Related discussions

nills Discussion started by nills 14 years ago

İnsan, sevgi yoluyla Tanrı'ya ulaşır, çünkü insanla Tanrı arasında özdeşlik vardır. Ancak, insanın bu madde evreninde bulunması, tinin tanrısal kaynaktan uzak kalması bir ayrılıktır. Bu ayrılık insanı, yaşamı boyunca Tanrı'yı düşünme, ona özlem duyma olaylarıyla karşı karşıya getirmiştir. Gerçekte, insan-Tanrı-evren üçlüsü birlik içindedir, var olan yalnız Tanrı'dır, türlülük bir görünüş'tür. Çünkü Tanrı, kendi özü gereği, bütün varlık türlerini kapsar, her varlıkta yansır.

           Evreni kuran öğelerle insanın gövdesini oluşturan ilkeler özdeştir. Bu özdeşlik tanrısal tözün bütün varlık türlerinde, biçimlendirici bir öğe olarak bulunmasından dolayıdır. Tanrısal tözün nesnel varlıklarda bulunması bir yansıma niteliğindedir. Çünkü Tanrı yarattığı nesnede yansıyınca oluş gerçekleşir. Sevgi insanda birleştirici, bütünleyici bir eğitim niteliğindedir.

           Yunus Emre, sevgiyi Tanrı ve onun yarattığı tüm varlıklara karşı duyulan bir yakınlık, bir eğilim diye anlar. Sevginin ereği yüce Tanrı'ya ölümsüz olana kavuşmak, onun varlığında bütüne ulaşmaktır. Tanrı insanla özdeş olduğundan kendini seven Tanrı'yı, Tanrı'yı seven kendini sever. Çünkü sevgi kendini başkasında, başkasını kendinde bulmaktır.

           Sevginin olmadığı yerde öfke, kırgınlık, çözülme ve birbirinden kopukluk gibi olumsuz durumlar ortaya çıkar. Sevginin değerini yalnız seven bilir, sevmekte bir bilgelik, bir olgunluk işidir. Yeterince aydınlanmamış, Tanrı ışığından yoksun kalmış bir gönülde sevginin yeri yoktur. Bütün varlık türlerini birbirine bağlayan, onları Tanrısal evrene yönelten sevgidir. Sevgi bir çıkar amacı olmadığından seven karşılık beklemez.

           Dost kişi gerçek seven kişidir. Dost başka bir anlamda da Tanrı'dır, kişinin gönlünde ışıyan tözdür. Yunus Emre'de yaşamak Tanrısal tözün bir yansıması olarak evrende sevinç duymaktır. Çünkü bütün varlık türlerinde Tanrı görünmektedir, bu nedenle severek, düşünerek yaşamayı bilen kimse her yerde Tanrı ile karşı karşıyadır. Yaşamak belli nesnelere bağlanmak, yalnız gelip geçici varlıkları edinmek için çırpınmak değildir. Böyle bir yaşama biçimi kişiyi tanrısal tözden uzaklaştırdığı gibi yetkinlikten, bilgelikten de yoksun kılar.

           Yunus Emre'nin dilinde bilge kişinin adı eren'dir. Eren barış içinde yaşamayı, bütün insanları kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni bile seven kişidir. Onun gönlü yalnız sevgiyle, dostluk duygularıyla doludur. Evreni bir tanrısal görüş alanı olarak bildiğinden, erenin evrene karşı da sevgisi, saygısı vardır. Eren'in gözünde insan, bir küçük evrendir, büyük evren ise tanrısal tözün kuşattığı sonsuz varlık alanıdır. Eren olma aşamasına ulaşmış kişide erdem, alçakgönüllülük, eli açıklık, yetkinlik, olgunluk bir bütünlük içinde bulunur.

           Ölüm tinin gövdeden ayrılıp tanrısal kaynağa dönmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle ölüm tinle gövde arasında bir ayrılıktır. Gerçekte ölüm yoktur, tinin ölümsüzlüğe ulaşması, yüce kaynağa dönüşü vardır. Çünkü bütün varlık türleri tanrısal tözün yansıması olduğundan, salt ölüm de söz konusu değildir.

           Ölümün bir başka anlamı da bilgiden, erdemden, yetkinlikten, sevgiden yoksun kalmaktır. Bu nedenle sözün, boş bir kavram olmaması, bir varlık sorununu, bir düşünceyi dile getirmesi gerekir. İnsan ancak söz söyleme yetisiyle insandır; konuşan Tanrı durumundadır.

           Günümüzde onun asıl büyük değerinin ise her dinden, her inançtan insanlara aynı gözle bakan insan sevgisinden kaynaklandığı kabul edilmektedir.