İÇE YÖNELİŞ ve BİLGELİK (4)
Related discussions
- Farkındalık Ve Nefes Çok aydınlatıcı bir yazı paylaşımınız için teşekkürler..
-
KORKULARIN KABULÜ, SEVGİYE DÖNÜŞTÜRME VE OLUMLAMA
paylaştığınız konu çok değerli ama çok uzun 21 gün boyunca bu olumlamaları devam ettirebilmek zor geliyor.
1 reply Posted in Her Telden :)
-
BİLİNÇ ALTI ÇALIŞMASI-DEĞİŞİME GÜVEN
Meraba :) sayfaya yeni üye oldumda bilinçaltı çalışmasının nasıl yapıldığı ile ilgili bir link var mı sayfada ?
1 reply Posted in Her Telden :)
Replies
elfida
çok güzel. tamamıyla, yukarıda söylediğiniz gibi, katılıyorum. dış dünyada kalıcı, inandırıcı bir şey yok. hepsi içimizde. benim açımdan tek sorun;...çok güzel. tamamıyla, yukarıda söylediğiniz gibi, katılıyorum. dış dünyada kalıcı, inandırıcı bir şey yok. hepsi içimizde. benim açımdan tek sorun; bunu unutup unutup, yeniden aramak.
Show more
14 years ago
SAD-CHIT-ANANDA
Sanskritçe "Sad Chit Ananda" diye bir tabir vardır Hindûizmde. Bu, ruhun, yani bizim iç varlığımızın halini ifade eder.
SAD : varoluş
CHIT : bilinç
ANANDA: mutluluk demektir.
Yani, ruh yaratılıştan, varoluş-bilincinin-mutluluğu ile yaratılmıştır. Var oluş duygusu, bilinç ve mutluluk bize ruhtan direkt yansır.
Dolayısıyla mutluluğu olup bitendeki bir duruma borçlu olduğumuzun yanılgı olduğunu fark etmeliyiz. Dıştaki bir sebepten doğan sevinme hali, kalıcı ve devamlı olan mutluluk değildir. İçteki "sebepsiz huzur-sevinç-mutluluk" merkezine odaklanmakla ulaşırız gerçek yurdumuza; illüzyon dünyasındaki "neşe, keyif, haz" yerine…
Biz neden dördüncü farkındalık halini bilmiyoruz? Bu soru yanlış aslında... O hal bizim iç dünyamız. Gönlümüzün içinde yaşadığımız devamlı halimiz de; "biz niçin farkındalığımızı üç farkındalık üzerinde tutuyor ve yaşamın bundan ibaret olduğunu sanıyoruz?"... Doğru sual bu oldu !..
Çünkü farkındalık, içinde pek çok şeyin bulunduğu kaba fark edişlere, yoğun algılamalara alışık da; o boşluğa, o sessizliğe yöneltilse bile, kendini, bir şey fark edilmeyen bir yerde tutmaya alışkın değil. Veya orada bir şey bulunabileceğinden habersiz.
O halde, şimdi başlayalım;
Nerede bulunursak bulunalım, ne yapıyor olursak olalım, aklımıza geldiği anda birdenbire durun ve fişi çekin. Dışı izlemeyi, düşünmeyi, olayları bırakıverin birdenbire.
Tüm hücrelerinizin faaliyetini durdurun âdeta. Bir anda bedeni dondurun. Gözlerinizi kapatın ve tüm dikkatinizi gönül bölgesine toplayın.
İçteki kutsal bölgeye girmek için günahlardan arınmaya, değişmeye, tamir olmaya falan gerek yok. Sadece dıştan fişi çekin yeter.
Dikkatiniz bedenin gönül bölgesindedir ama hissedişiniz içi, varoluşu deneyimler. Soluğun hissettiğiniz bölgedeki sübtil duyguya, huzur veren yere odaklanın. Soluğun arkasındaki sessizliğe gidin. Varoluş duygusunu yaşayın !..
Dıştan farkındalığı çektiğimiz anda zaten içteyizdir.
Gönlümüzdeki sessizliği yaşarken, sadece duralım ve hiçbir şey yapmayalım. İç, akıl ötesidir, o sevinç bölgesinde derinleşebilmek için hiçbir şey yapmamalıyız. İçe yöneltilen farkındalık yeterlidir.
İçteki derinlere istek ve iradeyle inilemez. Orada derinleşmeyi sağlayacak bir teknik, bir öğreti, bir felsefe veya bir din yoktur. O sessizlikte daha derinlere inebilmeyi, oradaki ışıkla karşılaşmayı engelleyen hiçbir şey yoktur ama yapılabilecek bir şey de yoktur. Aramak ve çabalamak ise bir şeyler yapmaktır! Siz sadece durun ve huzuru fark edin!
Oradaki mükemmelliği siz çaba ile yaratamazsınız, sadece dıştan kurtulup kendinizi bırakmanız yeterlidir. Orada kalış; çabasız ve doğal olduğunda en yüce haldir.
En büyük ipucu "onun zaten içinizde barındığı ve zaten onu yaşamakta olduğunuzdur" Sakın aramayın! O zihninizle inşa edebileceğiniz bir şey değildir. O sadece oluruna bırakılacak, izin verilecek, zemin hazırlanacak bir şeydir. Siz sadece odanın pencerelerini açabilirsiniz; Tanrı Işığı, bir güneş gibi kendiliğinden içeri ışır ! Siz ışıtamazsınız.
Tüm çalışma bundan ibarettir. Sadece varlığımızın, içimizin farkında oluş!... Ayrıca yerine getirilmesi gereken hiçbir koşul da yoktur.
Bu metodun yeni icat edildiğini zannetmeyin. Binlerce yıldır tüm veliler, bilgeler, üstadlar aynen bunu yaptılar ve giderek daha derin içe açıldılar ve ışığa ulaştılar. O ışık önce kendini huzur olarak belli edecektir.
Siz daima görünen ilk adımı atmaktan sorumlusunuz. Sonrası kendiliğinden gelecektir. Kendinizi içteki Tanrıya bırakmış oluyorsunuz ve artık sizi O yönlendirecektir. İçinizde derinlerden gelen sübtil bir ışığın yükseldiği ve içi kaplayıveren bir sevincin ortaya çıktığı bir an vardır.
Ve içte, az veya çok bir şeyler yaşandıktan sonra, bir daha asla eskisi gibi olmazsınız. İnanmaktan, bilmeye geçersiniz !
Bu çalışma, tüm içsel çalışmaların başlangıcıdır ve tüm içsel çalışmaların sonudur aynı zamanda.
Formül: Gönüldeki huzura odaklanmak ve hiçbir şey yapmamak. Ne kadar basit, değil mi?
Arkadaşlar;
O hali hissetmek, öğretilemez ! o hal anlaşılmaya da çalışılamaz… Sadece kendini içteki Tanrı'ya bırakmak söz konusudur. Sizin seçiminiz içe yönelik farkındalıktır. Ama içte seçiminiz yoktur; olamaz. Orada nasıl, neyi, ne ile gibi hiçbir ipucu yoktur.
Bu konuda bir sorunuz varsa !......bu sadece zihinsellik olacaktır ve alınacak cevap da işe yaramaz zaten…
Her gün, her hatırladığınızda, bir an içteki sessizliğe yönelin ve orada kalın. Kaplumbağalar gibi kabuğunuza çekilin ! Kısa bir süreyi kendinize bakarak geçirin ve bilin ki bu ibadet ânıdır. İbadet bir şey yapmak değil; olmaktır.
Şimdiye kadar öğrendiğiniz her şey, tüm katettiğiniz yol, geldiğiniz yer, bu uygulama içindi !.. Bu uygulamaya girin ve diğer her şeyi ATIN GİTSİN !
Bir şeyler biliyor olmanız memnuniyete bile değmez, sadece içe yönelmeyi sağladıysa ne âlâ !...
Ya bilgilerde kalın; bir şeyler biliyorum diye sevinin; ya da hepsini unutun, bu uygulama kalsın sadece ve bu çok basit içe yöneliş çalışmasını yapın.
Bu çok basit olan içe yöneliş'in, "tüm mutluluğun tamamını sunuşu, böylece Tanrının içimizde yaşanacağı ve Tanrının insana içi kadar (şah damarından daha) yakın oluşu" ne komiktir değil mi? İnsanlar, gerçeği aramak uğruna, kendilerine bunu anlatacak birini ararlarken, gerçek de onlarla beraber içlerinde yol almaktaydı. Ve onlar gerçeği icabında Himalayaların tepelerine kadar giderek aradılar. Gülmemek elde değil !
Mevlânâ, kafileler halinde hacca gidenlere şöyle seslenmiştir; "Nereye gidiyorsunuz nereye? Tanrı o kâbeye bir gün bile girmedi. İçe gelin içe; Tanrı oradan bir gün dahi çıkmadı ! " …
İnsanlar gider, arar, tapınır ve kutsal yer, kutsal mekân peşindedirler.
Arkadaşlar; içinizdeki huzurun tadını alış, Tanrının içinizdeki varlığını, ışığını farkedişin habercisidir.
Kendinize sorun, "neden bu dünya artık bana doyum vermiyor ? İçimde daha çok çoşkuyu özleyişim ve bu fizik realitenin duygusal deneyimleriyle tatmin olmayışım, huzur bulamayışım nedendir?"
İşte, sizin o bulmayı ve yaşamayı arzu ettiğiniz, her şeye açılacağınız kapı içinizdedir. Yakında çok yüksek bir sevinci, tanımadığınız çok yüce bir hali yaşayacaksınız.
Ancak arkadaşlar; Yeni Çağa geçişten önceki şu dönemde içe yöneliş sürekliliği, şimdi çok önemlidir.
Bakın, "Ben O'yum" kitabında Maharaj ne diyor; "Önünüzde bir yol ayırımı var: Ya tüm aklınız ve gönlünüzle kendinizi keşfetme çabası içinde olursunuz; tamamen kendinizle meşgul olursunuz; ya da kendinizle meşgul olmayı tamamen terk edersiniz. 'Tamamen' sözcüğü önemlidir; çünkü en yüceye ulaşmak için en uçta olmak zorundasınız."
Artık yaşamımızı değiştirelim. Bir şevk ve heyecan katalım ona . Monoton, mekanik yaşam tatsız ve sıkıcıdır; asıl ölüm bu monoton hayattır. Oysa içimizde bir sonsuz sevinç kaynağı taşırken !... İçme suyu göletinde yüzerken, susuzluktan ölmek üzereyiz. İçimizdeki sebepsiz sevinç kaynağına inmeyi öğrenirsek, orada hiçbir şey yapmadan mutluluğu yakalarsak; artık dışta bir şeyler yaparak eğlence arayışlarımız da bitecektir. Gezme, buluşma, eğlence yerleri, alışveriş, kafede oturma, geceleri dolaşma, gündüzleri koşuşma… Artık size zul olarak, fuzûli enerji ve zaman kaybı olarak gelmeye başlayacaktır. Bu bir yerde, uyuşturucu alanların her şeyden koparak, sadece uyuşturucunun yaşattıklarından ibaret bir dünyayı tercih etmeleri, ondan kopamamaları gibidir.
Arkadaşlar en değerli, en yaşamsal çalışmamız içte olacaktır. Evvelce oyalandığınız keyiflerle, hobilerle kaybedecek vakit yok. Artık gereksiz ve oyalayıcı her şeyin terk zamanıdır. Artık arayışları da bırakıp, bilgiyi de bırakıp, yaşamaya geçin!...
Canında bir can var, o canı ara...
Beden dağında bir mücevher var; o mücevherin madenini ara...
Ey Sufi, gücün yeterse ara.
Ama dışarıda değil; aradığını kendinde ara.
Mevlânâ
'Rûbâiler'
alıntı....