıştı, belli ki doktor çok acele etmişti. Matt defteri kapadı, sonra telaşla birkaç sayfa öncesini açtı. 7 Ağustos 1881, Brenwcht, Almanya tarihini görünce, kirpiklerini merakla kırpıştırdı. Başka bir sayfa çevirdi: 9 Janus (ocak) 0984, Roma, İtalya. Farklı bir dilde yazıldığı halde, el yazısının aynı oluşu gerçeği gizleyemiyordu, hatıra aynı kişiye aitti!
İmkânsız bir şeydi bu! Dr. Waynne, bin yaşından fazla yaşamış olmalıydı... Bakışları bir şey yakaladı: İtalyanca olduğu halde, Matt, iki-üç kelime okuyabilmişti. Kont Morgon, doğum 20 Janus (Ocak) 0997, Roma, İtalya.
Kapının dışından bir sürgü sesi duyunca, Matt, inanılmaz bir düşünceye kapılarak kapıya doğru koştu. Sırtı korkuyla ürperdi, fakat yine de kendisini neyin hapsettiğini araştırmaya gayret ediyordu. Kar ayakkabılarını silkelemeye çalıştı... birden soluğunu tuttu. Kendi elbiselerden oluşmuş, aptalca bir yığının altında, köpeğin ayaklarındaki tozun aynı görünüyordu.
Elbiseler onlar-onlar-oh hayır! Fakat Matt, artık her şeyi anlamıştı! Hata yoktu! Midget Morgan, aynı düzenbazlığı yinelemişti. Midget Morgan- yani 20 Ocak 0997 doğumlu Kont Morgon...