Related discussions

burak Discussion started by burak 14 years ago

 

SUsuz hayatı düşünemiyoruz bile... Farkında olmasak da ilk nefesimizden itibaren dünyadaki SU seyahatimiz başlıyor. Ben SUyu sanırım ilk önce bebekken banyo esnasında algıladım. Büyüleyici bir maddeydi: saydam, yumuşak, ılık... Sonra yağmurlarda SUyun oyunlarını takibe aldım; sivri ve soğuk sonbahar yağmuru, okşayan, kocaman damlalarla bereket tanrısını  sanki temsil eden ılık ilkbahar yağmuru, yaz sıcağında kurtarıcı gibi gelip gökyüzünü delip kova ile boşaltılan yaz yağmuru… Saatlerce pencerenin önünde durup böylece bakabilirdim gökyüzünden gelen bu sihirli maddeye.

Hayatımın ilk yıllarında vücudumdaki SUyu, akan gözyaşları olarak fark ettim ve o zaman tadın, sevinç göz yaşlarımla, üzüntü göz yaşlarımda farklı olduğunu anladım; acı ve yakıcıydı üzüntü göz yaşlarım içimdeki aynı SU, aynı gözlerden akıyor olmasına rağmen. Duygularımın o esnada akıttığı  acı SUda ne gibi bir kimyasal değişim yarattığını hep merak ederdim. (Bu arada üzüntü göz yaşlarımı döküp uykuya dalmayı çok severdim, uyandığımda sanki yeni bir sayfa açılmış, akan acı sular  tüm sorunları yıkamış, dertler unutulmaya yüz tutmuş olurdu. Çocuk olmak ne güzel!)

 

Çizmelerimi giyip, mart sonunda güneş ışınlarına dayanamayıp tüm kış öylece duran karların nasıl SUya dönüştüklerini  izlemek için heyecanla sokağa koşardım. Beyaz ve değişmez gibi görünen kar dağlarının birden bire nasıl teslim olduklarını ve neşeli ırmakçıkları oluşturduklarını görmek, soğuk ve diri havayı solumak, ıslanmaktan hiç korkmadan çizmelerimle suların içinde dolaşmak en büyük eğlencelerimdendi.  Hala aklım ve duygularım o manzaralara yönelir, burnuma keskin bir ilkbahar kokusu gelir...

 

Sonra yüzmeye öğrendim! Yanımda hiç kimse yokken, erken saatte havuza gelip kendimi SUya attım. Elimde şişme simit vardı, havuzun ortasında onu gücüm yettiği kadar uzak atıp, kendimi SUya teslim ettim. Batarım,.. yada sihirli SU beni ellerine alır, korur ve üzerinde nasıl durabileceğimi bedenime öğretir diye düşündüm.  Ve öğretti!

 

Daha sonra öğrendim ki, bedenimin yaklaşık yüzde yetmişi SUdan oluşuyor!  Bu benim için güzel bir buluştu: hayranlıkla çevremde izlediğim madde, meğerse içimi oluşturuyor, bana hayat veriyordu! Yine ‘gözyaşlarımın suyu’nu sorgulamaya geri dönmüştüm: acaba nasıl oluyor da, içimdeki SUyun tadı yaşadığım duyguya göre bu denli belirgin değişebiliyor? Bunu sağlayan nedir?

 

Masallarda " canlı su" ve "zehirli SUyu" diye bir şey okumuştum. Kısaca diyordu ki: eğer SUya iyi kalpli insan dokunursa yada sadece bakarsa bile, bu SU ölüyü diriltebilir, hele hastalıkları anında iyileştirirdi.  Ama SUya bakan yada dokunan insan kötü kalpli ise tamamen sağlıklı insanı bile hasta eder ya da öldürebilirdi. Her ne kadar okuduklarım masal da olsa, içinde bir gerçek payı olabileceğini düşünüyordum. Mesela su şişesini asla çöpün yanına koymaz ve de koydurmazdım. Küçük Anjelika’nın içindeki ses, SUyun çöpten gelen ve gözle görünmeyen parçacıkları çekebileceğini ve bundan dolayı bizim "çöplü ve pis" su içmek zorunda kalacağımızı söylüyordu. Daha sonra bu ve benzer bilgiyi birçok masal, hikaye, efsane yada mitlerde bulmuştum. Benzer düşünceler küçük Anjelika’ nın zihninde tekrar canlandı:” eğer içimdeki SU, göz yaşlarımı oluştururken, benim duygularıma göre cevap verip tadını değiştirebiliyorsa, o halde diğer insanlarla ilişkilerimde benimsediğim tavır olumlu yada olumsuz yönde, içlerindeki SUyu etkileyebilir, onlara fayda yada zarar verebilirim. Kimbilir?.. Birini söz ya da bakışımla bile üzersem, onun SUyu acı hale gelebilir ve tüm bedenini sarsabilir; tersine benim iyi davranışım diğer insana fiziksel olarak iyi gelebilir, çünkü içindeki SU bundan hoşlanır,  iyi yönde kimyasal reaksiyon olumlu tepkisini verir...”

 

Fark ettim ki, aslında ne kadar toprak üstünde yaşıyor gibi görünsek de, hayatımızı "SU Krallığı”nda sürdürüyoruz...Bedenimiz, gezegenimiz, çevremizdeki her şey SU ile uzaktan yada yakından ilgili. Her yerde, her an SU!... Aç kalmayı uzun süre dayanabiliriz, ama susuz kalma süremiz çok daha kısa… İstesek de istemesek de SU ile iç içe  yaşıyoruz.

İlk albümüm "SU" adını taşıyordu. Son  albümüm de "Bir yudum SU" olunca, “Neden yine SU?” sorusu geldi. Cevaben albümlerimde su temasını işlerken, SUyun hayatımızın sırlarında biri olduğuna; rengi ve şekli olmayan ama aynı zamanda her renk ve şekle girebilen, buna rağmen içindeki esasını değiştirmeyen sihirli bir madde olduğunu ifade ettim.

Bu konudaki düşüncelerime destek bilimsel yolla SUyun sırlarını ortaya çıkarmaya amaçlayan bir bilim adamından geldi: Masaru Emoto, "SUYUN GİZLİ MESAJI" adlı kitabında araştırmalarından kısaca bahsetmekte, ve SUyun nasıl duyarlı olduğunu  özel şartlarda çekilmiş fotoğraflarla göstermekte. Popüler bilimsel tarzda yazılmış olsa da, bu kitap araştırmanın özetlenmiş sonuçlarını çarpıcı bir şekilde gözlerimizin önüne seriyor.”SUYUN GİZLİ MESAJI” kitabında hayata bakışımızı değiştirecek ve pratik olarak hayatımızı güzelleştirecek adımları bize attırabilecek bir bilgi var. SUdaki biz'ler, SUyun arkasındaki evrenin sırlarına bir giriş olduğunu, ve varlığını daha iyi kavrayıp kullanabileceğimiz olası bir yaşamı bu kitabı inceleyerek hissedebiliriz.