Related discussions

nills Discussion started by nills 14 years ago

 Sevgiye ulaşmak için, sevgiyi iste­mek gerekir. Sevgiyi istemek için, sev­giyi tanımak gerekir. Sevgiyi tanımak için, sevgiyi bir ucundan tatmak ge­rekir. Şükürler olsun ki, insanlar, sev­gili bir anne ve sevgi veren bir baba kucağına doğdukları için ilk andan itibaren sevgiyi tadıyorlar. Tattıkla­rı o sevgiyle mutlu oluyorlar, sağlık­lı bir şekilde gelişiyorlar. Anne-baba sevgisinden yoksun kalan, yu­valarda büyüyen çocukların ise daha sağlıksız oldukları, onlardaki ölüm­lerin daha çok olduğu tecrübelerle bilinmektedir.

           Çocuk olsun, büyük olsun, sevgi her gönlün gıdasıdır. İnsanlar sevgi ile ancak sevgi ile daha başarılı, da­ha mutlu ve daha sağlıklı olurlar. Sev­gi ile sarılmadığınız iş size hem huzur vermez, hem sıkar, hem de o işte ba­şarılı olmanız çok zordur. Sürmenaj denilen bir hastalık var­dır. İşten bunalmak, aklı durmak, hiçbir şeyi düşünemez, aklında hiç­bir şeyi tutamaz hale gelmektir. İşin çokluğu altında ezilmek derler, asla değildir. Sürmenajın sebebi işi sevme­mek, işi yük gibi, angarya gibi, belâ gibi görmektir. Eğer ders çalışamayan çocuğa ders sevdirilirse, dersi ko­layca başaracak güçte olduğuna inandırılırsa, çocuk başarılı olacak­tır. Aynı tarzda işten bunaldığından şikâyet edenlere işlerinin sevilecek yönleri gösterilirse, yavaş yavaş seve­rek çalışmaya başlayacaklardır. O za­man sevgiyle yaptıkları onlara sağlık, mutluluk ve başarı vermeye başlaya­caktır.

           Bir işi, bir şeyi veya bir kişiyi se­vebilmek için öncelikle peşin yargılar­dan sakınmak lâzımdır. Bu iş kötü, zevksiz bir iş, düşüncesiyle işe başlar­sanız, o işi sevemezsiniz. Bu şey de­ğersiz derseniz önceden, onu alamazsanız. Bir insan için de önce­den kötüdür, değersizdir derseniz, onu sevmeniz, ona değer vererek ilişki kurmanız çok zordur. Meselâ birisi hakkında önceden bir dedikodu duy­dunuz. O komünist, ya da o gavur veya o adam çingeneymiş, homosek­süelmiş vs. dediler, siz de hiç araş­tırmadan, incelemeden kolayca inandınız. O adamı sevmeniz, onun­la ilişki kurmanız ne kadar zordur. Hâlbuki o söylenenlerden hiçbirisi doğru değildir belki. Ama araştırma zahmetine girmediniz. Ona da ken­dinize de yazık ettiniz. Çünkü bir in­sanın sevgisinden mahrum kaldınız, onu da sizin sevginizden mahrum bı­raktınız.

           İnsanların en çok korktuk­ları yoksulluğa düşmek, ilgisiz ve sev­gisiz kalmaktır. Onun için daha çok kazanmak, daha üstün mevkie çık­mak, daha ünlü olmak, daha çok övülmek ve beğenilmek isterler. Bun­larla daha mutlu olacaklarını, daha çok sevileceklerini sanırlar. Hele bir de şana ve şöhrete, bir titre, bir mev­kie ulaşmışlarsa veya çok zengin ol­muşlarsa, herkesin onları sevmeye mecbur olduklarını düşünürler. Bu çok yanlış bir yargıdır. Meşhur ol­dukları için veya bir mevkide olduk­ları için ilgi ve alkış alanlar, onlardan mahrum kalınca nasıl yalnız olduk­larını, nasıl kimsenin onlarla ilgilen­mediğini acı bir tarzda görürler.

           Gerçek sevgi, karşınızdakine değer vererek, saygı duyarak, sevginizi ve ilginizi göstererek kazanılır. Değer vermediğiniz, tepeden baktığınız, il­gi, sevgi ve övgü yapmadığınız kişi si­ze niçin sevgisini versin? Sizin üstünlüğünüzden ona ne?

           Sevgi bir yönüyle gönülde duyulan bir duygudur. Ama diğer yönüyle si­ze sunulan veya sizin başkalarına sun­duğunuz bir nurdur. Canlandıran, güç veren, huzur ve mutluluk veren, göze görünmez bir ışıktır ve enerjidir. O enerji gözlerden akar, güzel sözler­le iletilir veya dokunmayla, temasla geçer insandan insana. Hatta insan­dan hayvana, bitkilere, çiçeklere ve taşa toprağa, onlardan da bize geçer. Çünkü her şey ve her varlık Yaratan'­ın sevgisinden yaratılmıştır. O'nun yarattığı her varlığa ve her canlıya sevgiyle bakan, Yaratan'a da sevgi­sini sunmuş olmaz mı?

           Sevgiyle bakan, gözlerinden sevgi ışınlarını sevdiğine ulaştırır. O verdiği sevgi ışı­nının cevabını almakta gecikmez. Sevdiğiniz, sevgiyle baktığınız çocuk­tan veya bir hayvandan bile hemen cevabını alırsınız. Onların size yaklaştığını görürsünüz. Çevresine sürekli sevgi veren, sü­rekli ilgi gösteren kişi, hem mutludur, hem güçlüdür, hem de sağlıklıdır. Öyleleri yaşlansalar bile ihtiyarlamaz­lar. İnsanı en çok yıpratan, kuvvet­ten ve güçten düşüren, karamsar duygular, kıskançlık, haset, kin, nef­ret, düşmanlık gibi gönlü karartan duygulardır.

           Gerçek seven ise, veren­dir, hoş görendir, üzüntü ve kederi gönlünün dışında tutandır. Hele Ya­ratan'ını seviyor, O'na güveniyor, hayrın ve şerrin ancak O'nun izniyle olacağını biliyorsa, O kişinin korka­cak hiçbir şeyi olamaz. İnsanların en çok korktukları bir şey de ölümle yok olacağını sanmalarıdır. Ölümden son­ra bir hayatın olduğunu, bilen kişi­nin bu korkuları azalır. Hele insanların dünyada olgunlaşmak ve arınmak için, çeşitli güçlerle ve bilgi­lerle donanmak için, tekrar tekrar ya­şadığını bilen kişilerin ölüm korkusu daha da azalır. Yaratan'ın abes iş yapmadığını, O'nun hükmünün şaş­madığını bilen kişide ise, korku hiç kalmaz. Bu bilgi ve bu inanç içinde olan kişinin endişesi, ancak bu haya­tında kendisinden beklenilen tekâmü­lü, kendisinden istenilen hizmetleri ve görevleri tam yapamadan gitmek olur.

           Sevgi ile yaşamak için kişinin ön­ce kendisini sevmesi, kendi değerle­rini görmesi, kendine güvenmesi gerekir. Kendini değersiz, kötü, çir­kin gören, başkasına bir şey vermeye lâyık göremez kendisini. Başkalarının onun sevgisine tenezzül etmeyeceği­ni düşünür de, gönül kapılarını ka­par. Oysa insanlar bir hayvanın, bir çiçeğin, bir kuşun sevgisine bile el uzatmaktadırlar. Kuş besleyenler, ev­lerinde balık, kedi, köpek ve çiçek besleyenler, niçin beslerler onları der­siniz? Onlardan gelecek bir dam­la sevgiden, onların gönülleri haz ve mutluluk duyar da ondan. Bir insan, en aşağı seviyede bile olsa, bir kuş­tan, bir kediden, bir köpekten çok daha üstün bir varlıktır. Bir insanın sevgisinden alacağımız daha büyük­tür. Öyleyse kimse kendisini değersiz görmesin. Buna hakkı yok. Bu ken­disine iftiradır ve onu sevgisinden Ya­ratan'a karşı saygısızlık etmektir. O'nun sevgisinden varolan her insan kutsaldır. Sevmeye ve sevilmeye lâ­yıktır ve yeteneklidir.

           Kendisini seven veya sevmeye baş­layan, başkalarının değerlerini de gö­rüp onunla alışverişe geçmek gereğini duyar. Kendisini sevdirmek için çaba harcaması gereklidir önce. Bunun için insanlara iyilik etmek, insanların değerini görmek, üstünlüklerini öv­mek gerekir. Onlara saygı duyduğu­nu belli ettikten sonra sevgisini dile getirmelidir. İşte ancak böyle kendi­sini sevdirmeye başlayacaktır.

           Evrenin her yerinde, her zaman, bitmeyen aksamayan bir sevgi dola­şımı vardır. Bu sevgi dolaşımı evre­nin yaratıldığı milyarlarca sene önceden başlayıp sonsuza kadar sü­recektir. O sevgi dolaşımının bittiği anda her şey biter. O dolaşım, Yara­tan'dan başlayıp bütün canlı, cansız varlıklara ulaşır. Onlardan alacağı sevgilerle yine Yaratan'a döner. İn­sanın şuurlu bir varlık olarak o sevgi dolaşımında aktif olarak yer alması gerekmektedir. İşte dünya hayatının esas gayesi budur aslında. Dolaşım­da aktif olarak yer alması demek, sevgisini kendi düşünceleriyle, doğru çabalarıyla artırması, demektir. Her­kesi, her canlıyı, her cansızı ve Ya­ratanı daha bilinçli olarak sevmesi, onlara daha artan oranda sevgisini, hizmetini, hatta varlığını verebilme­sidir. O zaman Yaratan'ın buyrukla­rını uygulayan bir görevli ve O'nun sevgisiyle kuşatılmış bir sevgili olur.