rağmen seviyorum

ra_su Pazartesi, 17 Ocak 2011 10:39

Normal 0 21 false false false MicrosoftInternetExplorer4 /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;}

Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir diye başlıyor. Ama sevgi

nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz diye soruyor. Sonra anlatmaya

başlıyor: Sevgi üç türlüdür. Birincinin adı "Eğer" türü sevgi. Belli

beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar.

Örnekler veriyor: eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer

başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim

beklentilerimi karşılarsan seni severim.Birinci tür: Bir şarta bağlı

sevgi en çok rastlanan sevgi türü budur

diyor.Karşılık bekleyen sevgi. Sevenini, istediği bir şeyin

sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu diyor

yazar. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı

bir şey kazanmaktır. Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü

sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin

o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik

görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler

gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi nefrete

dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer"

türüne rastlanıyor. Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo

Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için

çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama

başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü

hafifletmek için bir haftalığına kaplıcalarına gidiyor. Eve

döndüğünde babası öfkeyle sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan

Hakone'ye gittin? diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba vaktiyle sende

bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini

anlatmıştın diyor. Baba daha çok kızarak delikanlıyı tokatlıyor.

Çocuk da intihar ediyor. Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi

sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı diyor yazar. Delikanlı

babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine

bağlı olduğunu anlamıştı. İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir

sevgi arayışı içindeler aslında. Bu sevginin varlığını ve nerede

aranması gerektiğini bilmek bu genç adamın yaptığı gibi yaşamı

sürdürmekle ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı

karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir diyor Masumi Toyotome.

İlginç değil mi? İkinci sevgi türü"Çünkü" türü

Sevgi bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür

sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey

yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir

niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi? Seni seviyorum. Çünkü çok

güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o

kadar zengin, o kadar ünlüsün ki. Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar

güven veriyorsun. Seni seviyorum. Çünkü beni üstü açık arabanla, o

kadar romantik yerlere götürüyorsun ki. Yazar, Çünkü türü sevginin

Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi bir

beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline

gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden

sevilmemiz hoş bir şeydir egomuzu okşar. Bu tür olduğumuz gibi

sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu

tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin

düşünürseniz, bu türün Eğer türünden temelde pek farklı olmadığını

görürsünüz. Kaldı ki bu tür sevgi de, yükler getirir insana.

İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler.

Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek

niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı

zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından

korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve

rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler.

Sınıfının en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si

ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın

kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. O zaman bu tür sevgide

güven duygusu bulunabilir mi diye soruyor Toyotome. Çünkü türü sevgi

de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz diyor. Bu tür sevginin güven

duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var. Birincisi; acaba bizi

seven kişinin düşündüğü kişi miyiz korkusu. Tüm insanların iki yani

vardır. Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği.

İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse

korkusu buradan doğar. İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve

insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir. Japonya'da bir

temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla

parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişana bozup

onu terk etmiş. Daha acısı ayni kentte oturan anne ve babası,

hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını.

Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne kurulmuş

olduğundan bir günde ölmüş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış.

Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş... Japon yazar toplumlardaki

sevgilerin çoğu "Çünkü" türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı

konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor.

Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne? Ve

işte sevgilerin en gerçeği:Üçüncü tür sevgi: "Rağmen"

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey

beklenmediği için? Eğer türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin

çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak

almadığı için Çünkü türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide,

insan Bir şey olduğu için değil, Bir şey olmasına rağmen sevilir.

Güzelliğe bakar mısınız? Rağmen sevgi. Esmeralda, Quasimodo'yu

dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına Rağmen sever. Asil,

yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına rağmen

tapar. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı

olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Tabii bu sevgiyle karşılanması

şartı ile. Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek

sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü

huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, o haliyle

sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en

değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar yüreklerin en çok susadığı

sevgi budur diyor. Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi

sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da

ünden daha önemlidir. Bunun böyle olduğundan nasıl emin

olursunuz?

"Tahoma" size="2">Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet

ediyor. Şu soruma cevap verin diyor. Kalbinizin derinliklerinde,

dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini

düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne

olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize yaşamamın ne yararı

var diye sormaz miydiniz? Devam ediyor Toyotome: Şu anda en

sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini

anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez

miydi. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi? Diyelim sıradan bir

yaşamınız var. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve

doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatinizi

nasıl yaşardınız? diye soruyor ve yanıtlıyor: Öyleleri ya iyice

umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan

ölü haline geliyorlar. hem de nasıl iddialı savunuyor Rağmen

sevgiyi. Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni Rağmen türü

sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza

inancınızdır. Son sözlerinde biraz umutsuz, Bugün

yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü

herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına verecek fazlası

yok? diye açıklıyor. Anlatıyor: Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi

bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi başkasından

beklemektedir. Peki bu dünyada sevgi ne kadar var. Yazara göre,

açlığımızı biraz bastıracak kadar. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen

iştah açıcılar gibi. Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi

açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar

muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini

ve bizi doyurmasını bekliyoruz. Hani nerede? Hepsi o. Ve asıl

çarpıcı cümle en sonda. DÜNYADAKİ EN BÜYÜK KITLIK, RAĞMEN TÜRÜ SEVGİNİN

YETERİNCE OLMAYIŞIDIR.

İYİ DÜŞÜNÜN Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi? Sağlıklı olduğunuz

için hiç sevindiniz mi?Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?

Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz? Bir neden yokken kaç

kişiye hediye aldınız? Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?

Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?

Ve siz onu hiç kokladınız mı?Yaz gecelerinde ne çok yıldız

olduğuna hiç şaşırdınız mı? Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?

Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz? Yaşlı

bir ağaca sarıldınız mı bu yıl? Çimlere uzandığınız oldu mu?

Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç? Hiç taş

kaydırdınız mı bu yıl? Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir

çiçeği dalındayken kokladınız mı? Bu yıl kaç kez gökkuşağı

gördünüz? Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?

Kaç kez mektup aldınız bu yıl? Eski bir dostunuzu aradınız

mı hiç? Kimseyle barıştınız mı bu yıl? Aslında mutlu

olduğunuzu kaç kez fark ettiniz bu yıl? İyi bir yılın, bunlar

gibi birçok "küçük şey"e bağlı olduğunu hiç düşündünüz

mü Düşünün. Yayılın çimenlerin üzerine Acele edin....

üzerinize...