Gerçek bilinmeyendir, gizemli olandır. Ona geçmiş alışkanlıklarınla yaklaşamazsın. Ona ancak tüm alışkanlıklarını atıp çıplak kaldığında yaklaşabilirsin.
Evet, tüm alışkanlıklarını atıp çıplak kaldığın zaman, tüm giysilerini çıkarttığın zaman bellekle değil, farkındalıkla işlev görürsün… bunlar iki farklı işlevdir. Bellekle işlev gördüğünde ne olduğunu göremezsin; daha önce gördüğünü görmeye devam edersin. Şimdiyi geçmiş bağlamında yorumlarsın, orada olmayan bir şeyi eklersin üstüne; olmayan şeyleri görürsün ve olan şeyleri görmezsin. Bellek bir yana konulmalıdır. Bellek iyidir, onu kullan, fakat gerçek asla bellekle bilinmez. Gerçeği bellekle nasıl bilebilirsin ki? Gerçeği geçmişte asla bilmedin.
Gerçek bilinmemiştir. Gerçek bir yabancıdır. Tüm belleği bir yana koymalısın; zihnine ‘’sessiz ol, sensiz görmeme izin ver! Bulanık gözlerle değil, net bir şekilde bakmama izin ver; hiçbir düşünce, inanç, kutsal kitap, felsefe, din olmasın. Doğrudan bakmama izin ver, karşımda duran şeye bakmama izin ver’’ demelisin. Ancak o zaman gerçeğin gizemiyle uyum içine girersin.
Ve unutma: gerçek asla bir anı olmaz. Onu bilsen bile asla bir anı olmaz. Gerçek o kadar engindir ki bellek onu kapsayamaz. Ve yine orda olduğu zaman onu tanırsın, yine yeni olur. O asla eski değildir, o her zaman yenidir, tazedir. Asla eskimemek onun niteliklerinden biridir. O her zaman gençtir.
Tanrı tanımlanamaz. Tanrı açıklanamaz. Lütfen unutma: asla tanrıyı açıklamayın, eğer açıklarsan alt üst edersin. Tanrı hiçbir düşünceye sığmaz. Fakat tanrı yaşanabilir, sevilebilir. Tanrı olabilirsin! -bu mümkün- fakat zihin tanrıyı alamaz. Zihin çok küçük bir muhafazadır, o bir çay kaşığı kadardır ve Pasifik Okyanusu’nu çay kaşığına mı sığdırmak istiyorsun? Evet, kaşığında biraz tuzlu su olabilir, fakat bu Pasifik düşüncesini, enginlik düşüncesini vermez. Çay kaşığında fırtınalar kopmaz, büyük dalgalar kabarmaz. Evet, onun gibi tat verir, fakat okyanus olmayacaktır bu.
Zihin asla gerçekle karşılaşmaz. Zihnin yollarıyla gerçeğin yolları kesinlikle ayrıdır. Bu ayrı bir gerçekliktir. Onun için dünyadaki tüm mistikler zihinsizlik üstünde dururlar. Meditasyon da zaten sadece budur: bir zihinsizlik hali, bir düşünmeme hali yine de tümüyle farkında, farkındalıkla ışıl ışıl olma hali. Tek bir düşünce olmadığı zaman gökyüzün bulutsuz olur, o zaman güneş pırıl pırıl parlayabilir.
Gerçek bilinmeyendir, gizemli olandır. Ona geçmiş alışkanlıklarınla yaklaşamazsın. Ona ancak tüm alışkanlıklarını atıp çıplak kaldığında yaklaşabilirsin.
Evet, tüm alışkanlıklarını atıp çıplak kaldığın zaman, tüm giysilerini çıkarttığın zaman bellekle değil, farkındalıkla işlev görürsün… bunlar iki farklı işlevdir. Bellekle işlev gördüğünde ne olduğunu göremezsin; daha önce gördüğünü görmeye devam edersin. Şimdiyi geçmiş bağlamında yorumlarsın, orada olmayan bir şeyi eklersin üstüne; olmayan şeyleri görürsün ve olan şeyleri görmezsin. Bellek bir yana konulmalıdır. Bellek iyidir, onu kullan, fakat gerçek asla bellekle bilinmez. Gerçeği bellekle nasıl bilebilirsin ki? Gerçeği geçmişte asla bilmedin.
Gerçek bilinmemiştir. Gerçek bir yabancıdır. Tüm belleği bir yana koymalısın; zihnine ‘’sessiz ol, sensiz görmeme izin ver! Bulanık gözlerle değil, net bir şekilde bakmama izin ver; hiçbir düşünce, inanç, kutsal kitap, felsefe, din olmasın. Doğrudan bakmama izin ver, karşımda duran şeye bakmama izin ver’’ demelisin. Ancak o zaman gerçeğin gizemiyle uyum içine girersin.
Ve unutma: gerçek asla bir anı olmaz. Onu bilsen bile asla bir anı olmaz. Gerçek o kadar engindir ki bellek onu kapsayamaz. Ve yine orda olduğu zaman onu tanırsın, yine yeni olur. O asla eski değildir, o her zaman yenidir, tazedir. Asla eskimemek onun niteliklerinden biridir. O her zaman gençtir.
Tanrı tanımlanamaz. Tanrı açıklanamaz. Lütfen unutma: asla tanrıyı açıklamayın, eğer açıklarsan alt üst edersin. Tanrı hiçbir düşünceye sığmaz. Fakat tanrı yaşanabilir, sevilebilir. Tanrı olabilirsin! -bu mümkün- fakat zihin tanrıyı alamaz. Zihin çok küçük bir muhafazadır, o bir çay kaşığı kadardır ve Pasifik Okyanusu’nu çay kaşığına mı sığdırmak istiyorsun? Evet, kaşığında biraz tuzlu su olabilir, fakat bu Pasifik düşüncesini, enginlik düşüncesini vermez. Çay kaşığında fırtınalar kopmaz, büyük dalgalar kabarmaz. Evet, onun gibi tat verir, fakat okyanus olmayacaktır bu.
Zihin asla gerçekle karşılaşmaz. Zihnin yollarıyla gerçeğin yolları kesinlikle ayrıdır. Bu ayrı bir gerçekliktir. Onun için dünyadaki tüm mistikler zihinsizlik üstünde dururlar. Meditasyon da zaten sadece budur: bir zihinsizlik hali, bir düşünmeme hali yine de tümüyle farkında, farkındalıkla ışıl ışıl olma hali. Tek bir düşünce olmadığı zaman gökyüzün bulutsuz olur, o zaman güneş pırıl pırıl parlayabilir.
Osho