Related discussions

burak Discussion started by burak 14 years ago

Zümrüt Tablet metninde şöyle geçer: “Anlam olarak, cisimlerin içi de dışı gibidir. İçle dış veya yukarısıyla aşağısı aynıdır. (İyisiyle ve kötüsüyle) Evrende hiçbir şeyin ne içi ne de dışı küçük veya büyük değildir. Her şeyin kökeni, çok gizli olan aynı şey, yani Yaradan’dır. Bu yaratanın babası güneş, annesi aydır. Küçük âlem, büyük âlemin aynısı olarak yaratılmıştır. Bu anlamda, fiziksel ve ruhsal bedenden oluşan mikro kozmos; makro kozmos ile aynıdır ve makro kozmosu anlayabilmek için mikro kozmosu öğrenmek gerekir.”

“Kozmos, kendini oluşturan öğelerin en küçüğünden en büyüğüne kadar, bölünemez bir bütündür. Bununla birlikte, daha kolay anlaşılabilmesi için ‘makro kozmos’ ve ‘mikro kozmos’ diye ikiye ayırarak incelenmektedir. Makro kozmos (Evren) ise; etimolojik bakımdan Grekçe kelimeler “makros” ile “kosmos”’tan gelir, “büyük evren ” demektir. Makro kozmos, belli bir boyuttan sonsuzcasına büyüğe doğru uzanarak, evrenin tüm öğelerini içerir. Etimolojik bakımdan ‘kozmos’ sözcüğü Yunancadan alınmadır; ‘düzen’ ya da ‘güzellik’ anlamına gelir. Evrenin nesnel ve somut olaylarının ve olgularının tümü olarak tariflenmektedir.” Kozmos, kadim ilimler açısından ise evren anlamına gelen bir sözcüktür, ancak evreni canlı ve ilahi bir düzen olarak ifade eder. “Mikro kozmos ve Makro kozmos; kavramların kelime anlamları en kısa anlatımla büyük veya tüm evren olan Makro kozmos, küçük veya kesit evren olarak Mikro kozmos olarak tanımlanabilir. Var olan her nesnenin birbiri ile bağlantı içinde olduğu, en küçük oluşumun içinde en büyük oluşumun izlerini ve parçalarını taşıdığı bu iki tanım ile anlatılmaya çalışılır. Parçalar bir araya gelerek bir bütünü oluşturur ve bu bütün daha büyük bir sisteme bağlanarak daha büyük bir resmi ortaya çıkarır. Bu bağlamda en küçük parça yani mikro kozmos, makro âlemin yapı taşıdır ve onu oluşturan her şey diğerinin içinde de vardır.”
Kadim filozoflar insanın, hayat bulmacasının anahtarı olduğunun farkına varmışlardır çünkü insan ilahi planın yaşayan imgesidir. “İnsan, insan olmanın ne demek olduğunu araştırmak demektir.”denmiştir. William Blake ise şöyle der: “Dünyayı görmek için bir kum tanesinde ve cenneti bir yaban çiçeğinde. Yakala sonsuzluğu avucunun içinde ve bir saatin içinde ebediyeti”.
“Evrenin görünür ve görünmez bütün parçaları arasında simgesel ve reel bir benzerlik olduğu söylenir. (Aşağıda olan yukarıda olanın aynısıdır, yukarıda olan da aşağıda olanın.)” Pisagor insanın ve evrenin Tanrı’nın suretinde yaratıldığını öğretmiştir; her ikisi de aynı surette yaratıldığı için birini anlamak ötekinin bilgisine ulaşmaktır. Ayrıca büyük insan(Âlem) ile insan(küçük âlem) arasında sürekli bir etkileşim olduğunu öğretmiştir. O, bütün gökcisimlerinin canlı olduğuna, gezegenlerin ve yıldızların cisimlerinin, tıpkı insan bedeninin görünmez bir ruhani organizmanın, yani bilinçli bireyin taşıyıcısı olması gibi ruhları, zekâları ve tinleri ağırlayan bir ev olduğuna inanıyordu.

“Her ulusun gizem okulları yasaların, elementlerin ve evrenin güçlerinin insan bedeninde özetlendiğini, insan dışında var olan her şeyin insanın içinde de benzere sahip olduğunu öğretmiştir. İlk filozoflar, dikkatlerini algılanamaz olan Ulûhiyetten çekerek insana çevirmişlerdir, onun doğasının sınırlı çerçevesinde dışsal âlemlerinin gizemlerinin tezahür ettiğini görmüşlerdir. Büyük evrene, büyük âlem veya vücud anlamına gelen makro kozmos denmiş, insan vücuduna yani bireysel beşeri evrene ise mikro kozmos denmiştir. Yunan, Pers, Hindu ve Mısır gizem okulları öncelikle neofitlere makro kozmos ile mikro kozmos arasındaki yani Tanrı ile insan arasındaki hakiki ilişkiyi öğretmeyle ilgilenmişlerdir.”

“Kadim ezoterik sistemlerde ilâhî âlem çoğunlukla, bir “Hayat Ağacı” tiplemesiyle tasvir edilir. Eski öğretilerde makro kozmos yani büyük evren uzaya atılmış tek bir tohumdan büyüyen bir kutsal ağaç olarak görülmüştür. Kabalacılar, yaratımı; kökleri ruhun gerçekliğinde, dalları ise cisimsel varoluşun yansımasında olan bir ağaçla temsil ederler. Sefirot ağacı (hayır ve şerrin bilgisinin ağacı), ters çevrilmiş bir ağaçtır. Birçok kadim öğretide bulunan Hayat ağacı mikro kozmosun yani insanın sembolüdür. Ezoterik öğretiye göre insan önce dünya ağacının vücudunda potansiyel olarak mevcuttur, daha sonra onun dalları üzerinde nesnel tezahüre doğru çiçek açar. Ağacın gövdesine tırmanırken gösterilen yılan aklı, düşüncenin gücünü sembolize eder.” Hayat ağacı Kabala ve birçok öğretide evrenin modeli olduğuna inanılan semboldür. Var olduğu varsayılan; Yer, Yeraltı ve Gök’ten oluşan üç ortamı birbirine bağlayan ekseni temsil eden yaşam ağacı ezoterik bilgilere göre alemlerarası irtibatı simgeler. Dante’nin “İlahi Komedya” eserinde değindiği cennetteki ağaç da terstir. Ters yaşam ağaçları daha ziyade prensipten tezahüre doğru yoğunlaşmayı simgeler. Farklı kültürlerde hayat ağacı geleneklerine dikkat edilirse zıtlığın tamamlayıcılığı prensibini bize gösterir. Bu şeklin on sefirotu ile yirmi iki yolu, evren ve insan ruhunun, geleneksel deyişle; makro kozmos ve mikro kozmosun bir haritasını oluşturur. Makro kozmos ile mikro kozmos fikrini kavramanın bir yolu da, Hayat Ağacı’nı bilincin yapısının haritası olarak görmek olacaktır. “İnsan mikro ve makro kozmos arasındaki yegâne bağdır.” diyor Jung.

Prof. Dr. Fred Alan Wolf şöyle diyor: “Evren, hem madde hem de şuuru tek bir alan halinde içeren dev bir hologramdır.” Makro bakış açısı, “Aslında Her şeyin bir olduğunun” farkına varmış olmaktır. “What the bleep do we know”(Ne biliyoruz ki!) isimli kurgu belgeselde “Sen ve ben bir biçimde biriz.” denilmektedir. “Evrensel ilkelerin en önde geleni, “Bütünlük ve Birlik İlkesi”dir. Bütün evren birbirinden bağımsız parçalardan meydana geliyor gibi gözükse de, aslında “Bir” ve “Bütün”dür. Bir tek noktasının içinde bütünün bilgisi vardır. Okyanusun bir noktasında oluşan bir değişiklik anında bütüne yansır. Ve bir damla, okyanusun bilgisini ve gücünü içinde taşır.” Halil Cibran “Hakikat parçalanamaz.” der.