İranlı bir şair diyor ki;" AŞK’A uçarsan kanatların yanar." Bu söze cevaben Mevlana diyor ki; "AŞK’A uçmazsan kanat neye yarar.” PERVANE Pervane bir küçük böcek, uç uç böceklerden, aşka kanat çırpar 24 saat. Siz boyuna posuna bakıp ta küçümseyin zinhar; pişman olursunuz sevgili uğruna yaptıklarını duyduğunuzda! Pervane sevgilinin kapısında dört dönmeye başladığı günden itibaren yani onun aşkına pervane olduğu günden o müthişgüne kadar için için yanmıştır. Bu bir yanardağın yanmasına, bu bir demiriniçten içe paslanmasına, bu bir okyanusun derinden derine tsunamiye hazırlanmasına benzer bir yanmadır, bir kaynamadır sevgili okuyucu… Pervane mumun cemaline vurulduğu andan itibaren aklını zayi eyler ve çöllerde Mecnun’un avare dolaşmasına teşbihen o da havada uçar, uçar, uçar durur. Ta ki o aşkın kafayı hoş eden esrikliği ile lebalep haza battığı ana kadar! O an pervanenin varlık dünyasından yokluk dünyasına geçtiği andır, tarihi andır, edebi andır. Pervane kör kütük aşkın şarabı ile mest olup bitap düşmüşken sevgilinin kapısında; İranlı bir şair diyor ki;" AŞK’A uçarsan kanatların yanar." Bu söze cevaben Mevlana diyor ki; "AŞK’A uçmazsan kanat neye yarar.” diye haykırmaktadır. Zalim sevgili, şuh sevgili, olmazsa olmaz sevgili… Pervanenin yanması, yıkılması, dellenmesi umurunda mı acaba? Pervanenin dillere düşmesi, Mecnun diye bilinmesi, yokluk diyarına hazırlanması nazarı dikkatinde midir acaba MUM’UN? Ah biçare Pervane, bu dava sana ağır, sana fazla, sana yük! Terk et bu sevdayı, bırak bu aşkı, def et bu illeti kalbinden! Pervane bir dolu yürek, “Bu sevda karşılıksız ise dahi terk etmem. Çünkü dayanağım sonsuz bir kederdir.” “Bu aşk bana tuzak olsa dahi bırakmam. Çünkü aşk benim her derdimin devasıdır.” “Eğer MUM bir illetse ben ise o illeti gözümü kırpmadan içmeye hazır olanhastayım.” der usulca.Pervane benliğini saran aşk ateşi ile rüyalar görmektedir ve rüyasının başmisafiri de MUM’DUR. MUM Mum başı ateşler içinde, yüreği eriyikler kabında, inim inim inlemektedir. Yandıkça tükenmektedir. Bu bir ince hastalık misalidir ki mumun temizbedenine girmiş ve onu günden güne yok oluşa götürmektedir. Bu ateş başını yaktığı günden beri dinmemiş bilakis daha da şiddetlenmiştir. Bu ne biçim bir beladır ki gelip kamp kurmuştur ocağına… Hiç bu kadar acı çekmemiştir oysa… Yanan kendisi yakan etrafında pervane gibi dönmekte… Ateşe rüzgâr olmakta, bilmeyerek mumun ateşini yükseltmekte ve asla sönmesine müsaade etmemektedir. Dünya cehennemi bu olsa gerek, öbür dünyada yansa da alışmıştır artık. Bu aşk mecazidir, bu aşk hayalidir, bu aşk imkânsızdır. Ah Pervane ah! Değer mi bunca acıya, bunca ateşe? Fani dünyanın fani sevdaları uğruna bunca çileyi çekmek anlamlı mıdır? Mum içindeki aşk fitilini yakmış olup Pervanesiz bir an dahi düşünememektedir. Pervane ise etrafında pır pır dönmektedir. Derin ve sessizbir bekleyiş ikisinin de huzur bulduğu bir vaziyet olup sadece birbirlerinin yanında olarak oluşturdukları manevi bir atmosferin havası ile iletişimkurmaktadırlar. Bu Pervanenin bir pervane gibi dönmesine, bu Mumun bir ateş parçası gibi yanmasına nedendir. Vuslata daha vardır. Önce kendi benliklerinibir etmeleri gerekmektedir. Çokluktan tekliğe geçmeleri gerekmektedir. Ruhen bu iklimin semalarında dolanmaya başlamışlardır. Pervanenin başı iyicedönmekten hoş olmuş kendisini semazenlerin makamında serazat hissetmeyebaşlamış bir sufi gibi görmeye başlamıştı. Mum ise başının içindeki ateşi elleri ile söndürebilecek kadar kendinden geçmiş bir halde idi. Kalden hale geçmişlerdi anlayacağınız. VUSLAT Yokluğun şarabı ile sarhoşluğu tavan yapan Pervane daha fazla dayanamayacağını anlar ve kendisine eziyet gibi gelen ten kafesinin tellerini kırarak önceden; onda var olduğu ve sonrada onda var olacağına inandığı sevgilisiyle bir olma, tek olma hülyası için kendisini mumun ateşten topa benzeyen alevlerine atar. Mum ise ateşten kollarını açarak uğruna terki beden eyleyen aşığını ateşine çeker. Varlıktan yokluğa, çokluktan tekliğe geçiş anı ikisinin de bir olduğu andır artık. Yok kanatmış, yok ateşmiş, yok uçmakmış, yok erimekmiş hepsi fani dünyada kalan anlatılarmış. Onlar makam atlamış olup aşkın en kutsal hikâyelerinden birisinin ölümsüz kahramanları olmuşlardır. İranlı bir şair diyor ki;" AŞK’A uçarsan kanatların yanar." Bu söze cevaben Mevlana diyor ki; "AŞK’A uçmazsan kanat neye yarar.”
İranlı bir şair diyor ki;" AŞK’A uçarsan kanatların yanar." Bu söze cevaben Mevlana diyor ki; "AŞK’A uçmazsan kanat neye yarar.”
PERVANE
Pervane bir küçük böcek, uç uç böceklerden, aşka kanat çırpar 24 saat. Siz boyuna posuna bakıp ta küçümseyin zinhar; pişman olursunuz sevgili uğruna yaptıklarını duyduğunuzda! Pervane sevgilinin kapısında dört dönmeye başladığı günden itibaren yani onun aşkına pervane olduğu günden o müthişgüne kadar için için yanmıştır. Bu bir yanardağın yanmasına, bu bir demiriniçten içe paslanmasına, bu bir okyanusun derinden derine tsunamiye hazırlanmasına benzer bir yanmadır, bir kaynamadır sevgili okuyucu… Pervane mumun cemaline vurulduğu andan itibaren aklını zayi eyler ve çöllerde Mecnun’un avare dolaşmasına teşbihen o da havada uçar, uçar, uçar durur. Ta ki o aşkın kafayı hoş eden esrikliği ile lebalep haza battığı ana kadar! O an pervanenin varlık dünyasından yokluk dünyasına geçtiği andır, tarihi andır, edebi andır. Pervane kör kütük aşkın şarabı ile mest olup bitap düşmüşken sevgilinin kapısında; İranlı bir şair diyor ki;" AŞK’A uçarsan kanatların yanar." Bu söze cevaben Mevlana diyor ki; "AŞK’A uçmazsan kanat neye yarar.” diye haykırmaktadır. Zalim sevgili, şuh sevgili, olmazsa olmaz sevgili… Pervanenin yanması, yıkılması, dellenmesi umurunda mı acaba? Pervanenin dillere düşmesi, Mecnun diye bilinmesi, yokluk diyarına hazırlanması nazarı dikkatinde midir acaba MUM’UN? Ah biçare Pervane, bu dava sana ağır, sana fazla, sana yük! Terk et bu sevdayı, bırak bu aşkı, def et bu illeti kalbinden! Pervane bir dolu yürek, “Bu sevda karşılıksız ise dahi terk etmem. Çünkü dayanağım sonsuz bir kederdir.” “Bu aşk bana tuzak olsa dahi bırakmam. Çünkü aşk benim her derdimin devasıdır.” “Eğer MUM bir illetse ben ise o illeti gözümü kırpmadan içmeye hazır olanhastayım.” der usulca.Pervane benliğini saran aşk ateşi ile rüyalar görmektedir ve rüyasının başmisafiri de MUM’DUR.
MUM
Mum başı ateşler içinde, yüreği eriyikler kabında, inim inim inlemektedir. Yandıkça tükenmektedir. Bu bir ince hastalık misalidir ki mumun temizbedenine girmiş ve onu günden güne yok oluşa götürmektedir. Bu ateş başını yaktığı günden beri dinmemiş bilakis daha da şiddetlenmiştir. Bu ne biçim bir beladır ki gelip kamp kurmuştur ocağına… Hiç bu kadar acı çekmemiştir oysa… Yanan kendisi yakan etrafında pervane gibi dönmekte… Ateşe rüzgâr olmakta, bilmeyerek mumun ateşini yükseltmekte ve asla sönmesine müsaade etmemektedir. Dünya cehennemi bu olsa gerek, öbür dünyada yansa da alışmıştır artık. Bu aşk mecazidir, bu aşk hayalidir, bu aşk imkânsızdır. Ah Pervane ah! Değer mi bunca acıya, bunca ateşe? Fani dünyanın fani sevdaları uğruna bunca çileyi çekmek anlamlı mıdır? Mum içindeki aşk fitilini yakmış olup Pervanesiz bir an dahi düşünememektedir. Pervane ise etrafında pır pır dönmektedir. Derin ve sessizbir bekleyiş ikisinin de huzur bulduğu bir vaziyet olup sadece birbirlerinin yanında olarak oluşturdukları manevi bir atmosferin havası ile iletişimkurmaktadırlar. Bu Pervanenin bir pervane gibi dönmesine, bu Mumun bir ateş parçası gibi yanmasına nedendir. Vuslata daha vardır. Önce kendi benliklerinibir etmeleri gerekmektedir. Çokluktan tekliğe geçmeleri gerekmektedir. Ruhen bu iklimin semalarında dolanmaya başlamışlardır. Pervanenin başı iyicedönmekten hoş olmuş kendisini semazenlerin makamında serazat hissetmeyebaşlamış bir sufi gibi görmeye başlamıştı. Mum ise başının içindeki ateşi elleri ile söndürebilecek kadar kendinden geçmiş bir halde idi. Kalden hale geçmişlerdi anlayacağınız.
VUSLAT
Yokluğun şarabı ile sarhoşluğu tavan yapan Pervane daha fazla dayanamayacağını anlar ve kendisine eziyet gibi gelen ten kafesinin tellerini kırarak önceden; onda var olduğu ve sonrada onda var olacağına inandığı sevgilisiyle bir olma, tek olma hülyası için kendisini mumun ateşten topa benzeyen alevlerine atar. Mum ise ateşten kollarını açarak uğruna terki beden eyleyen aşığını ateşine çeker. Varlıktan yokluğa, çokluktan tekliğe geçiş anı ikisinin de bir olduğu andır artık. Yok kanatmış, yok ateşmiş, yok uçmakmış, yok erimekmiş hepsi fani dünyada kalan anlatılarmış. Onlar makam atlamış olup aşkın en kutsal hikâyelerinden birisinin ölümsüz kahramanları olmuşlardır. İranlı bir şair diyor ki;" AŞK’A uçarsan kanatların yanar." Bu söze cevaben Mevlana diyor ki; "AŞK’A uçmazsan kanat neye yarar.”