Related discussions

nills Discussion started by nills 14 years ago

Deniz kenarında yaşayan ve martıları seven bir adam vardı. Her sabah denize inip martılarla dolaşırdı. Yanına sayı­lamayacak kadar çok, yüzlerce kuş gelirdi. Bir gün babası ona dedi ki, `Martıların seninle dolaşmaya geldiklerini duyu­yorum - birkaçını bana getir de oyna­yayım.' Ertesi gün, deniz kıyısına gitti­ğinde, martılar başının üstünde tur­ladılar ama aşağıya inip yanına gelmedi­ler.

           Hayatın en büyük sırrı –ve bunu asla unutma- bir armağan olmasıdır. Sen bunu hak etmedin. Bu bir hak değil. Sana bahşedilmiş, onu kazanmadın. Bunu anladığında pek çok şey açıklığa kavuşacaktır.

           Yaşam bir armağan ise o zaman hayata dair her şey bir armağan olacaktır. Mutluluk, aşk, meditasyon – güzel olan her şey yüce olanın, bütünün sana bir armağanıdır. Bunu hak etmen mümkün değildir ve varoluşu seni mutlu etmeye zorlayamazsın veya seni sevecen kılmaya veya seni meditasyona yöneltmeye. Bu tür çabalar egoya aittir. Çabanın ta kendisi mutsuzluk yaratır. O çaba seni mahvetmektedir – intiharla eşdeğerdir.

           Mutluluğun peşinde koşulunca yakalanabilecek, hak edilecek, ısrarla talep edilecek, kazanılabilecek bir şey olduğu fikri çok aptalca. Kimsenin mutlu olma hakkı diye bir şey yok. Mutlu olabilirsin ama bunun hakla alakası yoktur. Eğer mutluluğun hakkın olduğuna inanırsan onu her seferinde ıskalarsın çünkü işe en baştan ters yöne bakarak başlarsın.

           Emile Coue, ters etki kanunu adını verdiği bir kuralı keşfetti. Bazı şeyler vardır ki, yapmaya çalıştığın zaman tam tersi olur. Eğer yapmaya kalkışmazsan yapmayı başarabilirsin. Yaşamda haklar ancak yüzeyde ve piyasada varolabilir. Daha derine inince haklar kaybolur. Daha derine indikçe armağanlarla karşılaşırsın. Bu hep hatırlaman gereken temel şeylerden biridir. Sen yaşamı hak etmedin, ama yaşam işte burada! Tamamen hak edilmemiş halde sen hayattasın ve müthiş bir enerjin var. Eğer hiç hak etmediğin halde yaşam varolabiliyorsa neden mutluluk da olmasın? Veya aşk? Veya büyük coşku? Hepsi olabilir bunların ama önce şu kanunu anlaman gerekiyor.

           Kanun şudur: direkt olarak uğraşma. Mutluluğun peşinden koşulmaz. Ancak ikna edilebilir. İkna dolaylı yapılır. Bir saldırı değildir. Harekete geçersin ama direkt olarak değil, çünkü direkt olunca saldırganlaşıyorsun. Hiçbir şey şiddet kadar direkt değildir ve hiçbir şey direkt davranış kadar şiddetli değildir. Yaşam daireler şeklinde hareket eder, direkt olarak değil. Dünya güneşin etrafında döner. Güneş daha büyük bir güneşin etrafında döner. Galaksiler, tüm evren dönerek hareket eder. Mevsimler dönerek değişir. Çocukluk, gençlik, yaşlılık hepsi dönüşümlüdür. Yaşam daireseldir asla direkt gitmez.

           Altmışına gelmişti. Ertesi sabah yeni bir doğum günü gelecekti. Hissetmiş olmalı, sesleri, ölümün ayak seslerini duymuş olmalı... gölgesini. Ve karar verdi: Artık yeter. Yeterince peşinde koştum. Neredeyse tüm hayatım mutlu olmak uğruna harcandı ve olamadım, o yüzden şimdi onsuz kalmayı deneyeceğim. Yaşlı adam dedi ki, “İşte şimdi buradayım. Hiç bugün olduğu kadar mutlu olmamıştım. Hiçbir mutsuzluğum, rahatsızlığım yok.” Arayışın ta kendisi seni mutsuz kılar. Aramadığında mutsuzluk seni arar. Aradığında yalnızsındır ve bulamazsın. Nerede, nasıl arayacaksın? Beyin asla mutlu olmaz. Beyin senin mutsuzluğunun toplamıdır. Beyin senin mutsuz geçmişinin toplamıdır, yaşadığın tüm acıların: benliğinde bir yaradır. Ve beyin aramaya, peşinde koşmaya çalışır, sen de ıskalarsın.

           Mutsuzluğu unutunca aniden mutlu olursun. Huzuru unutunca birden karşına çıkar. Aslında hep senin yanındaydı, ama sen orada değildin. Sen düşünüyordun: Gelecekte erişilecek bir hedef var, kazanılacak mutluluk var, yaşanacak huzur var. Senin aklın gelecekteydi ve hâlbuki mutluluk tıpkı çiçeklerin parfümü gibi çevrende dolanıyordu.

Martıları Seven Adam, Osho, Butik Yayınları – 2008