Related discussions

derya88 Discussion started by derya88 14 years ago

Evden dışarı çıktığınız zaman yüzlerce insan görüyorsunuz. İnsanların düşüncelerini pek tahmin edemezsiniz, ama insanların duygularını az çok kestirebilirsiniz.


Nasıl kestirebilirsiniz?

...Rahat şeklide yürüyen var. Kendini dünyaya açmış. “Merhaba yaşam!” diyor. Vücut dik, baş geride, omuzları kalkık. Gözler ileriye bakıyor. Yüzü rahat, hatta biraz güleç. Gözlerinin içinde bir ışıltı var.

Bir de taşınması zor bir yük gibi bedenlerini taşıyanlar var. Telaşlı. Kendini dünyaya kapatmış. Omuzları düşük, kamburları çıkmış. Başı önüne eğik, gözler yere bakıyor. Yüzü asık, karamsar ya da öfkeli. Gözlerinde hiçbir ışıltı kalmamış, donuk karanlık ve soğuk.

Ben çevremde gördüğüm insanlardan etkileniyorum. Neşeli, kendini dünyaya açmış, gözleri ışıldayan insanlar görünce yavaş yavaş ben de onlar gibi olmaya başlıyorum. Asık suratlı, somurtkan insanlar görürsem çevremde bir süre sonra ben de somurtkan biri olmaya doğru gidiyorum. Eminim siz de etkileniyorsunuzdur.

Çocuklarımdan dört yıl ayrı kalmışım; dünyam kararmış, karamsar ve mutsuzum. Kaliforniya’da bir süpermarkette boş gözlerle geziniyorum. Bir kadın, yanımdan geçerken bana baktı ve, “Birazcık da olsa gülümseyebilirsiniz, bu ne somurtma!” dedi.

O zaman farkına vardım. Benim ülkemde istediğin kadar somurtabilirsin, hiç kimse bu ne somurtma diye gelip sana laf etmez. Ama içinde bulunduğum bu yeni toplumda somurtmak serbest değil. Birileri yüzünün somurtkan olduğunu sana hatırlatıyor ve senin güler yüzlü olmanı bekliyorlar.

Zaman içinde orada güler yüz maskesini takmayı öreniyorsun. Ve gün geçtikçe bu maske yüzüne yapışıyor ve sen o maskenin farkına bile varmamaya başlıyorsun.

Beş altı yıl sonra Türkiye’ye geldim ve farkına varmadan İstanbul sokaklarında, örneğin Beyoğlu’ndan “güler yüz maskemle” yürüdüm. Rahat şeklide yürüyorum. Dünyaya kendimi açmışım. “Merhaba yaşam!” diyor varlığım. Vücudum dik, başım geride, omuzlarım kalkık. Gözlerim ileriye bakıyor. Yüzüm rahat, hatta biraz güleç. Gözlerimin içinde bir ışıltı var.

Bir ses beni durduruyor.

- Selamünaleyküm.

- Aleykümselâm.

- Abi üç gündür açım, ama senden yemek parası istemiyorum.

- (Allah, Allah! Bu adam üç gün aç ve benden yemek parası istemiyor! Çok merak ediyorum. Karşıdakinin insan psikolojisinde köy-kasaba kültürü içinde eğitilerek Ordinaryüs Profesör derecesi almış olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yok. Kendim kentli, psikoloji profesörü, aydın, akıllı ve saygı değer bir insan olarak algılıyorum. Karşıdakini kent görmüş köy-kasabalı, pek okumamış, yarı cahil, yardıma muhtaç, pek aklı ermeyen biri olarak görüyorum. Tabii böyle algıladığımın önce farkında değildim, daha sonra böyle algıladığımın ve benim en zayıf tarafımın bu olduğunun farkına varıyorum. Karşımdaki insan bu toplumun insanını ve ortamını anlama ve yönetme konusunda benden fersah fersah ilerde, ama ve benim bu konuda cahil olduğumu biliyor, ama ben bilmiyorum.) Durup öylece yüzüne bakakalıyorum. Devam ediyor.

- Falan ilin bir köyündenim. (Bu mutlaka bir doğu ili olmak zorunda – batıdan olursa kimse takmıyor; bunun şimdi daha çok farkındayım.) İş bulmaya geldim. Tandık bildik olmayınca kimse bana iş vermiyor. (Sosyal bir gerçeği dile getiriyor ve inandırıcılığını artırıyor.) İki haftadır iş aradım, bulamadım, artık geri gideceğim, ama geri gidecek param yok. Senden 30 milyon otobüs parası istiyorum.

- (Vay diyorum; bu ne zor bir durum. İstediği para benim kolaylıkla verebileceğim bir para. Ama dur, bu adam aç kalmamalı.) Kendisine 50 milyon veriyorum. Bu yol için, bu da yemek için, aç kalma, diyorum. Yüzüme anlayan bir gülümseme ile bakıyor.

- Allah razı olsun Abi, diyor. Senin gibi adamlar pek kalmadı artık, diyor.

- (Söylediği sözü bir övgü olarak alıyorum Tanrıma şükürler ediyorum; benim sadece maddi olanaklarım yok, aynı zamanda bendeki bu maddi olanakları paylaşabileceğim, yardım etmeyi seven zengin bir yüreğim de var. . İçimde bir mutluluk var.) Mutluyum ve gözlerim daha da ışıldayarak yoluma devam ediyorum.

- Ağabeyciğim bir dakikanı rica edeceğim, diyen bir kadın sesiyle çevremin farkına varıyorum.

Kucağında 10 aylık bir bebekle önümde duran Roman kadının farkına varıyorum. Kadın çocuğun hasta olduğunu, bu hastalık için gerekli ilacı alacak paraları olmadığını söylüyor. Benden para istiyor.

- (Çevreme bakıyorum. Kimse kadına, bana bakmıyor. Herkes kendini yaşama kapatmış, asık suratlı, “yanıma yaklaşma” mesajı vererek yürüyor. Ve o zaman farkına varıyorum ki, ben bu bağlamda yanlış mesajlar veriyorum. Kendimi son derece naif, cahil, acınacak ve aciz görüyorum.) Kadına verdiğim 5 lirayı kadın beğenmiyor, bana daha askıntı olmaya çalışıyor ama yeni bilincimle donanmış bir kararlılıkla yüzüne sert sert akıyorum ve yoluma devam ediyorum. Yüzüm asık, öfkeliyim ve kimsenin beni yolda durdurmasına izin vermeyeceğimden emin olabilirsiniz.

Yolda yürürken yüzüme bakıp tereddüt edip yaklaşacak gibi olanlara yüzüme asarak bakıyorum ve buna rağmen yaklaşanlara “Allah versin, Allah versin,” diyor ve ilgi göstermiyorum.

Artık ben de toplumun normal üyelerinin taktığı maskelerden birini taktım. Tanıdık bildiklere güler yüz gösterebilirim. Benden bir şey istemeyeceklerinden emin olursam.

Farkına varıyorum ki, bizim toplumumuzun sosyal maskesi ciddi yüz veya asık surat, “bana destursuz yaklaşma” mesajı.

Kaliforniya’da içinde yaşadığım toplumun sosyal maskesi gülümseyen yüz ve sürekli sırıtma hali. Orada aldığım mesaj da, “umarım bu güler yüze aldanacak kadar saf değilsindir; gülümsüyorum ama lütfen bana çok yaklaşma,” oluyor.

Şimdi bu noktadan sonra önemli sorular sorulabilir ve irdelemeler yapılabilir. Her şeyden önce benim bu iki toplum hakkındaki gözlemim bu iki toplumda uzun süre yaşamış insanlar tarafından paylaşılıyor mu? Bunun belirlenmesi gerekir.

İkincisi, eğer bu gözlemlerim gerçekten geçerliyse, neden bir toplumda sosyal maske asık surat olarak gelişirken, öbüründe güler yüz olarak gelişti?

Üçüncüsü, zaman içinde bu iki toplum birbirleriyle etkileşim kurduğunda hangi sosyal maske daha ağır basacak ve kabul edilecek?

Şimdi Türkiye’de değişik kuruluşlara konuşmalar yapıyor, seminerler veriyorum. Gözlemim odur ki, iş ortamlarında, özel ya da kamu yönetim ortamlarında makam ile yüz ifadesi arasında bir ilişki var; mevki yükseldikçe yüzler asılıyor; en üst mevkidekiler en asık suratlılar.

DOĞAN CÜCELOĞLU

Replies
Hülya
Hülya Doğan Cüceloğlu ne kadar güzel anlatmış...Özellikle son kısmı "mevkiler yükseldikçe suratlar asılıyor" mevkilerinin yükselmesiyle suratları... Show more 14 years ago
loader
loader
Attachment