Hindistan'ın eşki Başbakanı Pandit Jawarharlar Nehru, ölmeden az önce oldukça önemli bir açıklamada bulunmuştu: "Din ve politika çağını terk ediyoruz ve Bilim ve Spiritualizm çağına giriyoruz."
Hindistan parlamentosu üyelerinden biri, Profesör Einstein'a, üzerine eğildiği nükleer araştırma hakkında soru yönelttiğinde, Einstein şu yanıtı vermişti: "Ben, maddenin nerede bittiğini ve ruhun nerede başladığını gördüğümden dolayı Spiritüel bir çalışmayla meşgulüm."
Revelation for the New Age, London,Regency Press, 1967.
Fizik-Ötesi Olaylar ve Trans-Psişe Sorunu
"Bu parapsişik fenomenler, bir kural olarak, bir medyumun mevcudiyeti ile bağlantılı gibi görünmektedir. Edindiğim tecrübeye göre, bunlar, bilinç dışına ait kompleksIerin dışa yansıtılmış etkileridir. Ben şahsen bunların dışa doğru yansımalar olduğundan kesinlikle eminim. Bilinç dışına ait kompleksIerin telepatik etkilerini ve ayrıca, bir takım parapsişik fenomenleri tekrar tekrar gözlemledim. Fakat, bütün bunlarda, gerçek ruhların mevcudiyetine dair hiç bir kanıt göremiyorum ve böyle kanıtlar ortaya çıkana kadar bütün bu sahayı psikolojinin bir uzantısı olarak mütalaa etmeliyim."
Ünlü psikanalist C.G. Jung, 1919 yılında yazdığı bu satırları ihtiva eden yazısının, 1948 yılında Zurich'de yayımlanan "Rüyaların Psişik Enerjisi ve Mahiyeti Üzerine" (Über psychische Energetik und das Wesen der Traurne) adlı kitabında çıkan, gözden geçirilmiş ve genişletilmiş versiyonunda bir dipnot düşerek üstteki ifadesini değiştiren şu ilginç açıklamayı yapmaktadır;
"Elli yıldır bir çok kişiden ve ülkeden psikolojik deneyimler topladıktan sonra, artık, 1919'da bu satırları yazdığım zamanki kadar kendimden emin değilim. Kısacası, söz konusu olayların üzerine tamamıyla psikolojik bir yaklaşımla eğilmenin yeteri olacağından kuşkuluyum. Sadece, parapsikolojik buluşlar, değil, bunların yanısıra, "Psişe'nin Tabiatı Uzerine" (On ttıe Nature of the Psyche) adlı kitabımda özetlenmiş olan kendi kuramsal düşüncelerim de beni, nükleer fiziğin sahası ile mekan zaman sürekliliği kavramına değinen belirli postülalara sürükledi. Bu da, psişe'nin hemen temelinde yatan 'transpsişik-qerçek' sorununu ortaya çıkarmaktadır."
Psikoloji ve Spiritualizm'de Bilinç Tezahürleri
Steward Edward White (1873-1946), yaşamının son yıllarında Spiritualizm'le ilgilenmiş ve bir medyum olan hanımı Bn. Betty ve Spiritualizm üzerine bazı kitaplar yazmış, Amerikalı bir yazardı. Bu kitaplar arasında, "Betty'nin Kitabı" (The Betty Book, 1937); "Bilinmeyenin Ote Yakasında" (Across the Unknown, 1939); "Bildiğim Yol" (The Road i Know, 1942) gibi örneklere rastlıyoruz. 1940 yılında New York'ta yayımlanan "Engelsiz Evren" (The Unbstructsd Universe) adlı kitabının Temmuz 1948'de Zurich'te yayımlanana Almanca baskısında (Unelnqeschranktes Weltall), Cari Gustav Jung'un bir önsözü yer alıyordu. Aynı yazı, daha sonra, "Psikoloji ve Spiritualizm" adı altında bir dergide yayımlandı: "Psychologie und Spiritismus" Neue Schweizer Rundschau, Vol. 16, NO.7 (Nov.1948), p.430.
Aşağıda Jung'un bu yazısından aktarılan bir bölüm yer almaktadır: " ... Bn. Betty White'in faaliyetinin eğitici karakteri, esas İtibariyle, Spiritualist edebiyatın genel mahiyetinden farklı değildir. 'Ruhlar' , insanın bilincini geliştirmeye ve biliçdışıyla birleştirmeye çabalarlar ve Bn. Betty de kendi açısından, aynı amaca yönelik uğraşlar içerisindedir. Amerikan spiritualizmi'nin başlangıç yıllarının, 19. Yüzyıl'ın ortasında Bilimsel Materyalizmin gelişme yılları ile aynı zamana rastlaması, oldukça ilginçtir. Bu. durumda, bütün biçimleriyle Spiritualizm, 'dengeleyici' bir anlam taşır. Şu da unutulmamalıdır ki, işlerinin son derece ehil olan bir çok bilim adamı, doktor ve filozof, 'psişe 'nin madde üzerindeki kendine özgü etkisini gözler önüne seren belirli fe nomenlerin gerçekliğini onaylamışlardır. Bu kişiler arasında de ha az tanınan bir çok adın yanısıra, Friedrich Zöllner, Williarr. Crookes, Alfred Richet, Camiile Flammarion, Giovanni Setıle perelli. Sir Oliver Lodge ve Zurich li psikiyatr Eugen Bleuler'i sayabiliriz. Ben şahsen, bu alanda orijinal herhangi bir araştırmayla temayüz etmiş değilim ama, bu tür fenomenlerin, qerçekliklerine tamamen kanaat getirmeme yetecek kaderini qözlemlemiş olduğumu tereddüt etmeksizin beyan edebilirim. Be· nim için bu fenomenler açıklanamaz mahiyettedirler ve bu yüzden de bilinen yorumların herhangi birinin lehinde karar verecek durumda değilim
"Bu kitabın okuyucusunu etkilemek istemem ama, kitabın ortaya koyduğu sorunlara dikkati çekmekten de kendimi alıkoyamam. Her şeyin ötesinde bahsedilmeye değer gördüğüm husus -özellikle, yazarın Modern Psikoloji'ye ait hiç bir bilqisinin olmadığı gerçeği göz önüne alındığında-, 'Görünmeyenler'in 'psişe'ye ait enerjetik bir kavramı onayladıklarıdır. Bu kavramın, en son psikolojik bulgularla ortak bir çok noktası vardır. Aradaki benzerlik, 'frekans' duşüncesinde ortaya çıkmaktadır. Fakat burada, gözden kaçrılmaması gereken bir farklılığa rastlıyoruz. Psikoloğun, bilincinin bilinçdışından daha yüksek bir enerjiye sahip olduğunu varsaymasına karşılik, 'Görünmeyenler', aramızdan ayrılanların ruhlarına yaşayan 'psişie'ninkinden daha yüksek bir 'frekans' atfederler. Ancak, her iki alanda da enerji kavramının kullanılıyor olmasına pek fazla önem vermemeliyiz. Çünkü, bu, tüm modern bilimlerde temel bir düşünce kategorisidir. .
' Görünmeyenler', bilinç dünyamız ile 'Öteki Dünya'nın [Ahret: Spatyom] birlikte tek bir Kozmos oluşturdukları ve bunun sonucunda da [fizik dünyaya] ölü [olan] varlıkların, [fizik dünyada] yaşayan varlıklardan daha farklı bir yerde bulunmadıklarını öne sürerler. Tek fark, 'frekans'larındadır, ki bu da bir pervanenin dönüşlerine benzetilebilir: Düşük hızlarda pervane bıçaklan görünür durumdadırlar, fakat yüksek hızlarda ortadan kaybolurlar. Psikoloji açısından bu husus, bilinçli ve bilinçdışına ait psişenin bir olduğu, fakat değişik enerji miktarlarınca ayrıldıkları anlamına gelecektir. Bilim bu ifade ile mutabık kalabilir ama, deneyime dayanmadığı için de bilinçdışının daha yüksek bir enerjiye sahip olduğu iddiasını kabul edemez.
"'Görünmeyenler' e göre, 'Oteki Dünya', zaman ve mekanın ölümlü insanlara empoze ettiği sınırlamalar olmaksızın, bır kozmosun ta kendisidir. Bu nedenden de [spatyoma] 'Engelsiz Evren' adı verilir. Dünyamız, bu daha yüksek düzenin içinde ihtiva olunur ve mevcudiyetini, başlıca, ölümlü insanın sınırlayıcı mekan ve zaman faktörlerine işlerlik kazandıran düşük bir 'frekans'a sahip olmasına borçludur. Sınırlamaları olmayan dünya ya 'Orthos' denilir, ki bu da 'doğru' ya da 'hakiki' dünya anlamına gelir. 'Öteki Dünya'ya ne kadar önem verildiği aşikardır. Ancak, şunu da vurgulamalıyız ki bu, bizim dünyamızın değerinin düşürülmesi demek değildir. Kahire'de Halifeler'in türbelenrini ziyaret ederken, Arap rehberlerimin bana sorduğu şu felsefi bilmece aklıma geliyor: 'Bu insanlardan hangisi daha akıllıdır: Evini en uzun süre dahilinde bulunacağı yerde inşa eden mi, yoksa sadece geçici bir süre için bulunacağı bir yerde inşa eden mi?' Bu sınırlı yaşamın, mümkün olduğunca dolu yaşanması gerektiğine dair Bn. Betty'nin hiç bir kuşkusu yoktur. Çünkü, hala daha bu dünyadayken maksimum bilincin edinilmesi, 'Orthos 'teki gelecek yaşam için gerekli bir şarttır. Bn. Betty, böylece, sadece Spiritüel felsefenin genel akımı ite değil, ayrıca, felsefeyi ölüme bir hazırlık olarak mütalaa eder Eflatun ile de uyuşmaktadır.
"Modern psikolojiyi, bu problemin bir çok kişi için, bilinç dışının çoğu kez kendisini inatçı bir şekilde hissettirdiği bir zaman olan, yaşamın ikinci yarısında ortaya çıktığı hususunu onaylayabilir. Bilinçdışı, rüyalar ülkesidir ve ilkel görüşe göre, rüyalar ülkesi, ayrıca, ölülerin ve ataların ülkesidir. Hakkında bildiklerimize göre; bilinçdışı qerçekten de mekan ve zamandan nispeten bağımsız gibidir ve aynen bu dünyanın 'Orthos'un içinde ihtiva olunması gibi, bilincin de bilinçdışının okyanusu ile çevrili olması fikrinin itiraz edilir bir yanı yoktur. Bilinçdışı, bilinmeyen bir genişliktedir ve muhtemelen bilinçten daha büyük bil öneme haizdir. Her halükarda, bilincin ilkel insanların ve primatların yaşamlarında oynadığı rol, bilinçdışının oynadığı role kıyasla önemsenemeyecek bir derecededir. Modern dünyamızdaki olaylar, beşeriyetin körlük içerisinde bir felaketten ôtekine sürüklendiğini gördüğümüz üzre, bilincin değerine ve iradenin özgürlüğüne olan inancı güçlendirecek şekilde düzenlenmemişlerdir.
Bilinç, muhakkak ki, en yüksek öneme haiz olmalıdır, çünkü özgürlüğün tek garantisi odur ve felaketten sakınmayı sadece o sağlar. Fakat bu, görüldüğü kadarıyla , şimdilik puslu bir ümit olmaktan öteye gidemez.
"Bn. Betty'nin hedefi, bilinci, 'Orthos' ile birleştirmek suretiyle, mümkün olduğunca uzaklara kadar genişletmektir. BL amaca yönelik olarak, bilinç, 'Görünmeyenler'in işbirliğini sağlamak üzere, bilinçdışına ait psişeyi dinlemeyi öğrenmelidir. Modern psikoterapinin hedefleri de buna benzer. Psikoterapi de bilinçli zihnin tek yanIılığını ve dar görüşlülüğünü, bilinçdışına ait bilgisini derinleştirmekle telafi etmeye çabalar.
"Ancak, emeçteki benzerlik, derin bir görüş ayrılığını" görmezlikten gelmemize yol açmamalıdır. Betty Kitapları'nın psikolojisi, özü bakımından, bilinçdışının içeriklerinin hepsini de dıştaki objelere yansıtıldığı bir görüş olan, ilkel insanların dünya görüşünden farklı değildir . İlkel bir insana bir 'ruh' gibi gelen, daha bilinçli bir seviyede soyut bir düşünce olabilir. Bu, aynen, ilk çağların tanrılarının, çağlımız başlangıcında psikolojik fikirlere dönüşmelerine benzer ilkel insanlar tarafından psikolojik faktörlerin bu şekilde yansıtılması, Spiritualizm ile Teozofi'de de geçerlidir. Yansıtmanın avantajı aşikardır. Yansıtılan içerik, gözle görülür bir şekilde 'oraqa', objededir ve daha ötede bir düşünmeyi gerektirmez. Fakat, bu yansıtma, bilinçdışını birazcık olsun bilince yaklaştırdığına göre, en azından hiç yoktan iyidir. Bay White'In kitabının bizi düşünmeye sevk ettiği muhakkaktır ama, sağladığı düşünme şekli psikolojik değildir; mekaniktir. Bu da, bu yansımaları bütünlemek işi ile karşı karşıya kaldığımızda pek yardımcı olmaz ...
Hindistan'ın eşki Başbakanı Pandit Jawarharlar Nehru, ölmeden az önce oldukça önemli bir açıklamada bulunmuştu: "Din ve politika çağını terk ediyoruz ve Bilim ve Spiritualizm çağına giriyoruz."
Hindistan parlamentosu üyelerinden biri, Profesör Einstein'a, üzerine eğildiği nükleer araştırma hakkında soru yönelttiğinde, Einstein şu yanıtı vermişti: "Ben, maddenin nerede bittiğini ve ruhun nerede başladığını gördüğümden dolayı Spiritüel bir çalışmayla meşgulüm."
Revelation for the New Age, London,Regency Press, 1967.
Fizik-Ötesi Olaylar ve Trans-Psişe Sorunu
"Bu parapsişik fenomenler, bir kural olarak, bir medyumun mevcudiyeti ile bağlantılı gibi görünmektedir. Edindiğim tecrübeye göre, bunlar, bilinç dışına ait kompleksIerin dışa yansıtılmış etkileridir. Ben şahsen bunların dışa doğru yansımalar olduğundan kesinlikle eminim. Bilinç dışına ait kompleksIerin telepatik etkilerini ve ayrıca, bir takım parapsişik fenomenleri tekrar tekrar gözlemledim. Fakat, bütün bunlarda, gerçek ruhların mevcudiyetine dair hiç bir kanıt göremiyorum ve böyle kanıtlar ortaya çıkana kadar bütün bu sahayı psikolojinin bir uzantısı olarak mütalaa etmeliyim."
Ünlü psikanalist C.G. Jung, 1919 yılında yazdığı bu satırları ihtiva eden yazısının, 1948 yılında Zurich'de yayımlanan "Rüyaların Psişik Enerjisi ve Mahiyeti Üzerine" (Über psychische Energetik und das Wesen der Traurne) adlı kitabında çıkan, gözden geçirilmiş ve genişletilmiş versiyonunda bir dipnot düşerek üstteki ifadesini değiştiren şu ilginç açıklamayı yapmaktadır;
"Elli yıldır bir çok kişiden ve ülkeden psikolojik deneyimler topladıktan sonra, artık, 1919'da bu satırları yazdığım zamanki kadar kendimden emin değilim. Kısacası, söz konusu olayların üzerine tamamıyla psikolojik bir yaklaşımla eğilmenin yeteri olacağından kuşkuluyum. Sadece, parapsikolojik buluşlar, değil, bunların yanısıra, "Psişe'nin Tabiatı Uzerine" (On ttıe Nature of the Psyche) adlı kitabımda özetlenmiş olan kendi kuramsal düşüncelerim de beni, nükleer fiziğin sahası ile mekan zaman sürekliliği kavramına değinen belirli postülalara sürükledi. Bu da, psişe'nin hemen temelinde yatan 'transpsişik-qerçek' sorununu ortaya çıkarmaktadır."
Psikoloji ve Spiritualizm'de Bilinç Tezahürleri
Steward Edward White (1873-1946), yaşamının son yıllarında Spiritualizm'le ilgilenmiş ve bir medyum olan hanımı Bn. Betty ve Spiritualizm üzerine bazı kitaplar yazmış, Amerikalı bir yazardı. Bu kitaplar arasında, "Betty'nin Kitabı" (The Betty Book, 1937); "Bilinmeyenin Ote Yakasında" (Across the Unknown, 1939); "Bildiğim Yol" (The Road i Know, 1942) gibi örneklere rastlıyoruz. 1940 yılında New York'ta yayımlanan "Engelsiz Evren" (The Unbstructsd Universe) adlı kitabının Temmuz 1948'de Zurich'te yayımlanana Almanca baskısında (Unelnqeschranktes Weltall), Cari Gustav Jung'un bir önsözü yer alıyordu. Aynı yazı, daha sonra, "Psikoloji ve Spiritualizm" adı altında bir dergide yayımlandı: "Psychologie und Spiritismus" Neue Schweizer Rundschau, Vol. 16, NO.7 (Nov.1948), p.430.
Aşağıda Jung'un bu yazısından aktarılan bir bölüm yer almaktadır:
" ... Bn. Betty White'in faaliyetinin eğitici karakteri, esas İtibariyle, Spiritualist edebiyatın genel mahiyetinden farklı değildir. 'Ruhlar' , insanın bilincini geliştirmeye ve biliçdışıyla birleştirmeye çabalarlar ve Bn. Betty de kendi açısından, aynı amaca yönelik uğraşlar içerisindedir. Amerikan spiritualizmi'nin başlangıç yıllarının, 19. Yüzyıl'ın ortasında Bilimsel Materyalizmin gelişme yılları ile aynı zamana rastlaması, oldukça ilginçtir. Bu. durumda, bütün biçimleriyle Spiritualizm, 'dengeleyici' bir anlam taşır. Şu da unutulmamalıdır ki, işlerinin son derece ehil olan bir çok bilim adamı, doktor ve filozof, 'psişe 'nin madde üzerindeki kendine özgü etkisini gözler önüne seren belirli fe nomenlerin gerçekliğini onaylamışlardır. Bu kişiler arasında de ha az tanınan bir çok adın yanısıra, Friedrich Zöllner, Williarr. Crookes, Alfred Richet, Camiile Flammarion, Giovanni Setıle perelli. Sir Oliver Lodge ve Zurich li psikiyatr Eugen Bleuler'i sayabiliriz. Ben şahsen, bu alanda orijinal herhangi bir araştırmayla temayüz etmiş değilim ama, bu tür fenomenlerin, qerçekliklerine tamamen kanaat getirmeme yetecek kaderini qözlemlemiş olduğumu tereddüt etmeksizin beyan edebilirim. Be· nim için bu fenomenler açıklanamaz mahiyettedirler ve bu yüzden de bilinen yorumların herhangi birinin lehinde karar verecek durumda değilim
"Bu kitabın okuyucusunu etkilemek istemem ama, kitabın ortaya koyduğu sorunlara dikkati çekmekten de kendimi alıkoyamam. Her şeyin ötesinde bahsedilmeye değer gördüğüm husus -özellikle, yazarın Modern Psikoloji'ye ait hiç bir bilqisinin olmadığı gerçeği göz önüne alındığında-, 'Görünmeyenler'in 'psişe'ye ait enerjetik bir kavramı onayladıklarıdır. Bu kavramın, en son psikolojik bulgularla ortak bir çok noktası vardır. Aradaki benzerlik, 'frekans' duşüncesinde ortaya çıkmaktadır. Fakat burada, gözden kaçrılmaması gereken bir farklılığa rastlıyoruz. Psikoloğun, bilincinin bilinçdışından daha yüksek bir enerjiye sahip olduğunu varsaymasına karşılik, 'Görünmeyenler', aramızdan ayrılanların ruhlarına yaşayan 'psişie'ninkinden daha yüksek bir 'frekans' atfederler. Ancak, her iki alanda da enerji kavramının kullanılıyor olmasına pek fazla önem vermemeliyiz. Çünkü, bu, tüm modern bilimlerde temel bir düşünce kategorisidir. .
' Görünmeyenler', bilinç dünyamız ile 'Öteki Dünya'nın [Ahret: Spatyom] birlikte tek bir Kozmos oluşturdukları ve bunun sonucunda da [fizik dünyaya] ölü [olan] varlıkların, [fizik dünyada] yaşayan varlıklardan daha farklı bir yerde bulunmadıklarını öne sürerler. Tek fark, 'frekans'larındadır, ki bu da bir pervanenin dönüşlerine benzetilebilir: Düşük hızlarda pervane bıçaklan görünür durumdadırlar, fakat yüksek hızlarda ortadan kaybolurlar. Psikoloji açısından bu husus, bilinçli ve bilinçdışına ait psişenin bir olduğu, fakat değişik enerji miktarlarınca ayrıldıkları anlamına gelecektir. Bilim bu ifade ile mutabık kalabilir ama, deneyime dayanmadığı için de bilinçdışının daha yüksek bir enerjiye sahip olduğu iddiasını kabul edemez.
"'Görünmeyenler' e göre, 'Oteki Dünya', zaman ve mekanın ölümlü insanlara empoze ettiği sınırlamalar olmaksızın, bır kozmosun ta kendisidir. Bu nedenden de [spatyoma] 'Engelsiz Evren' adı verilir. Dünyamız, bu daha yüksek düzenin içinde ihtiva olunur ve mevcudiyetini, başlıca, ölümlü insanın sınırlayıcı mekan ve zaman faktörlerine işlerlik kazandıran düşük bir 'frekans'a sahip olmasına borçludur. Sınırlamaları olmayan dünya ya 'Orthos' denilir, ki bu da 'doğru' ya da 'hakiki' dünya anlamına gelir. 'Öteki Dünya'ya ne kadar önem verildiği aşikardır. Ancak, şunu da vurgulamalıyız ki bu, bizim dünyamızın değerinin düşürülmesi demek değildir. Kahire'de Halifeler'in türbelenrini ziyaret ederken, Arap rehberlerimin bana sorduğu şu felsefi bilmece aklıma geliyor: 'Bu insanlardan hangisi daha akıllıdır: Evini en uzun süre dahilinde bulunacağı yerde inşa eden mi, yoksa sadece geçici bir süre için bulunacağı bir yerde inşa eden mi?' Bu sınırlı yaşamın, mümkün olduğunca dolu yaşanması gerektiğine dair Bn. Betty'nin hiç bir kuşkusu yoktur. Çünkü, hala daha bu dünyadayken maksimum bilincin edinilmesi, 'Orthos 'teki gelecek yaşam için gerekli bir şarttır. Bn. Betty, böylece, sadece Spiritüel felsefenin genel akımı ite değil, ayrıca, felsefeyi ölüme bir hazırlık olarak mütalaa eder Eflatun ile de uyuşmaktadır.
"Modern psikolojiyi, bu problemin bir çok kişi için, bilinç dışının çoğu kez kendisini inatçı bir şekilde hissettirdiği bir zaman olan, yaşamın ikinci yarısında ortaya çıktığı hususunu onaylayabilir. Bilinçdışı, rüyalar ülkesidir ve ilkel görüşe göre, rüyalar ülkesi, ayrıca, ölülerin ve ataların ülkesidir. Hakkında bildiklerimize göre; bilinçdışı qerçekten de mekan ve zamandan nispeten bağımsız gibidir ve aynen bu dünyanın 'Orthos'un içinde ihtiva olunması gibi, bilincin de bilinçdışının okyanusu ile çevrili olması fikrinin itiraz edilir bir yanı yoktur. Bilinçdışı, bilinmeyen bir genişliktedir ve muhtemelen bilinçten daha büyük bil öneme haizdir. Her halükarda, bilincin ilkel insanların ve primatların yaşamlarında oynadığı rol, bilinçdışının oynadığı role kıyasla önemsenemeyecek bir derecededir. Modern dünyamızdaki olaylar, beşeriyetin körlük içerisinde bir felaketten ôtekine sürüklendiğini gördüğümüz üzre, bilincin değerine ve iradenin özgürlüğüne olan inancı güçlendirecek şekilde düzenlenmemişlerdir.
Bilinç, muhakkak ki, en yüksek öneme haiz olmalıdır, çünkü özgürlüğün tek garantisi odur ve felaketten sakınmayı sadece o sağlar. Fakat bu, görüldüğü kadarıyla , şimdilik puslu bir ümit olmaktan öteye gidemez.
"Bn. Betty'nin hedefi, bilinci, 'Orthos' ile birleştirmek suretiyle, mümkün olduğunca uzaklara kadar genişletmektir. BL amaca yönelik olarak, bilinç, 'Görünmeyenler'in işbirliğini sağlamak üzere, bilinçdışına ait psişeyi dinlemeyi öğrenmelidir. Modern psikoterapinin hedefleri de buna benzer. Psikoterapi de bilinçli zihnin tek yanIılığını ve dar görüşlülüğünü, bilinçdışına ait bilgisini derinleştirmekle telafi etmeye çabalar.
"Ancak, emeçteki benzerlik, derin bir görüş ayrılığını" görmezlikten gelmemize yol açmamalıdır. Betty Kitapları'nın psikolojisi, özü bakımından, bilinçdışının içeriklerinin hepsini de dıştaki objelere yansıtıldığı bir görüş olan, ilkel insanların dünya görüşünden farklı değildir . İlkel bir insana bir 'ruh' gibi gelen, daha bilinçli bir seviyede soyut bir düşünce olabilir. Bu, aynen, ilk çağların tanrılarının, çağlımız başlangıcında psikolojik fikirlere dönüşmelerine benzer ilkel insanlar tarafından psikolojik faktörlerin bu şekilde yansıtılması, Spiritualizm ile Teozofi'de de geçerlidir. Yansıtmanın avantajı aşikardır. Yansıtılan içerik, gözle görülür bir şekilde 'oraqa', objededir ve daha ötede bir düşünmeyi gerektirmez. Fakat, bu yansıtma, bilinçdışını birazcık olsun bilince yaklaştırdığına göre, en azından hiç yoktan iyidir. Bay White'In kitabının bizi düşünmeye sevk ettiği muhakkaktır ama, sağladığı düşünme şekli psikolojik değildir; mekaniktir. Bu da, bu yansımaları bütünlemek işi ile karşı karşıya kaldığımızda pek yardımcı olmaz ...
Kaynak; Spiritoloji, Bilim Araştırma Merkezi