sahra Discussion started by sahra 14 years ago

Gönderilen : Sen
Gönderen : Tanrı


TANRI`NIN MUHTIRASI


Beni dinle.
Ağladığını duyuyorum.
Sesin karanlığı geçip, bulutlardan süzülüp, yıldızların ışığında parlayıp,
güneşin ışığında kalbimin yolunu buluyor.
Kapana kısılmış bir tavşanın çığlığı, annesinin yuvasından düşmüş bir serçe,
bir gölde umutsuzca çırpınan çocuk bana acı verir.



Seni duyduğumu bil. Huzurlu ol. Sakin ol.
Acının sebebini ve ilacını biliyorum ve sana kurtuluşunu getiriyorum.
Yıllar içinde dağılan çocukluk hayallerine ağlıyorsun.
Başarısızlıkla yıkılan özgüvenine ağlıyorsun..
Harcanan yeteneklerine ağlıyorsun.
Acıyla kendine bakıyorsun ve havuzda gördüğün aksine dehşetle sırtını
dönüyorsun. Utancın kansız gözleriyle sana bakan bu insanlığın yüz karası da kim ?
Tavrının asaleti, bedeninin güzelliği, zihninin açıklığı, dilinin zekası ?
Kim çaldı onları ? Hırsızın kim olduğunu biliyor musun, benim gibi ?
Babanın tarlasında başını çimenden yastığına koyduğunda ve bulutlar
katedraline baktığında, Babil `in tüm altınlarının bir gün senin olacağını
düşünmüştün. Kitaplardan okudukça, tabletlere yazdıkça, Süleyman `ın
tüm bilgeliğinin sana geçeceğine inanmıştın.
Ve mevsimler yıllara dönüşürken, kendi Cennet Bahçe `nde yüce
hükümranlığını sürdürecektin. O planları, hayalleri, umut tohumlarını içine kimin
ektiğini hatırlıyor musun ?Hatırlayamazsın.
Annenin rahminden çıktığın ve benim elimi yumuşak alnına dayadığım o anı hatırlayamazsın. En iyi dileklerimin senin olması için kulağına
fısıldadığım sırrı hatırlayamazsın.
Sırrımızı hatırlıyor musun ? Hatırlayamazsın.
Geçen yıllar, anılarını yok etti, zihnini korku, şüphe, endişe,
nefretle doldurdu. O canavarların barındığı yerde artık neşeli anılara yer
yok.
Ağlama artık. Ben seninleyim. ve bu an yaşamının dönüm noktası. Her
şey, tıpkı annenin rahminde geçirdiğin zaman gibi geçip gitti. Geçmiş
öldü.
Bugün sen, yaşayan ölü olmaktan kurtuluyorsun.
Bugün ağzımı ağzına koyuyorum, gözlerimi gözlerine, ellerimi
ellerine ; ve etin sıcak yine.
Bugün sana gelmeni emrediyorum. Mahşerin mezarından çıkıp yeni bir
hayata başlayacaksın.
Bugün senin doğum günün. Bu senin yeni doğum günün.. İlk yaşamın.
Tıpkı bir tiyatro oyunu gibi, öncekiler yalnızca provaydı. Bu kez perde kalktı.
Bu kez dünya izliyor ve alkışlamak için bekliyor. Bu kez kaybetmeyeceksin.
Mumlarını yak. Pastanı kes. Yeniden doğdun. Kozasından çıkan bir
kelebek gibi uçacaksın.dilediğin kadar yüksekten uç. Başında benim elimi
hisset.
Benim bilgeliğime katıl.
Doğarken duyup, unuttuğun sırrı, seninle yine paylaşmama izin ver.
SEN BENİM EN BÜYÜK MUCİZEMSİN.
SEN DÜNYANIN EN BÜYÜK MUCİZESİSİN.
Bunlar duyduğun ilk sözcüklerdi. Sonra ağladın. Herkes ağladı. O
zaman bana inanmadın.ve bu inançsızlığını giderecek hiçbir şey olmadı, bunca
yıldır. En aşağılık işleri bile beceremediğini düşünürken nasıl bir mucize
olabilirsin ? En önemsiz sorumluluklarla yüklenmişken ve kendine güvenini
kaybetmişken nasıl bir mucize olabilirsin ? Borç içine batmışken ve yarınki
ekmeğini nasıl kazanacağını düşünerek uyuyamazken, nasıl bir mucize olabilirsin ?
Yeter. Olan oldu artık. Oysa kaç peygamber, kaç bilge, kaç şair, kaç
ressam, kaç besteci, kaç bilim adamı, kaç filozof ve mesih gönderdim, hepsi
de ilahiliğinden, tanrısal potansiyelinden ve başarının sırlarından bahsediyorlardı. Onlara nasıl davrandın ?
Hala seni seviyorum ve şu anda bu kelimelerle seninleyim. Tanrı `nın insanların yaralarını iyileştirmek için elini ikinci kez onların üzerine
koyacağını söyleyen peygamberi doğrulamak için.
Elim yine üzerinde.
Bu ikinci kez.
Sen benim kalıntımsın.
Bunu söylemeye gerek yok, bilmiyor muydun, duymamış mıydın, en
başında sana söylenmemiş miydi ; dünyanın yaradılışından anlamamış mıydın ?
Bilmiyordun, duymamıştın, anlamamıştın.
Sana özel bir eser olduğun söylenmişti ; sebepleri asil, şekil ve hareketleri etkili, hayranlık verici ve meleksi, Tanrı gibi anlayışlı.
Sana toprağın tuzu olduğun söylenmişti. Sana dağları bile oynatmanın
sırrı verilmişti, imkansızı başarmanın. Sen kimseye inanmadın. Mutluluk
haritanı yaktın, zihninin huzurundan vazgeçtin, zafere giden kaderinin
yolundaki mumları söndürdün, sonra tökezledin, kayıp ve korkmuş bir halde,
kendine acımanın karanlığında, kendi yarattığın cehenneme düşene dek..
Ağladın sonra. Seni düşüren talihine küfür edip, göğsüne vurdun.
Kendi miskin düşüncelerinin sonuçlarını kabul etmedin, tembelliğinin ve başarısızlığının sorumluluğunu yükleyecek bir günah keçisi aradın.
Hemen de buldun.
Beni suçladın.
Engellerinin ,başarısızlığının, fırsat bulamamanın Tanrı `nın isteği olduğunu haykırdın.
Yanılıyordun !
Elimizdekilere bir bakalım. İlk önce engellerine bakalım.. Araçların olmazsa,
yeni bir yaşam kurmanı nasıl isterim ?
Kör müsün ? Güneşin doğup battığına şahitlik etmiyor musun ?
Hayır görüyorsun. ve gözlerine yerleştirdiğim yüz milyonlarca alıcı,
yaprağın büyüsünden, bir kar tanesinden, bir gölden, bir kartaldan,
bir çocuktan, bir buluttan, bir yıldızdan, bir gülden, bir gökkuşağından
ve aşk dolu bir bakıştan zevk almanı sağlıyor. Hayır duası et.
Sağır mısın ? Bir bebek sen duymadan gülüp ağlayabilir mi ?
Hayır. Duyuyorsun.kulaklarına yerleştirdiğim yirmi dört bin tel, ağaçlardaki
rüzgarla titreşiyor ; kayalıklardaki gelgitle, operanın haşmetiyle, bülbülün
çığlığıyla, oyun oynayan çocukların cıvıltısıyla ve "seni seviyorum" sözcükleriyle. Yine şükret.
Dilsiz misin ? Dudakların ileri geri oynayıp yalnızca tükürük mü
üretiyor ?
Hayır. Konuşabiliyorsun.diğer hiçbir yaratığımın yapamadığı bir şey bu.
Sözcüklerin sinirliyi sakinleştiriyor, umutsuza umut veriyor,
vazgeçeni heveslendiriyor, yenilmişe destek veriyor, cahile öğretiyor.ve "seni
seviyorum" diyor. Tekrar şükret.
Sakat mısın ? Muhtaç vücudun yer mi işgal ediyor ?
Hayır. Hareket edebiliyorsun. Sen ufak bir alana hapsolmuş rüzgar ve
dünya tarafından rahatsız edilen bir ağaç değilsin. Gerinebilirsin, koşup
dans edip, çalışabilirsin, sana beş yüz kas, iki yüz kemik ve yedi mil
sinir teli verdim, hepsini ben ayarladım senin için. Yine şükret.
Sevilmiyor ve sevmiyor musun ? Gece ve gündüz, yalnızlık mı
sarmalıyor seni ? Hayır. Artık değil. Artık sırrını biliyorsun, sevgiyi alabilmek
için onu karşılık beklemeden vermelisin. Kendini iyi hissetmek, tatmin olmak
ya da gurur için sevmek, sevmek değildir. Sevgi karşılığı beklenmeyen bir
ödüldür.
Bencil olmadan sevmenin artık başlı başına bir ödül olduğunu biliyorsun.
Sevgi karşılık bulmasa da kaybolmaz, verdiğin sevgi sana geri döner, kalbini
temizler ve yumuşatır. Bir daha şükret. İki kere şükret !
Kalbin mi zayıf ? Kanıyor mu ya da yaşamını sürdüremiyor mu ? Hayır.Kalbin
güçlü. Göğsüne dokun ve ritmi hisset. Kalbin saatlerce, günlerce, gecelerce
atıyor. Her sene otuz altı milyon vuruş yapıyor. Altmış bin damardan
yılda altı yüz galon kan pompalıyor. İnsanoğlu asla böyle bir makine icat
edemedi.
Tekrar şükret.
Bir cilt hastalığın mı var ? Sen yaklaşınca insanlar korkuyla kaçıyorlar mı
? Hayır. Cildin temiz ve bir harika, onu yalnızca sabunlaman ve ona
bakman gerekiyor. Zaman içinde tüm çelikler yıpranır, paslanır ama cildine
bir şey olmaz. En güçlü metaller bile kullanıldıkça yıpranır, ama seni
sardığım o tabaka yıpranmaz. Sürekli kendini yeniler, eski hücreler yerini
yenilere bırakır. Tekrar şükret. Ciğerlerin mi kirli ? Yaşamın nefesi vücuduna girerken zorlanıyor mu ?
Hayır. Yaşama açılan lombarların kendi yarattığın en pis ortamlarda
bile sana destek oluyor ve sana yaşam veren oksijeni getirip vücudunu
artık gazlardan arındırıyorlar. Bir daha şükret.
Kanın zehirli mi ? Su ve cerahatle mi dolu ?
Hayır. Kanının içinde yirmi iki trilyon kan hücresi, her hücrede
milyonlarca molekül ve her molekülün içinde, her saniyede on milyon defadan fazla
titreşen bir atom var. Her saniye iki milyon kan hücren ölüyor,
yerine iki milyon yeni hücre geliyor ve bu doğduğun günden beri oluyor. Her
zaman içinde olan, şimdi dışında da oluyor. Bir kez daha şükret.
Aklını kullanamıyor musun ? Artık kendi kendine düşünemiyor musun ?
Hayır.
Beynin evrendeki en karmaşık yapı. Biliyorum. İçinde on üç milyar sinir hücresi var, dünyadaki insan sayısından çok daha fazla.. Her gördüğünü, her sesi, her tadı, her kokuyu, her hareketini doğduğundan beri dosyalıyor.
Hücrelerinin içine, bin milyar protein molekülü yerleştirdim.
Yaşamındaki her olay yalnızca hatırlanmayı bekliyor orada. Ve beynine vücudunun
kontrolünde yardımcı olsunlar diye, vücuduna dört milyon acı hissini
sağlayan yapı, beş yüz bin dokunma detektörü ve iki yüz binden fazla
ısı detektörü koydum. Hiçbir devletin altını senden daha iyi korunmuyor.
Hiçbir antik harika senden daha yüce değil.
Sen benim en iyi eserimsin.
İçinde, dünyanın en büyük şehirlerini yok edebilecek ve yeniden
kurabilecek güçte atom enerjisi var.
Fakir misin ? Cüzdanında hiç altın ya da gümüş yok mu ? Hayır. Sen
zenginsin. Şimdi servetini birlikte daha iyi hesapladık.
Listedekileri tekrar say ve iyice öğren.
Neden kendine ihanet ettin ? Neden tüm hayır dualarının elinden
alındığını düşünüp de ağlıyorsun ? Neden güçsüz olduğuna ve hayatını
değiştiremeyeceğine inanarak kendini aldatıyorsun ? Yeteneğin,
duyuların, zekan, zevklerin, içgüdülerin, hislerin ve onurun yok mu? Umudun yok
mu ?
Neden gölgelerde sürünüyorsun, cehennemin rutubetine çağrılmayı
bekleyen yenik bir dev gibi ?
Çok şeyin var. Hayır duaların bardağından taşıyor. Onları sana öyle
bir cömertlik ve sıklıkla verdim ki lüks içinde şımarmış bir çocuk
gibisin, onların farkında değilsin.
Cevap ver bana.
Kendine cevap ver.
Yaşlı, hasta, sakat, muhtaç ama zengin bir adam, senin hafife aldığın o
kutsallığa sahip olabilmek için, kasasındaki tüm altını verirdi.
O halde, mutluluk ve başarının ilk sırrını öğren.. Bu senin hazinen,
bugünden başlayarak yeni ve daha iyi bir gelecek kurmana yarayacak araç gereç.
O yüzden şimdi sana diyorum ki şükretmen gerekenleri gör ve şimdiden benim
en büyük eserim olduğunu bil. Bu yaşayan bir ölü olmaktan kurtulmanı
ve dünyanın en büyük mucizesini gerçekleştirmeni sağlayacak ilk kural.
Yoksulluk içinde öğrendiğin derslere şükret. Çünkü az şeyi olan,
fakir değildir ; yalnızca çok isteyen fakirdir. Gerçek güvenlik insanın
sahip olduklarında değil, sahip olmadıklarındadır. Başarısızlığına sebep
olan engellerin nerede ? Onlar yalnızca senin zihnindeler.Şükretmen gerekenleri gör.
İkinci kural da birinciye benziyor. Nadideliğini ilan et !
Kendini ufak tefek şeylerle uğraşmaya mahkum ettin ve orada başarısızlığını
affedemeyerek, kendi nefretinle kendini yok ederek, kendini cezalandırarak,
kendine karşı ve başkalarına karşı işlediğin suçlardan iğrenerek öylece yatıyorsun.
Şaşkın değil misin ?
Sen kendini affedemezken, benim seni nasıl olup da affettiğimi,
günahlarını ve acınacak halini nasıl bağışladığımı anlayamıyorsun. Şimdi sana üç
neden sayıyorum. Bana ihtiyacın var. Sen sıradanlığın gri yığını içinde,
yok oluşa doğru giden bir hayvan sürüsü değilsin. Ve sen bir nadidesin !
Rembrandt `ın bir resmini, Degas `ın bronz bir heykelini, Stradivarius `un
bir kemanını ya da Shakespeare `in bir oyununu düşün. Bu kadar
değerli olmalarının iki nedeni var. Onların yaratıcıları ustalardır ve
sayıları azdır. Ayrıca onların bir eşine rastlamak mümkündür.
Bu yüzden sen dünya üzerindeki en değerli hazinesin, çünkü seni kimin
yarattığını biliyorsun ve sen yalnızca bir tanesin. Dünya kurulduğundan
beri, senin tıpatıp aynın bir kişi daha olmamıştır.. Dünyanın sonu
gelene kadar da asla, senden bir tane daha olmayacaktır.
Özelliğinin ve tekliğinin hiçbir zaman farkına varmadın. Yine de
dünyadaki en nadide varlıksın.
Yüce aşk anında babandan sayısız aşk tohumu aktı, dört yüz milyondan
fazla.
Hepsi, annenin içinde yüzerken öldü. Bir tanesi hariç ! Sen.
Annenin sevgi dolu sıcaklığında yaşadın, diğer yarını, annenden tek
bir
hücre, iki milyon tanesi ancak bir meşe palamudunu dolduracak kadar ufak bir
hücre arayarak.
Yine de sen tüm imkansızlıklara rağmen o karanlık ve felaket okyanusunda
yaşadın, o ölümsüz hücreyi buldun, onunla birleştin ve yeni bir yaşama
başladın. Senin yaşamına.
Sen geldin, her çocuk gibi, henüz insandan umudumu kesmediğim
mesajını getirdin. İki hücre bir mucizede birleşti. İkisinde de yirmi üç
kromozom ve her kromozomda yüzlerce gen olan, her biri gözlerinin renginden,
davranışlarına, beyninin ölçüsüne kadar senin özelliklerini taşıyan iki hücre.
Tek buyruğumla, babanın dört yüz milyon sperminden biriyle, annenin
ve babanın kromozomlarındaki yüzlerce genden birini birleştirip, her biri
diğerinden farklı, üç yüz bin milyar insan yaratabilirdim.
Ama kimi yarattım ?
Seni ! Tek bir tür. En nadide. Paha biçilmez bir hazine. Zihni, konuşması,
görünüşü, hareketleri, davranışları yaşamış, yaşayan ve yaşayacak hiç
kimseye benzemeyen.
Bir kralın hazinesine bedelken, kendini niye kuruşla ölçüyorsun ?
Seni aşağılayanları neden dinledin ? Daha da kötüsü onlara neden
inandın.
Artık nadideliğini karanlıkta saklama. Onu göster. Dünyaya göster.
Kardeşinin yürüdüğü gibi yürümeye, liderinin konuştuğu gibi konuşmaya,
vasatların çalıştığı gibi çalışmaya çalışma. Bir başkasının yaptığını yapma.
Asla taklit etme. Şeytanı taklit eden örneği aşar, iyiyi taklit eden
yetersiz kalır. Kimseyi taklit etme. Kendin ol. Nadideliğini dünyaya
göster ve onlar seni altınla yıkasınlar. İşte bu da ikinci kuraldır.
Hiçbir engelin yok. Sen sıradan değilsin. Kendini aldattığını kabul
et.
Sıradaki şikayetin ne ? Hiç mi fırsat çıkmıyor önüne ?
Öğüdümü dinle. Hepsi geçecek, çünkü sana her türlü işte, başarının
kuralını veriyorum. Yüzyıllarca önce bu kural atalarına bir dağın tepesinde
verilmişti. Bazıları kurala uydu ve yaşamları mutluluğun meyveleriyle,
başarıyla, altınla ve huzurla doldu. Çoğu dinlemedi, büyülü yollara
başvurdular, garip yollara girdiler, ya da yaşamın zenginliklerine
kavuşmak için şans denen şeytanı beklediler. Ümitsizce beklediler. tıpkı senin
gibi, sonra ağladılar, senin ağladığın gibi, şanssızlıklarını bana
bağlayarak.
Kural basit. Genç ya da yaşlı, dilenci ya da kral, siyah ya da beyaz,
erkek ya da dişi. hepsi sırrı kendi yararlarına kullanabilirler. Başarının
tüm o kuralları, sözleri, yazıları içinde yalnızca bir metot hiç başarısız
olmamıştır. Onunla bir mil gitmek için çaba gösteren, iki mil gider.
Bu, üçüncü kural. bu zenginlikler yaratan ve rüyalarından bile daha
öteye giden bir sır. Bir mil daha git !
Başarının tek yolu, senden beklenenden daha iyisini yapmaktır, işin
ne olursa olsun. Bu, dünya kurulduğundan beri her başarılı insanın
yaptığı şeydir. Kendini sıradanlaşmaya mahkum etmenin yolu, yalnızca
karşılığını aldığın kadarını yapmaktır.
Eğer aldığın gümüşten fazlasını vermişsen, aldatıldığını düşünme.
Verdiğin güzelliklerin bir terazisi vardır ; eğer bugün karşılığını almazsan,
yarın mutlaka on katını alırsın. Sıradanlık bir mil bile gitmez, neden
kendimi aldatayım diye düşünür. Ama sen sıradan değilsin. Bir mil daha
ilerlemek kendi rızanla elde edeceğin bir ayrıcalıktır. Yapamazsın, onu
engellememelisin. Eğer bırakırsan, diğerleri kadarıyla yetinirsen,
başarısızlığının tek suçlusu sen olursun. Sebep ve sonuç, araç ve
hedef, tohum ve meyve, bunlar ayrılamaz. Sonuç sebepten doğar ; hedef,
araçların içinde vardır ve meyve her zaman tohumundadır.
Bir mil daha git.
Takdir bilmeyen biri için çalıştığını düşünüp kendine dert etme. Ona
daha fazla hizmet et. Ve onun yerine bırak alacaklı olduğun ben olayım. O
zaman bileceksin ki her dakika her verdiğin ekstra hizmet benim tarafımdan
karşılığını bulacaktır.
Ödülün zamanında gelmeyecek diye endişelenme. Ödeme ne kadar
gecikirse, senin için o kadar daha iyi.
Başarıyı çağıramazsın, ancak onu hak edersin , ve artık onun az
bulunan ödülünü almanın sırrını biliyorsun. Bir mil daha git.
Sen benim en büyük mucizemsin.
Sen dünyanın en büyük mucizesisin.
Başarı ve mutluluğun üç kuralı var.
Şükretmen gerekenleri gör ! Nadideliğini ilan et ! Bir mil daha git !
Sabırlı ol. Bunlar göz açıp kapayıncaya kadar olmaz. Zorluklarla
kazandıkların elinde daha uzun süre kalır.
Yeni hayatına başlarken korkma. Her soylu başarı, risklerini de
beraberinde taşır. Birini kazanmaktan korkan, daha fazlasını hiç kazanamaz. Artık
bir mucize olduğunu biliyorsun, ve mucizede korku olmaz.
Gururlan. Sen dikkatsiz bir yaratıcının bir laboratuardaki deneyinin
ürünü değilsin. Anlayamadığın güçlerin esiri değilsin. Sen yalnızca benim
gücümün özgür bir dışa vurumunun, yalnızca benim sevgimin ürünüsün. Sen bir
amaçla yapıldın. Elimi hisset. Sözlerimi duy.
Bana ihtiyacın var. ve benim de sana.
Yeniden inşa edeceğimiz bir dünyamız var. Bunun için bir mucize
gerekiyorsa bundan bize ne? Her ikimiz de mucizeyiz ve şimdi birbirimize sahibiz.
Seni dev bir dalgadan alıp, çaresizce kumlara çarptığım günden beri
sana olan inancımı hiç kaybetmedim. Zamanı ölçmeye kalkarsan, bu beş yüz
milyon yıl önceydi. Otuz bin yıl önce kusursuzluğa ulaşana dek, bir çok
model, şekil, ölçü denedim. Bunca yıldır seni düzeltmek için hiç çaba sarf etmedim.
Bir mucize nasıl düzeltilebilir ki? Sen bir mücevherdin ve ben de
memnun olmuştum. Sana bu dünyayı ve hakimiyetini verdim. Sonra tam
potansiyeline ulaşman için, bir kez daha sana elimi verdim, evrendeki hiçbir
yaratığa bahşedilmeyen güçler verdim.
Sana düşünme gücü verdim.
Sana sevme gücü verdim.
Sana seçme gücü verdim.
Sana gülme gücü verdim.
Sana hayal etme gücü verdim.
Sana yaratma gücü verdim.
Sana plan yapma gücü verdim.
Sana konuşma gücü verdim.
Sana dua etme gücü verdim.
Seninle sınırsız bir gurur duyuyorum. Sen benim son eserimsin, benim en
büyük mucizemsin. Tam bir yaşayan varlık. Her iklime, her güçlüğe, her
zorlamaya uyum sağlayabilen. Benden yardım beklemeden kendi kaderiyle
başa çıkabilen. Kendisi ve insanlık için en iyiyi, içgüdüleriyle değil düşünceyle gösterebilen.
Böylece, başarı ve mutluluğun dördüncü kuralına geldik ; hiçbir meleğime vermediğim bir güç bu.
Sana seçme gücü verdim.
Bu armağanla seni meleklerimden de üst seviyeye koydum ; çünkü
meleklerin günahı seçme hakları yoktur. Sana kaderinin tüm kontrolünü verdim.
Kendi özgür iradenle kendi yaradılışının doğasını belirlemene izin verdim.
Ne cennete ne de dünyaya ait olmak zorundasın, kendini istediğin şekle sokmakta
özgürsün. En düşük yaşam biçimini benimsemekte özgürsün, ya da ruhunun
değerlendirmesiyle, en yüce formda yeniden doğabilirsin ki onlar ilahidir.
Senin yüce gücünü, seçme gücünü elinden almadım hiç. Bu inanılmaz güçle ne
yaptın ? Kendine bak. Yaşamında yaptığın seçimleri düşün ve hatırla, şimdi
o acı anları yaşamamak için bir şansın daha olsaydı, dizlerinin üzerine
çökerdin.
Geçmiş geçmiştir. Şimdi dördüncü büyük kuralı biliyorsun, mutluluk ve başarının dördüncü kuralını. Seçme gücünü akıllıca kullan.
Sevmeyi seç.nefreti değil.
Gülmeyi seç.ağlamayı değil.
Yaratmayı seç.yok etmeyi değil.
Azmi seç.vazgeçmeyi değil.
Yüceltmeyi seç.dedikoduyu değil.
İyileştirmeyi seç.yaralamayı değil.
Vermeyi seç.ertelemeyi değil.
Büyümeyi seç.bozulmayı değil.
Dua etmeyi seç.küfretmeyi değil.
Yaşamayı seç.ölmeyi değil.
Artık şanssızlıklarının benim isteğime bağlı olmadığını biliyorsun,
tüm güç senin içindeydi ve seni insanlıktan çıkaran davranışların ve
düşüncelerin senin yaptıklarının sonucuydu, benim yaptıklarımın değil. Senin küçük
doğan için benim güç armağanlarım çok fazlaydı. Artık büyüdün, akıllandın
ve toprağın meyveleri senin olacak.
Sen harikalıklarla dolusun. Potansiyelinin sınırı yok.
Yarattıklarımın içinde senden başka kim ateşi buldu ? Kim yerçekimi kanununu
keşfetti, gökyüzünü delip geçti, hastalıklara şifa buldu?
Bir daha asla kendini aşağılama.
Hiç bir zaman yaşamın kırıntılarıyla yetinme.
Bugünden itibaren asla yeteneklerini gizleme.
Bugünden zevk al.ve yarından, yarınlardan.
Sen dünyanın en büyük mucizesini gerçekleştirdin.
Sen yaşayan bir ölü olmaktan kurtuldun.
Artık asla kendine acımayacaksın ve her yeni gün senin için başarı ve neşe olacak.
Sen yeniden doğdun.Daha önce olduğu gibi, başarısızlık ve mutsuzluğu
ya da başarı ve mutluluğu seçebilirsin. Seçim senin. Seçim tamamen senin.
Ben ancak, önceki gibi, izleyebilirim.gururla.ya da acıyla.
O halde, mutluluk ve başarının dört kuralını anımsa.
Şükretmen gerekenleri gör.
Nadideliğini ilan et.
Bir mil daha git.
Seçme gücünü akıllıca kullan.
Diğer dördünü gerçekleştirebilmek için, bir şey daha yap. Her şeyi
sevgiyle yap.kendini severek, başkalarını severek ve beni severek.
Gözyaşlarını sil. Uzanıp elimi tut ve dik dur.
Bugün sana şu bildirildi ;
Sen Dünyanın En Büyük Mucizesisin
OG MANDINO - Dünyanın En Büyük Mucizesi Adlı Kitab


ndan

Çok sevdiğim bu yazıyı sizlerle paylaşmak ist


im..

Sonsuz Sev
ler,