Normal 0 21 false false false MicrosoftInternetExplorer4 /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;}
Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir diye başlıyor. Ama sevgi
nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz diye soruyor. Sonra anlatmaya
başlıyor: Sevgi üç türlüdür. Birincinin adı "Eğer" türü sevgi. Belli
beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar.
Örnekler veriyor: eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer
başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim
beklentilerimi karşılarsan seni severim.Birinci tür: Bir şarta bağlı
sevgi en çok rastlanan sevgi türü budur
diyor.Karşılık bekleyen sevgi. Sevenini, istediği bir şeyin
sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu diyor
yazar. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı
bir şey kazanmaktır. Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü
sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin
o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik
görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler
gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi nefrete
dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer"
türüne rastlanıyor. Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo
Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için
çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama
başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü
hafifletmek için bir haftalığına kaplıcalarına gidiyor. Eve
döndüğünde babası öfkeyle sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan
Hakone'ye gittin? diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba vaktiyle sende
bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini
anlatmıştın diyor. Baba daha çok kızarak delikanlıyı tokatlıyor.
Çocuk da intihar ediyor. Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi
sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı diyor yazar. Delikanlı
babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine
bağlı olduğunu anlamıştı. İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir
sevgi arayışı içindeler aslında. Bu sevginin varlığını ve nerede
aranması gerektiğini bilmek bu genç adamın yaptığı gibi yaşamı
sürdürmekle ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı
karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir diyor Masumi Toyotome.
İlginç değil mi? İkinci sevgi türü"Çünkü" türü
Sevgi bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür
sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey
yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir
niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi? Seni seviyorum. Çünkü çok
güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o
kadar zengin, o kadar ünlüsün ki. Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar
güven veriyorsun. Seni seviyorum. Çünkü beni üstü açık arabanla, o
kadar romantik yerlere götürüyorsun ki. Yazar, Çünkü türü sevginin
Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi bir
beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline
gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden
sevilmemiz hoş bir şeydir egomuzu okşar. Bu tür olduğumuz gibi
sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu
tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin
düşünürseniz, bu türün Eğer türünden temelde pek farklı olmadığını
görürsünüz. Kaldı ki bu tür sevgi de, yükler getirir insana.
İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler.
Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek
niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı
zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından
korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve
rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler.
Sınıfının en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si
ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın
kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. O zaman bu tür sevgide
güven duygusu bulunabilir mi diye soruyor Toyotome. Çünkü türü sevgi
de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz diyor. Bu tür sevginin güven
duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var. Birincisi; acaba bizi
seven kişinin düşündüğü kişi miyiz korkusu. Tüm insanların iki yani
vardır. Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği.
İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse
korkusu buradan doğar. İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve
insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir. Japonya'da bir
temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla
parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişana bozup
onu terk etmiş. Daha acısı ayni kentte oturan anne ve babası,
hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını.
Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne kurulmuş
olduğundan bir günde ölmüş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış.
Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş... Japon yazar toplumlardaki
sevgilerin çoğu "Çünkü" türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı
konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor.
işte sevgilerin en gerçeği:Üçüncü tür sevgi: "Rağmen"
Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey
beklenmediği için? Eğer türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin
çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak
almadığı için Çünkü türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide,
insan Bir şey olduğu için değil, Bir şey olmasına rağmen sevilir.
Güzelliğe bakar mısınız? Rağmen sevgi. Esmeralda, Quasimodo'yu
dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına Rağmen sever. Asil,
yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına rağmen
tapar. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı
olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılanması
şartı ile. Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek
sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü
huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, o haliyle
sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en
değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar yüreklerin en çok susadığı
sevgi budur diyor. Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi
sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da
ünden daha önemlidir. Bunun böyle olduğundan nasıl emin
olursunuz?
"Tahoma" size="2">Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet
ediyor. Şu soruma cevap verin diyor. Kalbinizin derinliklerinde,
dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini
düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne
olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize yaşamamın ne yararı
var diye sormaz miydiniz? Devam ediyor Toyotome: Şu anda en
sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini
anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez
miydi. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi? Diyelim sıradan bir
yaşamınız var. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve
doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatinizi
nasıl yaşardınız? diye soruyor ve yanıtlıyor: Öyleleri ya iyice
umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan
ölü haline geliyorlar. hem de nasıl iddialı savunuyor Rağmen
sevgiyi. Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni Rağmen türü
sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza
inancınızdır. Son sözlerinde biraz umutsuz, Bugün
yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü
herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına verecek fazlası
yok? diye açıklıyor. Anlatıyor: Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi
bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi başkasından
beklemektedir. Peki bu dünyada sevgi ne kadar var. Yazara göre,
açlığımızı biraz bastıracak kadar. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen
iştah açıcılar gibi. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi
açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar
muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini
ve bizi doyurmasını bekliyoruz. Hani nerede? Hepsi o. Ve asıl
çarpıcı cümle en sonda. DÜNYADAKİ EN BÜYÜK KITLIK, RAĞMEN TÜRÜ SEVGİNİN
YETERİNCE OLMAYIŞIDIR.
İYİ DÜŞÜNÜN Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi? Sağlıklı olduğunuz
için hiç sevindiniz mi?Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz? Bir neden yokken kaç
kişiye hediye aldınız? Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?Yaz gecelerinde ne çok yıldız
olduğuna hiç şaşırdınız mı? Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz? Yaşlı
bir ağaca sarıldınız mı bu yıl? Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç? Hiç taş
kaydırdınız mı bu yıl? Kaç kez kuşlara yem attınız? Bir
çiçeği dalındayken kokladınız mı? Bu yıl kaç kez gökkuşağı
gördünüz? Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl? Eski bir dostunuzu aradınız
mı hiç? Kimseyle barıştınız mı bu yıl? Aslında mutlu
olduğunuzu kaç kez fark ettiniz bu yıl? İyi bir yılın, bunlar
gibi birçok "küçük şey"e bağlı olduğunu hiç düşündünüz
mü Düşünün. Yayılın çimenlerin üzerine Acele edin....
üzerinize...
Normal 0 21 false false false MicrosoftInternetExplorer4 /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;}
Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir diye başlıyor. Ama sevgi
nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz diye soruyor. Sonra anlatmaya
başlıyor: Sevgi üç türlüdür. Birincinin adı "Eğer" türü sevgi. Belli
beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar.
Örnekler veriyor: eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer
başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim
beklentilerimi karşılarsan seni severim.Birinci tür: Bir şarta bağlı
sevgi en çok rastlanan sevgi türü budur
diyor.Karşılık bekleyen sevgi. Sevenini, istediği bir şeyin
sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu diyor
yazar. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı
bir şey kazanmaktır. Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü
sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin
o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik
görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler
gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi nefrete
dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer"
türüne rastlanıyor. Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo
Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için
çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama
başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü
hafifletmek için bir haftalığına kaplıcalarına gidiyor. Eve
döndüğünde babası öfkeyle sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan
Hakone'ye gittin? diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba vaktiyle sende
bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini
anlatmıştın diyor. Baba daha çok kızarak delikanlıyı tokatlıyor.
Çocuk da intihar ediyor. Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi
sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı diyor yazar. Delikanlı
babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine
bağlı olduğunu anlamıştı. İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir
sevgi arayışı içindeler aslında. Bu sevginin varlığını ve nerede
aranması gerektiğini bilmek bu genç adamın yaptığı gibi yaşamı
sürdürmekle ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı
karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir diyor Masumi Toyotome.
İlginç değil mi? İkinci sevgi türü"Çünkü" türü
Sevgi bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür
sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey
yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir
niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi? Seni seviyorum. Çünkü çok
güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o
kadar zengin, o kadar ünlüsün ki. Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar
güven veriyorsun. Seni seviyorum. Çünkü beni üstü açık arabanla, o
kadar romantik yerlere götürüyorsun ki. Yazar, Çünkü türü sevginin
Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi bir
beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline
gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden
sevilmemiz hoş bir şeydir egomuzu okşar. Bu tür olduğumuz gibi
sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu
tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin
düşünürseniz, bu türün Eğer türünden temelde pek farklı olmadığını
görürsünüz. Kaldı ki bu tür sevgi de, yükler getirir insana.
İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler.
Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek
niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı
zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından
korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve
rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler.
Sınıfının en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si
ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın
kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. O zaman bu tür sevgide
güven duygusu bulunabilir mi diye soruyor Toyotome. Çünkü türü sevgi
de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz diyor. Bu tür sevginin güven
duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var. Birincisi; acaba bizi
seven kişinin düşündüğü kişi miyiz korkusu. Tüm insanların iki yani
vardır. Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği.
İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse
korkusu buradan doğar. İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve
insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir. Japonya'da bir
temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla
parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişana bozup
onu terk etmiş. Daha acısı ayni kentte oturan anne ve babası,
hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını.
Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne kurulmuş
olduğundan bir günde ölmüş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış.
Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş... Japon yazar toplumlardaki
sevgilerin çoğu "Çünkü" türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı
konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor.
işte sevgilerin en gerçeği:Üçüncü tür sevgi: "Rağmen"
Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey
beklenmediği için? Eğer türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin
çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak
almadığı için Çünkü türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide,
insan Bir şey olduğu için değil, Bir şey olmasına rağmen sevilir.
Güzelliğe bakar mısınız? Rağmen sevgi. Esmeralda, Quasimodo'yu
dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına Rağmen sever. Asil,
yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına rağmen
tapar. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı
olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılanması
şartı ile. Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek
sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü
huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, o haliyle
sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en
değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar yüreklerin en çok susadığı
sevgi budur diyor. Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi
sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da
ünden daha önemlidir. Bunun böyle olduğundan nasıl emin
olursunuz?
"Tahoma" size="2">Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet
ediyor. Şu soruma cevap verin diyor. Kalbinizin derinliklerinde,
dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini
düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne
olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize yaşamamın ne yararı
var diye sormaz miydiniz? Devam ediyor Toyotome: Şu anda en
sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini
anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez
miydi. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi? Diyelim sıradan bir
yaşamınız var. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve
doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatinizi
nasıl yaşardınız? diye soruyor ve yanıtlıyor: Öyleleri ya iyice
umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan
ölü haline geliyorlar. hem de nasıl iddialı savunuyor Rağmen
sevgiyi. Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni Rağmen türü
sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza
inancınızdır. Son sözlerinde biraz umutsuz, Bugün
yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü
herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına verecek fazlası
yok? diye açıklıyor. Anlatıyor: Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi
bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi başkasından
beklemektedir. Peki bu dünyada sevgi ne kadar var. Yazara göre,
açlığımızı biraz bastıracak kadar. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen
iştah açıcılar gibi. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi
açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar
muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini
ve bizi doyurmasını bekliyoruz. Hani nerede? Hepsi o. Ve asıl
çarpıcı cümle en sonda. DÜNYADAKİ EN BÜYÜK KITLIK, RAĞMEN TÜRÜ SEVGİNİN
YETERİNCE OLMAYIŞIDIR.
İYİ DÜŞÜNÜN Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi? Sağlıklı olduğunuz
için hiç sevindiniz mi?Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz? Bir neden yokken kaç
kişiye hediye aldınız? Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?Yaz gecelerinde ne çok yıldız
olduğuna hiç şaşırdınız mı? Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz? Yaşlı
bir ağaca sarıldınız mı bu yıl? Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç? Hiç taş
kaydırdınız mı bu yıl? Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir
çiçeği dalındayken kokladınız mı? Bu yıl kaç kez gökkuşağı
gördünüz? Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl? Eski bir dostunuzu aradınız
mı hiç? Kimseyle barıştınız mı bu yıl? Aslında mutlu
olduğunuzu kaç kez fark ettiniz bu yıl? İyi bir yılın, bunlar
gibi birçok "küçük şey"e bağlı olduğunu hiç düşündünüz
mü Düşünün. Yayılın çimenlerin üzerine Acele edin....
üzerinize...