Diyar Discussion started by Diyar 13 years ago

Hıristiyanlar kiliseden kaçıp sığınmışlar.
Modernist Müslümanlar da gerici İslam fenomeninden kaçmışlar.
Bu iki dinin “dinsel mültecileri” doğu mistisizminde buluşmuşlar.
Hıristiyanları bilmem, benim işim değil.
Benim işim Müslümanlarla.
Günü geldiği için sorabilirim artık.
Gerici Müslümanlıktan kaçtık, iyi de yaptık.
Uzakdoğu’nun, Güneydoğu Asya’nın öğretilerine attık kendimizi.
Günü gerçekten geldi artık, bu soruyu sormanın zamanı gerçekten geldi.
Dona’nın güleryüzlü İslam’ından sonra,
Uzakdoğulardan,
Felsefi sığınma kamplarından,
Evimize dönmenin zamanı gelmedi mi artık?
Ne zaman bitecek bu dinsel gurbet?
Bu manevi coğrafyalardaki mevcudiyetimizi sorgulamanın,
Kendi kutsal topraklarımıza dönmenin vakti gelmedi mi?
Bir din bizi, yeniden haketmek için daha ne yapabilir?
Yada yapmalıdır?
Var mı başka bir isteği olan?
Var mı orada var, burada yok diyebileceğimiz birşey?
Varsa bilelim, iletelim, özgürlüğün dini bize yetmedi, bunları da istiyoruz diyelim.
O da versin bize.
Ama biz de bir durum değerlendirmesi yapalım artık.
Tanrı’nın doğum günü geldi…
Yuvaya dönüşün zamanı gelmedi mi artık?

Hindistan’a gidelim,
hayatın anlamını bulalım gelelim.
Turistik geziyse eyvallah.
Yeni bir “hacı oldum ben” imtiyazıysa, buna hayır.
Zaten senin gidip bulduğun değil,
olduğun yerde seni bulandır
hayatın hakiki anlamı.
Manâ, ne coğrafyanın konusudur,
Ne de maddi olanakların elverdiği bir durum.
Para biriktirerek erilmez Nirvana’ya.

Hani yani açılım yaşamak için,
Tibet’e, Hindistan’a gitmek gerekseydi…
Ne kadar çok açılım istiyosan,
o kadar çok kilometre katedeceksin,
böyle bi gerçek olsaydı,
pardon da bu aciz kulun yaşadıklarını yaşayabilmesi için,
ONA Bİ TANE UZAY MEKİĞİ GEREKİRDİ.
Fiziksel seyahatin hiçbir manası yok, bir kere bunu bilelim.
Ama seyahat, turizm genel olarak iyidir.
İmkanını bulursan.
Yoksa, sen açılımını evinde yaşıycaksın demektir.
Bu kadar basittir.
Açılım yaşamak için şu kadar para lazım diyen o kişiler var ya,
asıl onlara lazım açılım. “Trilyon” tutar, bu yaptıklarının bedeli.

Bir kere, İslam’dan, Müslümanlardan kaçıp sığındığın o Hindistan’da
150 MİLYON MÜSLÜMAN yaşıyor.
İslam’dan kaçıp kendini attığın memlekette,
İran’la Türkiye’nin toplamı kadar Müslüman var.
Yağmurdan kaçıp doluya tutulmak bu olsa gerek.
Üstelik sadece rakamsal bi durum da değil.
Oldukça da etkin, lafta değil.
Hinduizm’in bir belası var: Kast sistemi.
Aşiret yapısı gibi bişey fakat bu çok daha perişan bişi.
Köklü bir felsefesi var, yıkamıyorsun.
Bizde İstanbul’a göçersin 1-2 kuşak sonra silinir aşiret izi.
Orada öyle değil.
Nereye gitsen seninle geliyor.
Korkunç bir ayrımcılık.
Kelin ilacı olsa durumu var biraz.
Hinduizm felsefesi çözememiş bu işi.
Bilin bakalım ne iyi gelmiş?
Hangi öğreti esnetmiş kast sistemini?
Bingo… İslam!
Tasavvuf çok iyi gelmiş Hintlilere.
Ve Türklerin de bu işte çok önemli katkısı olmuş.

Sen Hindistan’a,
Hindistan İslam’a.
Yok mu bu işte bir terslik?

1400 senelik bi din benim ihtiyaçlarıma karşılık veremez diyen sen
atmışsın kendini Uzakdoğu’ya.
“Çağdaş” Budizm dediğin, İslam’dan 1000 yıl eski…
“Modern” Hinduizm dediğin İslam’dan 2000-3000 yıl daha eski…
“Karizma” Taoizm desen o da İslam’dan 1200 yıl daha eski…
Benim adamım Konfiçyüs desen, o da Milattan önce 500-600′lerden kalma…
Asya dinleri, Asya felsefeleri, Asya filozoflarının içinde
EN GENCİ HZ. MUHAMMED!
1.400 yıl önce de tarihi olarak anılan öğretiler bunlar.
Bu İslam’a haksızlık falan da değil, bu saçmalık.
Şu saatten sonra.
Öncesi, öncede kaldı.
Geçmişle hesaplaşma mercii diiliz biz.
Geleceği yaratmanın peşindeyiz.

Hint filmi izleyemezsin.
Hint müziği dinleyemezsin.
Hele bi dene Hint yemeği yemeyi,
Baharatından miden delinir.
Hiçbişeyin tutmaz hint kültürüyle.
Ama da din anlayışı süper iyi gelir : )
Şimdi bu çelişki değil de nedir?

Yok ben Hindistan’cı değilim diyorsan…
Nerelisin sen?
Japonyacı olamazsın.
Reiki Japonya’dan çıkma, fakat Japoniz geleneği falan değil.
Bilakis yıllar yılı egemen gelenek tarafından sindirilmiş.
Çin’ciyim ben dediğini de hiç sanmıyorum.
Çin’de din yok, geleneğe bürünmüş felsefe var.
Kafa kağıdının din hanesine KUNG-FU yazdır bak neler oluyor.
Ertesi gün gazetelere manşetsin…
Zaten köpek eti de yiyemezsin.
Geriye tek bi yer kaldı…
Tibet…
Ben Tibetçiyim, benim olayım Kuzey Budizm’i diyorsun.
Peki dediğin gibi olsun,
Ki zaten, Türkiye’deki Spiritüelizm dalgası, Budizm tabanlı.
İnsanlarımız farkında değiller.
Budizm, sevgi dolu tamam da sonuçta ateist bir din.
Tanrı yok, Tanrı inancı yok.
Bu ay inşALLAH seminere gidicem diyosun.
Cümlende Allah var, gittiğin seminerde yok.
Vaziyetin farkında mısın?
Ateist bir paradigmayla nereye kadar?

Ayrıca, Budizm’de bişeyler eksik olmalı.
Yüzbinlercesi öldürülmüş Çin tarafından.
Bütün tapınakları yıkılmış, yok edilmiş.
Dalai Lama, Tibet’e giriş yapamıyor.
Geçen hafta Kanada’ya gitti, Kanada kabul etti diye Çin’in bir savaş ilan etmediği kaldı.
Bu kadar aczle dolu bir yurt mu derman olacak sana?
“Ama onlar mazlum” diyorsan bunun karma yasasına aykırı olduğunu hatırlatmak zorundayım.
Karma, sana geri dönen-senin yaptıklarındır diyorsa ve
Karmanın yurduna birşeyler geri dönüyor, e o zaman ortada yanlış bazı inançlar var demektir, düzeltilmeyi bekleyen.
Budizm de kendi kıyametini yaşıyor besbelli.
Belki de birileri onlara gerçeklikten çok kopuk olduklarını,
artık manastırlardan çıkmaları gerektiğini anlatıyordur.
Hayatın içine karışmayı,
medeniyette ilerleme kaydetmeyi,
mecbur kılıyordur.
3bin yıl önceki gibi yaşamaya devam edersen, medeniyete direnirsen,
medeniyette ilerlemiş bir ÇİN gelir seni yutar, tütsüler yakıp, meditasyon bile yapamaz olursun diyordur.
Belki de Myanmarlı rahiplerin başkaldırdıkları olgu,
askeri bir yönetim falan değil,
Budizmin kendi yazgısıdır.
Kaderci yazgıya karşı bir başkaldırıdır belki bu.
Melekler basmıştır tetiğe, Sur’a harekete geçirmiştir onları.
Tanrı’nın doğum günü, Myanmarlı rahipler,
Amerika’daki indigo başkaldırısı…
Belki de tesadüf değildir hiçbirşey…

Hem spiritüelizme hem Tanrı’nın doğum günü’ne gönül veren dostlarımızın artık bu soruyu sormaları lazım kendilerine.
Budizm tabanlı spiritüelizm midir benim ihtiyacım?
Kendi kıyametini yaşaması gereken bir inanç sistemine mi angaje olmalıyım?
Yoksa yenilenme konusunda en önde koşan İslam’a mı sarılmalıyım?

Hani Hinduizm desen razıyım. Hakikate nispeten daha yakın. Peygamberlik makamını kabul ediyor mesela. Üstüne üstlük bunun verilmiş değil, kazanılmış bir makam olduğunu falan söylüyor. Tam isabet yani.
İlla budizm diyorsan, budizm inançlarını doğru şekilde aparttığın da söylenemez.
Bir kere adam o inançları, dünya nimetlerinden uzakta, dağdaki manastırında geliştirmiş. Yokluk ortamında içselleştirmiş. Sense bu inanç sistemini alıp, dünya nimetleriyle dolu kendi dünyanın orta yerine yerleştiriyorsun. Çalışır mı hiç…?

Bizim kendi manevi coğrafyamızda, bu yüzden havada kalıyor spiritüelizm. Müslümanlığı-Türklüğü, kendi gerçeklerini, sosyal genlerini falan geçtim. Tam uygulamıyorsun, eksik uyguluyorsun ve uygulatıyorsun Budizmi. Eksik bilgi…
Nedir o eksik olan? Nefs terbiyesi… Adam o manastırda benlik duygusunu sıfıra indirmiş. Nefsini ölümüne terbiye etmiş, öyle ermiş Nirvana’ya. Ya sen napıyorsun? 15 günlük kamp… Geri kalan 350 gün ne olacak peki? 15 gün hiçbirşey yok, 350 gün herşey alabildiğine var.

Hiç yoktan iyi midir?
Kesinlikle evet.

Hiç vardan iyi midir?
Kesinlikle hayır.

Dharma-Duman…
Karman-Çorman…