nills Discussion started by nills 14 years ago

    Selamlar sevgili varlıklar, ben manyetik hizmetten Kryon. Hepinize baktığımda, aileyi görüyorum. İnsanlar görmüyorum ya da kimlik kartlarındaki isimlerinizi görmüyorum. Aksine, bildiğim adlarınızı, ışık içinde söylediğim adlarınızı biliyorum. Siz benim ailemsiniz, hepiniz, her biriniz. Bu evrensel bir etkinlik ve burada yanınızda binlerce varlık var. İzninizle potansiyel mucizelere dönüşmeye hazır enerjiler var. İşte burada olan budur ve bazılarınız bunu celse ilerledikçe hissedecek. Okuyucular da dâhil.

           Tanrı'ya giden yoldan bahsetmek istiyorum. Tanrı, gezegene ya da insan doğasına yabancı değildir. Tanrı'nın var olduğunun kanıtına işaret eden ifadeleri hatırlayın. Tarihiniz, bu celsenin gerçekleşme şekliyle tıpatıp bir olarak yazılmış kutsal kitaplarla doludur. Ama siz onlara bu şekilde bakmıyorsunuz, değil mi? Dünyanın uzak köşelerine gitseydiniz ve herhangi bir dilde Tanrı’dan bahsetseydiniz, anlayışla karşılanırdınız çünkü insanlar Tanrı’yı bilmektedir. İnsanlık Tanrı’yı bilmektedir. Aslında, insanlık Yaratıcıyı aramak için çok büyük zaman, çaba ve kaynak harcamıştır. Görünen o ki yeryüzü Yaratıcının elini tutmak için bir yol bulma arayışına devam etmektedir. İnsanlığın yüzde doksanı Tanrıya inanıyor. İnsanlığın yüzde seksen beşi, ölümden sonra yaşam olduğuna inanıyor. Bu size ne anlam ifade ediyor? Bu, insanların Tanrı’nın varolduğuna dair sezgisel bir beklentisi olduğunu haykırmaktadır. Gezegen üzerinde başka hiçbir konuda böylesine bir fikir birliği yok. Çünkü bu, sezgiseldir, hücrelerinizde mevcuttur. İnsanlar muhtemelen daha önce dile getirilmeyen bir şeyi biliyorlar: Tanrı gerçek. Sezgisel olarak, hepiniz, son nefesinizi verdiğinizde bunun bir son olmadığını biliyorsunuz. Bu şekilde doğdunuz ve insanlık Yaratıcıyı arayarak çok fazla zaman harcıyor. Bu Tanrı’nın varolduğunu kanıtlamaz mı? Bir düşünün. Tanrı insanlığın ortak yönlerindendir.

           Şimdi, Yeni Çağ için konuşursak: Başkalarıyla sorun yaşamanıza neden olan arayışınızın şeklidir. Çünkü Tanrı’dan bahsettiğinizde, Tanrı’dan farklı şekilde bahsediyorsunuz. Tanrıya giden yolunuz birçok kişi için tuhaf ve alışılmadık, çünkü lineer olmayan bir yaklaşım sergiliyorsunuz. Gezegen Tanrıyı üç boyut olarak aramaktadır. Etrafınıza bakın. Bir katedralin, sinagog ya da caminin yanından geçtiğinizde, “Ne kadar tuhaf” demiyorsunuz. Bir şekilde, bu binaların içinde yer alan insanların Tanrı’yı bulmak için ellerinden geleni yaptıklarını biliyorsunuz. Bu yaygın bir şey, çünkü insanlar her şeyi lineerleştirme eğilimindedir. Elinizdeki tek realite budur.

           İnsanlar arasında Tanrı algısı da büyük çeşitlilik gösterir. Bir an için buna bir göz atalım. İnsanların Tanrı’nın bir parçası olduklarına dair hiçbir fikri yok. Sizler, bir insan olarak, anlattıklarımıza dair bir hatıraya sahip değilsiniz. Çünkü üç boyutta değiller. Benim hatırladıklarımı hatırlamıyorsunuz. Doğum rüzgârında ben oradaydım. Neye benzediğini sana söyleyebilirim, sevgili insan, çünkü sizin ne kadar muhteşem olduğunuzu haykırmaktadır. Gerçekte kim olduğunuzu sanıyorsunuz? Karşımda kimin oturduğunu biliyor musunuz? Karşımda yaşlı ruhlar var! Onlar, buraya çekilen, burada yaşamaya karar veren insanlardır. Tanrı’nın aşkına çekilirler! Onlar buna portal derler, ancak çok güzel bir his veriyor değil mi?

           Karşımda oturan yaşlı ruhlar, Tanrı tarafından bilinmektedir. Sizi bir kez daha yeryüzüne getiren o kasırgaya kapıldığınız zaman oradaydım. İki enerji tarafından temsil edilen bir kapıdır bu. Birincisi, doğum kanalına giden kapının lineerliğidir ve diğeri de Tanrının melekî ihtişamının kuantum enerjisidir. İkisi çarpışır ve vorteks adı verdiğimiz ve yüzüme daireler çizerek çarpan bir enerji rüzgârı yaratır. O an size bakıp, “Bir kez daha yapacak mısın?” dedim. “Evet” dediniz. Ben de, “Nelerle karşılaşacağını bile bile, potansiyelleri bile bile bir kez daha insan olmaya karar veren melek kutsanmıştır” dedim. Ve sonra siz, insan olma sürecine doğru o vorteksin içinde kayboldunuz. İşte bu nedenle burada ayaklarınız yıkanmaktadır. Bir kez daha o portalın içine düştüğünde ben oradaydım, yaşlı ruh. Ve burada bulunmadığın sürede, hayal edemeyeceğin bir yerde benimlesin. Bu sözleri bir nedenden ötürü söylüyorum, çünkü bu celsenin sonunda, bir şeyi hatırlamanızı istiyorum: Tanrı sizi böyle görüyor. Unutmayın bunu, çünkü bu birçok kişinin insan ile Tanrı arasındaki bağ ile ilgili söylediklerinin çok uzağındadır.

           Lineer boyutta, İnsanlar Tanrı’yı tuhaf şekillerde arıyorlar. Sistemin bir parçası olduklarını anlayamıyorlar. Tek istedikleri Tanrı’nın elini tutabilmek. Tanrının devasa bir varlık olduğunu, kendilerinin ise çok küçük olduklarını düşünüyorlar ve bu yanlış düşünce, içinde tapınmayı seçtikleri kutuyu şekillendiriyor. Bazen kul köle olmaları gerektiğine inanıyorlar. Bazen de acı çekmeleri gerektiğine, çünkü Tanrı çok büyük ve kendileri de bir o kadar küçükler. Bu algının tek nedeni insanların lineer olmasıdır. Kendilerini kırbaçlıyorlar çünkü onlara bir pislik oldukları, değersiz oldukları söylenmiş. Yaratıcı’nın içlerinde olabileceğini anlayamıyorlar. Kendilerini aileden görmüyorlar. Benim gördüklerimi göremiyorlar. Göremezler de.

           Ve böylece Tanrı arayışı başladı ve dinler doğdu. “Kryon, dinden mi bahsedeceksin? Hangisi gerçek hangisi değil söyleyecek misin?” Evet. Arayış içinde olan her insan doğru yoldadır. Kutsanmış insan Tanrı’yı arayandır, çünkü Yaratıcı bulunmak istemektedir. Yaratıcı bulunmak istemektedir! Bunu hiç düşünmüş müydünüz? Hangi dini kutuda yer aldığınızın bir önemi yok. Tanrı keşfinizi nasıl yaptığınızı umursamamaktadır ve birazdan bunun üzerine eğileceğim ve ne demek istediğimi anlayacaksınız. “Kryon, bizim gitmememiz gerektiği söylenen o komik binaların içindeki insanlar da buna dâhil mi demek istiyorsun?” Kesinlikle, öyleler. Ve işte hiç bahsetmedikleri bir şey: Anladığınız gibi, lineerlik içindeyken bu tapınma kutularını yaratıyorsunuz. Üyeler, cemaatler yaratıyorsunuz ve sonra diğer kutulara gitmemeleri için onlara talimatlar veriyorsunuz! Neden biliyor musunuz? Çünkü Tanrı’nın sevgisinin orada da olduğunu bilmenizi istemiyorlar! Hepsinde şifalar, mucizeler meydana geldi, çünkü onlar da aileden.

           Onlar farklı kıyafetler giyiyor olabilirler, farklı konuşup, farklı şapkalar takıyor olabilirler ama Tanrı oradadır. Aile oradadır ve elimiz onlara açıktır. Camilerde çok büyük şifalar meydana gelmiştir. Bunu hiç duymadınız değil mi? Ya sinagoglardakileri? Onları da duymadınız. Birçoğu misyoner olanlara ait tozlu zeminlerde gerçekleşti ve tek gerçeğin kendilerinde olduğunu iddia ettiler çünkü şifa ellerindeydi! Dinler asla fikir alışverişinde bulunmaz! Tanrı tüm kutularda da mevcuttur.

           Bunu bir süre hazmetmenizi istiyorum, çünkü gördüğünüz Tanrı’nın sevgisidir. Oraya nasıl geldiğinizi umursamıyoruz, anlıyor musunuz? “Peki, o zaman niye bu kadar zor, Kryon? Bunu böylesine zorlaştıran ne? Neden bu kadar açık ve göz önünde değil?” Sizden ve yöntemlerinizden bahsetmeme izin verin, kendilerini metafizik ile ilgili ya da ezoterik olarak görenlerden. Kalpleri ve zihinleri yeni bir tapınma şekline, Ruhu yeni bir şekilde anlama şekline doğru uyandıran yeni bir enerji var gezegende. Ve size, Yaratıcının bir parçası olduğunuzu haykırıyor. Bunu kavramak zordur!

           Zor olmasının ilk nedeni lineer olmamasıdır. Birdenbire, lineer olmayan, boyutlararası bir alandasınızdır ve söylediğiniz herşey lineer bir Tanrı algısına sahip olanlar için kabul edilemez hale gelir. Şöyle cümleler kurmaya başlarsınız, “Kaza ve tesadüf diye bir şey yoktur. Büyük bir plan vardır. Başıma gelen her şeyin sorumlusu benim.” Ve lineer olan insanlar size bakıp yönlerini değiştirip uzaklaşırlar. Söyledikleriniz mantıklı değildir. Aileleri böler, arkadaşları ayırır, çünkü lineer yoldan gitmeyi artık seçmiyorsunuzdur. Çünkü DNA’nda, yaşlı ruh, çağların bilgeliğini hissediyorsun. Değişen budur. Bütün bu yıllar boyunca – neredeyse 20 yıldır - bahsettiğimiz değişim, çekirdek seviyesinde DNA’yı etkilemektedir. Bir uyanış meydana geliyor ve bu odada neden bahsettiğimi bilenler var. Zor! Boyutlararası olmak zor, çünkü etrafınızdakiler için tuhaf bir durumdur bu, değil mi?

           Neden zordur? İkinci neden nedir? Çünkü Yaratıcı bulunmak istemektedir! O kapıyı itmeye başladığınızda olan, sevgili varlıklar, herbirinizin içinde yüksek benliğinize uzanan kapıyı bulursunuz. Bunu, itebildiğiniz ve arkasında bir ışık, çok parlak bir ışık olan bir kapı olarak hayal edin. Işık görmek istediğiniz bir şey. Yuvaya giden direkt hat bu ve bazılarınız bununla her gün şifalarınızda, meditasyonlarınızda çalışıyor. İtmeye devam ediyorsunuz çünkü daha fazlasını istiyorsunuz, değil mi? Ve işte zor ve beklemediğiniz olan şey: Kapıyı itmeye başladığınızda, arkasında bulunmak isteyen Yaratıcı vardır. Bu nedenle kapı tepki verir! Biraz ittiğinizde kapı kendiliğinden açılmaya başlar ve insanlar korkarlar. Geri çekilip, “Kendiliğinden açılmasını beklemiyordum! Kapının arkasında birinin olacağını beklemiyordum. Yaratıcının yüzüne dokunmaya çalışıyorum. Sadece Tanrı’nın enerjisini özümsemek ve odaya bir göz atmak istiyorum” dediğiniz andır.

           Kapının arkasından bir el uzanacağını beklemezdiniz, değil mi? Bu ruhsal elin sizinkini tutup, “Gitmesine izin verme. Gitmesine izin verme!” demesini beklemezsiniz. Bu korkutucu bir şey! İşte bu nedenle zordur. Yıllardır öğrettiğimiz bir gerçek var: İnsan zihninin bildiği bir şeyi artık bilmemesi mümkün değildir. Deneyimlediğiniz bir realiteyi yıkamazsınız. Artık bu günü hatırlamamanız mümkün değildir. İsteyerek unutamazsınız. Oradadır, beyninize yerleşmiştir ve siz son nefesinizi verene kadar da orada kalacaktır. Bu sürecin gizli olmasının nedeni, Yaratıcı’nın yüzüne dokunabilen ve dengede kalabilen çok az insan vardır. Sadece insanlığın yüzde birinin yarısı yapmak istediğiniz şeyi yapabilecek. Bunu biliyor muydunuz? Bu “Yeni Çağ Dünyası” olmayacak. Sadece yaşlı ruhlar bunu başarabilir.

           Değişim size bağlıdır. İnsanların nasıl düşünmeye başladıklarına da bağlıdır ancak size bağlıdır, yaşlı ruhlar, Lemuryalılar, her birinize. Şu anda söylemek istediğimiz budur. Daha fazlası var. Ve işte geliyor. Nasıl? “Kryon bunu nasıl yaparız?”. O kadar da zor değil. Birincisi: Yapmanız gereken ilk şey, boyutlararası olmaktır. İşte bu yüzden zor değil, çünkü kapının ardından gelecek yardım ile inancınızı askıya alabilirsiniz. Kapının arkasından gelen o güzel el, size dokunmak istemektedir ve inancınızı askıya alıp bir daire içinde düşünmeye başlamanıza yardım edecektir. Boyutlararası olduğunuzda farklı bir şey olur.

           Bu odada, geçen sene sevdikleri ve kendilerine yakın olan bir insanı kaybeden kişiler var. Eşlerini, annelerini, babalarını, çocuklarını kaybettiler. Bu kişilerin ortak bir noktası var. Kalbinizde bir boşluk var. Bu gezegene, bu şekilde ayrılmayı seçen, kalsalardı yaratamayacakları büyük bir enerji haline gelerek öbür tarafa geçmeyi seçen bir plan ile gelen kutsanmış insandır. Ve siz onlara bunu yapmaları için izin verdiniz. Bugün size kalplerinizdeki bu acıyı yaratanın siz olduğunu söylemek istiyorum. Bunu söylemek zor çünkü kalp incindiğinde, incinmiştir! Analiz etmezsiniz. Sadece acı duyarsınız. “Kalbimi acıdan nasıl koruyabilirim?” diyorsunuz.

           Size bir resim göstereceğim ve bu inanması güç bir resim olacak. Bunu dile getirmek bile zor. Zor, çünkü insanın boyutlararası düşünmesini gerektiriyor. Kaybettiğiniz o kişi hayatınız boyunca yanınızda duracak, ta ki siz ölene kadar. Bu plan içerisinde daha büyük olabilmek için bedenlerini bıraktılar. Genellikle, anlaşmanız, hayatınızdan çıkarak hayattayken edemeyecekleri kadar çok size yardım etmeleridir! Bunu düşünmüş müydünüz? Sevgili varlık, hayatının sonuna kadar onun ellerini tutabilirsin! Acı olmak zorunda değil. Fiziksel formda olmadıkları için aynı olmayabilir, ancak boyutlararası hale büründükçe, orada olduklarını bileceksiniz. Varlıklarını hissedecek ve onlara isimleri ile hitap edebileceksiniz. Dışarı çıkın ve yıldızlara bakın bu gece ve bilin ki onlar yanınızdalar. Bir kutlama yapın bu gece. Bu lineer insan ile çizgiyi daireye dönüştürmek isteyen insan arasındaki farktır. Onlar gitmediler! Nereden mi biliyorum? Çünkü onları görebiliyorum. Aranızda bir anlaşma var. Ve o anlaşma daha bitmedi. Daha yeni başladı. Zor, değil mi? İşte bu yüzden içinizden çok az kişi bu noktaya varıp bunu gerçekleştirebilecek.

           İkincisi: Tanrı’nın ailesinin bir parçası olduğunuzu anlamak zorundasınız. Ruhun aile bağlantısını hissetmeden bu inanç sistemine yaklaşmaya başlamanız dahi mümkün değildir. “Tanrı ve sen” olamaz. Bu şekilde bir ayırım yapamazsınız. Burada durup “Ben bütünün parçasıyım. Yeryüzü yaratıldığında oradaydım” demeniz gerekiyor. Evet oradaydınız! Benimle birlikteydiniz. Birlikte izledik. Buna sizi nasıl inandırabilirim? Aileyi düşünmeye başlamalısınız ve böylece içinizden yavaşça realitenize doğru büyüyecek bir açılım olacak.

           Üçüncüsü: Tutkulu olun. Her konuda tutkulu olun. Tanrı’nın yüzüne dokunmak için size üç kural verdim: Boyutlararası bir anlayış, ailenin farkına varmak ve tutku dolu bir ruh. Ve siz diyebilirsiniz, “Ama Kryon, bunlar davranışlar. Takip etmemiz gereken adımlar ne?” Sevgili varlıklar, boyutlararası bir süreç için üç boyutlu kurallar istemekten vazgeçin! Adımlar, sözler ve kurallar kuantum halindeyken işe yaramaz. Sana ne olduğunu söyleyeceğim, sevgili insan. Bu üç özelliği göstermeye başladığında, kapının ardına kadar açılmasına ve elin dışarı çıkmasına engel olamazsın, çünkü yüksek benliğine sana katılması için izin vermişsindir. Siz kabul ettikçe, istedikçe, kendi yönteminizle, kendi yolunuzda ve kendi zaman çizginizde, o el dışarı çıkıp elinizi tutacak ve asla onu bırakmak zorunda kalmayacaksınız.

Ebeveyn Algısı

           Size bu akşam, kanallık tarihimde daha önce sadece iki kere sunduğum bir algıyı sunacağım. Hepiniz anlayabilirsiniz. Tanrı’yı arayış algısının, sizin değil benim bakış açımdan nasıl olduğunu anlatacağım. Sonra belki, nihayet bazılarınızın asla olmak istemediği bir halde, bir katedralde dizlerinizin üzerinde çökmüş olmanızın neden kabul edilebilir olduğunu anlayabilirsiniz. Bunun için bir benzetme yapacağız. Bu odadaki anne babalara seslenmek istiyorum, özellikle annelere. Anneler, sizi bir yolculuğa çıkaracağım. İlk çocuğunuzun doğduğu anı hatırlıyor musunuz? O anın ne kadar değerli olduğunu biliyor musunuz? Bir an için sizi o ana götürebilir miyim? Size o ilk baktığı ve sizin de ona baktığınız anı hatırlıyor musunuz? Aranızdaki o bağlantıyı hatırlıyor musunuz? Bu anları hatırlamak biraz olsun kalbinizi sızlatmıyor mu? Bir anne ile evladı arasındaki sevgi gibisi yoktur.

           Perdenin öbür tarafından ayrılıp doğum kanalına girdiğinizde ve yolculuğunuza başladığınızda, yuvasından ayrılan çocuk gibisinizdir. Biz de sizin için aynı duyguları hissederiz. Çocuklarımız anlamında değil, aramızdaki sevgi bağı olarak. Göz göze gelir gibi, enerjinize bakıp sizi bırakırız. Bunun sonucunda, sizi kaybetmiş gibi hissederiz, ta ki siz bizi tekrar bulmayı seçene kadar.

           Şimdi, sevgili anne, çocuklarının izini kaybettiğini farz et. Nerede olduklarını biliyordun, bir ülkedeydiler ancak o kadar büyük bir yerdi ki iletişim kuramaz oldunuz. Bir gün gelip seni bulacaklarını umut ediyordun. Onları tekrar görmenin tek yolu buydu. Kalbin kırılmıştı. O telefonun gelmesini bekliyordun ama hiçbir zaman gelmeyebilirdi de. Neredeydiler? Ne yapıyorlardı? Seni özlüyorlar mıydı? Böyle bir şey düşünebilir misiniz? Ve sonra bir gün, telefon çaldı ve açtın. Uzaklardan bir ses geliyordu. O ne kadar da değerli bir andı! “Anne, sen misin? Seni buldum!” Ne mutlu bir gün! Bu kutlanacak bir gün olmaz mıydı? Anne, bunu hissedebiliyor musun? Hattın diğer ucundaki o tatlı ses. Şimdi, diyelim ki bunlar iki kardeşler.“Anne, seni bulduk!” Ve işte o soru gelir, “Anne, eve dönebilir miyiz?” Ne diyeceksin? Ne diyeceğini gayet iyi biliyorsun! O kapıyı açtığında Ruhun söyledikleri ile aynı şeyi söyleyeceksin. “Evet! Lütfen gelin! Lütfen eve dönün.”

           Eve dönüş mecazı yüksek benlik ile bağlantıyı anlatmaktadır ve size Tanrı’nın sevgisini hatırlatıp onunla tekrar bir olmayı hatırlatmaktadır.“Anne, eve dönebilir miyim?” Çok heyecanlısın! Çocukların eve dönüyorlar nihayet. Bekliyor ve bekliyorsun ve işte oradalar: Karşıdan gelen iki araba var ve her birinde bir çocuğun var. Kavuşma anı geliyor. Onları tekrar görmeye hazırsın ve onları o kadar çok özlemişsin ki! Gözlerine bakıp kalplerin birleşmesini kutlayacaksın. Bunu deneyimlemeseydin asla bilemezdin. Kalbin yerinden çıkacak gibi atıyor ve gözyaşların sel olmuş. Artık beklemeye sabrın kalmamış. Bir çocuk yeşil bir araba ile geliyor, diğeri ise kırmızı. Umurunuzda mı? Anne, umurunda mı? Hayır! Tek istediğin ikisini de kollarında hissetmek!

           Size Tanrı’nın şöyle diyeceğini söyleyenler olacaktır, “Dur! Arabanın rengi yanlış. Geri dön! Şimdi gelemezsin.” Ne kadar aptalca, değil mi? Hayır, arabanın renginin ne olduğunun bizim için hiçbir önemi yok. Tek önemsediğimiz, birleşme anı, kalp, bağlantı, arayışın sonlanmış olması ve elinizi alıp paylaştığımız sevginin hatırası ile yeni bir yaşama başlamak. Umursadığımız sadece bu. Size yanlış araba ile gelirseniz, Tanrının sizi sonsuz bir ıstıraba atacağını söyleyenler olacaktır! Bu size hiç mantıklı geliyor mu? Anne, sence bu sevgi olabilir mi?

           Anlıyor musunuz, Yaratıcı bulunmak istiyor ve kavuşma yerine nasıl geldiğinizi önemsemiyor. Bu size nadiren kilisede söyledikleri bir şeydir. Mesaj budur. Bütünü budur. Bu kanaldan daha önce bir mesaj dinlemediyseniz eğer, tek söyleyeceği budur. Size bir şey söylemek istiyorum. Bir şeyi hatırlamanızı istiyorum çünkü birazdan celseyi kapatacağız. Perdenin benim olduğum tarafında, melekleri neyin mutlu ettiğini biliyor musunuz? Size söyleyeceğim: “Anne, eve dönebilir miyim?” diyen bir çağrı aldıkları an! İşte o an partiye başlarlar. Peki ya siz? O kapıyı açmaya hazır mısınız, değil misiniz? İçinizde şöyle diyenler olacaktır, “Bunu tüm hayatım boyunca yaptım.” Evet, ama bu gece size daha büyük bir kapı vermek istiyorum. Biraz daha fazla itin, çünkü ışık daha da parlak olmak üzeredir. Bu gece burada şifalar oldu.

           Anlamaya başlıyorsunuz, değil mi? Kaçırdığınız bazı şeyleri anlamaya başlıyorsunuz. Bulunmak istiyoruz! O kadar da zor değil. Uzun merdivenler tırmanmak zorunda değilsiniz. Acı çekmenize gerek yok. Süslenmenize, doktrinlere, kostümlere ya da şapkalara ihtiyacınız yok. Özel bir kitaba ya da özel bir peygambere ihtiyacınız yok.

           Size söylemek istediğimiz buydu. Size söylemek istediğimiz buydu. Ve öyledir, bu odadaki insanlar bu gece burada bulundukları için onurlandırıldı. Veda etmek zor. Zamanın lineerliğinin farkındayız. Kryon saatin kaç olduğunu biliyor. Ayrılmak hiç de kolay değil çünkü aramızda bir bağ var. Fark ettiniz mi? Hissettiniz mi? Kim olduğunuzu biliyorum. Ve öyledir.