Related discussions

burak Discussion started by burak 14 years ago

Güneş Aktiviteleri ve Gezegen Dizilimleri

1951 yılında, Amerika Birleşik Devletlerinin RCA kanalında radyo dalgalarının alınmasıyla ilgili kendisine müracaat edilen ve bir mühendis olan John H. Nelson, güneşin gezegenlerle 0, 90 ve 180 derecelik açılar yaptığı günlerde radyo parazitlerinin çoğaldığını keşfetmişti. Buna sebep olan şey, güneş ile gezegenlerin 0-90-180 derecelik dizilimlerde olduğu zamanlarda yoğunlaşan güneş aktiviteleriydi. Böyle en az 3 gezegen ile 5 derece toleransla bu açılar oluştuğunda, güneşteki fırtınalar artıyordu. Böylelikle ses dalgalarının hangi günlerde etkileneceğini belirleyen bir metot oluşturulmuş oldu. NASA için araştırma yapan Jane Blizard da, Nelson’a benzer şekilde, gezegenler arası kavuşum, karşıt ve bazı doksan derecelik dizilimlerin güneşte şiddetli patlamalara yol açtığını bulmuştur.

Astrofizikçi Dr. Percy Seymour, gezegen dizilimlerinin ve bu dizilimlerin güneş ile sert açılarının güneş lekeleri ve şiddetli güneş aktivitelerinin oluşmasında rolleri olduğunu öne sürmektedir. Seymour’un teorisi, Jane Blizard'ın NASA için yaptığı araştırmanın sonucunda vardığı gezegenler arası kavuşum, yüzseksen ve bazı doksan derecelik dizilimlerin ve bu gezegenlerin Güneş ile sert açılarının Güneş’te şiddetli bozulmalara yol açtığına yönelik teorisini desteklemektedir. Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün, güneşin manyetik alanının değişmesine ve bir yönden diğerine dönmesine neden olurlar. Bu gezegenler, güneşin manyetik kanalını bozmada rol oynarlar.

Seymour’un teorisine göre, gezegenlerin dalga rezonansları genişleyerek, güneşin manyetik alanında değişimlere sebep olur. Bu manyeto dalga rezonansını, dünyanın manyetosferine uygularsak, gezegenlerin dünyanın manyetik alanını doğrudan etkilediğini söyleyebiliriz. Yani, dünyanın manyetik alanının gezegenler tarafından etkilenmesi, sadece güneş fırtınaları yoluyla değil, onların doğrudan dünyanın manyetosferini etkilemesi yoluyla olmaktadır. Gezegenlerin çekim dalgaları, dünyanın manyetik alanını doğrudan etkilemekte ve güneşin manyetik alanlarını değiştirmektedir. Güneşteki manyetik değişimler, gezegenlerin çekim etkileriyle oluşmaktadır. Güneş alanı geometrisindeki gezegenlerin dalga etkisi bu alanı bozarak güneşte şiddetli aktiviteler oluşmasına yol açar.

Burada söz konusu gezegenlerin dalga etkilerinin zayıf olması önemli değildir. Manyeto rezonansı sayesinde bu etkiler artabilir. Güneşin manyetik kanalları, gezegenlerin zayıf güçlerini arttırabilme kapasitesine sahiptir. Bu kanallar, güneşte bulunan çok sıcak gazlara kanal vazifesi görebilirler. Bu manyetik kanallar, yani manyetik güç alanları, tıpkı bir müzik aletinin telleri gibi, örneğin bir keman yayı gibi titreşim yayar ve gezegenlerin zayıf dalga etkilerinin güneş döngüsündeki rezonansı arttırmasına neden olur. Seymour bu durumu şöyle izah ediyor: “George Biddell Airy’nin okyanus dalgalarıyla ilgili kanal teorisini, güneş yüzeyi altındaki manyetik kanallara uygulayarak, güneşteki dalga rezonansını artmasının altında yatan mantığı anlayabiliriz. Airy, eğer dünyanın ekvatoru çevresinde özel bir su kanalı oluşturursanız, bu kanaldan geçmekte olan dalganın büyüyebileceğini birçok matematiksel teori ile açıklamıştır. Bu büyümeye rezonans denir ve normal okyanus dalgalarıyla elde edilebileceğini ifade eder. Güneşteki dalga rezonansı da böyledir. Bir gezegenin çekim gücü, manyetik kanal etrafındaki bir dalganın tepesindeyse, bu dalganın büyüyerek güneş yüzeyinde bir köprü ya da tümsek oluşturmasına sebep olur. Köprünün tümsek ya da ayaklarına güneş lekeleri denir.”

Seymour’un konu ile ilgili olarak Mountain Astrologer dergisine verdiği röportajdaki bilgileri özetlersek: Gezegenler, şiddetli güneş aktivitelerinin oluşmasında rol oynarlar. Güneş sisteminin ortak merkezine doğru çekilen gezegenlerin dalga kuvvetleri, güneşin manyetik alanının değişimine sebep olur. Gezegenler, güneşteki gazların dalgalanmasını arttırır, güneş lekelerine ve emisyonuna neden olur ve bunlar daha sonra dünya manyetosferine çarpar. Ama dünya manyetik alanındaki değişimleri yaratan bu olayların sadece güneş aktivitelerinden kaynaklanması gerekmez. Gezegenlerin kendileri de açısal irtibatlarının etkilerini dünya manyetosferi üzerinde etkin olabilecek şekilde iletirler.

Seymour’a göre Güneş döngülerinde baskın gezegenler Jüpiter ve Satürn’dür. Bu iki gezegenin kavuşumları Dünya ve açıları Astrolojisi’nde özel önem taşımaktadır. 2010 Temmuz ayı sonlarında bu iki gezegen karşıt açıya gelecekler ve etkiler sadece bu iki gezegen arasında oluşan karşıt açıyla sınırlı kalmayacak. 2010 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında Jüpiter, Satürn, Uranüs, Plüton arasında çok küçük toleranslarla kavuşum, yüzseksen ve doksan derecelik dizilimler oluşacak; Temmuz ayı sonunda ve Ağustos ayı başında bir müddet için Mars ve Venüs de bu dizilime dahil olacaklar. Bu şartlarda, gökyüzünde oluşacak gergin açısal irtibatların hakim olacağı, gezegenlerin elektromanyetik enerjilerini kişisel ve gezegensel biyosferimizde güçlü bir şekilde hissedeceğimiz 2010 yılı yaz aylarında, beklenen maksimum periyodundan önce de önemli güneş aktiviteleri oluşabilir. Bu yoğun güneş aktiviteleri, dünyasal yaşam üzerinde etkin sonuçlar ortaya çıkartabilir; oluşacak güçlü manyetik akım etkisi, insanların ruh halini ve fizyolojisini olumsuz etkileyebilir. Beklenenin de ötesine geçecek etkin güneş aktivitelerinin dünyayı yüksek radyasyona maruz bırakabileceği, küresel iklim değişikliklerini hızlandırabileceği, aşırı sıcaklık değişimlerine, kuraklığa veya sel baskınlarına sebep olabileceği, kasırga ve tornadolara sebep olabileceği, volkan patlamalarını ve depremleri tetikleyebileceği, manyetik alanda ani değişimlere yol açabileceği söylenmektedir. 2011 yılında da 2010’dakine benzer, ama geniş toleranslı açılarla gezegen dizilimleri gerçekleşecektir. Bu şartlarda, etkin olacak bu gezegen dizilim tarihleri civarında, güneş aktivitelerinin ortaya çıkarması muhtemel zararlara karşı geniş çaplı önlemler alınması hayati önem taşımaktadır.

Güneş Aktiviteleri, Jeomanyetik Fırtınalar ve Doğal Afetler

Güneş döngüleri jeomanyetik aktiviteyle bağlantılıdır. Jeomanyetik fırtınalar, güneş lekesi döngülerini yakından takip eder. Güneş rüzgarı, dünyanın manyetik alanına çarptığı zaman, manyetik alanda yüksek şiddetli çalkalanmalara sebep olduğunda, bir jeomanyetik fırtına oluşur. Bu fırtınalar, yakın bölgelerde bulunan elektrik santralleri etkileyip, iletişimin kesilmesine, güç ünitelerinin zarar görmesine sebep olacak kadar etkin olabilirler.

Bazı araştırmacılar jeomanyetik fırtınaların, sadece dakikalar sürse bile, insanların beyin dalgalarını ve hormon seviyelerini etkilediğini söylüyorlar; özellikle de erkeklerde. Bazı kadınlar da güneş aktivitelerinden etkileniyorlar ise de, erkeklere nazaran güneşin tavrından daha az etkileniyorlar. (Kadınlar daha ziyade Ay’ın durumundan etkileniyorlar). Hormon seviyelerindeki artışa tepki olarak bazı erkekler daha irrite edici ve agresif olurlarken, bazılarıysa tam tersine daha yaratıcı oluyorlar. Kısacası Jeomanyetik fırtınalar, insanların çok çeşitli reaksiyon vermelerine sebep oluyor. Her jeomanyetik kalıp farklıdır ve insanlar üzerinde farklı etkiler ortaya çıkartır. Astroloji çalışması ve pratiği aslında jeomanyetik kalıpların ve davranışların incelenmesidir. Gezegenlerin pozisyonları ile jeomanyetik aktivite arasında ilişki vardır. Jeomanyetizma, bazı gezegensel faktörlerden etkilenmektedir. Jeomanyetik fırtınalar örneğin dolunay zamanlarından daha etkindir. İlkbahar ve sonbahar dönemlerinde, dünya güneş ekvatorundan geçerken, güçlü dengesizliklerin ve rahatsızlıkların oluşması mümkündür. Sert gezegen dizilimleri de güneş lekelerinin oluşmasında ve jeomanyetik fırtınaların tetiklenmesinde ana faktörlerdendir.

Güneş aktivitelerinin arttığı dönemlerde, jeomanyetizma da artmaktadır. Ama güneş aktivitelerinin yoğunlaştığı güneş maksimumu ile jeomanyetik zirve arasında yaklaşık bir-iki yıl civarında fark vardır. Jeomanyetik zirvenin her zaman güneş döngüsüyle senkronize olmadığı bir gerçektir. Jeomanyetik döngü 9.7 yıldır ve 1970 yılında Dewey’in keşfettiği uluslararası savaş döngüsüyle örtüşmektedir. Rus bilim insanı Oleg Shumilov, 1948-1987 yılları arasındaki jeomanyetik değişimleri gruplamış. Yıl içerisinde 3 kez pik yapıyor: Mart-Mayıs arası, Temmuz ve Ekim aylarında. 2010 yılı 11 Temmuz’unda bir tam güneş tutulması yaşayacağız ve ardından da gökyüzünde sert gezegen dizilimleri oluşacak. Bu şartlarda Temmuz ayının özellikle de ikinci yarısından itibaren, Ekim ayı sonlarına kadarki süreçte, etkin güneş aktivitelerinin ortaya çıkartacağı etkin jeomanyetik fırtınalar oluşabilir.  

Tarihten bir örnek bize güneş tutulmalarının ne denli önemli olduğunu göstermek için kullanılabilir. 4 Ağustos 1972’de güneş aktivitelerinden doğan jeomanyetik fırtınalar, dünyevi iletişim üzerinde etkin olmuş ve Illionis’te iletişim kesilmişti. Bu etkin jeomanyetik fırtınanın yaklaşık bir ay öncesinde, 10 Temmuz 1972’de tam güneş tutulması olmuştu. Bu yıl 11 Temmuz 2010’da da bir tam güneş tutulması olacak. Üstelik de 1972 10 Temmuz’undaki güneş tutulmasının gerçekleştiği Zodyak derecesine çok yakın bir derecede. Bu benzerlik ister istemez insana, 11 Temmuz civarındaki tutulmayı takip eden kısa süre içerisinde benzeri jeomanyetik fırtınaların etkin olacağını ve bunun önemli iletişim aksamaları yaratabileceğini düşündürüyor. Kişisel olarak bu tam tutulmaya çok önem veriyorum ve yakında yayınlayacağım yazımda bu tutulma esnasında etki alan ülke horoskoplarına göre önemli değerlendirmeler yapacağım. Ama kısaca bilgi vermek adına, bu tutulmayı takip eden günlerde dünya ekonomisinde, siyasi arenada önemli değişimler ortaya çıkacağını düşünmekteyim. Özellikle İngiltere astroloji haritası, güneş tutulmasından dikkat çekici bir biçimde etkilenmektedir. Tutulma, İngiltere astroloji haritasının tam olarak Ay derecesi üzerine düşmektedir. Astroloji’de Ay önemli kadın figürlerinin (örneğin Kraliçe’nin) ve genel olarak halkın göstergesidir. Tutulmayı takip eden yakın süreç içerisinde İngiltere’de ekonomik, siyasal çalkantılar patlayabilir. Kraliçe bu tutulmadan majör bir biçimde etkilenebilir (sağlık, siyasi etkinlik ve güç)

Ayrıca, bu tutulma sonrasında büyük çaplı doğal felaketler de oluşabilir. Bu bağlamda da Japonya dikkat çekmektedir. Çünkü 11 Temmuz 2010 tarihinde gerçekleşecek tam güneş tutulması anına yönelik Ay-Güneş kavuşum derecesinin izdüşümü dünya atlasında tam Tokyo üzerine düşmektedir. Yani Tokyo’ya göre çıkarttığım astroloji haritasında Ay-Güneş kavuşumu tam da Yükselen (ASC) derecesine oturmaktadır. Tutulma ayrıca Japonya astrolojik haritasının (3 Mayıs 1947, saat 12:00, Tokyo, Japonya) Ay-Mars karşıtlığını tetiklemektedir ki bu da, tutulmanın ASC derecesi üzerine düşmesine benzer bir şekilde, halkı rahatsız edecek, üzecek durumların, okyanus tabanlı volkan patlamaları, depremler, seller gibi doğal afetlerin ortaya çıkması ihtimalini güçlendirmektedir. Bu etkin güneş tutulması bir öncü burçta gerçekleşeceğinden ve ASC derecesine düşeceğinden, tutulmanın görünür etkilerinin ortaya çıkmasının çok kısa bir süre alacağını düşündürmektedir. Bu Ay’ın tutulma derecesini ve Japonya haritasının Ay-Mars karşıtlığını tetikleyeceği tarihler olan 16- 18 Temmuz 2010, 24-25 Temmuz 2010,  31 Temmuz-2 Ağustos 2010, 7-9 Ağustos 2010 tarihleri kadar kısa bir sürede bile gerçekleşebilir. Tutulma derecesini aktive edecek bir sonraki tetikçiler Venüs ve Mars olabilir ki, onların tutulmayı ve Ay-Mars karşıtlığını tetikleyeceği zamanlar 23-31 Ağustos tarihleri arasındadır. Tutulma derecesini Mars’ın karşıt burçtan etkileyeceği ileri tarihli etkin zamanlar ise 2010 yılı Aralık ayı sonları 2011 yılı Ocak ayı başlarındadır.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                      
Öte yandan, 5- 7 Ağustos 2010 tarihleri arasında gökyüzünde sert gezegen dizilimleri var. Bu tarih de 4 Ağustos 1972’de Illionis’te meydana gelen jeomanyetik fırtına tarihi ile benzeşmektedir. 21-23 Eylül 2010 civarındaki tarihlerde dolunaya yakın zamanda güneş-Jüpiter ve Uranüs ikilisine karşıt açıda olacak. 23 Eylül’de 0 derece Koç/Terazi ekseninde gergin bir dolunay meydana gelecek. Bu tarihler civarında jeomanyetik fırtınalar etkin olabilir, yeryüzünde büyük doğal felaketlere, jeomanyetik fırtına tarihi özellikle de Pasifik civarında büyük kasırgalara neden olabilir. Zira Eylül ayının pasifikte kasırgaların en etkin zamanı olduğu bilinmektedir.

Güneş lekelerinin sayısal değerinin hızlı iniş çıkışları, bazı araştırmacılar tarafından büyük savaşların işaretçisi olarak tanımlanıyor. Araştırmacılara göre savaşlar ve uluslararası çatışmalar en çok güneş lekelerinin hızlı yükselişi ve azalışlarında patlıyor ki bu zamanlarda jeomanyetik fırtınalar yoğunlaşıyor. Jeomanyetik alan, gezegende huzursuzluk olduğunda en çok aktif durumda oluyor. Araştırmacı Buryl Payne, uluslararası savaşların tam güneş maksimumunda değil, maksimumdan bir veya iki yıl önce (bazen de 1 yıl sonra) ortaya çıktığını gözlemlemiştir. Savaşların gerçek maksimumdan iki yıl önce ya da iki yıl sonra patlak verdiği teorisi %92 oranında doğruluğa ulaşmaktadır. Bu istatistiksel gerçeğin sorumlusu jeomanyetik fırtınalardır. Jeomanyetik aktivite, güneş lekesi zirvesinin biraz öncesinde ve biraz sonrasında en yüksek seviyesindedir.

Astrolojik göstergeler, 2010 yılının yaz aylarından itibaren, ama özellikle sonbahara giriş zamanlarına yakın tarihlerde etkin jeomanyetik fırtınalar oluşabileceğini, güneşin beklenen maksimum yılı olan 2012’den yaklaşık iki yıl önceye denk gelen bu tarihler civarında uluslararası gerginliklerin tetikleneceğini, savaş ortamı oluşması ihtimalinin güçlü olduğunu göstermektedir. 2009 yılında yayınlanan Dönüşüm Zamanı kitabımda da belirttiğim gibi, geçmişte, 2010 bu yaz aylarında meydana gelecek bileşik gezegen kombinasyonlarının benzerlerinin oluştuğu dönemler civarında etkin savaşlar olmuştur. Bu şartlarda, önümüzdeki yakın süreçte savaş ortamı yaratacak durumlar oluşabilir. Sözün burasında, güneş döngüleri ile savaşlar arasındaki bağlantı hakkında bilgi vermekte fayda görüyorum.

 

 

Replies
derya88
derya88 iptal iptal iptal) 14 years ago
loader
loader
Attachment
burak
burak okunması zor biraz zor bir yazı sanırım 14 years ago
loader
loader
Attachment