Rüzgâra Karşı Yüzyıllarca Direnmek ya da Cervantes‏

nills Discussion started by nills 14 years ago

Bundan yaklaşık 450 yıl önce, İspanya’nın Alcala de Heneras kasabasında, yoksul bir sağlık memurunun ya da bir eczacının (tam olarak bilinmiyor) yedi çocuğundan biri olarak doğmuştu Miguel de Saavedra Cervantes. Amerika Kıtası’ndan İspanya Kralı’na akıtılan zenginliklerin, İspanyol altın çağının başlarıydı o yıllar. Yoksullar içinse değişen pek bir şey yoktu. Ailesi ile Madrid’e taşınan Cervantes, ancak kısa bir süre okula gidebilmiş, eğitimini kendi kendine tamamlamıştır. Edebiyatla ilk tanışması da bu yıllardadır...
   
   Cervantes, 1569’da, kimilerine göre hapse mahkûm edildiği için, İtalya’ya gitti. Osmanlılara karşı düzenlenen Haçlı Seferi’ne katılmak üzere donanmaya yazıldı. 1571 Leponte (İnebahtı) Deniz Savaşı’nda yaralandı, sol elini kaybetti ama yine de savaşmayı sürdürdü... Dönüş yolculuğu sırasında ise talih sırt çevirmişti ona. Cezayir’de Türkler’e esir düştü. Birkaç başarısız kaçma girişiminin ardından, istenen fidye parası temin edildi ve 1580 yılında özgürlüğüne kavuşarak İspanya’ya döndü. Ne var ki beklediği mevkii sunulmadı kendisine. Böylece yazarlık hayatı başladı. Önceleri tiyatro ile ilgilendi. Birçok oyun yazdıysa da, bugüne yalnızca “El trato de Argel" ve “La Numanica” ulaşabilmiştir. Ardından ilk romansı “La Galatea”yı tamamladı, kitabın getirisiyle evlendi. Bu evlilik ona huzurdan çok geniş bir ailenin sorumluluğunu yüklemişti, bakması gereken insan sayısı arttığı için evin geçimi zorlaşmıştı. Tekrar memuriyete döndü mecburen. Donanmanın ambar memuruydu, ama hesapları iyi tutamadığı için kasa açık verdi ve Cervantes yeniden hapse düştü.
   
   Hapis yaşamı verimli geçti Cervantes’in. “Don Kişot”u burada tasarladı. 1605 tarihinde kitap yayınlandı ve sevildi. İlk birkaç hafta içinde kaçak olarak üç baskısı daha sürüldü piyasaya. Ancak, Cervantes Lemos Kontu’nun himayesi altına girene dek parasızlık derdinden kurtulamadı. Geçimi kont tarafından sağlanan Cervantes, artık rahatça yazabilirdi öykülerini. 1613 yılında basılan “Novajeles Ejampleres”te on üç öyküsü yer aldı. “Don Kişot”un ikinci bölümünü, bazılarının kitabı kendilerine mal etmeleri üzerine 1615’te yazdı. 1616’da tamamladığı son yapıtı “Los trabojos de Persiles Sigusmunda”nın -(Persiles ve Sigismunda’nın Seyahatleri)- yayımlanmasından bir süre önce de yaşamı kaybetti.
   
   Cervantes yaşamıyla olsun, eseriyle olsun kapalı bir dünya oluşturan ilkeler üzerinde kurulmuş bir topluluktan, bireylerin duyduğu açlığın alabildiğine doyurulmasının genel bir yabancılaşmanın ve yalnızlığın temeli haline getiren bir topluma geçişin kanıtlarını ortaya koyar.
   
   Cervantes her şeyden önce çağının tanığı ve oyuncusudur. Modernleşmenin şokuyla karşılaşan çelişkilerle dolu bir imparatorlukta yaşamıştır. İspanya’nın kırsal ve feodal yapıları, yeni dünyadan akan altının ve Hollanda gibi modern kentleşmiş, sanayileşmiş bir yönetime geçmeyi beceremeyen bir politik yapının ağırlığı altında çatırdıyordu. İspanya Krallığı, Protestanlığa ve Osmanlılara karşı askeri, ideolojik siper olma tutkusuyla kendini tüketiyor, gücünü Yahudi asıllı Hıristiyanların ülkeden kovulmasına harcıyordu. Hatta, Yenilmez Armada’nın hazırlanmasına paraca katkıda bulunmaya kalktı ve haliyle bütün parasını harcadı. Neden sonra aforoz bile edildi.
   
   Cervantes bunların dışında ünlü, ama yaşadığı dönemde düşündüğü yere ulaşamamış bir yazardır. Edebiyatın ikinci derecede sayılan türlerinde ve meyhane müşterilerinin oluşturduğu çevrelerde başarı kazanmıştır. Oysa onun hedefi çoban türküleri, tiyatro, alegorik ve ansiklopedik anlatı gibi soylu türlerdi.
   
   Marjinal bir dahi olan Cervantes karşımıza tutucu bir tavırla çıkar. Bütün büyülerin bozulup dağıldığı dönemde Rönesans’ın artık eskimiş ideallerinin peşinde koşar. Dünyanın bilim ve edebiyat sayesinde daha iyiye gideceği konusunda inat eder. Öle ki denenmiş biçimleri yeni kılıflara büründürmeye çabalar durur.
   
   Yeni bir edebiyat türünün de yaratıcısı olmuştur Cervantes. Artık kimsenin değer vermediği, kuralların uygulanmasını herkese ve her şeye karşı savunmayı kendine iş edinen kahramanın aykırı efsanesidir. Değerlerini yitirmiş dünyada, kaybedilenleri inatla arayan Don Kişot bir özel ad olmaktan çıkıp az rastlanan gönül zenginliğinin tanımlaması olmuştur. Yazarınaysa modern romanın babası tanımlamasını vermiştir...
   
   Cervantes’in romanı gerçek bir edebiyat kuramının temelleri üzerinde yükselmeye çalışır. Tanrısal uyumun ve toplumdaki inanç birliğinin reddedilişi adaletle de, gerçekle de, güzellikle de bağdaşmaz... işte böyle bir toplumda destana da, şiire de yer yoktur. Böyle olunca da roman kuraldışı ve karmaşık bir tür olarak görünür. İçine dramatik ve lirik öğelerin karıştığı düzyazıyla kaleme alınmış bir destan.... Düzyazıyla kaleme alınmış romanın hedefi gerçeğe ulaşmak değil, gerçekmiş gibi olanı yansıtmaktır; kahramanın zihninde taşıdığı düş-gerçek karışımının kökeninden. Cervantes’in yaşadığı dönemde onun kuşağının beslendiği macera kitapları yatar. Onun otaya koyduğu en büyük yenilik ahlak değerlerinin gücünün bir dizi engelin zaferler kazanılarak aşılmasıyla değil art arta gelen başarısızlıkların kabul edilmesi ve rezil bir toplumun aşağılanması yoluyla kanıtlanmasıdır.
   
   Cervantes tıpkı kahramanı Don Kişot gibi hiçbir zaman umutsuzluğa düşmemiştir. Döneminin taraf tutmayan anlatıcısı olarak herkesin şiddet ve maddi çıkar peşinde koştuğu bir dünyada ruh zenginliği olarak kabul ettiği altın çağa dönüş konusundaki inancını sonuna kadar korumuştur. Başlattığı türün inanılmaz dinamizmi işte bu inançtan kaynaklanır belki de. Rousseau aynı yürek temizliğiyle bir adım daha atacak ve eğitim romanını yaratacaktır; Goethe bu türden daha olgun bir iyimserlik içinde bir bireyin kendi yaşam deneyimlerinden mutluluklarından ve mutsuzluklarından kendini tanımlama imkânını çıkartabildiği bir öğrenme romanı çıkaracaktır; Balzac bir adım daha ileri giderek romanının örselenen yaşamların dramını onulmaz bir biçimde çürümüş bir dünya da soylu sınıfının gençliğin ve masumluğun soysuzlaşmasını anlatan bir tür haline getirecektir.
   
   Cervantes belki de çağımızın en çok konuşulan edebiyatçılarından biridir. Arkasında bıraktığı tek bir eser bile onun herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda, herhangi bir şekilde anılmasına yetmiştir. İşte bu yüzden sanatta nicelik ve nitelik konusunda da ondan alınması gereken dersler vardır. Kaldı ki onun sanat anlayışı, belki de adını bildiğiniz tek romanı, o romanın kahramanı gibi hayalcidir. Gerçek ve hayal arasında yazılan bir roman, gerçekliğe ne denli yakınsa, Cervantes de okuyucusuna o kadar yakındır. Ayrıntıda görülen ince çizgi, Cervantes’i nice yüzyıllar boyunca okunmaya devam edecek bir yazar haline getirecektir.

--