TİRANLARIN SON VALSİ

ra_su Perşembe, 10 Şubat 2011 13:05

Dünya öyle bir zaman etkisinin içine girdi ki, her yönden insan ve insansılar için öğrenilecek, yaşanacak ve yapılacak çok şey var. Bir bilgi yeryüzünde gerçek insanın çok az olduğundan bahseder. Büyük ölçüde insansıların üçüncü boyut eğitimini tamamlamaya çalıştığı bir planettir güzel dünyamız. Burada insan ve insansı ayrımı bir küçümseme değil, tekâmül gerçeğinin bir ifadesidir. Şekilde her varlık insan görünümündedir ama şuur seviyesinde ve ruhsal gelişiminde henüz yükselemediği noktalar vardır ve o ilkelliği düşüncelerinde, eylemlerinde ortaya serer. Toplumsal şuurun büyük ölçüde etkisinde ve yönlendirmesindedir. Her varlık aynı yollardan geçmiş ve insanlıktan insanüstülüğe doğru yol almıştır. Bu gün pek çok grup veya kişi varlıksal gelişimini bu üstatların öğreticiliği ve yön vericiliğiyle tamamlamaya çalışmaktadır. Bu evrensel bir yasadır, bilen bildiğini öğretecektir.

Bu yazıda konu etmek istediğim bu üstatlardan biri olan ve ilgililerince yakından bilinen RAMTHA'nın yaşanan zaman için yaptığı açıklamalardır.

Ramhtha bundan 35.000 bin yıl önce dünyada yaşadı. Savaşçıydı. Bir savaşta yaralandıktan sonra hayatı değişti. Doruğuna çıktığı bir dağda 7 yıl güneşi, ayı, yaşamı ve ölümü düşündü. Dağdan indiğinde artık aydınlanmış bir varlıktı. Halkına çok şey öğretti ve yine halkının gözü önünde yükseldi. O Hindu dininin dayandığı Ram'ın ta kendisidir.

Dağlar üstat yetişmesinde büyük yer tutar. Her üstadın hayatında önemli bir dağ deneyimi vardır, peygamberler de dâhil olmak üzere.

Ramtha verdiği eğitimlerde dünyanın geleceğinden de bahseder. O geleceğin insanların özgür iradeleriyle ve kolektif bilinciyle değiştirilebileceğinden bahsederken, dünyanın kendini yenileme gereksinimi gibi bazı şeylerin değiştirilemeyeceğini söyler 1987 den beri, pek çok bilginin aynını söylediği anlamda.

İnsanlık şimdi bu safhayı daha derinden yaşıyor. Dünyanın barındırdıklarıyla birlikte kendini yenileme safhasını. Foton enerjisi ise bu işin sihirbazı. Dilerseniz şimdi bu zaman için Ramtha'nın dediklerine bir göz atalım. Kaynağımız Akaşa yayınlarından çıkan, TİRANLARIN SON VALSİ isimli kitap. Bir Ramtha öğretisi.

Ramtha diyor ki, "toplumsal bilinç, sizin için ölümü göze almayacak kişiler için yaşamaktır. Size bir kuruş bile ödünç vermeyecekler için para kazanmaktır, sevginin ne olduğunu bile bilmeyenleri sevmektir." Esaret burada başlar dostlar, aşmaksa sizin de tanrısal bir varlık olduğunuzun bilincine varmanızdadır.

Ramtha'nın bu kitaptaki mesajları ruhen olgunlaşmış kişiler içindir. Okumak cesaret ister ve Ramthaya göre, cesaret bizi yaratan Tanrı'nın ayrılmaz bir parçasıdır. İnsanın öz benliği iç benliğidir, dış benliği ise egosudur, ego cesaretten yoksundur, tek bildiği mazeretler sıralamaktır. Ve ego pek çok bilgiyi de öz benliğe ulaşmaması için siler. Yani kişi duymak istediğini duyar, görmek istediğini görür, okumak istediğini okur. Bu kitaptaki bilgiler insanlığın bu güne kadar göremediği şeyleri görebilmesi için şuur gözünü harekete geçirecektir.

Ramtha insanı meleklerden ayıran özgür irade ve tercih hakkından giriş yapar öğretisine. Çünkü tercih her varlığın sahip olduğu vazgeçilmez bir haktır. Ona göre özgür irade, seçim yapma yeteneğidir ve bu seçim, sonsuz OLAN' la birlikte yaratmayı amaçlamalıdır. Her şeyin TÜMÜ Olan'la birlikte yaratmayı. İnsan tüm diğer canlı türlerinin de gizemini kapsayan harikulade bir yaratımdır ve insanın gerçek insan olabilmesi için, yaşam denilen süreçlerde tekâmül edebilmesi yönünde ona özgür irade, tercih hakkı ve ruh verilmiştir.

Seçim yapma hakkı Tanrı'nın insana verdiği en yüce armağandır. Özgürlük kaybedildiğinde seçim yapma hakkı da kaybolur. Tercih, tekâmülü idrak edebilmek için vardır ve kişi tekâmülün hangi noktasında ise ona göre davranır. Çoğunlukla da geçmişe yapışıp kalma seçilir.

İnsan bu gün korku içindedir. Bunu yapanda egodur. Ego ruhun kapısında duran bekçidir. İnsanı yaşamının yerleşik biçimi içine hapseder, içeriye ancak süzgecinden geçirdiklerini bırakır.

İnsanlar büyük ölçüde zamana göre yaşarlar, hatta ona taparlar der Ramtha. Oysaki zaman aslında bir illüzyondur, görülmeyen dünyayı kavrayamayanlar da aslında ikiyüzlüdürler; çünkü bir yandan da zamana taparlar. Saate bağımlıdırlar. Oysa zaman gözle görülemez. Zaman, varlığı ancak hayalen canlandırılabilen illüzyoni bir kavram olduğu için mutlak gerçek değildir. Çünkü bir hayal, hayal edene göre değişir ve farklılaşır. Şu anda varolan her şey dünün yaratıcı eseridir.

Gerçekleşen kaderiniz, sizin yarattığınız bir şeydir; nasıl yaşadığınızın, neler meydana getirebildiğinizin, nerede olduğunuzun toplamıdır. İnsanlığın ortak kaderi ise yaptığınız tercihlerin, kolektif tutumlarınızın sonuçlarının her birinizin kaderine yansımasıdır. Eğer egonuzun içinde hapsolup kalmışsanız, hayatınız dün yaşadıklarınızın bir tekrarından ibaret ise dünü tekrarlamayı, yarını da dün gibi yaşamayı seçmişsiniz demektir. Yarın mutlak gelecektir. İki hafta sonraki hayatınız bugünkü duygusal eğilimlerinize, tutumlarınıza göre şekillenecektir; yaşamınız, bu gün edindiğiniz bilgilere göre değişecektir. Değişecek, çünkü realitenizi genişletirseniz, idrakinizi genişletirseniz, kaderiniz de ona göre değişecektir. Eğer tercih yapmayı yürürlüğe koyarsanız, her an fikrinizi değiştirebilirsiniz, dolayısıyla kaderinizi de, çünkü kader düşüncenizin takıldığı an'dır, şimdi'dir, bu anda idrak edilendir.

Şimdi insanoğlu herkesi etkileyecek kaderini tayin etmededir, kolektif tutum ve davranışlarla. Bu gün ne hissederseniz, neyi kabul ederseniz o gerçekleşmek zorundadır. Yasa budur!..En önemli konunuzsa hayatta kalabilmektir. Gelecek günlerde sizin için yolunuzu seçmek ve doğayla uyum içinde ilerlemek çok önemlidir. Böylece olacak şeylerden sağ salim kurtulabilirsiniz. . Gelecek olanlardan kurtulacak olanlar bilgilerle donatılmış olanlar ve onları tam bir teslimiyetle hayatlarına geçirmiş olanlardır�

Ramtha, Tiranların Son Valsi, Akaşa Yayınları.

 

- 2 -

Dünyaya Düşen Gölge


İnsanlığın boyuna yinelenen bir formül içine hapsedilmiş olmasının nedeni, egoyu (saptırılmış, çarpıtılmış benliği) yaratmış olmanızdır der Ramtha. Ve egonun gerçekte Deccal olduğunu ifade ederken, onu insanın şeytani tarafı diye anlamlandırır. Benim zamanımdan beri diye devam eder, insanlar bu örneğe uygun olarak yaşadılar. Bu insanlığın imaj ve kimliği oldu. Sizler egonuzla yaşadığınız zaman, yüce gücünüzü de bölmüş olursunuz. Aslında bastırılan yücelik, büyük öz benliğinizdir. İçinizdeki Tanrı'dır.

İmaj ise kadın ve erkeğin giyindiği yapay kişiliğin takdim biçimidir. Onu canlı tutabilmek için bir şeyler yapmak zorundadır. Ve erkek, değişimlerin itici gücü olan erkek cinsi, dünyanızda meydana gelen ekonomik olaylardan sorumludur. Dünyanızda meydana gelen kıtlıktan sorumludur. Dünyanızdaki savaşların sorumlusudur.

Bundan binlerce yıl önce erkekle kadın arasındaki ayırım meydana geldiğinde, erkekle kadının birbirine hiçbir bakımdan benzememesi gerektiği düşünülüyordu; çünkü Tanrı erkekti, oğlu da erkekti (*) ve erkeğin anlayışına göre, erkek en yüceydi. Kadın ise ona hizmet için vardı. Erkek zaman içinde kadına benzemekten korktu ve kendini yüceltici bazı duygular ve yetenekler geliştirmeye başladı. Ona bir imaj gerekliydi ve o bunu çizmeye başladı. Bu imajda en büyük güç kazanmaktı; bu gücü istedi ve onu elde etmek için çalıştı. Uyuduğunda düşü, başka erkeklere egemen olmak ve onların gözünde güçlü görünmekti.

Bu sizin hesabınızla 35.000 yıldır sürüyor. Her bir yaşamda, her bir kuşakta, erkek ve kadının imajları arasındaki fark daha da güçlendi. Hatta, din adını verdiğiniz yollarla Tanrı'yı öğretirken bile kadınla erkeği ayırdınız. Erkeğin, yarattığı imajına uygun olarak, nihai amacı sevgi değildir; amacı güç sahibi olmaktır. Çünkü güç, onun imajını sağlamlaştırır ve onu saygın kılar.

Yüzyıllar geçtikçe, bu imaj daha da güçlendi. Kral bir erkekti; savaşçı da bir erkekti. Fatih bir erkekti; erkekler boyuna birbirleriyle savaşıyorlardı; özür olarak da bunun Tanrı'nın Buyruğu olduğunu ileri sürüyorlardı. Böylece korumak zorunda oldukları bu imajı, egolarını tatmin edip yatıştırıyorlardı. Her bir yaşamında bu ruhun amacı güç kazanmak oluyordu, sevgi değil. Egoya sevgi pek uymaz.. Sevgi içimizdeki Tanrı'yla beraberdir, öz benliktedir; benliğin imajında değil.

Siz bir fatihseniz ve başka bir fatihi fethettinizse gücünüz var demektir. Bu gücü sürdürmek için yeni fetihler gerekir. İçinizde doğal olarak var olan yücelik ise egonuzca bastırılmıştır. Bunun için onu hissedemezsiniz ve şuursuz bir halde bu mücadeleyi daha da hırsla sürdürürsünüz.

Egonuz, bilinçaltınızın, yani ruhunuzun bekçisidir. O, imajına uymayan hiçbir şeyin ruhunuza yerleşmesine izin vermez. Böylece erkekler savaşmaya devam ettiler. Kazananlar, önce aşiretler, sonra da hükümetler ve krallıklar kurarak insanları yönettiler. Bunlar hep tanrı adına, kendi tanrıları adına yapılıyordu; hangi tanrıysa bu? Böylece, ülkenin ülkeyi zapt etmesi, korku, insanın sefaleti, kıyım ve pislik başladı; tam 35.000 yıldır sürüyor.

Fatih için önemli olan kurbanının hazinelerine el koymaktır. Yağmalamak yani. Bu onun kazandığını kanıtlardı. Dünyanın her yanında, büyük bir gururla sergilenen eski eserler bunun bir sonucudur. Onlar hayranlıkla seyredilir ama kimsenin aklına onların nasıl elde edildiği gelmez. Çalınmış hazineler bu gün bile büyük bir başarı olarak saygıyla karşılanıyor.

"Geldim, gördüm, yendim" insan var olduğundan beri bu üç cümle geçerliliğini korudu. Ölü bir kralın mezarını soymak çok olağan karşılanıyor. Hazinelerini alıp götürmek de; bir krallığa saldırmak ve oranın halkını boyunduruk altına sokmak da öyle� Böylece atalarınız soygunculuğu yasallaştırdılar. Bu fetihler ve soygunlar uzun bir süre devam etti. Bütün kralların altın dolu hazineleri ve sefer yapılacağında gerekli olan insan güçleri vardı. Onlar çok ama çok zengindiler. Fethettikleri topraklardan hep aldılar. Bunun için ormanları söktüler, yerine tahıl ektiler. Toprağın ürününü alıp kendi ülkelerine, sokaktaki kalabalıkları beslemeye gönderdiler. Politikacılar kalabalıkları hoşnut etmek zorundadırlar. Onların karınlarını doyurmak ve önlerine eğlenceler sermek önemlidir. Oy toplamak önemlidir çünkü.

Bir zamanların verimli egzotik toprakları, saldırgan kralların hışmına uğrayıp harap edildiler. Bir zamanlar verimli ormanların yetiştiği ve geceleri esrarengiz hayvanların dolaştığı yerler şimdi çöle dönüştü; kıraç topraklara, hiçbir sırrı olamayan toz denizine.

Tarihin bu bölümü oldukça uzun sürdü. Napoleon diye çağrılan o şaşılacak varlığın sahneye çıkmasına kadar. Zafer düşleri görüyor, ülkesini, o günlerin dünyasında en önemli ülke yapmak için canlandırmak istiyordu. Ama ülkesi iflas etmişti, bunun nedeni sokaktaki kalabalıkların aristokrasiyi devirmiş olmalarıydı.

Böylece fatih ortaya çıkıyor ve ülkesini içine düştüğü çukurdan çıkarıp eski yerine yükseltiyor. Fatihle beraber, bu olaylardan tatlı kârlar elde edebileceğini anlayan birisi daha beliriyor. Napoleon'u ve seferlerini finanse ediyor. Ona yüklü bir borç veriyor, gidip fethetsin ve kendilerine olan borcunu ödesin diye.

Böylece Napoleon'un ilk fetihleriyle birlikte yeni olaylar başladı O olayları yaratanlara Gri Adamlar denir. Napoleon'un altın borçlandığı kişi, zaferleri finanse etmek ve ikmal yapmak için fevkalade bir sistem kurmuştu. Bunun çok kazançlı ve dünyanın yüzünü değiştirecek bir iş olduğu kısa zamanda anlaşıldı. Bu arada ilk finansörün aklına çok önemli bir fikir gelmişti. Bu işte başarılı olabilmek için hiçbir ülkeye bağlılık yemini etmemesi gerekiyordu. Sadece gereksinimleri karşılayabilmek için orada bulunması yeterliydi.

Bu ilk Gri adam'ın sevdiği bir kadın yoktu ama oğulları vardı. Onun hazinesi oğullarıydı; çünkü bu yüce mirasın kuşaktan kuşağa devam etmesini sağlayacaklardı. Sağladılar da.

Bu Gri Adam, yatırımından büyük kazançlar elde ettiğinde, her iki tarafı da birbirlerine karşı kullanabileceğini anladı ve kullandı. Avusturya ve Polonya'yı destekledi. Kısa zaman içinde adam ve oğulları, çatışmaya giren herkesten tatlı kârlar elde etmeye başladılar. Ve çatışmalar yaratmanın çıkarlarına uygun olduğunu gördüler.

Bu gücün yan ürünlerinden bir de oğullarını ve kendi adamlarını etkili makamlara yerleştirebilmesiydi. Kabul etmeyenler, ödenmesi gereken borçlarıyla tehdit ediliyorlardı ve sonuçta istediklerine ulaşıyorlardı.

Napoleon'dan bu yana Gri Adamlar'ın etki alanları aile içinde çok genişledi. Bankalar kurmaya, hükümetleri etkilemeye başladılar. Gri Adamlar'ın istekleri yapmayanlar, bir anda para kaynaklarının kuruduğunu ve o güne kadar iyi ilişkiler içinde bulundukları ülkelerle ilişkilerinin kesileverdiğini görüyorlardı. Avrupa adı verilen rezil yerde, her şeyi, altının getirdiği güç ve bunun üzerine yazılı bulunduğu kâğıtlar yönetiyordu.

Ondokuzuncu yüzyılın başında Gri Adamlar'ın varislerinden biri olan büyük bir adam, bu mirasın bir parçası olarak, fevkalade bir projeyi devralmıştı. Onun ve ailesinin aracılığıyla bu proje sürdürüldü; onunla çalışmak üzere seçilenler bütün Avrupa'yı yönetmeye başladılar.

Birinci Napoleon'dan sonraki bütün savaşları Gri Adamlar ayarladı, yönlendirdi ve finanse etti. Savaş için olanaklar yarattılar. Sokaktaki adamdan, egosunu beslemek suretiyle diktatörler yaratıyorlardı. Suikastler tertipliyor, suçlamalar, fikir ayrılıkları, karışıklıklar meydana getiriyorlardı. 1800'lü yıllarda ortaya çıkan ilk Gri Adam'ın ismi Rotschild idi. Dünyanın her yanında insanlığın eşitliğinin bozulup çökmesinde bu aile öncülük yapmıştır.

Ramtha, Tiranların Son Valsi, Akaşa Yayınları.

 


- 3 -

Gölgeyi Biraz Daha Tanıyalım

1800'lü yıllarda ortaya çıkan ilk Gri Adam'ın isminin Rotschild olduğunu biliyoruz artık. 1857 yılında bu hanedan, Avrupa'nın her yanında, önemli ve karar verme yetkisi olan makamlara kendi adamlarını yerleştirmişti. 1857 yılında Londra' da bir toplantı yapıldı. Bu toplantı da Avrupa ve her iki Amerika'da yapılacak bütün savaşlar planlandı. Bunların en sonuncusu da İkinci Dünya Savaşı'ydı.

Bu aileler, Amerika'da Kuzeyli ve Güneyliler'in birbirleriyle savaşmalarından da sorumludur. Bu aileler, silah üreticileri ile � ki onların da hiçbir ülkeye bağlılıkları yoktur- el ele vererek Amerika'da bir iç savaş yarattılar. Bu savaş güneyin servetini kontrol altına alabilmek için tasarlanmıştı. O zaman Lincoln başkandı ve ülkesi için yeni bir para sistemi kurmak üzere çalışıyordu. Bu sistemde Amerika, kendi parasının sahibi olacak ve Avrupa'dan para almayacaktı. Ve ülkesinin kendi parasını basmasına karar verince kiralık bir katil tarafından öldürüldü. Bunun sonucu olarak da Amerika dışındaki güçlerin desteklediği para akışı devam etti.

Birinci Dünya savaşı da onlarca çıkarıldı. Bu savaş sadece Amerika'daki bankerlerin değil, İngiltere ve İsviçre'deki bankerlerin çıkardıkları ve finanse ettikleri bir savaştır. Bu savaş Gri Adam'ların, Amerikan halkının omuzlarına yüklenmesini arzu ettikleri vergilendirme sistemini yerleştirebilmek için çıkarılmıştır. Bu savaş, Avrupa'yı da bu işlere karıştırıp baskı altına almak için çıkarılmıştır. O yıllarda Amerika Küba ile yeni bir savaştan çıkmıştı. Kübalılar büyük bir ulustu. İhtilalci değillerdi. Kendi halinde çiftçilerdi onlar. Ama silah üreticileri boş durmamış ve ülkeye ihtilalcileri ithal etmişlerdi. Küba ülkesindeki isyancıları temizlemek üzere savaşa girdi. Ve ülkesinin çiftçilerini temizledi isyancı diye. Bu savaşı yaratanlar da Gri adam'lardı.

Amerika'yı Birinci Dünya savaşına sokmak çok zor oldu. Çünkü halk savaş istemiyordu. Gri adam'lar yine devreye girdiler. Onlar medyanın büyük bir kısmının sahibiydiler. Gazetelere, televizyonlara, radyolara neyi yayınlayıp neyi yayınlamayacaklarını söylediler. Bir basın kampanyası açarak bu savaşın gerekliliği, bu ülkenin yurtseverliği hakkında yayın yaptılar. Özgürlük bayrağını dalgalandırmaya yardım etmeyenlere vatan haini damgasını vurdular. Ve çok kolay yönlendirildiniz. Siz daha savaşa girmeden önce gemileriniz savaş malzemesi taşıyordu. Bu Avrupa'yı, Almanya'nın tehdidinden kurtaracak bir savaştı; özgürlük için, bağımsızlık için yapıldı. Ne kadar gülünç! Aslında propaganda ile yutturulmuş bir yönlendirmedir o savaş.

Savaş bittiğinde ülke borçlanmıştı. Yeni vergiler kondu. Gri Adam'lara halk borç ödüyordu. Yeni vergiler konmasını istiyorlardı Gri Adam'lar. Vergiler, yepyeni vergiler. Çünkü Amerika'nın da Avrupa gibi kendilerine daha çok borçlanmalarını istiyorlardı.

Tarihin bu devrinde pek çok olay yaşandı ve Amerika'nın yeni bir başkanı oldu. O da kazaya uğradı çünkü onların isteklerine göre davranmamıştı. Federal hazine sistemi kurmaktan kaçınmıştı.

Başkanlık makamını en iyi kimin dolduracağına Gri Adam'lar karar verir. Onlar isteklerini en iyi yapacak kişinin başa geçmesini arzu ederler.

1920'de Gri Adamlar on iki ayrı aileden oluşuyordu. Bu aileler uluslar arası bankalara sahiptiler, İsviçre'ye de fiilen sahip oldukları söylenebilir. Artık altın taşımanın uygun olmayacağına da onlar karar verdiler. Kâğıt parayı yarattılar. Londra bankasını yarattılar. Londra bankası onlarındır. Her büyük ülkede bir federal Hazine meydana getirdiler. Buralarda kendi arzu ve emellerine uygun olarak kâğıt para bastılar.

Sonunda Amerika'da da kâğıt para basıldı. Kâğıt paraların aslında hiçbir değeri yoktur. Gri Adam'lar sonunda değersiz kâğıt parçalarına dayanan bir ekonomik sistem yaratmayı başardılar. Gri Adam'lar bir insanın değer hükümlerini ne denli yıpratabilirlerse, ona o kadar kolay hükmedebilirler.

Federal hazine sistemi, ülkenize borç para veren bir bankacılık sistemidir; ama size borç verdiği para bir türlü aldığınız borcun faizini ödemeye yetişmez. Eğer biraz sıkıntıdaysanız, ihraç mallarınız istediğiniz gibi satılmıyorsa, bu borcu asla ödeyemezsiniz; çünkü boyuna faizi işler ve sizin de ancak size verilen kâğıt paranız vardır. Bunun üzerine harika şeyler yapmaya başlarsınız, örneğin her şeyinizi rehine koymak veya değişik şeyleri satışa çıkarmak gibi. Bu, ülkenizin bir parçası veya benzeri bir şey olabilir.

İnsanlar savaşmadadır bazen neden savaştıklarını bile bilmeden. Neden sürekli vergiler altında ezildiklerini anlamadan. Neden yoksulluğa mahkûm edildiklerini, neden ülkelerinde pek çok şeyin yok pahasına satıldığına akıl erdiremeden.

Tüm bunları organize eden Gri Adam'lar seçkin servetlerine gömülmüş yaşamakta ve dünyayı yönetmekteler.

***

Çok az bir bölümünü insanlığın nasıl kontrol edilip yönlendirildiğinin anlaşılması için özetlemeye çalıştığım "TİRANLARIN SON VALSİ " isimli RAMTHA bilgi akışı tabii ki bu kadar değil. Bu kadarında bile düşünen insan için bizlere pek de yabancı olmayan çok şey var. Dileyen gittikçe farklı olaylara da değinen devamını kitaptan okuyabilir.

Bir zaman bitti ve insanlık geçiş zamanının kaosunu yaşamada şimdi gittikçe ağırlaşan şartlarda. Bu zamanı mümkün olduğunca az hırpalanarak atlatabilmek için insanların süratle bilinçlenmesi gerek. Her insanın varlığına borçlu olduğu görev bu bilinçlenmek. İnsan dünün ne kadar bilincindeyse bu günü dünden o kadar daha üst, doğru ve huzurlu yaşar. Her bilgi üzerinde inceden düşünülmeli ve gerekirse araştırmalar da yapılarak içselleştirilmelidir. Zaman eski enerjinin omuzlara yüklediği geçersiz ağırlıklardan kurtulma zamanıdır.

 


- 4 -

RAMTHA

TİRANLARIN   SON VALSİ

KÖKLÜ DEĞİŞİM YAPABİLMEK

 

Kişisel olarak hayatta kalabilmenin sağlanması ve köklü değişimler yapabilmek gerçek zamana yazılmıştır, önlenemez kaderdir. Şahane günler geliyor. Dans biter bitmez, süperbilinç�le beraber o günler gelecek. Gri dansçılar da giderek çılgınlaşıyorlar, çünkü tempo hızlanıyor. Davranışları her geçen gün biraz daha hızlanıyor. Ama şunu bilin ki, hedeflerine erişmek için acele etmeleri ve olayları itelemeleri, bir yandan da Süperbilinç�in gelmesini hızlandırıyor. Çünkü boşluk, kendi üstüne çöktüğünde, Süperbilinç, Tanrı�nın şanı ve göklerin ordusu gelecektir. Boşluk tercihtir.

Tercih hakkı kalmadığı, -bu ister hükümet olsun, ister kral, ister asil- bütün dünya için geçerli olduğu zaman, - Tek Dünya Düzeni�nin anlamı budur- zamanın sonu gelmiş demektir. Çünkü zaman, insan ve insanın amacına uygun olarak hep izafi olmuştur. Bu aynı zamanda, ego tarafından beslenen Tiranlar Çağı�nın da sonu olacaktır. Ego, anti-Tanrı�dır. Hep de öyle olmuştur.

Dinleyin, bir tek kişi bile yoktur ki, doğanın iyileşme süreci içindeki saldırısını önleyebilsin. Bir ulusun tamamı bile doğanın hareketini durduramayacaktır. Doğa müdahale etmek zorunda kalırsa, büyük canavarlardan çoğunun, yani kompütürlerin üzerinde bulunduğu fermuarlar parçalanacaklardır. İklim koşulları dramatik bir şekilde değişiyor. Ya büyük volkanlar? Biri Avrupa�da, biri de bir adada olan volkanlar, bir tanesi de Rusya�da için için kaynıyor. Eğer canlanırsa, yaz ortasında kış olacaktır. Her iki şekilde de doğa harekete geçecek. Gri adamlar planlarında başarısızlığa uğrayacaklar ve doğa kazanmış olacak.

Bu durumların her hangi biri gerçekleştiğinde pek çok insan ölecektir. Doğa bu yola girdiğinde daima çok insan ölmüştür. Bilinçli insan neyin üstünde yaşadığını bilir. Şiddetli doğal değişiklikler daima zayıf, bağırıp çağıran, ağlayan, talihsiz insanoğlunu etkilemiştir. Ama ona ihanet eden doğa değil, kendi küstahlığı olmuştur. Kendi egosu ile değişmeyi reddeden imajının ihanetine uğramıştır.

Doğa şiddetli önlemler alacak ve Gri Adam�ların hedefleri olan Tek Dünya Devleti�ni gerçekleştirmeleri olanağını ortadan kaldıracaktır.

Yiyecek stokları azalıp insanlar isyan edince, çoktan beridir dillerini tutanlar bağırmaya başlayacak ve her şeyi söyleyeceklerdir. İtham edecekler ve gerçek bütün dünyaya duyurulacaktır. Bu bile Süperbilinç�i getirecektir. Eğer Gri Adamlar�ın plânı başarılı olur ve boşluk kendi üstüne çökerse, sadece peri masallarında olduğunu sandığınız bir Armada (Donanma) göreceksiniz. Öyle bir Armada gerçekten vardır.

Egonun olmadığı bir dünya düşünün. Çünkü ego, içinizdeki tanrı tarafından massedilince, imajınızda uykuya dalmış şey uyanacak ve siz de ileri doğru atılarak tekâmüldeki yerinizi alacaksınız. Burada neden daha uzun yaşayamıyorsunuz? Neden yaşlanma sürecinizi durduramıyorsunuz? Neden hastalıklarınızı tedavi edemiyorsunuz? Çünkü bütün bunlar egonun, toplumsal bilincin birer ürünüdür.

Düşünceyi kütleden yola çıkarak değiştiremezsiniz. Önce düşünceyi değiştirmelisiniz.

Bedeninizi tedavi etmek için işe maddeden başladığınızı gördüm. Halbuki onu yaratan ve yönetenden başlamalıydınız. �Tutum�dan. Davranışla ilgili bir problemi çözmek için bedeninize bir şeyler yapıyorsunuz, davranışa değil. Düşünceyi kütleden yola çıkarak değiştiremezsiniz. Değişim önce düşünceden başlamalıdır. Ancak o zaman madde değiştirilebilir. Maddenin titreşim frekansı hızlandırılabilir.Burada gerçekleşecek kader ne olursa olsun, hangi doğal olay meydana gelirse gelsin, bunların nedeni toplumsal tutumunuz olacaktır; yarınınızı yaratacak budur. Kişisel gerçeğiniz, tercih denen çekirdeğin içinde toplanmıştır. Neyi seçeceksiniz? Kendinize acımayı mı? Istırabı mı? Reddedilmeyi mi? Olayları yönetebilecekken onlara kurban olmayı mı? Ne olduğunuzu düşünürseniz o�sunuz! Ne olduğunuzun toplamı da, maddenin akıp gittiği gerçekleşecek kaderi meydana getirir. Buna hayat denir. Bu hayatta kendinize vereceğiniz fırsatlar, tutumunuzdan, bu çekirdekten, bu kontrol merkezinden doğar.

Kozmik yapıştırıcı ve atom

Her şey yoğunlaşmış düşüncedir. Her nesne düşüncenin yarattığı bir şekildir. Kaba madde nereden geliyor sanıyorsunuz, uzaydan mı? Hayat nereden çıkıyor? Atomu bir arada tutan kozmik yapıştırıcı nedir? Kaba maddeyi bir arada tutan nedir; o küçük hücreler neden bir arada kalıyorlar? Onu yaratan düşünceden dolayı, düşünce tarafından bir arada tutuluyorlar. Maddenin özünü oluşturan şey düşüncedir.

Gerçekleşen kaderi düşünün. Bedeninizi değiştirerek kaderinizi değiştiremezsiniz. Kaderinizi ancak, gerçeğinizi onda algıladığınız tutumunuzu değiştirmek suretiyle değiştirebilirsiniz. Bu et ve kemiğinizle aya gidemezsiniz; bilinmeyene ancak ruh girebilir. Bu fazla bagajı nasıl sürükleyeceksiniz? Bedeniniz yoluyla aydınlanmaktan vazgeçin ve ruhunuz yoluyla, asıl benliğinizle, bilgili olmakla, Tanrı denen sonsuz süreçle aydınlanmayı seçin.

Ne olduğunuzu düşünürseniz, o olursunuz.   Bunu hep düşünmüştünüz değil mi?

Ne kadar çok öğrenirseniz o kadar bilgili olursunuz. Ne kadar çok idrake ulaşırsanız, beyninizin daha büyük bir kısmı da hipofiz aracılığıyla açılır. O küçük kütle neden kapalı kalmaktadır? Neden beyniniz ancak üçte bir kapasiteyle çalışır? Diğer üçte ikisi nerededir? Deha nerede bulunur? Hayatınız duygusal uygulamalarınızın bir toplamıdır. Başarınız, zekânızı algılayışınıza göre kaderinizde ortaya çıkar. Zekâ tahsile bağlı değildir, bilgi edinmek isteğine bağlıdır. Sağduyu size bahşedilen büyük bir nimettir, bir açlık. Bilgi açlığı. İstek hep oradandır. Realitenizin merkezinden gelir; sizi siz yapan bilgiye duyduğunuz istektir.

Büyük düşünceye kaba madde yoluyla varamazsınız

Gelmekte olan Süperbilinç�te, hayatınızın odak noktasında, her şeyi kendinizin kontrol altında tuttuğunuzu idrak eden bir gerçek mevcuttur. Süperbilinç�te, ruhun madde yüzünden değişmediğini anlayacaksınız; madde davranışlarınızdaki, tutumunuzdaki tercihinize uygun olarak dönüşüme uğramaktadır. İstediğiniz tüm kristal muskaları takabilirsiniz. Sonsuza kadar kristal kürelere bakabilirsiniz. Bin fincan özel otlardan çay içebilirsiniz. Ne ruh ne de egoyu değiştirmez bunlar. Bu bir oyundur. Büyük düşünceye kaba madde yoluyla varamazsınız; büyük düşünce yoluyla kaba maddeyi yaratabilirsiniz ama.

�Cennet Âlemi sizin içinizdedir� denildiğinde, bundan ne anlıyorsunuz? Ne demek istendiğini düşünüyorsunuz? Demek istenen şudur: İçinizde bulunan Tanrı�nın inayeti sayesinde sizin için her şey mümkün kılınmıştır. Evet! Bedeninizde de bunların meydana gelebilmesi için gerekli kapasite vardır. Yüce idrakin ortaya çıkması için gerekli kapasiteye sahipsiniz, bu kapasite beklemektedir. Asırlardan beri sizi bekliyor.

Büyük bir hazla bin yıl yaşayabilirsiniz. Egonuz olmasaydı, uzun ömrün ve Süperbilinç�in sahibi olabilirdiniz. Şu anda egonuz orada oturmuş, ruhunuzu elinde tutuyor. Bedeninizin elektrik tesisatına benzer şekilde donandığını bilir misiniz? Bu donanım fiziksel titreşimlerinizin frekansını yükseltmenizi mümkün kılar; böylece titreşiminizdeki değişiklik yoluyla başka bir âleme intikal edebilirsiniz. Buna kumanda edecek olan da ruhunuzdur, yani BEN- Tanrı denen benliğiniz.

Süperbilinç ne yediğinizle ilgisi olmayan bir şeydir.

Süperbilinç. Ne yediğinizle hiç ilgisi yoktur bunun. Ne giydiğinizle de. O ne olduğunuzdur. Egonuz durdukça ve size hükmettikçe, içinizdeki Tanrı�yı doğal gelişiminden, ortaya çıkmaktan alıkoyan gardiyan rolündedir. O gardiyandır ve gıdası görünüşünüzdür, imajınızdır. Varlığını sürdürebilmek için kendi imajıyla ruhu kuşatma altında tutmak zorundadır. Ego, içinizdeki Tanrı�yı kendisini ifade etmekten alıkoyar, bunun için de ona Deccal denir.

Ego aynı zamanda bilginin, tekâmül etmek için kullanılmak üzere ruhunuza erişmesini de önler. Okuduğunuz şeyleri neden hatırlamıyorsunuz? Çünkü egonuz hatırlamanızı istemiyor da ondan. Gri Adamlar�ın valsi, egonun idealizmini temsil eder. Onların günü bitince bilinç de bitecek ve o zaman süperbilinç gelecek. Neden süperbilinç diyoruz? Neden Cennet Âlemi�nin ortaya çıkması diyoruz? Çünkü eğer egonuzu bir hata olarak yorumlamaktan vazgeçerek öğrenilmesi gereken bir tecrübe olarak aklarsanız, fizik bedeniniz tümüyle canlanır. Egonuzu aklamanız, içinizdeki Tanrı yoluyla yapılır, içinizdeki güç yoluyla, size her şeyi yaptırabilen güç ile. Ona sarılır ve seversiniz, ondan öğrenir ve serbest bırakırsanız gerçekten yaşarsınız.

O zaman beyniniz açılmaya başlar, çünkü yeni düşünceler onu itmektedir. Eğer artık bir başkasıyla rekabet etmek için endişelenmiyorsanız, bir başkasının altını kazmıyorsanız, bir başkasını yargılamıyorsanız, başkalarına düşmanlık ve hoşgörüsüzlük göstermiyorsanız, geride düşünecek ne kalmıştır? Ne kalır geriye? Artık siz de tefekküre dalabilir ve bilinmeyenle, dünya ile BİR olabilirsiniz. Çünkü egonuz düşmanlığı, haseti, güvensizliği, layık olamama hissini ve korkuyu hep zihninizin önünde tutar. Bunlar yok olunca beyniniz açılabilir ve içinizdeki Tanrı, varlığınızın gerçek sahibi artık büyük bir canlılıkla öne çıkabilir. Ve bu öz, tüm evrenin sahibi olan bu çekirdek gelişir, yaşamınız gelişir, idrakınız gelişir, beyniniz açılır. Daha yüce düşüncelerle, daha yüce bilgilerle, sınırsız denen serüven süreciyle karşılaşır, onları kucaklarsınız.

Yedinci kilit açıldığı zaman artık ölüm hormonu bulunmayacak

Yedinci kilit hipofizi açtığı anda artık bedeninizde ölüm hormonu bulunmayacaktır. Şu anda herkesin bedeninde ölüm hormonu bulunuyor. Kadınlar adet görmeye başladığı ve erkekler tohumlarını serpmeye başladığından beri ölüm hormonu vardır. Bu olur olmaz yaşlanmaya başlarsınız. Hipofizden ölüm hormonu salgılanır ve bu da kalbinizin bulunduğu boşlukta, kalbe yakın olarak bulunan timüs bezinin büzülmesine neden olur. Timüs, bedeninizin ne kadar yaşayacağı üzerinde etkili olan organınızdır. Aynı zamanda dördüncü kilittir. Çocukken bu bez bir armut büyüklüğündedir. Erişkinliğinizde bir bezelye büyüklüğüne iner.

Şu anda timüs sürekli büzülmektedir. O büzüldükçe beden de büzülür. O büzüldükçe beden hastalıklara açık hale gelir. Sonunda gözle görülmeyecek kadar küçüldüğünde, beden fiziksel olarak iflas eder. Bedeninizde bunların olmasının tek nedeni tutumunuzdur. Kaderinizi de, realitenizi de, çevrenizi de, sizin tutumları sorgusuz sualsiz, isteyerek kabullenmeniz yaratır.

Egoya bağlı tutum, (davranış biçimi, eğilim, bakış açısı ) artık yürürlükte değilse, yedinci kilit açılır ve ölüm hormonu bedenden uzaklaştırılır. Timüsü harekete geçiren bir başka hormon salgılanır. Bu büyük kilidin büyümesi yoluyla da, sürekli ve anında yenilenmeyi tekrar sağlamak üzere hücrelerin gerekli düğmelerine basılarak onlara ileri hareket kumandası verilmiş olur.

Bu kadar uzun yaşamayı niye istiyorsunuz? Çünkü daha hiç yaşamadınız. Sıkışıp kalmıştınız.

Süperbilinç, özgür ve özgün bir cumhuriyetin insanlarının egemenliği demektir. Başarıya ulaşacak büyük bir deneydir. Çünkü size şimdiye kadar kapalı olan bütün kapılar artık açılacaktır. Süperbilinç devrinde artık şimdiye kadar tekrar tekrar yaşadığınız kokuşmuş deneyimleri ve tiranlığı ardınızda bırakacaksınız. Sefaleti ve ölümü ardınızda bırakacaksınız. Dünün esaretini ve mutsuzluğunu ardınızda bırakacaksınız. Tekâmülün ileri doğru atılımına katılacak ve yeni zamanlara doğru, yaşanacak her şeyi yaşama yeteneğine sahip bir bedenle ilerleyeceksiniz.

Bedeninizi çevreleyen ışığı, yüce özünüzü, sizin deyiminizle aura�nızı neden göremediğinizi biliyor musunuz? Çünkü realiteniz, onu görmenize izin vermez. Oturduğunuz odayı dolduran aydınlanma gereçlerinden fışkıran enerjiyi neden görmüyorsunuz? Çünkü tutumunuz bütünüyle egonuz tarafından korunan küçük Dünyanız üzerine odaklanmıştır. Ve görmeyi bilmediğiniz hiçbir şeyi göremezsiniz. Önce deneyimlemeniz gerekiyor. O zaman vizyon yerli yerine oturur ve görebilirsiniz. Niye bazıları başkalarının gördüğü gibi görmez de değişik görürler? Çünkü realiteleri farklıdır. Bir şey hakkında enine boyuna konuşurlar ama eğer onu yaşamamışlarsa göremezler. Gözleriniz şimdiye dek hiç görmemiş olduğunuz şeyleri doğal olarak görecek. En çok istediğim şeylerden biri sizin görülmeyen ışığı görebilmenizdir. Kendi muhteşem ışığınızı görebilmek için korku ve hurafeleri yenmenizdir; çünkü bu ışığı görebilmek için kendinize hiç izin vermediniz.

Süperbilinç geldiğinde, göklerin ordusu ve başka boyutları da görebileceksiniz; gelmekte olan büyük âlem hakkında bilgili olacaksınız; sadece kendi evreninizin olanaklarını araştırmakla kalmayıp, daha önce hiç sözü edilmemiş, tasavvuru olanaksız âlemleri de keşfedeceksiniz. Sizin mirasınız budur. İnsanlık dramının mirası�

Evet, Tanrı�nın zihninde başka insansı varlıklar da vardı. Ama hepsinin bu zamanlara eriştiğini söyleyemem. Çoğunun uygarlıkları, aynı vakum süreci ile çöküntüye uğrayarak sona erdi. Sizin uygarlığınızda ise büyük gerçekler ve büyük fırsatlar önünüze gelecektir. Halim olanlar dünyayı miras alacak ve Tanrı�nın Şanı�nı göreceklerdir; çünkü görmek için gözleri olacak. Bu uygarlık çökmeyecek. Gerçeği bilin. Aydınlanın. Bu işe gönül verin. Bilgili olun. Süperbilinç: Hayal edilen ama şimdiye kadar tadılmayan, yine de bu zamanda meydana gelmesi olasılığı çok büyük olandır. Hayatta kalıp kendiniz görmeye değer doğrusu.