Related discussions

burak Discussion started by burak 14 years ago

“Neo-Plâtonculuğa göre, mikro ve makro kozmos kavramları ve bağıntısı, ancak bir “sudûr” (meydana çıkma) düşüncesi çerçevesinde kavranabilir. Bu kavram, her şeyin tek varlıktan çıktığını ve yine ona döneceğini anlatır. Yaratılış, bir meydana çıkma ve yine aslına dönüşten ibarettir.” İhvan-üs-Safâ’ya (10. yüzyılda Basra’da ortaya çıkan bir felsefe çığırının taraftarlarına verilen bir addır) göre, “sudûr”, “Tanrı’dan başlayarak sonsuza kadar dallanan bir ağaç gibi, üst evrenin tek biçiminden yola çıkıp, alt evrenin çoklu biçimini oluşturmaktadır”. “Başka evrenlerin varlıkları üzerinde, bu evrenin varlıkları ile benzetme yaparak, akıl ışığı ve kalp gözü ile düşünmek gerekir” denir. Risalelerde sıkça rastlanan, insanı küçük bir evren ve evreni büyük bir insan olarak değerlendirme, yani mikro ve makro kozmos bağıntısı tümüyle Neo-Plâtoncu gelenekten kaynaklanmaktadır. “Bedenimiz bu evrenin bir parçasıdır. Öyleyse, ruhumuz da evrenin ruhunun bir parçası olmaktadır. Evrenin ruhu varlıkları nasıl yönetiyorsa, ruhumuz da bedenimizi öyle yönetmektedir. İnsan ruhunun eylem ve yetenekleri, Evrensel Ruhun eylem ve yetenekleri ile eştir.” denir.

“Hint simya kozmolojisi ve metafiziğin kökenlerini, Samkya felsefesinin “zuhurat” (tecelliyat) ve mikro kozmos-makro kozmos ilişkilerinde, Upanişadlar ve Vedanta’da bulmak mümkündür. Bu felsefelere göre, varolan her şey esas bir kaynak veya özün zuhurudur ve belirli bir zamandan sonra geldiği kaynak ve özle tekrar özdeşleşecektir. Zuhur ederek tezahür eden evren yapı itibarıyla hiyerarşiktir. Bütünlüğe dönme işlemi kavramsal olarak gerçek ve mükemmel özü ortaya çıkarmak için illüzyon içeren formları bir bir soymayı gerektirir.”

Hermes’in öğrencilerine öğüdü ise şöyledir: “İlim kuvvetin, iman kılıcın, sukut da delinmez zırhın olsun. Hakikati herkesin anlayış derecesine göre açıkla. Ruh, üstü örtülü bir nurdur ki ancak aşk ile ebedi olarak parlar; aşksız ise sönüp gider.” “Bir olan şeyin gizemini bulmak ve tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirmek için aşağıdaki olan yukarıdakine eşittir ve yukarıda olan aşağıda olana eşittir”. Bu bakış açısı mikro ve makro kozmosa dolayısıyla insan ve evrene bir arada bakmayı ve incelemeyi gerektirir. Evrende mükemmel bir sistem kurulmuştur; her şey uyum ve mükemmellikte, olması gerektiği şekilde, gereken zamanda olmaktadır. Evrende tesadüf yoktur. Einstein “Tanrı zar atmaz” der. Her şey planlı ve programlı bir şekilde ilerlemektedir.

“Carl Jung tedavi ettiği hastalardan serbest resim çizmelerini istemiştir ve birçoğu mandala simgesini çizmiştir. Onlar için mandala genellikle birliktelik ve bütünsellik ifade etmektedir. Dıştaki daire evreni, kozmosu belirtirken içteki artı işareti veya yıldız insanı simgeler. İkisi bir arada evrenle bütünleşmiş, tüm varlık içinde birliğe ulaşmış insanı simgelerler.” Kimi filozofik düşünürlere göre; kozmos öylesine büyüktür ki, tüm dünya ve üzerindeki her şey aslında mikro kozmos boyutlarındadır. Kimi filozofik düşünürler de, mikro kozmosun sınırını ‘insan’ ile özdeşleştirmede arar.

“Bir atom parçacığı çok dar bir alana sıkışıp kaldığı zaman hapsedilmiş olmasına tepki gösterir ve hızla dönmeye başlar. “Kuantum etkisi” denen bu olgu, atom-altı dünyanın karakteristiği olan kıpırtıyı ve huzursuzluğu anlatır. Dünyamızdaki maddesel şeylerin çoğunda atom-altı parçacıklar, moleküller, atomik ve nükleer yapıların içinde sıkışmış durumdadırlar, dolayısıyla sürekli bir devinim halindedir ve hiçbir zaman dingin değildir. Bize cansız görünen bir taş parçası bile. Bu nedenle, doğada hiçbir statik yapı yoktur ve her şey bir an bile duraksamayan bir dansı sürdürmektedir.”

Osho şöyle diyor: “Evren canlı bir varlık, organik bir bütündür. Onun içinde var olan hiçbir şey diğerlerinden soyutlanmamıştır, her şey birbirine bağlıdır. En uzaktaki şeyler bile en yakındakilerle bağlantılıdır, hiçbir şey birbirinden ayrı değildir. Bu yüzden kimse kendisinin her şeyden ayrı duran, uzak, soyut bir ada olduğu yanılgısına düşmesin. Her şey bütüne bağlıdır ve sürekli diğerlerini etkilemekte ve onlardan etkilenmektedir. Evren bir aileye benzer, tek bir organik beden gibidir. Soluk aldığımda tüm bedenim bundan etkilenir; aynı şekilde güneş soluk aldığı zaman dünya da etkilenir. Dünya uzak mesafelerdeki güneşlerin hareketlerinden bile etkilenmektedir. En küçük hücre bile o dev güneşlerle birlik içinde titreşir.”
Büyük bilge Sokrat da “Kendini tanı, o zaman başkalarını ve evreni de tanıyacaksın” derken, insanın kendini tanıma yolunda çıkacağı yolculuğun, kendi mikro kozmosundan başlayarak, evrenin büyük sırlarının saklı olduğu, makro kozmosa doğru genişleyeceğine işaret etmiştir. “Ey insan, sende âlemler gizlidir…” der Hz. Ali.

Etrafımızda gördüğümüz her şey, bize “Sen bütünün bir parçasısın” diye haykırmaktadır. Ruhsal tekâmül, mikro dünyamızdan dışarıdaki çok daha büyük dünyaya doğru, oradan da makro kozmosa doğru yaptığımız bir yolculuktur. Bu yolculuk bilgi, inanç, akıl, sezgi, düşünme, tefekkür ile devam eder. İnsanlar mikro dünyalarında bulamadıkları cevapları ancak makro kozmosta arayabilirler. Arayış, akıl ve bilim önderliğinde sezgimize de danışarak devam edecektir. Tasavvufi inanışa göre Yaradan çağırır, “gerçek insan” ise arar. Var oluşunu düşünüyor olmasına bağlayan Descartes, böylece Tanrı’nın varlığını kavrayabileceğini iddia etmiştir.
Hargrave Jennings’in 1735 yılında basılan meşhur eseri “Gül Haçlılar, ritleri ve gizemleri” isimli eserde çok eski kabala tabloları mevcuttur. Onikinci tabloda şu yazılıdır: “ Birden çıkan her şey her şeyin içindedir.” Solomon Trişmosin isimli bir simyacının 1582 tarihli British Museum’da bulunan el yazmasında şöyle yazılıdır: “Kendini tanı, neyin parçası olduğunu ve bu bilimden ne bildiğini anla, çünkü bu sensin. Dışındaki her şey içindedir.”

Hermes’in dediği gibi; “Her parça bütünün temsilcisidir”. Ve parça bütüne ait olduğu müddetçe, parçadaki değişim, bütünü de değiştirir. Bireyin tekâmül seviyesindeki artış insanlığın tekâmül seviyesine olumlu olarak yansıyacaktır. Mikro ve makro kozmos da bir dengeler sistemidir, evrenin dinamik dengeli sistemi her türlü aşırılıklara karşıdır. Ezoterik öğretide “Dengelenmemiş kuvvetler boşlukta yok olur.” denir.

Gerçek insan, mikro kozmos ile makro kozmos arasında bir dengeler manzumesidir; hatta bir anlamda iletkendir. Hiç bitmeyen arayışında kendine hâkim olma, kendine güvenme niteliklerine sahiptir. Asırların gizeminin bilginin her zaman yanık olan lambası olmadan çözülmeyeceğini bilen “insan gibi insan”, aydınlanmış aklı ve zekâsı ile güçlü sezgisini de birleştirecek ve kendi dengeli yolunda yürümeye devam edecektir. İdrak sahibi olduğu için kıyafete değil, onun altındaki bedene ve felsefi sisteme bakacaktır. Aklı ve aşkı yolculuğunda, her daim onunla olacaktır…


“Ben insana sığabilene evren, evrene sığamayana insan derim.” Muhammed İkbal

Yazan: Berk Yüksel

Kaynakça:

Gizemli Sırlar; Osho

Orta Çağ Anadolu Türk Mimarisi ve Mistisizm; Dr. Ali Uzay Peker

Tüm Çağların Gizli Öğretileri; Manly P. Hall

Dünya Dışı Yaşam ve Kozmoloji; Mutlu Payaslıoğlu

Ezoterizme Genel Bir Giriş; Refik Algan

Kendini Bilmek Yolculuğu ve Ezoterik Bakış, Berk Yüksel