pınar Discussion started by pınar 14 years ago
PARALEL EVRENLER
Göremediğimiz ve kavrayamadığımız, çok daha fazla boyut içinde yaşıyor olabiliriz. Algılayabildiğimizden daha fazla boyut olması gerektiğini söyleyen insanlara maalesef günümüzde kuşku ile bakılıyor.
Evrenin sonsuzluğu, üç boyutluluğun ötesi ve kara delikler, yüzyıllardır bilim adamlarının zihinlerini meşgul etmektedir. İnsan olarak görüp, algılayabildiğimiz Evren, birçok görülmeyen paralel evrenden yalnızca biri olabilir mi? Paralel evrenler kavramını, gizemciler ve filozofların görüşü gibi değilde, yanlızca bilimsel terimlerle tartışmak, bence daha inandırıcı olacaktır.
Uzaydaki bir noktanın herhangi bir yöne doğru uzanan boyut veya hacmi yoktur. Dolayısıyla bir matematikçi için o nokta boyutsuzdur. Düz bir çizgiyi alalım. O da bir yöne doğru uzanır, genişliği ve yüksekliği yoktur, sadece uzunluğu vardır. Onun için çizgi, bir matematikçi için tek boyutludur. Bir şeyin yüzeyini düşünün, genişliği ve uzunluğu vardır ama derinliği yoktur, o da iki boyutludur. Şimdi bir kutuyu ele alalım, kutu genişliği, uzunluğu ve derinliğiyle, üç boyutlu bir nesnedir. Yukarıdaki örneklerde, boyutsuz, tek boyutlu, iki boyutlu ve üç boyutlu nesneler görüyoruz. Evrende bir nesnenin konumunu belirtmek için üç koordinat düzlemine (x, y,z) ihtiyacımız vardır, ancak evren aynı zamanda sonsuzdur da. Aşağıdan yukarıya, sağdan sola ve önden arkaya doğru uzanan, üç doğru boyunca uzaklıklar ölçüldüğünde, bu doğrular uzayda sonsuzca uzatılabilir. Evrenin bir ucu bulunmamaktadır. Yeni boyutlar düşünmemiz ve dördüncü bir eksen çizmemiz için, bu iyi bir nedendir, aşağıdan yukarıya, sağdan sola ve önden arkaya uzanan eksenlerin hepsi ile dik açı yapan, bir doğru olacaktır. Ancak bu doğru, bizim evrenimizde olmayacak,dünyada bulunan bir insan olarak, göremeyeceğimiz ve anlayamayacağımız bir boyutta uzanacaktır. Bu durumda her biri sonsuz büyüklükte, dördüncü boyutta, birbirinden ayrılmış, birden fazla üç boyutlu evrenin olabileceğini söylemek mümkündür.
Paralel evrenler konusuyla ilgili ilk çalışmaları, ünlü bilim adamı, Albert Einstein yapmış olup, ünlü genel rölativite teorisinde, paralel evrenleri birbirine bağlayan köprülerden söz eder. Einstein ve yakın çalışma arkadaşı Nathan Rosen'in, karadelik tünellerini matematiksel olarak kabul ettikleri ve inceledikleri biliniyor. Karadelik tünellerinin dibi olmayıp, uçlarından birbirlerine bağlı iki huni söz konusudur ve, tünellerin nesneyi daha derinlere çeken, olağanüstü bir çekim gücü vardır. Birleştikleri nokta, tünelin boğaz kısmını oluşturur. Dolayısıyla tünelin bir ucundan giren bir nesne, merkezdeki ya da boğazdaki olağan üstü çekimin etkisiyle, tünelin öbür ucundan dışarı fırlatılır. Tünelin diğer yanı, birincisinden farklı yeni bir evrendir. İşte bu iki evreni birbirine bağlayan tünele Einstein-Rosen Köprüsü adı verilir. Genel rölativite teorisi çekim, uzay ve zaman konularını kapsayan oldukça karmaşık bir teoridir. Üç boyutlu uzay, dördüncü bir boyuta uzanır. Ancak üç boyutlu beynimizin, bu tür bir olguyu kabullenmesi oldukça zordur. Paralel evrenler ve kendi evrenimize ait farklı zaman tabakaları (Geçmiş, Şimdi, Gelecek zamanlar), dördüncü boyutta birbirleri içerisine geçerek ve, birbirlerine değmeden, sonsuz tabakalar halinde, bir ekmeğin dilimleri gibi üst üste dizilirler. Biz daha yüksek bir boyutun, yanlızca ince bir kesitinde hapsolmuş durumda olabiliriz.
Uzayı ve zamanı kontrol edebildiğimizde, inanılamayacak şeyler yapabilme şansına erişir, zamanda ve mekanda yolculuk yapabilirdik. Yeni devrim niteliğindeki String yani iplik teorisi, basit bir önerme ile başlar, evrendeki her şey, yerçekimi veya elektrik gibi kuvvetler bile, string denilen çok küçük, titreşen enerji iplikçiklerinden oluşmuştur. Uzayın eski klasik görüntüsü olan, temel olarak statik ve değişmeyen, düz bir örgüsel yapısını Einstein, tamamen farklı görmüştür. Uzay statik değildi ve bünyesinde kara delikler adı verilen yapılara sahipti. Kara delikler uzayın birbirinden farklı bölgelerini birleştiren, yani aralarında kozmik kısa devre yapan köprü veya tünellerdi. Ancak bunların yaratılabilmesi için uzayın dokusunda bir yırtık veya delik oluşmalıdır. Einstein uzayın eğilik bükülebileceğini ama yırtılamayacağını söyler. Eğer biz normal boyutumuzun milyon kere milyarda biri kadar küçülebilseydik, atomların davranışlarını düzenleyen kanunların geçerli olduğu kuantum mekaniğinin dünyasına girerdik. Orası ışık, elektrik, ve diğer herşeyin en küçük ölçülerde işlediği bir bölgedir. Uzayın dokusu burada, kaotik ve öngörülemez bir yapıdadır. Yırtılma ve ayrılmalar her yerde olabilir. uzayın dokusunda yırtılmalar ve ayrışmalar varsa, bunların kozmik bir felakete yol açmasını engelleyen nedir? İşte burada iplikçiklerin kuvveti devreye girer. Tek bir iplikçik bile, uzayda hareket ederken, bir tüp oluşturur. Bu tüp yırtığı saran balon gibi, daha derin etkileşimlere sahip bir kalkan gibi davranır. Bu da uzayın Einstein'ın düşündüğünden çok daha dinamik ve değişken olduğunu gösterir. İplik teorisi, etrafımızın bildiğimiz 3 boyuttan daha fazladan, ve gizli boyutlarla çevrili gizemli yerler olduğunu söyler. Belki biz daha yüksek boyutlu bir uzayın içinde yüzen, üç boyutlu bir katmanda yaşıyoruz, bize komşu ama fark edemediğimiz dünyalar mevcut, bu dünyaları bilimsel olarak paralel evrenler olarak adlandırabiliriz. 'Paralel evrenler' tanımı ilk kez Amerikalı fizikçi Hugh Everett tarafından ortaya atıldı. Zaman içinde, kuantum mekaniğinin ilginç, çok popüler ve bilimsel platformlarda çok tartışılan kuramlarından birisi oldu. Kimi zaman bağımsız ve farklı, hiçbir şekilde birbiriyle etkileşime girmeyen, çok sayıda evrenin varlığı öngörüldü. George Mason Üniversitesi'nden Dr. Robin Hanson gibi bilim adamları ise, paralel evrenlerin aslında sanılanın aksine birbirlerinden bağımsız olmadığı, birbirleriyle etkileşimde olduğunu öne sürdü. Evrenlerin birbirleriyle etkileşime geçtiği hallerde ise, küçük evrenler parçalanıyor ya da büyüğü tarafından yutuluyordu.
Onlarca yıldır fizikçiler, atomların içindeki en küçük yapı taşlarının, nokta parçacıklar olduğuna inanırlardı. Atomun etrafında uçuşan elektronlar ile, içindeki proton ve nötronların bulunduğu kuarklardan oluşmuş parçacıklar olduğu, daha küçük parçalara bölünemediği düşünülürdü. Bölünemez diye düşünülen parçacıklar, aslında titreşen küçük iplikçiklerdir, enerji iplikçikleri. İplikçiklerin en çekici yanı, farklı titreşimlerde titreşebilirler ve doğanın tüm temel parçacıklarını oluştururlardı. Onların hepsini bir araya koyarsak, evreni meydana getirebiliriz ve, en küçük atom altı parçacıktan, en büyük galaksilere kadar, tüm madde ve kuvvetleri açıklayabiliriz. 1995 yılında, ünlü fizikçi Ed Witten Güney Kaliforniya'da bir konferansta, iplikçiklerin birleşerek bir katmana dönüşebileceğini, katmanın üç veya daha fazla boyutta olabileceğini söyler. Ona göre bu katman yeteri kadar enerji ile, belki de bir evren kadar muazzam ebatlara sahip olabilir. Her Şeyin Teorisi adıyla da bilinen evren kabulü, "M" harfiyle (magic, mysterious, mother) büyülü, esrarengiz ya da her şeyin, bütün teorilerin anası olarak değerlendiriliyor. Daha çok boyut içeren bilgiler, daha düşük boyuttaki bir yapının içine kodlanabilir. Öyleyse, üç boyutlu dünyamızda gerçekleşen her şey, aslında daha yüksek boyutlu bir dünya tarafından üretilmiş olabilir. Dahası paralel dünyaların yansımaları gözlemlenebilir. Ve sürüp giden yaşam bu yansımaların sadece biridir.