Related discussions

pınar Discussion started by pınar 14 years ago

Dünya gezegeninde, 3. boyut realitesinde yaşıyoruz. Duyularımız, gündelik hayatta kullandığımız radarlarımızdır. Duyu dünyamızı genişlettikçe, bakış açımızda genişler.
4. boyuta doğru yol alırken 3.boyutta tekâmül ederiz. Burası öğrendiğimiz yerdir. Öğrendiklerimizi yaşantımıza uyumladıkça, yani gelen bilgiyi kullandıkça farkındalığımız artar. Dünya gezegenine gelen kozmik enerjinin miktarı ve hızı artmıştır. Bundaki amaç tekâmülü hızlandırmak ve bir sonraki aşamaya ilerletmek içindir. Kozmik enerji, her maddeye erişir ve etkileşime geçer.

Dünya, maddelerden oluşmaktadır. Her maddenin kendi iyonik bağı, atomlarının diziliş sırası vardır. Katı, sıvı ve gaz halde bulunurlar. Atomlar, sabit değildir. Atomların hareketiyle beraber enerji açığa çıkar ve çevrelerinde bir enerji alanı oluştururlar. Bitkiler, hayvanlar,
Dağlar, kristaller, insan… Var olan her maddenin, elektromanyetik enerji alanı vardır. Bu alana AURA denir. Kozmik enerjiye “ merhaba “ dediğimiz yer, burasıdır.

İnsan vücudu; 3 boyutlu olarak gördüğümüz, dokunduğumuz, sağlıklı veya sağlıksız semptomların açığa çıktığı kabul edilen fiziksel bedenimizdir. Film seyretmek için filmi, beyaz perdeye projekte etmek, yansıtmak gereklidir. İşte bu beyaz perde, bizim fiziki realitemiz olan fiziksel bedenimizdir. Yansıtılan film ise duygularımız, zihnimizin barındırdıkları, ruhumuzun kalitesi ve yaratımlarımızdır. Fiziksel bedeni kuşatan, sağlıklı bir insanda 15–20 cm kalınlığındaki, aynı fiziksel bedenimizin görünümünde olan bir enerji alanı vardır. Bu enerji alanına ETERİK BEDEN ( AURA ) denir. Yani fiziksel bedenimize giydiğimiz enerjiden oluşan elbisemizdir. Enerji alanları dediğimiz çakralar, eter bedenimizde yer alırlar. Enerji ile çalışan uzmanlar, eterik beden üzerindeki çakraları ve önemli enerji meridyenlerini baz alarak çalışırlar. Eterde meydana gelen değişim fiziksel bedene geçer. Eterik bedenimizi çevreleyen duygusal bedenimiz, duygusal bedenimizi de çevreleyen zihinsel bedenimiz vardır. Bütün bu enerji bedenlerini de kapsayan ruhsal bedenimiz vardır.

Her kristalin kendine özgü enerji alanı vardır. İnsanlar tarafından örselenmemiş, değişime uğratılmamış, doğadan çıktığı gibi saf halde bulunan kristallerin, enerji alanları daha güçlüdür. Enerji alanları; Ses ve renk gibi frekanslar, titreşimler taşır. Her elementin kendi frekansı vardır. Frekanslar benzerdir fakat aynı değildir. Her kristalin enerji alanı, kendi frekanslarından meydana gelir. Tabiat Ana, kristallerden oluşur. Biz insanlar, yerkabuğu üstünde yaşarken neyin üzerinde adım attığımızı, nereye konumlandığımızı çoktan unutmuşuzdur. Kendi fizyolojimiz de bunu destekler. Çünkü DNA’larımızda kristalin yapıdadır ve ışık tutma potansiyeline sahiptirler. Kristallerden oluşan bir gezegende, kristalin bedenlerimizde yaşarız. Bu kristalin yapı, evrende var olan her şeyin bir bütün olduğu gerçeğini yansıtır.

Kristaller ile insan kimyası, aynı içeriklere sahiptir. Kristallere duyduğumuz ilgi, kimyamız yoluyla onlara çekilişimizdir.
Bir kristale hayran kaldığımızda, onu satın alma ve sahip olma, bir çocuğu sever gibi sevme,
Dokunma hissi geliştirdiğimizde enerji alanlarımızdaki frekanslar ve titreşimler birbirine benzer ve/veya yakındır. Biz o kristalin enerji alanına, kristalde bizim enerji alanınıza girmiş demektir. Enerji alanlarımız böylece karşılıklı olarak etkileşime geçerler. Kristaller, tıpkı enerjiyle çalışan uzmanlar gibi eterik bedenimiz üzerinden bizimle iletişime geçerler

Zihinsel ve duygusal bedenlerde yeşeren olumlu ve olumsuz düşünceler, eterik bedene akar.
Acı, hüzün, öfke, nefret, bencillik, kin, kıskançlık, sahiplenme gibi olumsuz düşünceler ve irade problemlerini zamana yaymak suretiyle geliştiririz. Bu negatif düşüncelerin yapısı eterik bedenimizde yırtıklar oluşturur. Eterik beden, zayıflamaya başlar ve dışarıdan etki eden negatiflere karşı savunmasız hale gelir. Yani evrensel ışığımız sönmeye başlar. Eterdeki değişikler fiziksel bedene depresyon, yorgunluk, stres, ani öfke çıkışları, tahammülsüzlük, gerilim tipi baş ağrıları, uyku düzensizlikleri, cildin bozulması, sindirim sistemi rahatsızlıkları, nefes alamama, kanser türleri, yaşama isteğinin azalması gibi haller olarak açığa çıkar. Hastalığı, düşüncelerimiz aracılığıyla gerçeğe dönüştürürüz. Şifalanma peşinde koşarken, hastalığımızın oluşum nedenlerini görmezden gelerek ( karanlıklarımızı yok varsayarak ) hastalıktan kurtulmaya bakarız. Hastalık, mükemmelliğimizi bozmuştur ve tekrar bozabileceğimiz bir mükemmellik yaratmak isteriz. Yani gene ruhumuzu unuturuz. Bu döngü, ruh iyileştirilmediği taktirde devir-daim yapar. Bu yüzden ruhu beslemek, sevmek ve unutmamak gerekir, özellikle bu yaşam amacımız olmalıdır.

Kristaller, zihinsel, duygusal ve eter bedenlerimizi temizler. Negatif üretim düşünceleri, pozitife çevirir. İradeyi destekledikleri için olumlu/olumsuz düşüncelerin, tutumlarımızın anında farkında olmamızı sağlarlar. Kristallerin enerji alanına girerek, bizler üzerinde kendiliğinden bir farkındalık biçimi gelişmeye başlar. Evrensel yaşam enerjisini kendi auralarından, bizim enerji alanlarımıza taşırlar. Daha mutlu, daha huzurlu, sakin ve zinde hissederiz. Bilincimiz değişir. Beslenme şeklimiz, hayata bakış açımız ve yaşam biçimimiz otomatik olarak, kozmik yaşam enerjisinin üzerimizde oluşturduğu artan bilinç ile değişime uğrar. Değişen dünyaya, olumlu yönde değişerek uyum sağlarız.
Titreşim seviyemiz arttıkça bize engel düşünce kalıplarımızı bırakırız. Ne ile karşı karşıya olduğumuzu fark etmeye başlar ve kendimizi geliştirip, bilgiyle hücrelerimizi donatma ihtiyacı duyarız. Daha çok araştırmaya ve bilginin ardından çaba gösterek gitmeye başlarız. Bu değişim, kristallerle ile hızlanır. Kristallerle daha çok vakit geçirip, onlarla zihinsel temasa yani telepatiye başlarız. Pşisik yeteneklerimiz, kristallerin enerji alanımızı tamir etmesiyle ve gelişimimize destek vermesi suretiyle tekrar kazanılır, hatırlanılır ve artar. Yanıbaşımızda duran insanların, hayatı paylaştığımız kişilerin düşüncelerini okumaya başlayıp, onların enerji alanlarındaki değişimi hissederiz. Aura da açığa çıkan renk tonlamalarını, kristallerin bizim üzerimizdeki artan olumlu etkileriyle görmeye başlarız.

Kristaller, aynı zamanda içinde yaşadığımız mekanları da temizler ve negatif enerjiden koruma sağlar. Ortamda bulunan enerjinin kalitesini arttırırlar. Beslediğimiz hayvanları da kristallerinden enerjisinden faydalandırabiliriz. Bizlerle daha uyumlu, cana yakın ve sağlıklı olurlar.

Kristallerle ilgili olarak deneyimlerimi de sizlerle zamana yayarak paylaşmayı istiyorum.
Bunlar, kristallerin nasıl etkileşime girdiklerini anlattığım genel bilgilerdir ve çok önemlidir.
İnsanlar, kendi yaşamlarını oluşturan, kendi temellerini atan mimarlardır.
Kristaller, kendi dünyanızda cennetinizi yaratma fırsatınızdır. Kristallerle çalışma yöntemleri
Öğrenmelidir. Yoksa onlardan performans alamazsınız. Kristallerdeki enerjiyi açığa çıkarmak ve doğru yönlendirebilmek gereklidir.
Kristalleri hangi amaca yönelik kullanmak isterseniz, ona uygun programlama yapmak gerekir. Kristal programlaması yapılarak, kristalin hafızası kişi için uygun hale getirilir ve komuta edilir. Kristallerin, iyi ve kötü gibi ayrımları yoktur. Doğaları gereği her şey onlar için birdir. Komuta edildikleri, yönlendirildikleri takdirde en yüksek yararınızın için çalışırlar. Auranızı, evrensel şifa enerjisinin geçişi için açarlar. Auradaki olumlu etki, fiziksel bedene yansır ve sağlığınız yerine gelerek bağışıklık sisteminiz kuvvetlenir. Hastalık yerine sağlıkla dolmaya başlarsınız.

Bu aralar, kristaller daha çok ilginizi çekiyor, biliyorum.
Kristaller, kendi enerji alanlarıyla sizleri kuşatıyorlar ve kendi iradenizi tekrar
Size geri kazandırmak için tüm varoluşlarını sunuyorlar.
Lütfen, kendiniz için yatırım yapın ve bir kristal edinin!



Meryem Ebru SEZEN - SOPHIA
Jeoloji Mühendisi

alıntıdır.