Related discussions

spiritual Discussion started by spiritual 14 years ago

DÖRDÜNCÜ FARKINDALIK ALANI
Farkındalığımızı üç alanda gezdirmeyi biliriz. (1) Dıştaki olup biten her şeyde, (2) bedende ve (3) düşünce ve tahayyül olarak da zihinde. Farkındalığın devamlı dışta olması alelâde insanın doğal halidir. Ancak bu süreç içerisinde, farkındalığın zihne, düşüncelere, tahayyüle takılması en kontrolümüz dışı olaydır. Ve endişe, keder, öfke, kıskançlık, yargı vs. hep bu alanda yaşanır. Biz yaşamı bu üç alanda deneyimler ve yaşamı bu üç farkındalık alanından ibaret zannederiz. Bir "Dördüncü farkındalık" alanından haberdar değiliz !.. Ve tekrar edelim, bilgelik; farkındalığımızı nereye yönlendireceğimize hâkim olabilmektir !.. Bu hâkimiyet, bizi yaşamda sıkıntı ve endişe yaşamaktan kurtaracağı gibi, bir de, Gerçeği, Tanrıyı bize yaşatacak yere nüfûz etmemizi mümkün kılar.
Herkesin doğal olarak ve kendiliğinden bilmediği, diğerleri gibi farkındalığı zorla ele geçirmeyen, dikkati, tanınmayı, fark edilmeyi bekleyen bir "dördüncü farkındalık alanımız" vardır. O alan; içimiz, özümüz dediğimiz ve aslında farkındalığın kendi saf alanıdır ki, o biziz ! O alana var olma alanı denir. En yüce olan ve en ihtişamlı olan her şey o alanın kendindedir. Onun farkına varabilmek için ona yönelmek gerekir. Farkındalık kaba ve yoğun olaylarda iken, bunları herkes fark etmektedir. Fakat bu dördüncü alan, inceliğinden ve sübtilliğinden dolayı ancak sessizlikte fark edilebilmektedir. O, bizim iç dünyamızdır. Farkındalığın kendisidir ama hissedilip, fark edilerek yaşanabilen "hissediş merkezi"dir aynı zamanda. Parlak bir ışık alanı gibi algılanan ve sevgi-sevinç gibi hissedilen bir huzur uzayı…
Hani doğada her şeyi fark ederken, meselâ bir çiçeğe bakarken, onun kıvrımlarını, formunu, rengini, estetiğini fark ederken, onu bize fark ettiren aydınlığı, ışığı nasıl gözden kaçırıyor isek; her şeyi yaşar ve fark ederken, her şeyi fark eden yanımızı gözden kaçırırız. Tüm yaşam hissedilerek ve fark edilerek içimizde yaşanır, içte yer alır. İşte o içimiz denen yere çevirdiğimiz dikkat ile farkındalık alanımızı, benimizi hissetmeye başlarız.
Orası iç uzay diyebileceğimiz bir boşluktur. O boşlukta bildik kalıplar, düşünceler, davranışlar, alışkanlıklar yoktur. Orada, huzur veren, yüksek bir frekansla uyum halinde yaşanan yeni bir hali tanımak, yeni bir yaşama çeşidimizi yaratmak üzere derinlere dalarız.
Orası asla dünyada değildir ! O yer "iç"'tir. Bizdedir ve içtedir. O yer en sübtil olan ve dolayısıyla en güçlü olan alandır. Asıl yerimiz, yuvamızdır.
Bu alanı yaşamayı, dünyada bedenli yaşamda bilmiyor ve farkedemiyor olsak da; beden farkındalığı içinde yaşarken tüm dikkat dışta, diğer insanlarla etkileşimde, düşünsel ve eylemsel yaşamda olsa da; bizler bedensiz yaşamda, yani ebedi yaşamda, bu iç dünyadayızdır; var oluş halimizle ebediyen içte yaşamaktayızdır. O bizim terk edilemez, gerçek halimizdir. Biz O'yuz ve oradayız. Yani biz farkındalığız ve farkındalıktayız. Ancak biz bedenli olarak dünyada, farkındalığımızı, farkındalığımız üzerine çevirmeye alışkın değilizdir. Çünkü akıl, o sübtil olanı fark edemeyecek kaba yapıda (düşük frekansta) olduğu için dikkati orada tutamaz, bıkar…
Ama biz dikkati içe yönelttikten sonra, artık akıla ve dikkate ihtiyaç kalmayacak şekilde içi hissederek yaşamaya alışabilirsek, orada kalırız

ÖNEMİ
Var oluş halini, içi yaşamayı; nasıl uygulayacağımıza geçmeden önce, bu "Dördüncü farkındalık" halini yaşamımıza sokmanın öneminden biraz daha bahsetmek istiyorum.
Biz, insan bedenini ve yaşamını deneyimliyoruz ! Zor bir deneyimdir bu. Ancak bu beden, sonsuza sıçrayabilecek farkındalığı bize verecek tek imkandır. Ama işi ağırdan alıp oyalanacak zamanlar artık bitti… Zaman hem kalmadı, hem de hâlâ var ! İçteki ışığı tanımak, onu pratik olarak doğrudan deneyimlemek yegâne öncelikli çabamız olmalıdır artık. Her gün kendinize birkaç kez nitelikli-kutsal bir zaman ayırın lütfen sadece birkaç dakika.
Tüm bu spiritüel çağın, kitapların, derneklerin, seminerlerin, manevi âlem yardımlarının hedefi; çağ değişiminin hedefi; insana iç ışığını deneyimletebilmekti ve hedef, insanın içteki kaynağı hissetmesiydi. Ve içi fark edip yaşamak için, içi fark edip yaşamaktan başka çare, çözüm, yol yoktur. Eğer "Sen" olanı, Tanrı sevincini, kendi kendinize içinize dalarak bulamazsanız, bin tane peygamber, size Tanrıyı veremez. O gerçeği dışta arayanlar da, çiçekte, böcekte, yani kaynağın şekillenmiş, kişiselleşmiş, cisimleşmiş yanlarında görmeye yönelmiş olanlar, aslında mehtabın sudaki yansımasına bakmaktadırlar. Doğrudan ve gerçek görüş, dışa değil, içe yönelmekle mümkündür. Ama bu bir realite sorunudur!.

ŞEKİLSEL MEDİTASYON DEĞİL…
İçinizdeki o sessizlikte sevinç merkezini yaşamaya, ister içi yaşamak deyin, ister meditasyon deyin, isterseniz dua deyin, uygulamayı bu anlamda yapacaksınız; yoksa bir meditasyon tekniğiyle, şekilsel meditasyon uygulayarak değil !.. İçinizde yaşayacağınız duygu bir mest oluş, bir aşk ilişkisidir. Kendi içinizde bulacağınız aşk, size gerçek yerinizi, o bir daha kopamayacağınız yerinizi fark ettirecek.