Carlos Castaneda ve Işınlama Deneyimi
Related discussions
- Farkındalık Ve Nefes Çok aydınlatıcı bir yazı paylaşımınız için teşekkürler..
-
KORKULARIN KABULÜ, SEVGİYE DÖNÜŞTÜRME VE OLUMLAMA
paylaştığınız konu çok değerli ama çok uzun 21 gün boyunca bu olumlamaları devam ettirebilmek zor geliyor.
1 reply Posted in Her Telden :)
-
BİLİNÇ ALTI ÇALIŞMASI-DEĞİŞİME GÜVEN
Meraba :) sayfaya yeni üye oldumda bilinçaltı çalışmasının nasıl yapıldığı ile ilgili bir link var mı sayfada ?
1 reply Posted in Her Telden :)
California Üniversitesi'ndeki antropoloji öğrenimi sırasında, Kızılderililer'in kullandığı şifalı otlar üzerine bilgi toplamak amacıyla gittiği Meksiko, Sonora'da Don Juan adında ihtiyar bir Yaqui kızılderilisi ile karşılaşan Carlos Castaneda, doğaüstü güçlere sahip olan Don Juan'ın müridi olmuş ve bir "Bilgi İnsanı" olarak yetişebilmek için uzun yıllar süren bir inisiyasyondan geçmişti.
Bu zorlu eğitim sırasında Castaneda'nın başından geçen birçok ilginç olay arasında bir de hem mekân, hem de zamanda yolculuk yaptığı bir ışınlama olayı yer almaktadır. Carlos Castaneda, Işınlama Deneyimini şöyle anlatmaktadır: "Çarşamba sabahı, kaldığım otelden saat 09.45 civarında ayrıldım. Don Juan ile buluşacağım yere 15 dakika içinde ulaşabilecek şekilde yavaşça yürümeye başladım. 5 ya da 6 blok ötedeki Paseo de la Reforma'nın bir köşesinde, bir havayollarının bilet satış bürosunun önünde buluşmak üzere anlaşmıştık.
"Az önce bir arkadaşımla birlikte kahvaltı yapmıştım. Kahvaltıdan sonra, benimle birlikte gelmek istemişti ama genç bir bayanla buluşacağımı ima etmiştim. Dolayısıyla ihtiyatlı davranarak, havayolları bürosunun bulunduğu caddenin karşı kaldırımında yürümeye başladım. Sürekli olarak kendisini Don Juan ile tanıştırmamı isteyen bu arkadaşımın, Don Juan ile buluşacağımı anladığından ve beni izliyor olabileceğinden kuşku duyuyordum. Dönüp de baktığım takdirde kendisini arkamda bulacağımdan korkuyordum.
"Don Juan'ı, caddenin karşı kaldırımında, bir büfenin önünde gördüm. Karşıya geçmeye başladım, ancak cadde geniş olduğundan, orta yerdeki tretuvara çıkarak, emniyet içinde geçişi mi tamamlayabileceğim bir anı kollamaya başladım. Öyle beklerken, arkadaşımın beni izleyip izlemediğini görmek için gayri ihtiyari arkama baktım. Tam arkama rastlayan köşede durmuş bana bakıyordu. Sanki kendisini kontrol edemediğimi anlatmak istercesine mahçup bir tavırla gülümsedi ve elini salladı. Bana yetişmesine olanak vermeden caddenin öte yanına fırladım.
"Don Juan, içinde bulunduğum güç durumun farkında gibiydi. Yanına vardığımda, arkama doğru gizlice bir göz attı ve 'Geliyor' dedi, 'Yan sokağa girsek iyi olacak.' "Bulunduğumuz noktada, diyagonal olarak Paseo de la Reforma'ya açılan bir sokağı gösteriyordu. Hızla, bulunduğum yerin neresi olduğunu çıkarmaya çalıştım. Bu sokağı hiç görmemiştim. Fakat iki gün önce o havayolları bilet satışı bürosunda bulunmuştum. Büronun tuhaf planını biliyordum. Büro, iki sokağın birleştiği köşedeki üçgen biçimi bir arsanın üzerinde yer alıyordu. Her iki sokağa da açılan kapıları vardı ve bu kapılar arasındaki mesafe 3 – 3,5 m. kadar olmalıydı. Büronun içi bir kapıdan ötekine doğrudan ulaşılacak şekilde düzenlenmiş olduğundan, bir sokaktan diğerine kolaylıkla geçilebilirdi. İki kapı arasındaki geçişin bir yanında sıralar, öteki yanında çalışan memurlar ile veznedarların bulunduğu büyük, yuvarlak bir bölüm yer alıyordu. İki gün önce ben oradayken içeride bir sürü insan vardı.
"Ben acele etmeye, hatta belki de koşmaya niyetliydim, ama Don Juan, rahat bir tempoda yürüyordu. Büronun diyagonal sokağa bakan kapısına vardığımızda, arkama dönüp bakmadığım halde, arkadaşımın da caddeyi geçip bizim içinde bulunduğumuz sokağa dönmek üzere olduğunu biliyordum. Bu duruma bir çare bulacağını umarak Don Juan'a baktım. Omuzlarını silkmekle yetindi. Kızdığını hissettim; arkadaşımın burnunun ortasına bir yumruk atmanın dışında benim de aklıma bir şey gelmiyordu.
"Tam o anda içimi çekmiş ya da soluk vermiş olmalıydım, çünkü hemen akabinde, Don Juan'ın beni, havayolları bürosunun kapısından içeriye son hızla itmesiyle birlikte ani bir soluk kaybı hissettim. Bu son derece güçlü itiş ile sevkedilerek büronun içine uçtum diyebilirim. Don Juan beni öylesine boş bulunduğum bir anda yakalamıştı ki, bedenim hiç bir şekilde karşı koymamış ve korkum bu itici gücün gerçek darbesiyle karışmıştı. Otomatik bir hareketle, yüzümü korumak üzere kollarımı öne doğru uzattım. Don Juan beni öylesine büyük bir güçle itmişti ki, ağzımdan tükürükler akmış ve sendeleyerek büronun içine girerken, hafif bir baş dönmesi geçirmiştim. Neredeyse, dengemi kaybediyordum ve düşmemek için olağanüstü bir çaba göstermem gerekti.
Olduğum yerde bir kaç kez döndüm; hareketlerimdeki hız, sanki çevremdeki manzarayı bulanık bir halde algılamama neden oluyordu. Son derece utandığımı hatırlıyorum. Büro boyunca dönüp dururken, herkesin bana baktığını biliyordum. Bir aptal gibi davranmış olmak düşüncesi çok rahatsız ediciydi. Zihnimden bir dizi düşünce geçti. Yüzümün üzerine düşeceğimden emindim; ya da bir müşteriye, belki de yaşlı bir bayana çarpacak ve o sadmenin etkisiyle yaralanacaktım. Daha kötüsü, öteki uçtaki cam kapı kapalı olabilir ve ben de bu kapıya çarparak kırabilirdim.
"Sersemlemiş bir halde Paseo de la Reforma'ya açılan kapıya vardım. Kapı açıktı ve dışarıya adımımı attım. Zihnim o anda, soğukkanlı olmam ve sağa doğru dönerek, sanki hiç bir şey olmamış gibi bulvar boyunca kentin merkezine doğru yürümem gerektiği düşüncesiyle meşguldü. Don Juan'ın bana katılacağından emindim. Arkadaşım belki de diyagonal sokak boyunca yürümeye devam etmişti. "Gözlerimi açtım ya da daha ziyade, gözlerimi önümdeki mekân üzerinde odakladım. Neyin olup bittiğini tam anlamıyla idrak edebilene kadar, uzun bir an için bir uyuşukluk hali geçirdim. Paseo de la Reforma'da bulunmam gerekiyordu ama orada değildim. 2,5 km. kadar ötedeki Lagunilla Pazarı'ndaydım. "Bu gerçeği idrak ettiğim an öylesine yoğun bir şaşkınlık geçirmiştim ki, aptal aptal bakmaktan başka bir şey yapamıyordum.
"Bulunduğum yerin neresi olduğunu çıkarabilmek için çevreme bakındım. Gerçekte, Meksiko'daki ilk günümde Don Juan ile karşılaşmış olduğum yerin çok yakınında durduğumu fark etmiştim. Belki de karşılaştığımız yerin tam üzerinde dahi bulunuyor olabilirdim. Eski madeni paraların satıldığı tezgâhlar 1,5 m. kadar ötedeydi. Kendime hâkim olabilmek için olağanüstü bir çaba gösterdim. Bir halüsinasyon geçirmekte olduğum aşikardı. Başka türlü olmasına imkân yoktu. Çıktığım kapıdan tekrar büroya girmek için hızla geriye döndüm. Ancak, arkamda, ikinci elden kitaplar ve dergilerin satıldığı bir sıra tezgâhtan başka bir şey yoktu. Yanımda, sağ tarafında Don Juan duruyordu. Yüzünü muazzam bir gülümseme kaplamıştı. "Başımda bir basınç, sanki burnumdan maden suyu sodası geçiyormuş gibi gıdıklayıcı bir his vardı. Konuşamıyordum. Bir şeyler söylemeye çalıştım, ama başaramadım.
"Don Juan'ın konuşmaya ya da düşünmeye çalışmamam gerektiğini söylediğini net bir şekilde duymuştum. Fakat ne olursa olsun, herhangi bir şey söylemek istiyordum. Göğsümde dehşetli bir sinirlilik hali birikiyordu. Yanaklarımdan aşağıya doğru gözyaşlarının aktığını hissettim. "Kontrol edilemeyen bir korkuya kapıldığım zamanlarda çoğu kez yaptığı gibi, Don Juan beni utandırmadı. Yavaşça başımı sıvazladı ve 'Yok, yok, küçük Carlos, kendini bırakma' dedi. "Bir an için yüzümü elinde tuttu, 'Konuşmaya çalışma' diye tekrarladı. "Elini yüzümden çekerek çevremizde olup bitenlere işaret etti: 'Bu konuşmak için değil. Bu sadece beni izlemek için. İzle! Her şeyi izle!' "Gerçekten ağlıyordum.
Ancak, ağlamama karşı gösterdiğim tepki çok tuhaftı; hiç aldırmaksızın ağlamayı sürdürüyordum. O anda, aptalca davranıp davranmamamın benim için bir önemi yoktu. "Çevreme bakındım. Tam önümde; pembe, kısa kollu bir gömlek ve koyu gri renkte pantolon giyen orta yaşlı bir adam vardı. Amerikalı'ya benziyordu. Tombul bir bayan -ki eşi olsa gerekti- koluna girmişti. Adam bazı metal paraları elden geçirirken, kendisini, belki de satıcının oğlu olan, 13–14 yaşlarındaki bir çocuk izliyordu. Çocuk, orta yaşlı adamın hiç bir hareketini gözden kaçırmıyordu. En sonunda, adamcağızın paraları tezgâh üzerine bırakmasıyla birlikte çocuk da rahatladı.
"Don Juan, emredercesine, 'Her şeyi izle!' diye tekrarladı. "İzlenecek olağandışı bir şey yoktu. Her yönde geçip giden insanlar vardı. Arkama döndüm. Dergi tezgâhının sahibi olduğunu sandığım bir adam bana bakıyordu. Sanki uykuya dalmak üzereymişçesine, sürekli olarak gözlerini kırpıştırıyordu. Yorgun ya da, rahatsızmış gibi bir hali vardı ve keyifsiz görünüyordu. "İzlenecek bir şeyin, en azından gerçekten önemli olan bir şeyin olmadığını hissediyordum. Önümdeki manzaraya öylece bakıyordum. Dikkatimi herhangi bir şeyin üzerinde yoğunlaştırmamın olanaksız olduğunu gördüm. Don Juan bir daire çizerek etrafımda dolaşıyordu. Sanki bendeki bir hali değerlendiriyor gibi hareket ediyordu. Başını sallayarak dudaklarını büzdü. "Yavaşça kolumdan kavrayan Don Juan, 'Gel, gel' dedi. 'Yürüme zamanı geldi.' "Yürümeye başlar başlamaz, bedenimin son derece hafif olduğunu fark ettim. Aslında, tabanlarımın sünger gibi olduklarını hissetmiştim. Tuhaf, lastiğe benzer, sıçratıcı bir özellik edinmişlerdi.
"Don Juan hissettiklerimi fark etmiş olmalıydı; sanki kaçmamı önlüyormuşçasına, beni sıkıca kavradı; bir balon gibi elinden kaçarak havaya yükseleceğimden korkuyormuş gibi, üzerime bastırdı. "Yürümek iyi gelmişti. Sinirliliğim yerini rahat bir doğallığa bıraktı. "Don Juan, tekrar her şeyi gözlemem gerektiği üzerinde ısrar etti. Kendisine, izlemek istediğim hiç bir şeyin bulunmadığını, insanların pazaryerinde neler yaptıklarının beni hiç ilgilendirmediğini ve 'gerçek şey' parmaklarımın arasından kaçıp giderken, kendimi, madeni para ve eski kitap satın alan birinin sıradan faaliyetini gözlemeyi kendine görev edinen bir aptal gibi hissetmek istemediğimi söyledim.
"Don Juan, 'Gerçek şey nedir?' diye sordu. "Yürümeyi bırakarak, hiddet içinde kendisine, bilet satış bürosu ile pazar arasındaki mesafeyi bir kaç saniye içerisinde katettiğimi algılamam için bana ne yapmış ise, işte onun önemli olduğunu anlattım. "O anda titremeye başladım ve rahatsızlanacağımı hissettim. Don Juan ellerimi karnıma dayamamı söyledi. "Çevresine işaret eden Don Juan, olağan bir tonda, bir kez daha, çevremizdeki sıradan faaliyetin önemli olan tek şey olduğunu belirtti. "Kendisine kızmaya başlamıştım. Fırıl fırıl döndüğümü hissediyordum. Derin bir nefes aldım. "Zoraki bir doğallık içerisinde Don Juan, yaptığın neydi diye sordum. "Beni temin edercesine, bunu bana her zaman için anlatabileceğini, ama çevremde olup bitenlerin bir daha hiç bir zaman tekerrür etmeyeceğini söyledi. Buna söylenecek bir söz yoktu. Tanık olduğum faaliyetin, tüm bu karmaşıklığı içerisinde tekrar etmeyeceği aşikârdı. Benim üzerinde durduğum nokta, buna çok benzeyen bir faaliyeti herhangi bir zamanda gözlemleyebileceğim hususuydu. Öte yandan, hangi biçimde olursa olsun, belirli bir mesafe öteden taşınmış olmak sorunu, ölçülemeyecek derecede önemliydi.
"Bu fikirlerimi dile getirdiğim zaman Don Juan, benden işittikleri sanki kendisi için gerçekten ıstırap vericiymişçesine başını salladı. "Bir an için hiç ses çıkarmadan yürüdük. Ateşim vardı. El, ayaklarım ile tabanlarımın yandığını fark ettim. Bu olağandışı sıcaklığın aynısı, burun deliklerim ile gözkapaklarıma da yerleşmiş gibiydi. "Yalvararak, Don Juan, yaptığın neydi diye sordum. "Beni yanıtlamadan sadece, göğsümü sıvazladı ve güldü. İnsanların son derece zayıf yaratıklar olduklarını ve düşkünlükleriyle kendilerini daha da zayıf bir hale soktuklarını söyledi. Ciddileşen bir ses tonuyla, yok olmak üzere olduğumu hissetmek yerine, kendimi kapasitemin ötesine zorlamamı ve sadece, dikkatimi çevremdeki dünya üzerinde tutmamı söyledi.
"Son derece yavaş adımlarla yürümeye devam ettik. Zihnim aşırı derecede faal idi. Dikkatimi hiç bir şeye veremiyordum. Don Juan durdu ve konuşup konuşmayacağına karar veriyormuş gibi bir tavır takındı. Bir şey söylemek üzere ağzını açtı, fakat sonra fikrini değiştirmiş gibi göründü ve tekrar yürümeye başladık. "Birden dönüp bana bakarak, 'Olan biten şu ki, buraya geldin' dedi. Bu nasıl oldu diye sordum. "Bunu bilmediğini ve bildiği tek şeyin, bu yeri benim kendimin seçmiş olmam olduğunu belirtti. "Konuşmayı sürdürdükçe, saplandığımız kördüğüm daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı. Ben bu olayın etap etap nasıl meydana geldiğini öğrenmek istiyordum. Don Juan ise tartışabileceğimiz tek şeyin, bu yerin seçimi olduğu üzerinde ısrar ediyordu. Ben de burayı seçtiğimi bilmediğim için, aslında üzerinde konuşulacak hiç bir şey yoktu. Don Juan, sinirlenmeksizin, her şeyi muhakeme etmekteki saplantımı gereksiz bir düşkünlük olarak eleştirdi. Açıklamalar aramaksızın sadece faaliyette bulunmanın çok daha basit ve etkili olduğunu ve deneyimlerim hakkında konuşmak ve düşünmekle bu deneyimleri ziyan ettiğimi söyledi.
"Bir kaç dakika sonra da oradan ayrılmamız gerektiğini, çünkü her şeyi bozduğumu ve bu durumun giderek benim için zararlı bir hale geleceğini belirtti. "Pazaryerinden ayrılarak, Alameda Parkı'na yürüdük. Hiç halim kalmamıştı. Kendimi bir sıranın üzerine bıraktım. İşte o anda saatime bakmak aklıma gelmişti. Saat 10.20 idi. Dikkatimi odaklayabilmem için bayağı bir çaba harcamam gerekmişti. Don Juan ile kesin olarak kaçta buluştuğumuzu hatırlayamıyordum. Saat 10 civarında buluşmuş olmamız gerektiğini hesap ettim. Pazaryerinden parka kadar en fazla 10 dakikalık bir süre içinde yürümüş olabileceğimize göre, geriye sadece açıklanamayan bir 10 dakika kalıyordu.
"Ertesi gün, yani perşembe günü, bir arkadaşımdan, Don Juan'ın beni ittiği büro kapısından Lagunilla Pazarı'na kadar benimle birlikte yürümesini rica ettim. En kestirme yolu izlememize rağmen, bu yürüyüş tam 35 dakikamızı almıştı. Pazaryerine vardıktan sonra, bulunduğumuz yerin neresi olduğunu çıkarmaya çalıştım, ama beceremedim. Üzerinde durduğumuz caddenin ta ucundaki bir giyim mağazasına girdim.
"Elindeki fırçayla bir şapkanın tozunu almakta olan genç bir bayana; affedersiniz, madeni para ve ikinci el dergi satılan tezgâhlar acaba nerededir, diye sordum. "Çıkışırcasına, 'Böyle bir şey yok' diye karşılık verdi. "Fakat ben bu tezgâhları dün bu pazarın bir yerinde görmüştüm. 'Yok, canım' diyerek tezgâhın öte yanına ilerledi. "Arkasından koşarak kendisinden, bu tezgâhların nerede olduklarını söylemesini rica ettim. Beni yukarıdan aşağıya doğru şöyle bir süzdü ve 'Dün görmüş olamazdınız, o tezgâhlar buradaki duvar boyunca sadece Pazar günleri kurulur. Haftanın sair günleri yoktur' dedi. Sadece Pazar günleri diye tekrarladım. 'Evet, sadece Pazar günleri. Haftanın sair günleri trafiği engelleyecekleri için böyle yapılıyor.' "Arabalarla dolu olan geniş caddeyi işaret ediyordu."
Işınlama - Olaylar Gözlemler, BAM Yayınları, İstanbul.