" Hissedebileceğimiz en derin ve en güzel duygu, mistiklerin anlattıklarındadır. Onlar, bütün gerçek bilimlerin tohum ekicileridir. Kim bu duyguya yabancıysa, kim ona uzun zamandan beri hayranlık ve büyük bir saygı duymuyorsa, o hemen hemen ölüdür."Albert EINSTEIN
Dethlefsen, Thorwald. Das Leben nach dem Leben, München, Heyne Bücher, 1976.
Hem ateşli bir Spiritualist, hem de bir bilim öğretmeni olarak, çoğu kez Spiritualizm'in bir bilim olduğu iddiasının doğrulanıp doğrulanamayacağını merak eder dururum. Spiritualizm'in sağlam felsefi kavramları akla getirdiğini ve derin bir dini anlamı olduğunu kabul ediyor ve onaylıyorum. Ancak, acaba, bir bilim olarak sınıflandırılabilecek yeterliğe henüz ulaşabilmiş midir?
Bu soruyu sorarken, şu ihtimali de aklımızdan çıkarmamalıyız ki, henüz keşfedilmemiş tekniklerin, yordamların ışığı altında Spiritualizm, çeşitli bilim dallarına uygulanan ve bilim çevrelerince geçerli addedilen kriterlere uyacak bir duruma gelebilir. Faka1 kanımca, böyle bir sonuç, gelecekteki gelişmelere bağlıdır. Herhalükarda, Spiritualistlerin, davalarını mümkün olduğu kadar bilimsel bir tarzda sunmaları önemlidir. Bunu gerçekleştirebilmek için de, bilimsel araştırmanın mahiyeti hakkında bilgi sahibi olunmak gerekir. Spiritualistler, kendilerini eleştirenleri ve muhaliflerini, onların kendi fikir alanında karşılamaya hazırlanmalı ve günümüzde artık, Spiritualizm'in savlarını bilimsel olarak onaylayan bir çok çağdaş bilim adamının değişmekte olan tutumundan haberdar olmalıdırlar.
"Bilim" kelimesinin temeldeki anlamı "bilgi"dir: Yani, bir şeyi diğer bir şeyden ayırt etme yeteneğidir. Bu gün, "bilim" kelimesi, gerçeklerin doğru olarak gözlemlenmesine dayanan her hangi bir koordine bilgiler sistemini ve bunların genel prensipler ya da "yasalar" ile olan bağlantısını tanımlamak için kullanılmaktadır.
Herhangi bir bilimsel araştırmada ilk etap, gözlemlenmiş gerçekleri soruşturmak ve dikkatle kaydetmektir. Daha sonra bu hususlar derinlemesine gözden geçirilir ve bunu, açık ve kesin olarak belirtilen açıklamalar izler; açıklamalar ise, çoğunlukla, sonradan gelecek muhakemeler için bir temel oluştursun diye kurulan bir hipotezin ya da varsayımın beyanıyla sonuçlanırlar. Bu hipotezin geçerliliğini denemek için, gözlemlerin ve deneylerin yapılmasına devam edilir. İlerki safhadaki bu gözlemlerin analizleri, orijinal hipotezi onayladığı taktirde, bu hipotez bir gerçeğin beyanı olarak kabul edilir.
Ancak, bundan önce bir çok fikri gerçek olarak kabul eden bilim, günümüzde artık, vardığı sonuçları, sadece deneme kabilinden olan ve böylece de ilerki araştırmaların sonucunda ortaya çıkabilecek muhtemel bir tashihe açık bulunan sonuçlar olarak nitelendirme eğilimindedir. Johc Dalton'un atom teorisini ortaya koyduğu (1804) atom kavramının nükleer fizikçilerce yapılan daha sonraki keşiflerin ıŞığı altında reddedilmesi, modern bilimsel düşüncede meydana gelen değişikliklere verilecek örneklerden sadece biridir.
Şunu unutmamalıyız ki, biyoloji gibi doğa bilimlerinde çoğu deney sırasında, örneğin; sıcaklık, rutubet, ışık şiddeti, vb. sürekli olarak değişiklik gösteren çevre şartlarını göz önünde bulundurmak zorunda kalırız. Böylece, canli organizmaların incelenmesi söz konusu olduğunda, bir çok faktörün deneysel sonuçları etkileyebileceği ortaya çıkmaktadır. Bir kelebeğin, günün belirli bir saatinde ya da katı deneysel şartlar altında kozasından çıkmasını bekleyemeyiz! Bu durum, çoğu kez 'ısmarlama' sonuçlar oluşturan fiziki bilim deneylerine belirgin bir şekilde ters düşmektedir.
Psişik fenomenlerin ima ettiği gerçeklerin kabulü, gözlemlenen hususlara olduğu kadar, kişisel deneyimlere de bağlı gibi görünmekte ve çoğu kez, sübjektif bir zihni faktörü kapsamaktadır. Psişik araştırmanın henüz başlangıç yıllarında Sir Oliver Lodge ile Profesör Charles Richet'in birlikte yürüttükleri çalışmalar sırasında, Lodge "ölüm ötesi yaşam"ın muhtemel bir hipotez olduğu sonucuna varırken, Richet de birbirinin aynı olan fenomenlerin "ölüm ötesi yaşam"ın tartışma götürmez belirtileri olduğunu bir türlü kabul edemiyordu. Tanık olduğu fenomenler Richet'e, bir fizyolog olarak uzun yıllar boyunca edindiği tecrübeyle çelişiyorlarmış gibi geliyordu!
Bir bilim adamı belirli bir fenomeni 'anladığını' beyan ettiği zaman, bu sadece, söz konusu fenomeni, iyice tanımlanmış bir yasaya dayanılarak ifade edilebilen ve görünürde mantıki olan bir tezahür düzeni içerisinde uygunca oturtabildiğini ima ediyor demektir. Böyle bir yasa mutlak hakikat değildir; zamanında bilindikleri ve 'anlaştıkları kadarıyla gerçekleri özetleyen veciz bir genellemedir. Daha sonraki bulguların getirdikleriyle artacak bilgi ve tecrübenin ışığı altında bu yasa hatırı sayılır bir şekilde tashih edilebilir ya da hatta reddedilebilir.
Eski teorilere karşı çıkan yeni teoriler ileri sürüldüğünde, iki düşünce ekolünün birbiriyle anlaşmazlığa düşmesi kaçınılmaz olur. İşte o zaman, karşıt görüşlü gruplar arasındaki tartışmalar, bazı bilim adamlarının kendilerinin, önceki teorilerini korumaya ve yeni kavramları incelemeyi reddetmeye çabaladıkları sürece bilimsel olmadıklarını belirtme.ye yararlar. Hakiki bir bilim adamı, ortadaki qerçeklere ait kesin ve nihai görüşün kendi görüşü olduğuna hiç bir zaman güvenmemelidir. Daima keşfedilecek yeni ufuklar mevcuttur. Günümüzde yeni bir bilim adamı türünün ortaya çıkmakta olduğunu ve artık, ehliyetli bir çok bilim adamının, kendileri kadar açık fikirli olmayan bazı çağdaşlarının statik fikirlerini kınayacak cesareti gösterdiklerini gözlemlemek güven vericidir.
1951 yılında Nobel ödüllü fizikçi Erwin Schrödinger, gerçeğin hakiki bir modeli bulunmadığını belirtmişti. Fiziğin yanısıra parapsikolojiyle de ilgilenen Arthur Koestler, insanlar arasında yaygın olan ve uzun bir süredir kabul edilegelen görüşlere uymuyor gibi görünen hususları inkar etmek şeklinde tezahür eden bir uygulamanın yorumunu yaparak, şunları söylüyordu:
"Bunu daimadan başka bir şey değil' sözünün mevcudiyetine bakarak meydana çıkarabilirsiniz. Yapılan tariflere qôre; insan, karmaşık bir biyo-kimyasal sistemden başka bir şey değildir' ya da bir kopmüterden başka bir şey değildir.' Bu düşüncenin tümü, fizikçinin çoktan beridir terkettiği 19. Yüzyıl fiziğinden kalmadır."
Kimya ya da fizik gibi fiziki bilimlerde, bir hipotezin denenmesi nispeten açık ve seçik bir işlemdir. Fakat, aynı 'bilimsel metod' psişik fenomenlerin incelenmesi için kullanıldığında görüldü ki, araştırmacının o anda takındığı tavırlar, ulaşılan sonuçlar üzerinde belirgin bir etki oluşturabiliyorlar.
Ingiliz bilim dergisi New Scientist'in 25 Nisan 1974 tarihli sayısında, "Psiko-enerjetik resimler intimal dahili mi?" ("Are psycho-energetic pictures possible?") başlığı altında yayımlanan bir yazı, Kirlian Fotoğrafçılığı konusunu işliyordu. Bu yazıda yer alan yorumlardan bazıları, Spiritualistler açısından özellikle ilginçtir:
" ... bu durumda izleyeceğimiz en iyi yol, iyi planlanmış bil deneyin yürütülmesi sırasında, olumlu ve destekleyici bir tavır takınmak ve eleştirici görüşlerimizi ve kuşkularımızı sonraya, ilgili donelerin üzerinde fikir yürüteceğimiz zamana saklamak olacaktır ... Parapsikoloji araştırmaları yapanların çoğunun, 'inananlar' kategorisine dahil edilebilmelerinin nedeni de budur.
"Olumlu sonuçlar tezahür ettirebilme şansına sahip olmak istiyorlarsa, 'inanan' kişiler olmak zorundadırlar. Tabii, ayrıca, iyi gelişmiş bir eleştiri yeteneğine ve kendilerinin elde ettikleri donelerin anlam ve yeterliğini değerlendirmek için uygun olan zamanda bu yeteneği kullanacak kişisel dürüstlüğe sahip olmalıdırlar." .
Bu makalenin yazarı, ayrıca, 'bilimsel metod'un, bir deney sırasında bilim adamının aşırı derecede objektif ve eleştirici olmasını gerektirmediğine de değinmektedir. Modern bilim düşünürlerimizin çoğunun, araştırmaları sırasında taraf tutucu olmamanın ve açık fikirlilik göstermenin gerekliliğini giderek farkediyor olmaları ne kadar güven verici bir husustur.
"Spiritualizm bir bilim midir?" Bu sorunun yanıtı, soruyu soranın bitimin ne olduğuna dair kabul ettiği tanıma bağlı gibi görünmektedir. Spiritualizm'in fizik dünya ve fizik yaşam ötesine dair derin hakikatleri ortaya koyduğundan ben şahsen eminim. Zaten bu gün için, klasik bilimlerce benimsenen katı kriterlerin Spiritualizm'e de uygulanabileceği iddası tartışma götürür bir görüştür. Belki de yukardaki soruyu şu şekilde değiştirerek sormak gerekir:
Spiritualizm bir bilim haline gelecek midir?" İşte bu soruya şu yanıtı verebiliriz: "Evet!"
" Hissedebileceğimiz en derin ve en güzel duygu, mistiklerin anlattıklarındadır. Onlar, bütün gerçek bilimlerin tohum ekicileridir. Kim bu duyguya yabancıysa, kim ona uzun zamandan beri hayranlık ve büyük bir saygı duymuyorsa, o hemen hemen ölüdür." Albert EINSTEIN
Dethlefsen, Thorwald. Das Leben nach dem Leben, München, Heyne Bücher, 1976.
Hem ateşli bir Spiritualist, hem de bir bilim öğretmeni olarak, çoğu kez Spiritualizm'in bir bilim olduğu iddiasının doğrulanıp doğrulanamayacağını merak eder dururum. Spiritualizm'in sağlam felsefi kavramları akla getirdiğini ve derin bir dini anlamı olduğunu kabul ediyor ve onaylıyorum. Ancak, acaba, bir bilim olarak sınıflandırılabilecek yeterliğe henüz ulaşabilmiş midir?
Bu soruyu sorarken, şu ihtimali de aklımızdan çıkarmamalıyız ki, henüz keşfedilmemiş tekniklerin, yordamların ışığı altında Spiritualizm, çeşitli bilim dallarına uygulanan ve bilim çevrelerince geçerli addedilen kriterlere uyacak bir duruma gelebilir. Faka1 kanımca, böyle bir sonuç, gelecekteki gelişmelere bağlıdır.
Herhalükarda, Spiritualistlerin, davalarını mümkün olduğu kadar bilimsel bir tarzda sunmaları önemlidir. Bunu gerçekleştirebilmek için de, bilimsel araştırmanın mahiyeti hakkında bilgi sahibi olunmak gerekir. Spiritualistler, kendilerini eleştirenleri ve muhaliflerini, onların kendi fikir alanında karşılamaya hazırlanmalı ve günümüzde artık, Spiritualizm'in savlarını bilimsel olarak onaylayan bir çok çağdaş bilim adamının değişmekte olan tutumundan haberdar olmalıdırlar.
"Bilim" kelimesinin temeldeki anlamı "bilgi"dir: Yani, bir şeyi diğer bir şeyden ayırt etme yeteneğidir. Bu gün, "bilim" kelimesi, gerçeklerin doğru olarak gözlemlenmesine dayanan her hangi bir koordine bilgiler sistemini ve bunların genel prensipler ya da "yasalar" ile olan bağlantısını tanımlamak için kullanılmaktadır.
Herhangi bir bilimsel araştırmada ilk etap, gözlemlenmiş gerçekleri soruşturmak ve dikkatle kaydetmektir. Daha sonra bu hususlar derinlemesine gözden geçirilir ve bunu, açık ve kesin olarak belirtilen açıklamalar izler; açıklamalar ise, çoğunlukla, sonradan gelecek muhakemeler için bir temel oluştursun diye kurulan bir hipotezin ya da varsayımın beyanıyla sonuçlanırlar. Bu hipotezin geçerliliğini denemek için, gözlemlerin ve deneylerin yapılmasına devam edilir. İlerki safhadaki bu gözlemlerin analizleri, orijinal hipotezi onayladığı taktirde, bu hipotez bir gerçeğin beyanı olarak kabul edilir.
Ancak, bundan önce bir çok fikri gerçek olarak kabul eden bilim, günümüzde artık, vardığı sonuçları, sadece deneme kabilinden olan ve böylece de ilerki araştırmaların sonucunda ortaya çıkabilecek muhtemel bir tashihe açık bulunan sonuçlar olarak nitelendirme eğilimindedir. Johc Dalton'un atom teorisini ortaya koyduğu (1804) atom kavramının nükleer fizikçilerce yapılan daha sonraki keşiflerin ıŞığı altında reddedilmesi, modern bilimsel düşüncede meydana gelen değişikliklere verilecek örneklerden sadece biridir.
Şunu unutmamalıyız ki, biyoloji gibi doğa bilimlerinde çoğu deney sırasında, örneğin; sıcaklık, rutubet, ışık şiddeti, vb. sürekli olarak değişiklik gösteren çevre şartlarını göz önünde bulundurmak zorunda kalırız. Böylece, canli organizmaların incelenmesi söz konusu olduğunda, bir çok faktörün deneysel sonuçları etkileyebileceği ortaya çıkmaktadır. Bir kelebeğin, günün belirli bir saatinde ya da katı deneysel şartlar altında kozasından çıkmasını bekleyemeyiz! Bu durum, çoğu kez 'ısmarlama' sonuçlar oluşturan fiziki bilim deneylerine belirgin bir şekilde ters düşmektedir.
Psişik fenomenlerin ima ettiği gerçeklerin kabulü, gözlemlenen hususlara olduğu kadar, kişisel deneyimlere de bağlı gibi görünmekte ve çoğu kez, sübjektif bir zihni faktörü kapsamaktadır. Psişik araştırmanın henüz başlangıç yıllarında Sir Oliver Lodge ile Profesör Charles Richet'in birlikte yürüttükleri çalışmalar sırasında, Lodge "ölüm ötesi yaşam"ın muhtemel bir hipotez olduğu sonucuna varırken, Richet de birbirinin aynı olan fenomenlerin "ölüm ötesi yaşam"ın tartışma götürmez belirtileri olduğunu bir türlü kabul edemiyordu. Tanık olduğu fenomenler Richet'e, bir fizyolog olarak uzun yıllar boyunca edindiği tecrübeyle çelişiyorlarmış gibi geliyordu!
Bir bilim adamı belirli bir fenomeni 'anladığını' beyan ettiği zaman, bu sadece, söz konusu fenomeni, iyice tanımlanmış bir yasaya dayanılarak ifade edilebilen ve görünürde mantıki olan bir tezahür düzeni içerisinde uygunca oturtabildiğini ima ediyor demektir. Böyle bir yasa mutlak hakikat değildir; zamanında bilindikleri ve 'anlaştıkları kadarıyla gerçekleri özetleyen veciz bir genellemedir. Daha sonraki bulguların getirdikleriyle artacak bilgi ve tecrübenin ışığı altında bu yasa hatırı sayılır bir şekilde tashih edilebilir ya da hatta reddedilebilir.
Eski teorilere karşı çıkan yeni teoriler ileri sürüldüğünde, iki düşünce ekolünün birbiriyle anlaşmazlığa düşmesi kaçınılmaz olur. İşte o zaman, karşıt görüşlü gruplar arasındaki tartışmalar, bazı bilim adamlarının kendilerinin, önceki teorilerini korumaya ve yeni kavramları incelemeyi reddetmeye çabaladıkları sürece bilimsel olmadıklarını belirtme.ye yararlar. Hakiki bir bilim adamı, ortadaki qerçeklere ait kesin ve nihai görüşün kendi görüşü olduğuna hiç bir zaman güvenmemelidir. Daima keşfedilecek yeni ufuklar mevcuttur.
Günümüzde yeni bir bilim adamı türünün ortaya çıkmakta olduğunu ve artık, ehliyetli bir çok bilim adamının, kendileri kadar açık fikirli olmayan bazı çağdaşlarının statik fikirlerini kınayacak cesareti gösterdiklerini gözlemlemek güven vericidir.
1951 yılında Nobel ödüllü fizikçi Erwin Schrödinger, gerçeğin hakiki bir modeli bulunmadığını belirtmişti. Fiziğin yanısıra parapsikolojiyle de ilgilenen Arthur Koestler, insanlar arasında yaygın olan ve uzun bir süredir kabul edilegelen görüşlere uymuyor gibi görünen hususları inkar etmek şeklinde tezahür eden bir uygulamanın yorumunu yaparak, şunları söylüyordu:
"Bunu daimadan başka bir şey değil' sözünün mevcudiyetine bakarak meydana çıkarabilirsiniz. Yapılan tariflere qôre; insan, karmaşık bir biyo-kimyasal sistemden başka bir şey değildir' ya da bir kopmüterden başka bir şey değildir.' Bu düşüncenin tümü, fizikçinin çoktan beridir terkettiği 19. Yüzyıl fiziğinden kalmadır."
Kimya ya da fizik gibi fiziki bilimlerde, bir hipotezin denenmesi nispeten açık ve seçik bir işlemdir. Fakat, aynı 'bilimsel metod' psişik fenomenlerin incelenmesi için kullanıldığında görüldü ki, araştırmacının o anda takındığı tavırlar, ulaşılan sonuçlar üzerinde belirgin bir etki oluşturabiliyorlar.
Ingiliz bilim dergisi New Scientist'in 25 Nisan 1974 tarihli sayısında, "Psiko-enerjetik resimler intimal dahili mi?" ("Are psycho-energetic pictures possible?") başlığı altında yayımlanan bir yazı, Kirlian Fotoğrafçılığı konusunu işliyordu. Bu yazıda yer alan yorumlardan bazıları, Spiritualistler açısından özellikle ilginçtir:
" ... bu durumda izleyeceğimiz en iyi yol, iyi planlanmış bil deneyin yürütülmesi sırasında, olumlu ve destekleyici bir tavır takınmak ve eleştirici görüşlerimizi ve kuşkularımızı sonraya, ilgili donelerin üzerinde fikir yürüteceğimiz zamana saklamak olacaktır ... Parapsikoloji araştırmaları yapanların çoğunun, 'inananlar' kategorisine dahil edilebilmelerinin nedeni de budur.
"Olumlu sonuçlar tezahür ettirebilme şansına sahip olmak istiyorlarsa, 'inanan' kişiler olmak zorundadırlar. Tabii, ayrıca, iyi gelişmiş bir eleştiri yeteneğine ve kendilerinin elde ettikleri donelerin anlam ve yeterliğini değerlendirmek için uygun olan zamanda bu yeteneği kullanacak kişisel dürüstlüğe sahip olmalıdırlar." .
Bu makalenin yazarı, ayrıca, 'bilimsel metod'un, bir deney sırasında bilim adamının aşırı derecede objektif ve eleştirici olmasını gerektirmediğine de değinmektedir. Modern bilim düşünürlerimizin çoğunun, araştırmaları sırasında taraf tutucu olmamanın ve açık fikirlilik göstermenin gerekliliğini giderek farkediyor olmaları ne kadar güven verici bir husustur.
"Spiritualizm bir bilim midir?" Bu sorunun yanıtı, soruyu soranın bitimin ne olduğuna dair kabul ettiği tanıma bağlı gibi görünmektedir. Spiritualizm'in fizik dünya ve fizik yaşam ötesine dair derin hakikatleri ortaya koyduğundan ben şahsen eminim. Zaten bu gün için, klasik bilimlerce benimsenen katı kriterlerin Spiritualizm'e de uygulanabileceği iddası tartışma götürür bir görüştür. Belki de yukardaki soruyu şu şekilde değiştirerek sormak gerekir:
Spiritualizm bir bilim haline gelecek midir?"
İşte bu soruya şu yanıtı verebiliriz:
"Evet!"
Kaynak; Spiritoloji, Bilim Araştırma Merkezi