AFFETME MEDİTASYONU
Related discussions
-
Gökkuşağı Meditasyonu
0 Replies Posted in MEDİTASYON
-
Gassho Meditasyonu
0 Replies Posted in MEDİTASYON
-
Korku Meditasyonu
0 Replies Posted in MEDİTASYON
Siz arada sırada bilgisayarda oyun oynuyor musunuz?
Evet mi? O halde siz, herkesle savaşan ve mutlaka hepsinin yenen o şövalyenin, o kahramanın yerini birkaç kez almışsınızdır. Siz, olayların yönünü belirliyor, nereye gideceğinize ve ne yapacağınıza kendiniz karar veriyorsunuz.
Eee, eğer siz oynamadıysanız, başkalarının oynadığını hiç olmazsa görmüşsünüzdür.
Böyle yeni bir oyun aldığınızı, disketi yerleştirdiğinizi, programı başlattığınızı hayal edin. Hadi başlayalım!
Monitörde balta girmemiş bir ormanın karanlık bir köşesi beliriyor. Koskocaman ağaç gövdeleri-tepeleri bile gözükmüyor. Ayaklar altında koyu yosun. Gümüş zırha bürünmüş şanlı şövalye-öyle küçücük ki sıkı bir çalılıkta ateş böceğine benziyor.
Tanıyor musunuz? Kimdir bu şövalye?
Tabii ki sen, başka kim olabilir ki?! Şimdi sen- Şövalyesin.
Bense şu an bu oyunu icat eden programcıyım. Ben seni götürüyorum, yönlendiriyorum, sorunları açıklıyorum, ipucu veriyorum. Bilgisayarda ekranı- kendini görebileceğin bir aynadır.
Eee hadi oyuna başlayalım mı?
Bu oyundaki Şövalye’nin, yani senin amacın- ışığa ulaşmak, yerinde duramayan ışığa ulaşmaktır. O, ağaçların arkasından bir görünür bir kaybolur. Sen onu takip edersin- o senden kaçar. Sonra nereden geldiğini fark edemediğin ve beklemediğin bir mutluluk gibi, tesadüfi bir sevinç gibi ortaya çıkıverir. Onu takip et. Daha ne yapabilirsin ki? İşte böyle bir oyun.
Ama önce dişlerine kadar silahlan!
Seç! İlk silah- hafıza, diğeri- düşünce, üçüncüsü- duygu. Hangisi senin için daha uygun?
Eğer hafızayı seçersen… Hafızan – kaldıraçtır. Onunla beraber adım adım giderek, zaman katmanlarını kaldırarak- günler, aylar, yıllar içendeki buluşmaları, olayları,insanları hatırlayacaksın.
Eğer düşünceyi seçersen… Düşünce –oktur. Uçarak kanatlarında yükseklere götürecektir seni. Onunla nedenleri ve bağlantıları görürsün.
Eğer duyguyu seçersen… O, kılıç gibi çok hızlı ve sessiz bir şekilde kendini hedefe yöneltiyor ve vurup yere seriyor.
İşte senin elinde hafıza- kaldıraç, düşünce- ok ve istek- kılıç. Hazır mısın? Işığı bulmak için yola çık.
Her şey masaldaki gibi. Her şey yaşamdaki gibi.
Önce bir yoldan, sonra gittikçe belirsizleşen bir patikadan gidiyorsun. Şimdi o da artık gözden kayboldu. Sen- Şövalyesin ve ışığı ararken ormanın balta girmez derinliklerine giriyorsun. Karanlık daha da koyulaşıyor. Galiba Dünya var olduğundan beri güneş ışığı bile sızmamış buraya. Kuşların cıvıltıları çoktan beri işitilmiyor.
Etrafta nasıl iç karartıcı bir sessizliğin hâkim olduğunu fark ettin mi? Her bir ağacın arkasında gölgeler dolaşıyor. Dikkatli ol. Şövalye! Orada kim var?
Saklanmak için artık geç, geri dönmek utanç verici. Şövalye olduğunu unutma! Tehlikeden saklanmak yerine ona karşı yürü. Gidelim mi? Korkma, biz seninle birlikteyiz!
Dikkatli baksana, ağaç gövdelerinin arkasında neler var? Görüntüyü büyütüyoruz. Koskocaman aşınmış kaya parçaları, demir kapı, parmaklık. Aman yarabbim, bu bir zindan! Bu zindanda kin esir olmuş, ıstırap çekiyor?
Parmaklıklar arkasında iki kişi- bir kadın ve bir erkek. Biraz daha yaklaşsana, belki onlara yardımın gerekir? Aman yarabbim! Bunlar, onlar! Evet, kesinlikle onlar.
Nihayet! Nihayet sen onları-aradığın insanları buldun. Öyle uzun zamandır arıyordun ki!
Tanrı onlar hakkında ‘İşte senin için Benim Havarilerim’ diyor. Onları O, senin başlangıcın olarak seçti. Onlar, Tanrı’nın iradesiyle senin hayatının nedeni oldular.
Onlar için her şeyini vermeye hazır mısın? Onların hizmetkârı olmaya hazır mısın? Bu yüce hizmet için gurur duyuyor musun? Onlara küçücük bir sevinç verirken kendin bu sevincin bin mislini duyuyor musun?
Bu kişiler, senin Annen ve Baban!
Fakat neden… Neden onlar zindandalar? Neden elleri kelepçeli? Allah’ım çok yaşlanmışlar artık! Sana geçti onların hayatı, ama sen bu hayatla ne yaptın?!
Annenin ağzının çevresindeki kederli kırışıklıklara dikkatlice bir bak.. Onun genç ve güzel dudaklarının dolgunluğu ve parkalığı sana geçmiş. Sen ise bunu ihtirasa dönüştürmüşsün, sağa-sola israf ediyorsun.
Nasıl da sönmüş babanın bakışları! Babanın genç gözlerinin parlaklığını almışsın, ama onu doymak bilmez bir açgözlülüğe çevirmişsin..
Ak saçlar, kırışıklıklar, yüzünde keder.. Onlar hiçbir zaman bu kadar yaşlı olmamışlardı! Sen bile onları zar zor tanıyorsun. Tabii ki! Tüm bu yaraları sen açmadın mı? Senin çabalarının meyveleri değil mi?
Haydi yaklaşacak mısın, yoksa korkuyor musun? Korkuyorsun, çünkü sizin aranızda o kadar çok şey geçti ki. Anlaşılmazlığın acısı, hoşgörüsüzlük, ıstırap, kırgınlıklar. Ne çok ıstırap, ne çok kırgınlık.
Sebep olduğun kırgınlıklardan, acılardan, ağrılardan yüksek bir duvar ördün. Şimdi bu duvar sizi ayırıyor. Onu nasıl inşa ettiğini hatırlıyor musun? Günbegün, günbegün, günbegün. O zamanlar bu duvarı örmekte acele ediyor ve giderek daha da yüksek olmasını istiyordun. Eee, istediğine kavuştun!
Ve o taşı hatırlıyor musun? O en büyük, en ağır, en dehşetlisini.. sen o sözleri söylediğin zaman.
Bu taş aranıza öyle bir şekilde yerleşti ki bütün giriş ve çıkışlar kapanıverdi. Bu taş, en yakınlarını hapseden demir kapıyı da kapattı. Bu taş, senin kalbine öylece yerleşti, kaldı.
Anne babalar sadece severler. Sana duydukları anne bana sevgisinden başka bir şeyleri yoktur. Ve ne zaman gelirsen gel- onların kucakları sana daima sonuna kadar açıktır.
Başka bir Şövalye’nin öyküsünü ister misin? O zaman oku.
Bir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar bir Şövalye yaşarmış. Bir gün bu Şövalye aşık olmuş. Kalpsiz ve ruhsuz bir güzele çılgınca aşık olmuş ihtirastan eriyerek ve acılar çekerek bu kalpsiz kuklayı fethetmeyi hayal ediyormuş. Şövalye, o zamanlar bu güzelin göğsünde bir yürek değil bir taş taşıdığını bilmiyormuş.
Günler, aylar, yıllar boşuna eziyetler, üzüntüler içinde geçmiş.
Günlerden bir gün bu kukla, ondan kurtulmak için: ‘Bana annenin kalbini getir, o zaman senin olacağım. Seni sevenin yüreğini bana getirirsen, senin eşin olacağım’ demiş.
Sevdalı Şövalye kafası son derece karışmış bir halde eve dönmüş. Uzun süre azap çekmiş, direnmiş, ıstırap çekmiş ve kendini lanetlemiş, ama hayvani ihtiras eninde sonunda galip gelmiş. Annesinin odasına girerek onu öldürmüş, kalbini kopartmış ve hala canlı olan bu kalbi avuçlarında tutarak kalpsiz güzele koşmuş.
Onu hayal ederek bastığı yerlere bile bakmadan koşarken aniden tökezlemiş ve elindeki kalbi yere düşürmüş.
Ve birden bire bir ses duymuş: ‘Oğlum, oğlum benim, bir yerini çarptın mı, yaralandın mı? acıyor mu oğlum? Ellerim olsaydı kaldırırdım seni, giysilerindeki tozu silkelerdim, bağrıma basardım seni. Hadi çabuk kalk, beni sevdiğine götür ve mutlu ol!
Bunları annesinin kalbi söylüyordu.
Hatırlıyor musun? Bu öykü başka bir Şövalye hakkında, belki de senin hakkındadır ne dersin?
Neden Tanrı seni bu anne babaya verdi, sana ise başkasını değil de bu anne ve babaya verdi? Neden olduğunu bilmiyor musun? Neden illâ ki bunları? Ne için, neden, ne sebepten sizleri birbirine ebediyen bağladı?
Şövalye! Nerede kaldı senin kılıcın? Çıkarsana kılıcını- isteğini! Senin sadece bir isteğin yeterli olacaktır. Bu duvara yaklaş, vur ve parçala onu!
Onlara sözsüz hitap et. Söylemek istediklerini hemen söyle, sadece kalbinle söyle. Mutlaka seni duyacaklar, her şeyi anlayacaklar, çünkü onlar seni seviyorlar. Eğer yürekten istersen- duvar yıkılacak ve kapıdaki taş da yuvarlanıp gidecek.
Bu yaşlı insanlardan seni affetmelerini iste! Onlar seni seviyorlardı, seviyorlar ve daima sevecekler. Onlar daima senin için yaşamışlar ve yaşamaya devam ediyorlar. Senin mutlu olmanı, onlardan daha iyi olmanı o kadar istiyorlar ki! Düşünsene: onlardan daha iyi- Tanrı’nın Havarilerinden!
Onlar, senin kalbinin içindeki karanlıklarda dolaşıp durmanı istemiyorlar, ışığa geri dönmeni istiyorlar. Çocukluk çağında nasıl olmuştu? Hatırlıyor musun? Onlardan özür dile! Onlara çektirdiğin acılar için kendini de affet! Yapabiliyor musun?
Bak bak- kapılar açılıyor.
Bak- duvarlar toz gibi dağılıyor.
Şövalye, aferin sana! Ancak zincirler hala yerinde duruyor. Hayatını borçlu olduğun insanlar henüz özgür değiller. Sen de henüz özgür değilsin. Kelepçeleri çıkarmak için anahtar gerekli. Nerede o? Kendi kalbine bir göz at, anahtarı orada bulacaksın.
Sadece harekete geçmeyi dene ve onlara tüm kalbinle: ‘Canlarım benim, ebediyen var olduğunuz ve daima var olacağınız için teşekkürler!’ de.
Bu yaşlı, yorgun kadına yaklaş, ona dokun. Tapınırcasına tek nefeste Anne! De. Bu kısacık söze ruhunun tüm sevecenliğini, tüm sevgisini, tüm sıcaklığını sığdırmaya özen göster.
Ooo, bu kelimeyi söylemek ne kadar da zor oluyor, belki de bu sözcük, anahtardır? Denesene, hiçbir şey kaybetmeyeceksin! Yapabilirsin, ben sana inanıyorum. Şövalyem!
Bunu tekrar ve tekrar yap! Artık kendini yine minik bir çocuk-ilk adımlarını atan- gibi hissediyor musun? Bu ne kadar da uzun zaman önce olmuştu, ve sen bu harika ülkeye geri dönmeyi uzun zamandır istiyordun!
Yine, y,ne bir kez daha ‘Anne!’ de. Özgürlüğün sızlatan acısını hisset! Her bir tekrarında kalbinin inleyişini ve dirilişini, bunca yıldır yüreğinin etrafını saran kalın zırhın kocaman parçalar halinde döküldüğünü hisset..
Görüyorsun: her bir tekrarla daha aydınlık, daha aydınlık, daha aydınlık oluyor… Sen şefkatin rüzgarını hissediyorsun.. Ve buluşmanın heyecanlı titreyişini.. Ve sevginin gözyaşlarını..
Bu yaşlı ve onurlu erkeğe ‘Baba!’ de! Tekrar ve tekrar söyle! Kalbinle şarkı söyleyinceye, bu şarkı yansıyarak sana geri dönünceye kadar defalarca söyle! Bak bak bak – kelepçeler parçalanıyor! Annen ve baban gözünün önünce gençleşmeye başlıyorlar! Annen ve baban kucaklarını senin için açtılar, onlar seni kucaklamak, bağırlarına basmak istiyorlar, sana sevgilerini, sıcaklıklarını, kalplerinin güzelliğini, bilgeliklerini vermek istiyorlar!
Bak: onlar- tam tamına gençler! Bak: onlar hem gülüyor hem ağlıyorlar! Onlara yaklaş, kucakla onları! Biraz onların yanında kal. Görüyor musun? Artık orman o kadar da karanlık değil…
Şövalyem! Bu ormandaki her bir ağacın arkası-zindan. Her zindanda senin henüz affedemediğin insanlar var. Kaç kişi var orada?
Yayı ger ve okunu at! Tozlu günlerin üzerine çık. Yükseklerden hayatına bir göz at! Neelr görüyorsun?
Hayat yolunda yürürken sana insanlar geliyordu. Çok çok insan. Onlara sen ne verdin? Onlardan neler aldın? Neler kaldı?
Kimileri yolunu değiştirdi, kimileri gitti, kimileri yanında ebediyen kaldı. Kimileri ise- işte o- yanında yürüyor, gerçekte ise o çok çok uzaklarda.
Herkesi bul, tümünü arayarak bul.
Onların her biri, kırgınlığını kendisi söylesin, acısını kendisi paylaşsın.
Her birine bugünkü olgunluğunla bak.
Geçmiş hiçbir zaman geri dönmez. O kendisine düşen hizmeti yaptı ve gitti. Onu, minnettarlıkla, sevgiyle salıver. Bu hayat ormanında bize hiç kimse boşu boşuna gelmiyor. Sana gelen herkes –senin Öğretmenin. Her bir buluşma- hem ders hem hediye.
Herkesi sırayla dinle, herkesle konuş.
Bugüne kadar acı veren her şeyi ifade et ve bırak. Tanrıya havale et! Sevgiyle..
Herkesi zindandan salıver, benim iyi kalpli Şövalyem! Kendini de acı esaretten, düşmanlığın, antipatinin, aptalca tartışmaların, zalim ve gereksiz sözlerin esaretinden, geçmişteki dargınlıkların zincirlerinden kurtar!
Eğer yapabilirsen, ona dokun, eğer yapabilirsen ona sevgi sözcükleri fısılda. Eğer yapabilirsen, onu öp. Bunu yapabilirsin, biliyorum! Bunları hemen ve birden yapamazsan da, yavaş yavaş yapabilirsin!
Her bir buluşmadan sonra senin ormanının gittikçe aydınlanmaya başladığını fark ettin mi? İyi. Doğru yoldasın, Şövalyem!
Ormanın en sık yerinde bir kale. Onun duvarları yerin derinlerine giriyor. Onun duvarları gökyüzüne uzanıyor. Geçemezsin. Bu kale; senin kalbinin kalesi, senin yüreğinin zindanı.
Bizzat sen oraya kaç kez seni hep engelleyen acıları gömdün, kaç kez oraya ıstıraplarını, kederli düşüncelerini sakladın? Bizzat sen, kendini yargılayarak bu duvarları perçinledin! Bunları şimdi kim yıkacak?
Sadece sen!
İşte yüksek kuledeki bir kadran. Bu saat zamanı yıl olarak gösteriyor. Onun ibresi şimdi senin kaç yaşında olduğunu gösteriyor. Eğer sen onu geri çevirebilirsen…
Kaldıraç- hafızadan yararlar ve geriye dön- adım adım, yıl yıl.
Kendi hayatını tersine yaşamayı dene: bir, iki, üç, on sene geriye dön. Ne görüyorsun?
Yenilgilerini hatırla. Başarısızlıklarını hatırla. Kendine nasıl ihanet ettiğini hatırla. Belki de başka birine ihanet ettin? Yaralarını ve acılarını hatırla. Onları hatırla ve sırayla salıver hepsini..
Bu yaralar, ihanetler, yenilgiler- kendini yıllardır defalarca idam ettiğin- taşlar, sadece kalbinin taşlarıdır. Kaç yıldır onları taşıyorsun! Onların her biri- hatırladığın bir olaydır..
Tüm silahlarını hazırla: kaldıracı, oku ve kılıcı. Taşları parçala! Onlar düşsünler, parçalara ayrılarak kum gibi her tarafa yayılsın. Yerin dibine, sonsuzluğa gitsinler.
Yirmi, otuz sene önce taşlar kaç taneydi? İşte sevginin başlangıcı. Karşılıksız sevmek ne kadar acı verici bir şey! Sen ise- onlar geçti ve unutuldu diye düşünüyordun öyle değil mi?
Yine geriye dön. Hatırlıyor musun? Okul. Nasıl yaralar?! Sen kendini neden hor görüyordun? Niçin kendinden nefret ediyordun? Salıver…
Hatırla ve affet. Arkaya bakmadan bırak onları. Seçmeden at onları. İşte yine bir taş uçuruma uçuyor. İşte diğeri. İşte onuncusu. Çünkü affediyorsun, bağışlıyorsun.
Ve bak! Duvar teslim oluyor! Yarıklar genişliyor!
Şimdi sen kaleye girebilirsin! Burası nasıl da sessiz ve büyüleyici bir yer.. sadece su fısıldıyor ve narin bir halıya benzeyen çiçekler harika kokular yayıyor.
Dinlen benim korkmaz Şövalyem! Hüzün ve belalardan dinlen. Yaşadığın geçmiş yıllardan dinlen. Acı ve kargaşalardan dinlen. Ukalalıktan ve can sıkıntısından dinlen.
Bu sen misin benim Şövalyem? Ben seni tanıyamıyorum. Nerede senin zırh ve silahların?
Avucunda- tüy.
Yanağında- kar tanesi.
Burnunda- çiller.
Dudaklarında- gülücük.
Koşuyorsun ve düşüyorsun, ağlıyorsun ve gülüyorsun.
Kuzucuk kaç yaşındasın sen? Adın ne?
Neşeyle çimlere otur, bilge çayır çekirgesi ile çene çal. Neden kedi yavrusu gibi göz süzüyorsun? Aaa bu güneş senin gözlerini mi öpüyor? Ah, baksana kelebeğin kanatları nasıl pırıl pırıl parlıyor? Büyüyeceksin seninki de böyle olacak. Şimdilik ise…
İşte masal da sonuna geldi.
Belki bu sadece bir başlangıçtır?
Eğer:
Göğsünde hafiflik
Gözlerin ıslak
Dudaklarının köşesi yukarıya
Herkesi kucaklamak istiyorsan
Kalbinde bir aydınlık varsa
Sen kazandın
Eğer:
Göğsünde ağırlık
Gözlerin kuru
Dudaklarının köşesi aşağıya
Köşeye çekilmek istiyorsan
Kalbin kararmışsa
Sen şimdilik kaybettin.
ALINTIDIR.