Related discussions

burak Discussion started by burak 14 years ago

YAPMAK VE KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK

“Cesaret korkunun yokluğu değil, korkuyu yenebilmektir.”
Nelson Mandela

Öğrenmenin en iyi yollarından biri olan yapmak; gerçekleştirmek, meydana getirmek, oluşturmak, üretmek veya yaratmak demektir. Kişi bir şeyler yaparsa, kendini tanıyabilir, kendini iyi edebilir.
Kişinin kendine karşı dürüst olabilmesi, kendini değiştirebilmesi ve kendini sürece bırakabilmesi, gerekenleri kabul edebilmesi, yüreğindeki sevgiyi özgür bırakabilmesi ve sonunda da özüne, içindeki güzelliğe ulaşabilmesi için ona gereken en önemli iki şey; cesaret ve kararlılıktır.


Kaybetme ihtimalinin olduğu şeyi kaybetmeyi göze alabilmek olan cesaret; duyguyla değil akılla ilgilidir. Cesaret, duyguların kişiye “kaç” dediği noktada kontrolü ele alıp durumu analiz edebilmektir. Cesaret; korkmamak değildir, korkuya rağmen yola devam edebilmektir. İnsanın kendi zayıflık ve korkularını kabullenebilmesi, bunları başkalarıyla paylaşabilmesi ve kendini tedavi edici bir sürece sokabilmesi gerçekten cesaret gerektirir.


Cesaret; kendini olduğun gibi kabullenip, sevmektir ve kendi gördüğün doğrularını uygulamaktır, kendi doğrularına inanmaktır. Bunu yapabilmek için önce yola çıkılması ve “yapma” cesareti göstermek gerekir.


Kişi kendisi için bir şeyler yapmaya çalışırken zamana ihtiyaç duyar. Yapma için, yoğun ve disiplinli bir çalışma, çevrenin farkında olma, olaylar karşısında sorumluluk alabilme ve yaşanılan hoşa gitmeyen durumlarda kişinin kendi katkısını görerek bunları düzeltme yoluna gitmesi gerekir.


Platon bir gün, ülkenin en büyük bilgesinin yanına gider. Bilge onu karşılar ve oturup sohbet etmeye başlarlar. Platon bilgeye döner ve “sen bu dünyanın en bilge kişisisin, sen hayata dair her şeyi bilirsin, bana öyle bir anahtar ver ki, bütün kapıları açmamı sağlasın.” der. Bilge Platon'a döner ve “ama bu yükü taşıyabileceğinden emin misin?” diye sorar. “Evet” der Platon, “lütfen bana dünyanın en büyük hazinelerine ulaşmamı sağlayacak sırrı ver.” “Bunu bilmek, sana çok büyük bir sorumluluk yükleyecek” der bilge. “Bu sırrı öğrendiğinde, artık bunu saklayamazsın. Bunu yapman gerekecek. Eğer sırrı öğrendikten sonra uygulayamazsan, o zaman sır seni yavaş yavaş ölüme götürecek. Eğer kullanmazsan, sır senin başına bela olur. Bu çok kritik bir karar anıdır senin için, çünkü hem hazineyi hem de zehri tercih edebilirsin. Bunun için hazır mısın?” “Evet” der Platon. “Bu sırrı taşımaya hazırım. Sırrı kullanacağıma dair yemin ederim sana. Eğer kullanmazsam, o zaman da başıma gelecekleri kabul ediyorum.” “O halde yaklaş yanıma” der bilge. “Kulaklarını dört aç ve beni dinle. Sana dünyanın en büyük sırrını veriyorum.” Bilge büyük bir dikkatle Platon'un gözlerinin içine baktı ve bütün gücü ile sırrı açıkladı. “İşte budur dünyanın en büyük sırrı” dedi bilge. “Sana bütün hazineleri verecek olan sır budur. Çok basit ama çok büyük bir sırdır bu.” Platon şaşkındı. “Ama bu çok basit” dedi. Bilge o sözünü bitirmeden yine sırrı haykırdı büyük bir sesle, “Yap!” “Soru yok, yorum yok, endişe yok. Yalnızca yap..” diye haykırdı yeniden.