Günlük işlerimi tamamlamıştım, artık oturmak ve güzel bir müzik eşliğinde biraz meditasyon yapma zamanıydı. Tamamen gevşemiş ve müziğin içine girmiş bir halde otururken, temel rehberim Beyaz Tüy (White Feather) “Haydi, gene nehrin aşağısına gidelim,” dedi ve gittik. Nehrin kıyıları taze bahar çimleriyle capcanlıydı ve biz otururken karşı kıyıdan “Merhaba!” diyen nazik bir ses duydum. Başımı kaldırdım ve bizi selamlamak için eğilirken parlayan ince hafif kanatlarıyla küçük, ince uzun, güzel bir peri gördüm. Açılmış kanatları gökkuşağının bütün zarif renklerini yansıtır gibiydi; perinin giysisi sarı ve maviydi. Beyaz Tüy elimi tutarak yanıma oturdu ve suyun içine bakmamı istedi. Nehrin ruhsal bir akıntı olduğu aşikardı çünkü kıvılcımlanan beyaz ışıklar suyun yüzeyinde sıvı yıldızlar gibi dans ediyordu. İlk başta beyaz ışıkla çevrelenmiş bir maske olduğunu zannettiğim bir şey gördüm ama bu şey sudan dışarıya doğru yükselirken, onun rehberlerimden biri olan Can Dostum Charlotte olduğunu anladım. Ardından annemi getiren babam göründü, sonra genç erkek kardeşim, sonra da büyük olanı geldi. Nehrin üst kısımlarında Can Dostum Charlotte ile birlikte diğer birçok varlık oturuyordu ama onların kim olduklarını görmedim. En son olarak görünen Ramanoff’tu; bir diğer rehber varlık. Birdenbire, orada önceki ziyaretimdekinin aksine hiç çiçek olmadığını fark ettim ama daha ben bunu düşündüğüm anda nehrin her iki yanı da beyaz, altın, kırmızı, mavi ve mor renkli en güzel çiçeklerle kaplandı. Ama “Ya ağaçlar ne olacak?” diye sordum. “Onlar da çıplak ama son ziyaretimde böyle değildiler.” Daha sözlerim bitmeden ağaçlar tatlı yeşil renkli yapraklarla kaplanmışlardı. Karşı kıyıdaki Ramanoff’a baktığımda, kendi güneş sinir ağımdan ona doğru akan ve bir akıntıyı andıran şeyi gördüm. O ise kollarını açtı ve akıntıyı andıran buharımsı madde bir insan şeklini alıp onun kollarına uzandı. Rehberim onu da alarak yukarıya uçmaya başladı ve onunla birlikte yükseklerde bir müddet uçup dalgalandılar. Bir süre havada yüzdükten sonra geri geldiler ve rehberim, buharımsı maddenin bana geri akmasına izin vererek nehir kenarındaki eski yerini aldı. Beyaz Tüy, elimi tutarak “Sana bir gün bir kartalı görmeyi öğreteceğim.” dedi. Ve o anda, havaya fırlatıldım; ağaçların tepesindeydim. Yeşil yaprakları ipek gibi yumuşaktı ve aşağı baktığımda Beyaz Tüy’ü, nehrin iki kıyısında beni görmeye gelmiş diğer varlıklarla birlikte, kendi fiziksel bedenimi de otururken görebiliyordum. Hala bir kayanın üzerinde oturan periyi bile görebiliyordum. Peki benimle olan kim, diye içimden geçirdiğimde “Beyaz Kartal” diyen bir ses duydum. Böyle yüksek seviyeli bir rehberin bana eşlik etmesi ne büyük bir onur, diye düşündüm. Sağ salim yere indiğimde Beyaz Tüy “Suyun içine bak” dedi, orada ilk olarak, nehirden yüzerek çıkıp kendisine kocaman görünmüş olması gereken bir kayanın üzerine tırmanan bir bebek gördüm, ardından nehrin diğer yanından başka bir bebek onu izledi ve kayanın üzerinde buluştuklarında birbirlerini öpüp kucakladılar. Yüzen bebeklerin harika olduklarını düşündüm. “Evet” dedi Beyaz Tüy, “onlar suyu sever, onlar hep nehrin içinde yüzer. Anlıyorsun ya, bu ruhsal bir nehir ve bebekler burada boğulmazlar. Onlar sana sanki bebekmiş gibi görünebilir ama onlar bir ‘yetişkinin’ zihnine sahipler. Onlar ruhsal alemi bir süreliğine terk ettiler ama dünya planına asla dokunmadılar, yani görüyorsun ki onlar sizin dünyanıza gelmek için ruh dünyasını terk etmeden önceki hallerine doğru artık biraz büyüyorlar.” Beyaz Tüy konuşmasını bitirdiğinde, karşı kıyıda iki küçük kız göründü. Biri yaklaşık üç yaşındaydı ama o da dünya planına dokunmamıştı. Bununla birlikte, yeniden aynı ailede olacağını ve gene karşılaşacağımızı söyledi. O kadar tatlıydı ki. Onun elini tutan diğer küçük kıza çok dikkat etmemiştim ama baktığımda onu tanıdım. Üzerinde önlük olan Victoria stili bir giysi ve düğmeli botlar giymişti. Saçı uzun ve lüleliydi; şirin küçük yüzünde utangaç bir ifade vardı. Onu hatırladım; geçenlerde yukarıdaki ışığa ve annesine geri gönderdiğim yedi yaşındaki çocuktu. Küçük kız bana teşekkür etmek ve şimdi annesiyle birlikte olduğunu bana bildirmek için geri gelmişti. Derken, büyük bir hayal kırıklığıyla birlikte dünyasal evime geri dönme zamanı geldi; Beyaz Tüy her zamanki gibi “Burada kalamazsın, yapman gereken işler var,” dedi. Müzik sona ermişti.
Ruby Gould
Psychic News, 17 Mart 2000 tarihli sayısından çeviren: Burak Erker
Günlük işlerimi tamamlamıştım, artık oturmak ve güzel bir müzik eşliğinde biraz meditasyon yapma zamanıydı. Tamamen gevşemiş ve müziğin içine girmiş bir halde otururken, temel rehberim Beyaz Tüy (White Feather) “Haydi, gene nehrin aşağısına gidelim,” dedi ve gittik. Nehrin kıyıları taze bahar çimleriyle capcanlıydı ve biz otururken karşı kıyıdan “Merhaba!” diyen nazik bir ses duydum. Başımı kaldırdım ve bizi selamlamak için eğilirken parlayan ince hafif kanatlarıyla küçük, ince uzun, güzel bir peri gördüm. Açılmış kanatları gökkuşağının bütün zarif renklerini yansıtır gibiydi; perinin giysisi sarı ve maviydi.
Beyaz Tüy elimi tutarak yanıma oturdu ve suyun içine bakmamı istedi. Nehrin ruhsal bir akıntı olduğu aşikardı çünkü kıvılcımlanan beyaz ışıklar suyun yüzeyinde sıvı yıldızlar gibi dans ediyordu. İlk başta beyaz ışıkla çevrelenmiş bir maske olduğunu zannettiğim bir şey gördüm ama bu şey sudan dışarıya doğru yükselirken, onun rehberlerimden biri olan Can Dostum Charlotte olduğunu anladım. Ardından annemi getiren babam göründü, sonra genç erkek kardeşim, sonra da büyük olanı geldi. Nehrin üst kısımlarında Can Dostum Charlotte ile birlikte diğer birçok varlık oturuyordu ama onların kim olduklarını görmedim. En son olarak görünen Ramanoff’tu; bir diğer rehber varlık.
Birdenbire, orada önceki ziyaretimdekinin aksine hiç çiçek olmadığını fark ettim ama daha ben bunu düşündüğüm anda nehrin her iki yanı da beyaz, altın, kırmızı, mavi ve mor renkli en güzel çiçeklerle kaplandı. Ama “Ya ağaçlar ne olacak?” diye sordum. “Onlar da çıplak ama son ziyaretimde böyle değildiler.” Daha sözlerim bitmeden ağaçlar tatlı yeşil renkli yapraklarla kaplanmışlardı.
Karşı kıyıdaki Ramanoff’a baktığımda, kendi güneş sinir ağımdan ona doğru akan ve bir akıntıyı andıran şeyi gördüm. O ise kollarını açtı ve akıntıyı andıran buharımsı madde bir insan şeklini alıp onun kollarına uzandı. Rehberim onu da alarak yukarıya uçmaya başladı ve onunla birlikte yükseklerde bir müddet uçup dalgalandılar. Bir süre havada yüzdükten sonra geri geldiler ve rehberim, buharımsı maddenin bana geri akmasına izin vererek nehir kenarındaki eski yerini aldı.
Beyaz Tüy, elimi tutarak “Sana bir gün bir kartalı görmeyi öğreteceğim.” dedi. Ve o anda, havaya fırlatıldım; ağaçların tepesindeydim. Yeşil yaprakları ipek gibi yumuşaktı ve aşağı baktığımda Beyaz Tüy’ü, nehrin iki kıyısında beni görmeye gelmiş diğer varlıklarla birlikte, kendi fiziksel bedenimi de otururken görebiliyordum. Hala bir kayanın üzerinde oturan periyi bile görebiliyordum. Peki benimle olan kim, diye içimden geçirdiğimde “Beyaz Kartal” diyen bir ses duydum. Böyle yüksek seviyeli bir rehberin bana eşlik etmesi ne büyük bir onur, diye düşündüm.
Sağ salim yere indiğimde Beyaz Tüy “Suyun içine bak” dedi, orada ilk olarak, nehirden yüzerek çıkıp kendisine kocaman görünmüş olması gereken bir kayanın üzerine tırmanan bir bebek gördüm, ardından nehrin diğer yanından başka bir bebek onu izledi ve kayanın üzerinde buluştuklarında birbirlerini öpüp kucakladılar.
Yüzen bebeklerin harika olduklarını düşündüm. “Evet” dedi Beyaz Tüy, “onlar suyu sever, onlar hep nehrin içinde yüzer. Anlıyorsun ya, bu ruhsal bir nehir ve bebekler burada boğulmazlar. Onlar sana sanki bebekmiş gibi görünebilir ama onlar bir ‘yetişkinin’ zihnine sahipler. Onlar ruhsal alemi bir süreliğine terk ettiler ama dünya planına asla dokunmadılar, yani görüyorsun ki onlar sizin dünyanıza gelmek için ruh dünyasını terk etmeden önceki hallerine doğru artık biraz büyüyorlar.”
Beyaz Tüy konuşmasını bitirdiğinde, karşı kıyıda iki küçük kız göründü. Biri yaklaşık üç yaşındaydı ama o da dünya planına dokunmamıştı. Bununla birlikte, yeniden aynı ailede olacağını ve gene karşılaşacağımızı söyledi. O kadar tatlıydı ki. Onun elini tutan diğer küçük kıza çok dikkat etmemiştim ama baktığımda onu tanıdım. Üzerinde önlük olan Victoria stili bir giysi ve düğmeli botlar giymişti. Saçı uzun ve lüleliydi; şirin küçük yüzünde utangaç bir ifade vardı. Onu hatırladım; geçenlerde yukarıdaki ışığa ve annesine geri gönderdiğim yedi yaşındaki çocuktu. Küçük kız bana teşekkür etmek ve şimdi annesiyle birlikte olduğunu bana bildirmek için geri gelmişti.
Derken, büyük bir hayal kırıklığıyla birlikte dünyasal evime geri dönme zamanı geldi; Beyaz Tüy her zamanki gibi “Burada kalamazsın, yapman gereken işler var,” dedi. Müzik sona ermişti.
Ruby Gould
Psychic News, 17 Mart 2000 tarihli
sayısından çeviren: Burak Erker