Gerçek Karşısında, Söylemlerimiz ve Eylemlerimiz‏

Related discussions

nills Discussion started by nills 14 years ago

Bilginin bir enerji olduğunu tekrarlayıp durduğumuz halde o enerjiyi bedenimize intikal ettiremiyoruz. İçinde sevgiyi, doğruyu ve iyiliği barındırmayan ve eyleme geçirilmemiş bir enerjinin bilgi enerjisi olmayacağını da söylüyoruz. “Elbet O’nun kudretinden olacaktır sizde” bilgisini, bir nevi mucizeleri yaratabilmek gibi algılıyoruz ki aslında buna da pek inanmıyoruz. “Mucize düşüncelerinizdedir.” İşte gerçeğin çok açık ifadesi. Tabii biz gerçek düşüncenin de ancak, akıl – gönül birlikteliğini kazanmış, bilgiyle yükselmiş bir zihinde yer bulacağını tekrar tekrar söylemekle birlikte aslında anlayamıyoruz.

           Burada tavuk / yumurta paradoksu mu var?. Düşünemiyorsak, zihnimizi yükseltemiyoruz, zihnimizi yükseltemiyorsak düşünemiyoruz gibi. Bu yine düşünceyi anlamamış olduğumuzu gösteriyor. Çünkü bilgiyi realitemize en yakın olandan başlayarak eyleme geçirdiğimizde, gerçek düşünce başlıyor. Düşünce, eylemin sonunda ortaya çıkan, mucizedir. Eylem enerjinin tüm maddi ve ruhsal varlığımızda metabolize olmasıdır ve ortaya çıkan yeni enerji yeni bilgileri, yeni eylemleri, yeni düşünceleri doğurur, yaratır. Bilginin eyleme geçmesi mucizeler yaratır; hastalar şifa bulur, yaşlılar gençleşir, bedendeki tüm hücreler bu enerji ile beslenir ve maddenin içyapısında enerji değişiklikleri meydana gelir; bu yeni enerjiler çevreye yayılır, çevrede ne varsa, insan, hayvan, bitki, taşlar, kayalar her şeyi ve her şeyi bozulmuş tesirlerden arındırır. Daha yüksek enerjileri, sevgi, bilgi, mutluluk, huzur olarak yukardan alır, yeryüzüne indirir. Bu durum insanın kişiselliğin ötesine geçmesidir.

           Bunların başarılması kesintisiz eylem halidir ki bu koşullarda bedenin Yüksek Varlıklar için de kullanılabilir olması, her an Yüce Âlemle birliktelik, bilgi akışı, maddeye hâkimiyet gerçekleşecektir. İnsan dünyadan ayrı bir varlık değildir. Bu nedenle insanla birlikte önce dünyanın, sonra güneş sisteminin ve evrenin frekansı da değişecektir. İnsana iki muhtemel son bildiriliyor; birincisi muazzam kozmik rolünü anlamak ve bunun için hazır olmak, diğeri görevi anlamadığı ve hazırlanmadığı takdirde uğrayacağı acı akıbet. Ya o evrensel sahnede yerimizi alacağız, ya da o evrensel değişim, insanın keyfine bırakılmadığı ve mutlaka gerçekleşeceği için, şu anda tasavvur bile edemeyeceğimiz acılar bizim kaderimiz olacaktır.

           Gariptir ki, insana altı ay sonra öleceği söylense, ölümü nasıl karşılaması gerektiğini öğrenmediğinden, şoka giriyor, ne yapacağını şaşırıyor, telaş ve korku içinde dengesi bozuluyor. Ama ölümden çok daha önemli bir SON için ne söylense aldırmıyor; sigarasını tüttürüp, hiçbir isteğine kavuşamamış, yaşamı hep tersliklerle doluymuş, şuna kızmış, buna küsmüş, alınmış, ondan nefret edermiş, yeri darmış, yeni darmış gibi sızlanmalarla, elimden gelen bu kadar, daha fazlasını yapamam gibi direnişlerle yaşamını sürdürüp gidiyor.

           Ne var ki hiç kimse GERÇEK’ ten kaçamaz. Varlığını her gün yeni eylemlerle Büyük Gerçeğe açan, o gün geldiğinde zaten hazırdır, huzurdadır, mutludur. Dileriz ki hiç birimize GERÇEK, bir tokat gibi gelmesin.