burak Discussion started by burak 14 years ago

Sufîliğin karşısındaki sofuluğun ve softalığın; mistikliğin karşısındaki miskinliğin; özgür bilinç karşısında yobazlığın ne olduğunu bu sefil insanların yaşantısına ve amaçlarına bakarak kolaylıkla görebilirsiniz. Ne yaparsanız yapınız, ama bu çıkarcılara ve istismarcılara aslâ itibar etmeyiniz... Çıkış noktamız onlarla benzerlik gösterebilirse de bu yanıltıcıdır. Önemli olan amaçlardaki farklılıktır... Çok önemli bir kriter de şudur: Her kim size bu dünyadan el-etek çekmenizi ve toplumsal yaşamdan soyutlanmanızı telkin ediyorsa ondan hızla uzaklaşın...

Bu tür dinler zaten ölüdür. Çünkü organize olmuşlardır; üstelik insanlığın tüm geçmişinde olduğu gibi bugün de despot yönetimlerle ve onların politikacılarıyla yakın işbirliği ve çıkar ilişkisi içindedirler. Tümünün ortak yönü, ölesiye korkulan, kişileştirilmiş sanal varlığa ya da varlıklara, insan onurunu yokedercesine ebedî kulluk-köleliğe dayanan karşılıklı çıkar üzerine temellendirilmiş olmalarıdır... Doğal dindarlık ise sevgi temeline dayalı olarak, varoluşa karşılıksız minnettarlıktır.

Onların duaları bile hep bu gönüllü köleliğe karşılık olarak birşeyler talep etmektir. Çoğunun anlamı da özünde şöyledir: “Tanrım ne olur, iki kere iki benim için, bu seferlik dört etmesin”, ya da “Beni, ailemi, çocuğumu, filancanın ve tüm diğerlerinin önüne geçir; bizleri üstün tut; haketsek de etmesek de torpilini esirgeme üzerimizden.” Yani onların inançları gibi duaları da işte böylesine kirletilmiştir... Bizim dualarımızsa sevgi üzerinedir, talep içermez, karşılık gözetmez; onlar sadece, bizim de bir parçası olduğumuz sonsuz varoluşa minnet ve şükranın ifadesidir. Ama bakınız; zaten idealler ve inançlar gerçeklerden kaçıştır, o nedenle de gereksizdirler; yaşam enerjisinin boşa harcanmasına neden olurlar, üstelik acıların ve ayrımcılığın da nedenidirler. Ritüelik sözcükler, mantralar ve basmakalıp duaların durmadan yinelenmesi insanı uyuşturur, zihni mekanikleştirir, kişiyi içine kapalı hâle getirir; hattâ onu sıradan bir zihne mahkûm ederek kaderci yapar. Özgürlüğünü ve dolayısıyla tüm yaratıcılığını elinden alır; farkındalığına engel olarak onu ikinci el makinalara ya da basit bir ses kayıt cihazına dönüştürür.

Meditasyonda herhangi bir amaca yönelinmez, daha doğrusu sonuca koşullanılmaz; o varlığınızın merkezine yolculuk ve oradaki tanıklıktır. Bu da ancak içeriye doğru bakışla mümkündür. Ama unutulmaması gereken gerçek şudur: Daha kapsamlı ve geniş bir bilinçlilik durumu demek olan meditasyon, hiç kimsede gerçekte varolmayan bir şeyi ortaya çıkaramaz; aksine zaten varolan bir yere ve oradaki birşeye ulaşılmasını sağlar. O nedenle yukarıda da belirttiğimiz gibi meditasyon aslâ belli bir amaca varmanın aracı olarak düşünülmemelidir; o zaman bu çabaların bir işe yaramayacak olması bir yana zaten yapılmaya çalışılan şey de gerçek anlamda meditasyon olmaz. Meditasyon, zihinden sonra bilincin de doğru algılanmasına ve bu nedenle de adetâ zekânın yeniden keşfedilmesine neden olacaktır; çünkü onun sayesinde algılar değişmiş, hattâ algılamanın boyutu ve işlevi farklılaşmıştır. Meditasyon bir zihin hali olmadığı, ya da ona zihin ile ulaşılamayacağı içindir ki, o sırada elde edilecek sonuçların farklılaşması doğaldır. İşte bu nedenledir ki ancak zihnin bu kapalı halinde gerçek özgürleşmenin ayırdında olunabilir. Özellikle belirtmemiz gereken bir husus da meditasyonun dünyadan kaçış değil, aksine yaşamı kavrayış olduğudur. Sevgi orada çiçek açar.

Meditasyon düşüncenin olmaması hâlidir. Tıpkı bulutlar olmadığında mavi gökyüzünün tüm görkemiyle görünebilmesi gibi, düşünme olmadığında da düşünceler tarafından gizlenen şeyi tanımaya başlayabiliriz. Düşünceler kayboldukça bilincimiz uyanır, gerçek benliğimiz yavaş yavaş ortaya çıkar. Meditasyon, düşüncenin sona ermesiyle zaman ve mekânın ötesinde farklı bir boyutun algılanabilmesine olanak sağlar. Bu boyuta ulaşıldığında gerçek sevginin özgürce devinimi gözlemlenir. Bu nedenledir ki meditasyonu bilmeyen bir kalbin zamanla kurak bir çöle dönüşmesinin kaçınılmaz olduğu söylenir.

Bizler, her hücrenin tıpkı bir tohum gibi hafızası olduğunu düşünürüz. Hattâ sorulduğunda, “her hücrede varoluşun şifresi ve yaradılışın kodları gizlidir” biçiminde tanımlarız. Bununla kastettiğimizse işte o evrensel bilinçtir. Yarın neye dönüşerek yeni bir vücut bulacağımızı, yani nasıl, nerede ve ne şekilde geri döneceğimizi kim bilebilir?

Sakın yadırgamayın ama, bizim savımız, salt bu nedenle, yani bir bakıma daha duyarlı, canlı, yaratıcı ve şefkatli olunduğu için meditasyon yapanların diğer insanlardan daha zekî olduğu şeklindedir. Çağımızın ünlü ve aykırı mistiklerinden Osho’nun kanaati de bu yöndedir. Çünkü meditasyon, bir bakıma tüm beden uykuya dalıp derin bir rahatlamaya girerken ulaşılan zihinsizlik ve gerçek uyanıklık hâlidir.

Meditasyonda belirli bir aşamaya ulaşıldıktan sonra yoga çalışmalarınızın da kalitesinin arttığını, kolaylaştığını ve daha rafine hâle geldiğini gözlemleyeceksiniz; çünkü bu interaktif ve bütünleşik bir süreçtir. Bugün belki çoğunuzun yadırgayabileceği yürüme meditasyonu, ya da uyku yogası gibi kavramlar o zaman size son derece doğal gelecektir.

Kısacası yoga doğru ve kaliteli bir yaşama geçişin adıdır; sanskritçe anlamı da buna işaret eder, “bütünleşme”; ama bakınız, yanlış anlaşılmasın, sonunda öyle hatâlı yazılıp çizildiği gibi “birleşmek” değil, tamamen “bütünleşmek” vardır. Çünkü o artık ayrılığın, benlik duygusunun (ego) ortadan kalktığı kalıcı ve bir daha ayrıştırılamayacak olan “bir olma” durumudur.


Replies
derya88
derya88 Her kim size bu dünyadan el-etek çekmenizi ve toplumsal yaşamdan soyutlanmanızı telkin ediyorsa ondan hızla uzaklaşın...tamamen katılıyorum bu... Show more 14 years ago
loader
loader
Attachment
burak
burak ben teşekkür ederim vakit ayırıp okuduğunuz için 14 years ago
loader
loader
Attachment
morgelincik
morgelincik Çok güzel bir yazı...
teşekkürler.
14 years ago
loader
loader
Attachment