Günümüzde spritüel görüş, Büyük Gerçeğe daha yakın bir gerçek olarak pek çok insan tarafından kabul görüyor, sayısız kitap, web sitesi bu yeni bilgiyi insanlığa sunuyor. Ancak bu insan bilincindeki bir yükselmeye mi işaret ediyor yoksa bir terimin yerine bir başkası mı konuluyor? Kişi spritüel bilgiyi kabul ediyor, hatta kendisi de bu konuda pek çok düşünce üretiyor, yazılar yazıyor, konuşuyor, fakat zihniyet değişmiyor; sadece dini bilginin yerine sprit bilgiyi koyuyor; tepkilerini bastırıyor ve değiştim, ilerledim diyor. Oysa yaşam aynı yaşam. Dünyadan geçen pek çok peygamber, veli, üstat insanlığı Ruhsal Gerçekler üzerine aydınlatmaya çalışmıştır. Buna rağmen, kurulu sosyal ve kültürel düzenin, Yaratan’a, tüm yaratılmışlara ve elbet ki insana yönelik, sevgi ve saygıya aykırı kalıplarına bilinçsiz bir uysallıkla tabi olunduğu için yeryüzünde hiçbir şey değişmemiştir. Bugünkü duruma baktığımızda ruhsal gerçeklik bilgilerinin de aynı akıbete uğramakta olduğunu görüyoruz. Gerçekte tüm dinler ve ruhsal bilgiler sevgi ve saygıya, iyi ve doğru olmaya dayalı yeni bir emek ve yeni bir bilgiye işaret ediyorlar; bu değerleri esas alan bir yaşamı anlatıyorlar.
Ruhsal Gerçeklerin yaşanmasındaki engelin, sosyal ve kültürel düzenlerin sözünü ettiğimiz sevgi ve saygıya, emek ve bilgiye aykırı değerleri ve bu değerlere göre edindiğimiz alışkanlıklar, görüşler ve ne yazık ki içi başka dışı başka, kolaycı, pasif tutumlar olduğunu kabul edersek gerçeğe doğru bir adım atmış oluruz. Burada karşımıza yukarıda saydığımız niteliklere aykırı olan kurallara karşı koyma yani eylem sorunu çıkıyor. Neden gençler isyankârdır? İsyan ana babaya değil onların değerini kaybetmiş eski kurallarına karşıdır. Hangi kurallara? Sevgiye karşı olan sevgi üretmeyen tüm kurallara. Çünkü bizi yenileyecek olan bu karşı gelme veya reddetme olgusudur. Bunu başardığımız takdirde dinler arasında, inançlar arasında fark kalmaz. İnsanlığı birleştirecek enerji, bu karşı gelmenin, reddetmenin eyleme geçirilmesinden doğar. Reddettiğimizin yerine yeni eylemi koyduğumuzda gerçek özgürlük, gerçek bilgi ortaya çıkar.
Aslında günümüzde belki insanlığın yüzde doksanının dini aynıdır; ortak sosyal kabuller, ortak siyasi kabuller, herkesin birbirine karşı kullandığı ortak stratejilerden oluşan bu dinin tanrısı ne yazık ki insanın egosudur. Eylem sözcüğünü, sosyal uysallığın, tabi olmanın karşısındaki bir hareket olarak, engellemelere rağmen gerçekleşen davranış olarak kullanıyoruz. Yoksa kişi sabahtan akşama kadar toplumun ona empoze ettiği sayısız eylem içindedir. Eylem, bize empoze edilen tutum ve davranışların yerine, iradeyle ve kimi riskleri de göze alarak ruhsal gerçekliğe uygun davranışları koymaktır. Bu bir karşı koyma ve eylem ahlakını, spritüel ahlakı zaruri kılar.
Ruhsal Gerçekliğe uygun olan bir yaşam sürmek, dünya sorumluluklarını ruhsal gerçeklik esaslarına göre yerine getirmek. Ve bu ahlakın doğal sonucu olarak tüm inançlara saygılı olmak. Kimseyi inancından vazgeçmeye açık veya örtük zorlamamak. Çağrı ortadadır. Duyan katılır, inanan eyleme sokar. Doğruyu bilgi, iyi, güzel, emek ve sevgi ile test etmek, keza iyi olanı, bilgi, sevgi, emek dediklerimizi iyi ile ve her birini diğerleriyle test ettikten sonra karar vermek. Hiçbir şey bilmediğimizin ayırdında olarak hükümsüz olmak, yargılamamak. Önünde yürünecek sonsuz bir yol olduğunun bilincinde olmak. Hiç kimseyi ve hiçbir şeyi ayırt etmeden sevgi ve saygı içinde olmak. Bozuk duygulardan uzak olmak. Kısaca kendi varoluş yapısına, amacına dönük olmak, kendi yaşam kuralını kendi üretmek. Buna ‘Gerçek Özgürlük’ de diyebiliriz. Çünkü özgürlük yaratılış amacına uygunluktur.
Eylem, toplumsal ahlakın karşı kutbu olan spritüel ahlakın gereklerini yerine getirmektir. Toplumsal ahlak, egosal psikolojiyi ve bir takım çıkar gruplarının kazançlarını dikkate alan bir çerçeve içinde kişiyi başkalarıyla olan ilişkilerinde sınırlar. Ego değerlerine göre oluşan toplumsal vicdan ve toplumsal ahlak devamlı birbirlerini destekler durur. Spritüel ahlak ise bir sevgi ahlakıdır; insanın ruhsal gücünün akıl almaz olanaklarını, varlık nedenini, amacını ve her an Yaratan’ın gözü önünde olduğu gerçeğini dikkate alarak bu çerçevede başkalarıyla değil önce kendi kendisiyle olan ilişkilerinde belli spritüel esaslara uymasıdır ki, bu esasların en güçlü ifadesi Sevgi’dir. Kişi kendisinde en yüksek bir spritüel ahlakı ve uygun vicdanı gerçekleştirdiğinde zaten başka insanlar ve başka her şeyle ilişkisi mükemmel olacaktır. Özetle eylem sevginin eylemidir, değişimin, gerçek bilginin kaynağıdır. Sevgiyi eyleme geçirmeden başkalarının bilgileriyle değişim ve bilgi edinme mümkün değildir.
Günümüzde spritüel görüş, Büyük Gerçeğe daha yakın bir gerçek olarak pek çok insan tarafından kabul görüyor, sayısız kitap, web sitesi bu yeni bilgiyi insanlığa sunuyor. Ancak bu insan bilincindeki bir yükselmeye mi işaret ediyor yoksa bir terimin yerine bir başkası mı konuluyor? Kişi spritüel bilgiyi kabul ediyor, hatta kendisi de bu konuda pek çok düşünce üretiyor, yazılar yazıyor, konuşuyor, fakat zihniyet değişmiyor; sadece dini bilginin yerine sprit bilgiyi koyuyor; tepkilerini bastırıyor ve değiştim, ilerledim diyor. Oysa yaşam aynı yaşam. Dünyadan geçen pek çok peygamber, veli, üstat insanlığı Ruhsal Gerçekler üzerine aydınlatmaya çalışmıştır. Buna rağmen, kurulu sosyal ve kültürel düzenin, Yaratan’a, tüm yaratılmışlara ve elbet ki insana yönelik, sevgi ve saygıya aykırı kalıplarına bilinçsiz bir uysallıkla tabi olunduğu için yeryüzünde hiçbir şey değişmemiştir. Bugünkü duruma baktığımızda ruhsal gerçeklik bilgilerinin de aynı akıbete uğramakta olduğunu görüyoruz. Gerçekte tüm dinler ve ruhsal bilgiler sevgi ve saygıya, iyi ve doğru olmaya dayalı yeni bir emek ve yeni bir bilgiye işaret ediyorlar; bu değerleri esas alan bir yaşamı anlatıyorlar.
Ruhsal Gerçeklerin yaşanmasındaki engelin, sosyal ve kültürel düzenlerin sözünü ettiğimiz sevgi ve saygıya, emek ve bilgiye aykırı değerleri ve bu değerlere göre edindiğimiz alışkanlıklar, görüşler ve ne yazık ki içi başka dışı başka, kolaycı, pasif tutumlar olduğunu kabul edersek gerçeğe doğru bir adım atmış oluruz. Burada karşımıza yukarıda saydığımız niteliklere aykırı olan kurallara karşı koyma yani eylem sorunu çıkıyor. Neden gençler isyankârdır? İsyan ana babaya değil onların değerini kaybetmiş eski kurallarına karşıdır. Hangi kurallara? Sevgiye karşı olan sevgi üretmeyen tüm kurallara. Çünkü bizi yenileyecek olan bu karşı gelme veya reddetme olgusudur. Bunu başardığımız takdirde dinler arasında, inançlar arasında fark kalmaz. İnsanlığı birleştirecek enerji, bu karşı gelmenin, reddetmenin eyleme geçirilmesinden doğar. Reddettiğimizin yerine yeni eylemi koyduğumuzda gerçek özgürlük, gerçek bilgi ortaya çıkar.
Aslında günümüzde belki insanlığın yüzde doksanının dini aynıdır; ortak sosyal kabuller, ortak siyasi kabuller, herkesin birbirine karşı kullandığı ortak stratejilerden oluşan bu dinin tanrısı ne yazık ki insanın egosudur. Eylem sözcüğünü, sosyal uysallığın, tabi olmanın karşısındaki bir hareket olarak, engellemelere rağmen gerçekleşen davranış olarak kullanıyoruz. Yoksa kişi sabahtan akşama kadar toplumun ona empoze ettiği sayısız eylem içindedir. Eylem, bize empoze edilen tutum ve davranışların yerine, iradeyle ve kimi riskleri de göze alarak ruhsal gerçekliğe uygun davranışları koymaktır. Bu bir karşı koyma ve eylem ahlakını, spritüel ahlakı zaruri kılar.
Ruhsal Gerçekliğe uygun olan bir yaşam sürmek, dünya sorumluluklarını ruhsal gerçeklik esaslarına göre yerine getirmek. Ve bu ahlakın doğal sonucu olarak tüm inançlara saygılı olmak. Kimseyi inancından vazgeçmeye açık veya örtük zorlamamak. Çağrı ortadadır. Duyan katılır, inanan eyleme sokar. Doğruyu bilgi, iyi, güzel, emek ve sevgi ile test etmek, keza iyi olanı, bilgi, sevgi, emek dediklerimizi iyi ile ve her birini diğerleriyle test ettikten sonra karar vermek. Hiçbir şey bilmediğimizin ayırdında olarak hükümsüz olmak, yargılamamak. Önünde yürünecek sonsuz bir yol olduğunun bilincinde olmak. Hiç kimseyi ve hiçbir şeyi ayırt etmeden sevgi ve saygı içinde olmak. Bozuk duygulardan uzak olmak. Kısaca kendi varoluş yapısına, amacına dönük olmak, kendi yaşam kuralını kendi üretmek. Buna ‘Gerçek Özgürlük’ de diyebiliriz. Çünkü özgürlük yaratılış amacına uygunluktur.
Eylem, toplumsal ahlakın karşı kutbu olan spritüel ahlakın gereklerini yerine getirmektir. Toplumsal ahlak, egosal psikolojiyi ve bir takım çıkar gruplarının kazançlarını dikkate alan bir çerçeve içinde kişiyi başkalarıyla olan ilişkilerinde sınırlar. Ego değerlerine göre oluşan toplumsal vicdan ve toplumsal ahlak devamlı birbirlerini destekler durur. Spritüel ahlak ise bir sevgi ahlakıdır; insanın ruhsal gücünün akıl almaz olanaklarını, varlık nedenini, amacını ve her an Yaratan’ın gözü önünde olduğu gerçeğini dikkate alarak bu çerçevede başkalarıyla değil önce kendi kendisiyle olan ilişkilerinde belli spritüel esaslara uymasıdır ki, bu esasların en güçlü ifadesi Sevgi’dir. Kişi kendisinde en yüksek bir spritüel ahlakı ve uygun vicdanı gerçekleştirdiğinde zaten başka insanlar ve başka her şeyle ilişkisi mükemmel olacaktır. Özetle eylem sevginin eylemidir, değişimin, gerçek bilginin kaynağıdır. Sevgiyi eyleme geçirmeden başkalarının bilgileriyle değişim ve bilgi edinme mümkün değildir.