Zevk fizyolojiktir, mutluluksa psikolojiktir. Mutluluk birazcık daha iyidir, birazcık daha incelmiş, birazcık daha yükselmiştir...ama zevkten o kadar da farklı değildir. Üçüncüsü coşkudur; coşku manevidir. O, zevkten ya da mutluluktan farklıdır, tamamıyla farklıdır. Onun dışarıyla diğeriyle hiçbir ilgisi yoktur. o içsel bir olgudur.
Coşkunun da ötesine giden bir şey daha vardır hala. Buda buna "saadet" der. Saadet, varlığının en derinindeki özüne ulaşmış olduğun anlamına gelir. O egonun dahi var olmadığı, yalnızca sessizliğin hüküm sürdüğü, varlığının en derin yerine aittir; Saadet senin en içteki doğandır.
İnsanın perişanlığı budur: her zaman dışa doğru bakar, arar ve bulmaya çalışır.
Bir gece Rabia-o bir Sufi mistiğiydi-küçük kulübesinin önünde sokakta bir şey arıyordu. Gün batıyordu, yavaş yavaş karanlık bastırıyordu. Birkaç kişi toplandı. Ona sordular: "Ne yapıyorsun? Ne kaybettin? Aradığın şey ne?" "İğnemi kaybettim" dedi. İnsanlar da, "Şimdi güneş batıyor ve iğneyi bulmak çok zor olacak ama sana yardım edeceğiz. Tam olarak nereye düştü? Çünkü yol çok büyük ve iğne de çok küçük. Şayet tam yerini bilecek olursak onu bulmak daha kolay olacak" dedi. Rabia da, "Bana bu soruyu sormamanız daha hayırlı olur çünkü aslında o yola düşmedi, o evimin içinde düştü" dedi. İnsanlar kahkahalarla gülmeye başladılar ve dediler ki "Biz her zaman senin birazcık kaçık olduğunu düşünmüşüzdür! Madem iğne içerde yere düştü neden onu yolda arıyorsun?" "Çok basit, mantıklı bir nedenden: Evin içinde hiç ışık yok ve dışarıda hala birazcık ışık var" dedi Rabia. İnsanlar güldü ve dağılmaya başladı. Rabia onları geri çağırdı ve dedi ki:" Dinleyin! Bu tam olarak sizin yaptığınız şeydir; bu sadece sizin yolunuzdan gitmekti. Saadeti dış dünyada aramaya ilk ve en öncelikli soruyu sormadan devam edip duruyorsunuz: Onu nerede kaybettiniz? Ve size diyorum ki onu içerde kaybettiniz. Onu, duyularınızın dışarı doğru açık olması basit ve mantıklı nedeninden ötürü dışarıda arıyorsunuz; orada birazcık ışık var. Gözleriniz dışa doğru bakar, kulaklarınız dışarı doğru duyar, elleriniz dışarı doğru ulaşır; dışarıda aramanızın sebebi budur. Yoksa, size söylüyorum onu orada kaybetmediniz ve bunları kendi otoriteme dayanarak söylüyorum. Ben de çok, pek çok hayat boyunca onu dışarıda arayıp durdum ve içeri baktığım gün şaşırdım. Arayıp bulmaya çalışmaya gerek yoktu; o her zaman içerideydi." Saadet senin en derindeki özündür. Zevki başkalarından dilenmek zorundasın; doğal olarak da bağımlı olursun. Saadet seni bir efendi yapar. Saadet başına gelen bir şey değildir, O ZATEN OLANDIR....
iyidir,
birazcık daha incelmiş, birazcık daha yükselmiştir...ama zevkten o
kadar da
farklı değildir.
Üçüncüsü coşkudur; coşku manevidir. O, zevkten ya da mutluluktan
farklıdır,
tamamıyla farklıdır. Onun dışarıyla diğeriyle hiçbir ilgisi yoktur. o
içsel
bir olgudur.
Coşkunun da ötesine giden bir şey daha vardır hala. Buda buna "saadet"
der.
Saadet, varlığının en derinindeki özüne ulaşmış olduğun anlamına gelir.
O
egonun dahi var olmadığı, yalnızca sessizliğin hüküm sürdüğü,
varlığının en
derin yerine aittir; Saadet senin en içteki doğandır.
İnsanın perişanlığı budur: her zaman dışa doğru bakar, arar ve bulmaya
çalışır.
Bir gece Rabia-o bir Sufi mistiğiydi-küçük kulübesinin önünde sokakta
bir
şey arıyordu. Gün batıyordu, yavaş yavaş karanlık bastırıyordu. Birkaç
kişi
toplandı. Ona sordular: "Ne yapıyorsun? Ne kaybettin? Aradığın şey ne?"
"İğnemi kaybettim" dedi.
İnsanlar da, "Şimdi güneş batıyor ve iğneyi bulmak çok zor olacak ama
sana
yardım edeceğiz. Tam olarak nereye düştü? Çünkü yol çok büyük ve iğne
de çok
küçük. Şayet tam yerini bilecek olursak onu bulmak daha kolay olacak"
dedi.
Rabia da, "Bana bu soruyu sormamanız daha hayırlı olur çünkü aslında o
yola
düşmedi, o evimin içinde düştü" dedi.
İnsanlar kahkahalarla gülmeye başladılar ve dediler ki "Biz her zaman
senin
birazcık kaçık olduğunu düşünmüşüzdür! Madem iğne içerde yere düştü
neden
onu yolda arıyorsun?"
"Çok basit, mantıklı bir nedenden: Evin içinde hiç ışık yok ve dışarıda
hala
birazcık ışık var" dedi Rabia.
İnsanlar güldü ve dağılmaya başladı. Rabia onları geri çağırdı ve dedi
ki:"
Dinleyin! Bu tam olarak sizin yaptığınız şeydir; bu sadece sizin
yolunuzdan
gitmekti. Saadeti dış dünyada aramaya ilk ve en öncelikli soruyu
sormadan
devam edip duruyorsunuz: Onu nerede kaybettiniz? Ve size diyorum ki onu
içerde kaybettiniz. Onu, duyularınızın dışarı doğru açık olması basit
ve
mantıklı nedeninden ötürü dışarıda arıyorsunuz; orada birazcık ışık
var.
Gözleriniz dışa doğru bakar, kulaklarınız dışarı doğru duyar, elleriniz
dışarı doğru ulaşır; dışarıda aramanızın sebebi budur. Yoksa, size
söylüyorum onu orada kaybetmediniz ve bunları kendi otoriteme dayanarak
söylüyorum. Ben de çok, pek çok hayat boyunca onu dışarıda arayıp
durdum ve
içeri baktığım gün şaşırdım. Arayıp bulmaya çalışmaya gerek yoktu; o
her
zaman içerideydi."
Saadet senin en derindeki özündür. Zevki başkalarından dilenmek
zorundasın;
doğal olarak da bağımlı olursun. Saadet seni bir efendi yapar. Saadet
başına
gelen bir şey değildir, O ZATEN OLANDIR....