Related discussions

spiritual Discussion started by spiritual 14 years ago

Bilgi ve İdrak

          
Hareketlerimizin şuuru dendiği vakit, hareketlerimizin manasını da bilmek gerektiği anlaşılmalıdır. Yaptığımız veya yapacağımız hareketlerin manasını idrak etmemiz gerekmektedir. Bildiğimiz zaman fikirlerimizdeki bilgilerin mana ile bütün ve birlikte olmasını temin etmeliyiz. Hareket ve davranışlarımızın manasına ulaşabilmemiz, geçirmiş olduğumuz tecrübelerden elde etmiş olduğumuz idraklere bağlıdır. Bizatihi yaşadığımız vakalar, bizde bir hamule tarzında idrakler doğuracaktır. Her yeni tatbikat ve fiil, yeni bir manayı bünyesinde barındırır. Biri diğerinin seviyesine ulaşamazsa, hiçbir şey yapamayız. Pek çok insan vardır ki, düşünce ve fikirleri kendi katmalarıyla da bir hayli kabarmış olmasına rağmen hareket ve davranışlarının manasına sahip değildir.

           Bir bilgiyi almak, aynı zamanda o bilgide saklı, bulunan tesiri de almak demek değildir. Bilgi, bize tekâmül şartları içerisinde gelir. Mesela, insan olarak, dinlemek, görmek, dokunmak gibi bir takım prensiplere uygun olarak hareket etmek suretiyle elde edebiliriz. Her bilgi, bir tesiri içinde saklamaktadır. Bu tesir ancak bizde bir mekân bulduğu zaman bir hareket meydana getirecektir. Bilgiye ulaşmak ancak bilgiyle olur. Bu seviyeyi kazanma, sahip olma, bilinen şeylerin tatbikatı, dolaysıyla yeniden bilinmesiyle olur. Hayırda bulunmanın bilinmesi, hayır işledikten sonra bilinmesinden farklıdır. İkinci bilme, birinci bilmeden kıyas, sınama ve bütün tesirleri ile beraber müşahede edilmesinden dolayı, daha kıymetli ve esastır.

           İnsan, nefsaniyetine mağlup olmaktan korkmamalıdır. Aynı zamanda insan, vicdan sesine uymaktan da korkmamalıdır ama insanlar pek ince nefsaniyetleriyle, pek kaba vicdan seslerini birbirine karıştırırlar. Bu durum böylece devam edip gitmektedir. Öyleyse nefis hakkındaki bilgimizi arttırırken aynı derecede vicdan ve vicdanın sesi hakkındaki bilgilerimizi de arttırmalıyız. Bu ancak, içinde yaşamakta olduğumuz âlemin değerlerini kavramaktan doğan bir bilgi gücü ile olabilir. İşte o zaman ilgilendiğimiz konuların tümü, işleyişi ve detayları hakkında bilgilere sahip oluruz.

           Bilgi, Yüksek idare mekanizması tarafından kaygı, endişe ve kuruntu olarak verilir. Şüphesiz, bu yüksek tesir, insanlığa ininceye kadar, daha birçok süzgeçlerden geçmiş olmasına rağmen, bizde sağlam, açık ve gerçeklerimize uygun bilgiler halinde ortaya çıkar. Bu bilgiler verilmiş ve verilmekte olup, bu bilgilere sahip olmak zamana bağlıdır.

           Tekâmül seviyesini tayin eden husus, ferdin şuurundaki bilgilerin bir şekilde ortaya çıkıp çıkmamasıyla belli olur. Yani varlığın bütün enkarnasyonları, bütün cehitleri ve bütün hassasiyetiyle almış olduğu tesirlerin bir bileşkesi olarak, kendi ruhuna sindirmiş olduğu bilgiler, sindirmekte olacağı bilgiler, o varlığın tesir mekânını tayin eder. Büyük sempatizasyon kanunu, varlığı kendi bünyesi içerisinde tutarak, onu layık olduğu bir mekanizmaya dâhil eder. Bilgi her vakit insanı yükseltmez. Bazen derin çıkmazlara götürür, arayışlara sokar, atalete sevk eder. Bu bilginin kendi yapısına ait bir arıza değil, bilgiyi almış olan, ona muhatap olmuş olan varlığın hal ve görüntüsüdür.

           Bilgisi ve idraki gelişmiş olan bir varlık için telaş, boşuna enerji sarfı olup, üzüntü söz konusu değildir. Gerekli olan mücadeleyi, hiçbir enerjiyi israf etmeden, lazım olan yerde yapar ve zamanında semereyi alır. Kabaca, önünde yürümekte olan zaman şeridi üzerinde sıralanmış hadiseleri, malzeme ve bilgiyi yeri geldiği zaman kullanır. Sırası kaçan bir iş için boşuna enerji sarf etmez. Sırası gelmeyen bir iş için de telaş hali göstermez.

           Bizler sadece, bilginin bir takım ufak tatbikatlarını yapmaktayız. Fakat bilginin tatbik ediliş şekli, hangi esas ve prensipler tahtında olmaktadır, bilmiyoruz. Tatbik etmiş olduğumuz bilginin hangi prensibe yönelmiş olduğunu da bilmiyoruz, gene tatbik etmiş olduğumuz bilginin, hangi prensiplerin mahsulü olduğunu bilmiyoruz. Bilgi sahibi olmak, bilginin tatbikatını yapmak, katiyen prensip sahibi olmak demek değildir. Prensip sahibi olabilmek, muayyen bir tesir kuşağı içinde, muayyen düşünce, fikir ve asıl gerçeklik ışığı altında çalışmak demektir. Bilginin enerjisiyle, liyakatin şiddeti arasında çatışma her zaman vardır. Dolaysıyla birçok insan bu idraki yapamadıkları için, bilgi kaynağının biraz dışarısında faaliyettedirler. Bu nedenden ötürü nefislerimizde bilgilerimizi kontrol etmeliyiz. Günlük hayatımızda hiç bir şekilde ihmal etmeden derhal bunları yerine getirmeliyiz. Önümüze çıkan fırsatları değerlendirmeliyiz. Yani bilgimizde saklı bulunan enerji ile liyakatimiz arasındaki çatışmayı mümkün olduğu kadar azaltmalıyız. 
 
Orhan Yarat