Related discussions

burak Discussion started by burak 14 years ago

Yaşama anlamlı kılmaya dair yapılan çalışmaların hemen hemen hepsi, özveri, inanmak ve istemek, yaratıcılık, kendini gerçekleştirmek ve bir şeyler yapmak hedeflerini işaret eder. Amerikalı psikanalist Alan Wheels anılarını anlattığı The Listener (Dinleyici) adlı kitabında, köpeği Monty ile dolaştığı andaki duygu ve düşüncelerini şöyle anlatır: “Ne zaman eğilip de yerden bir sopa alacak olsam, köpeğim hemen önüme düşer. Yerden aldığım sopayı fırlatmamı bekler. Bunu oyun olarak mı algılar, yoksa görev mi bilir? Bana göre görev kabul eder ama bana öyle geliyor ki, görevinin ne olduğu konusunda çok fazla düşünmez. Sopayı fırlattığım anda düşündüğü tek bir şey vardır, gidip sopayı almak, yani görevini yapmaktır. Bunu yapmak için ne mesafe tanır, ne de bir başka engel, sopanın fırlatıldığı yere ve yöne doğru hareketlenir, karşısına çıkan her engeli aşar, kimi zaman koşar, kimi zaman yüzer veya tırmanır. Gidip sopayı alır ve bana geri getirir Görevinin sopayı sadece almak değil, onu bana getirmek olduğunu bilir Sopayı bana geri getirirken önce koşar, ama bana yaklaştığında yavaşlar. Görevini yapmak, bunun için de sopayı bana geri vermek ister, ama ben bilirim ki, yeniden bekleme pozisyonuna geçecek olmaktan da hiç hoşlanmaz. Kendine değil, kendi dışında olan birilerine ve bir şeylere hizmet etmek, sadece benim için değil, onun için de önemli. Hizmet edebilmek için benim sopayı fırlatmamı bekler Sopayı fırlatacak birisine sahip olduğu için köpeğimin şanslı olduğunu düşünmüşümdür hep. Ben de, Tanrının benim için bir sopa fırlatmasını bekliyorum. Çoktandır bekliyorum bunu. Tanrının beni anımsamasını, dikkatini bana yeniden yöneltmesini, benim Monty’e verdiğim görev gibi bana bir görev vermesini bekliyorum. Verir mi, vermez mi, verirse ne zaman verir bilmiyorum. Kimse de bilmiyor Ama ben yine de bekliyorum.”


“Eğer istediğin her şeyi yaratabileceğini bilseydin; bu senin için bir hayal değil, apaçık bir gerçek olsaydı; sınırlandırılmamış olsaydın, nasıl bir hayat yaratırdın kendine?”


Kişi yukarıdaki soruya, “şimdi yaşadığım hayatı” diye yanıt verirse, kendini gerçekleştirme yolculuğunda başarıyla ilerliyor demektir.Eğer kişi bu soruya, şimdi yaşadığı hayatı değil de, başka bir hayatı tanımlayarak yanıt verirse; o zaman daha yapacak çok işi var demektir. Yapmanın ve kendini gerçekleştirmenin bir sınırı yoktur. Kendini gerçekleştirmek; kişinin kendi doğasına en uygun şeyleri yapması ve bundan haz duyup başardığını hissetmesidir. Çünkü yaşadığımız her şey kendi algılarımızla oluşturulmuş birer yanılsamadır.Birçok yönden davranışçı psikoloji ile humanistik psikoloji arasında köprü oluşturan Abraham Maslow’un “kendini gerçekleştirme” kavramına göre; insanların güçlü yönleri yeterince kavranmamış ve açıklanmamıştır. Çünkü psikoloji bilimi daha çok insanların zayıf tarafları ve bozukluklar üzerinde durmuştur. Maslow’a göre insan temelde mutluluk ve huzur arar, acıdan kaçmak ana motif değildir. İnsanın daha güçlü, mutlu, iyimser ve olumlu yönleri Maslow’un üzerinde durduğu konular olmuştur. Ona göre; insanın temel yapısında organik ve biyolojik gereksinimler, eğilimler ve kapasitelerin yanında; ruhsal gereksinimler, kapasiteler, kültür ve çevrenin etkisinde bağlı gelişmiş davranış eğilimleri yer alır. Normal, sağlıklı insanlar gizil güçlerini gerçekleştirme yönünde davranırlar; hastalık ise insanın temel, doğal kendini gerçekleştirici yapısı engellendiğinde ortaya çıkar. İyi ve doğru olan bu gerçekleşme eğiliminin desteklenmesi, kötü olan ise ket vurulmasıdır. Holistik psikoterapi de bu engelleri, çatışmaları kısaca gelişimi engelleyen etmenleri ortadan kaldırmayı amaçlar.
Maslow’a göre insanın en acil olan, en çabuk çözüm bekleyen gereksinimleri sırasıyla şunlardır:


—Açlık, susuzluk gibi fizyolojik gereksinimler,
—Tehlikeden uzak yaşama gibi korunma gereksinimleri,
—Sevgi ve ait olma gereksinimleri,
—Saygınlık gereksinimleri,
—Kendini gerçekleştirme gereksinimleri,
—Öğrenme gereksinimleri,
—Güzeli ve iyiyi arama arzularını kapsayan estetik gereksinimler.


Maslow’a göre; gereksinimlerini bu hiyerarşik sıra içinde son basamağına kadar gerçekleştirebilmiş insanlar, kendilerini gerçek anlamda gerçekleştirmiş az sayıda mutlu ve huzurlu kimselerdir. Kendilerini, diğer insanları, çevreyi ve doğayı olduğu gibi kabul eden bu kişiler; hatalarından dolayı aşırı derecede suçluluk duymamışlar, gereksiz yere günahkârlık korkusu içinde yaşamamışlar ve kendilerinden asla utanmamışlardır. Amerikalı fizik ve matematik uzmanı John von Neumann da Maslow’u doğrular bir şekilde şunları söylemiştir: “Sen de, kâinat da senin algıladığın ve gözlemlediğin gibi değilsiniz. Sen dar bir ara kesit içinde organize olmuşsun. Senin dışında ise, bildiğinden çok daha farklı kurallara göre var olan çok değişik bir âlem var. İşin ilginci, sen, aynı zamanda o âlemin de bir parçasısın.” Erich Fromm, "Sahip Olmak ya da Olmak" adlı kitabında, modern insanın bir çözümlemesini ve değerlendirmesini yapar; sonuçta da şöyle söyler: “İnsanlık büyük bir hızla tümden yok olmaya doğru sürüklenmektedir. Ekonomik gelişimin giderek insanları tutsak alması, doğaya karşı takınılan düşmanca tavır ve bir atom savaşı tehlikesi, insan soyunu ve dünyayı tehdit etmektedir. Yeni bir insana ve yeni bir topluma geçişin tek yolu, her şeyin üzerinde egemenlik kurmak biçiminde beliren ve kazanç tutkusu, açgözlülük, bir de ihtiras demek olan sahip olmak karakterini terk etmekten geçer. İnsanlar, onları huzura, mutluluğa ve diğer insan kardeşlerini sevmeye yöneltecek olan olmak biçimli bir dünya görüşüne geçemedikleri sürece, kurtulmaları mümkün değildir.”
Sonuç olarak; eski Budistlerin de dediği gibi, insan zihni ne kadar doluysa yeni hislere ve bilgilere o kadar kapalı oluyor. Çünkü önyargılar ve koşullanmalar her şeyi dolduruyor.

 

Replies
derya88
derya88 harikaaa 1-2 de okudum çok faydalı bilgiler var teşekkürler güzel paylaşım için 14 years ago
loader
loader
Attachment