Related discussions

pınar Discussion started by pınar 14 years ago
 
Dünya devamlı değişiyor. Ve dünyaya devamlı yeni ruhlar göç etmektedir. Deneyimleri henüz eksik olan bu varlıklar, dünyadan gelip geçe geçe yeteri derecede hisselerini almış olgun varlıklardan elbette çok daha az yetenekli, çok daha az anlayışlı olacaklardır. Bir okulum birinci sınıfındaki öğrencisiyle sonuncu sınıfındaki öğrencisi hiçbir zaman aynı güçte olamaz. Eğer böyle olsaydı esasen o okula da gerek kalmazdı. Ve eğer dünyada da her varlık aynı güç ve derecede bulunmuş olsaydı, ruhların dünya ortamını kullanmalarına gerek bulunmazdı. Zira dünyada değişik seviyede varlıkların yetişmeleri için kurulmuş ilâhi bir terbiye ve edep okuludur. Ve buraya ancak olgunlaşmak, yükselmek ve tekâmül etmek için gelinir. Bu okulun her sınıfı, orada ruhların geçireceği bir hayat safhasına tekabül eder. Çalışkan öğrenciler her yıl bir sınıf ve bazen de bir yılda iki sınıf atlayarak bu okulu çabucak bitiriverecekleri gibi, tembel ve uyuşuk olanlar da ancak birkaç yılda bir sınıf atlamak suretiyle uzun zaman bu okulun bin bir türlü kahrını çekmek zoruna katlanarak bu ilâhi okulun mihnetler, meşakkatler ve güçlükler içinde bitirebilirler.

O halde dünyada yaşayan çeşitli tekâmül seviyesindeki insanların anlayış ve duyuş yeteneklerine göre açılmış birer gerçek yolu kapısı vardır. Her kapıdan her insan geçemez. İşte bu hali bir doğa yasası gereği olarak kabul gerekir. Dünyanın her devrinde, her sahadaki doğru yol göstericilerinden, ilim adamlarından yoksun kalmaması zorunluluğu da bu gerçeğin doğurmuş olduğu sonuçlardan birisidir diyebiliriz. Bunu içindir ki, dünyada herhangi bir tekâmül devresinde ve safhasında yaşayan bir insan, kendisinden örneğin beş bin yıl önceki insanlara gerçek diye söylenmiş sözlerin hepsine noktası noktasına uyamaz. Zira o zamandan bu zamana kadar araya karışan nesiller tarafından o sözlerin önemli bir kısmı unutulmuş, diğer bir kısmı değiştirilmiş, başka bir kısmı çeşitli yorumlamalar içinde anlaşılmaz ve karmakarışık bir hale sokulmuş ve bir kısmı da başlangıcında yalnız o zamanın bilgi ve anlayış seviyesi göz önünde tutularak ona göre basit ve bugünkü insanların kolay kolay kabul edemeyecekleri birtakım ilkel kavramlara sokularak söylenmiştir.

O halde yeni gereksinimler doğmuştur. Ve bu yeni gereksinimlere cevap vermek lazımdır. Gerçekler hiçbir vakit değişmez ancak bu gereksinimlerin yeni gereksinimlere göre açılması lazım gelen yollarının kapıları açılır. Demek ki, gerçekler aranırken yollar bulunur. Fakat aranılması gereken şey yollar değil, gerçeklerdir. Yol ve o yolda kullanılan araçlar gerçeğin kendisi değildir. İnsan bir diyardan başka bir diyara gideceği zaman, kendisini oraya güvenle götüreceğini bildiği herhangi bir ulaşım aracını kullanmak ister. Eğer hedefine yani varmak istediği diyara varmak gayesini unutmamış ve o gayeden hiçbir vakit ayrılmamış ise artık o hedefine gitmesini sağlayamayan ulaşım aracını terk ederek başka bir vasıta veya yol arar. Hiçbir vasıta bulamazsa bile yolundan kalmamak için yavaş yavaş da olsa, hedefine muhakkak ulaşması gerektiğini düşünerek topal ayağı ile de olsa yürüye yürüye yoluna devam eder. Bu gaye uğrunda o, önüne çıkan bütün engelleri aşar, mâniaları devirir ve özellikle o mâniaların en kötüsü olan ulaşım aracını terk edememek gafletine kapılmazsa hedef yolu ancak o zaman kat edilebilir.

Her insana, hedefine varmak için bindiği arabanın artık işe yaramadığını haber veren bir takım uyarılar ve ihtarlar yapılır. Bu uyarı ve ihtarlar da o insanın bizzat kendi vicdanından kopup gelir. Örneğin bu yolda yaptığı işlerden sonra bir ruh huzuru ve sevinci duyacağı yerde aksine bir korku, sıkıntı, eksiklik duygusu, üzüntü ve hatta bazen de vicdan azabı duymaya başlar. Bundan da o bilinmelidir ki, kendisini hedefine ulaştıracağını beklediği arabanın tekerlekleri esnemeye, beygirlerin ayakları kösteklenmeye başlamıştır. Kısaca işaretler verilmektedir. Eğer ileride bir düş kırıklığına düşmek istenmiyorsa bir cehit ve gayret içinde olunmalıdır. Hedefler bir çalışmanın ve iradi gayretin ürünü olarak kat edilecektir. İlâhi İrade Yasaları böyle bir cehitli, iradeli çalışmayı insanlara zorunlu kılmakla onların yükselebilmelerine ve bulundukları merhalelerden öteye hamle yapabilmelerine olanaklar ve fırsatlar bahşetmiştir.

Dr.Bedri Ruhselman, “Mukadderat ve İcabat”.