Related discussions

burak Discussion started by burak 14 years ago

Dunn Büyük Piramidin buna göre tasarlandığını ve bu nedenle de Dünya'nın boyutlarını yansıttığını söylüyor. Piramitlerin boyutlarıyla ilgili yüzlerce kitap yazılmış. Yüzlerce kez ölçülmüş. Sonuçlar arasında minik farklar var ama her kim yapmışsa, belirli bir ölçü sistemi kullandığı kesin! Dunn'in tezini kanıtlamak için öne sürdüğü bütün ayrıntılara burada girmemiz mümkün değil, ancak bazı önemli noktalara kısaca göz atalım.

Birincisi, Kral Odası olarak bilinen bölümün üstündeki masif kirişler; bu kirişlerin herhangi bir mimari ya da taşıyıcı işlevi yok. Eğer düz bir asma tavan yapmak isteselerdi, bir kat yeterdi. Niye beş kat yaptılar? Niye bu kirişleri yerel malzemeden yapmayıp yüzlerce kilometre uzaktaki Assuan'dan getirdiler? Niye kirişlerin üst tarafını olduğu gibi kaba haliyle bıraktılar? Üstteki katlar hiç görünmediğine göre niye onların da altlarını düzelttiler?
Dunn bunu şöyle açıklıyor:
"Assuan'dan getirilen granit yaklaşık yüzde 55 oranında silikon-kuvars kristali içeriyor. 5 katta toplam 47 kiriş kullanılmış, bunların her birini bir 'Tacoma' köprüsü olarak düşünebiliriz. Yapısal işlevleri yok. Rezonansa girerek yüksek miktarda enerji üretiyorlar. Yerel taşlar yerine Assuan'dan getirilen granitin kullanılma nedeni bu. 5 kat olmasının nedeni enerji üretimini artırmak... Üst düzeyler ise orijinal halinde bırakılmamış, tam tersine çok uğraşılmış, gerekli temel frekansı buluncaya kadar çekiçlenmiş ve bulunca, o halde bırakmış ve yerine koymuşlar."


Burada bir soru daha çıkıyor; granit blokların rezonansa girerek enerji ürettiğini kabul edersek, bunun Tacoma köprüsünde olduğu gibi kontrolden çıkıp piramidi yerle bir etmesini nasıl engellediler?


Tacoma Narrows köprüsünün yıkılışı

Dunn Büyük Galeri'nin aslında Kral Odası'na yansıtma görevi yaptığını, bunun da Galeri yan duvarlarındaki oyuklara yerleştirilen Helm-holtz Rezonatörü gibi cihazlarla yapıldığını söylüyor. Galeri'nin ilginç bir yapısı var; yukarı doğru daralan dirsekli (corbelled) bir koridor şeklinde yapılmış. Dunn'a göre bunun nedeni rezonatörleri birbirine yaklaştırarak rezonatör frekanslarını yükseltmek.

Burada spekülatif bir zorlama görüyoruz. Helmholtz Rezonatörlerinin anlatılan işlevi yapacağı doğrudur. Ancak yalnızca dirsek ve oyuklara bakarak bu hükme
varabilir miyiz?
Ne var ki Büyük Galeri'nin ne dirsekli yapısını, ne de görülen oyukları açıklayan başka bir tez de yok!
Dunn Büyük Galeri'nin yansıtma işlevini kendine göre kanıtladıktan sonra yukarı çıkan geçite geliyor.

Büyük Galeri'de oluşan ses dalgalan yalnız Kral Odası'na yansımakla kalmaz aynı zamanda yukarı çıkan geçite de gider ve bu geçidin dibindeki "tıkaç" blokları granitten yapıldığı için bu bloklarda da bir titreşim olmasına yol açar. Dunn'a göre bloklar monitör, yani gösterge görevi yapmakta ve enerji üretimi kontrolden çıkma eğilimi gösterdiği zaman farklı fazda bir sinyali içeri göndererek üretilen ses dalgalarının genliğini (amplitude) düşürmektedir. Böylece rezonans enerjisinin kontrolden çıkması önlenmiş olur.

Dunn bunun mekanik olarak sağlandığını öne sürüyor ama bir otomatik kontrol sisteminin de var olabileceğine değiniyor.
Tez kendi içinde tutarlı ancak gene aynı soru çıkıyor: Bu kadar ileri teknolojiye sahip bir toplum on binlerce yıl önce yaşamış olabilir mi?
Ve böyle bir toplumun neredeyse hiç iz bırakmadan kaybolması mümkün müdür?


Tabii bir soru daha var: Kontrollü biçimde üretilen enerji piramidin içinde kalırsa pek işe yaramaz. Başka bir deyişle başka yerlerde kullanıma açık olması yani iletilmesi gerekir. Dunn bu noktada Kral Odası'ndan dışa açılan havalandırma kanallarına dönüyor. Ve Kral Odası'ndan çıkan güney yönündeki kanalın aslında enerji çıkışını sağlayan bir mikrodalga kanalı olduğunu, nitekim odanın duvarına açıldığı Kral Odası'na giden büyük galeri  yerdeki kesitin mikrodalga boynuz anteni biçiminde olduğunu söylüyor. Peki öbür yani kuzey yönündeki kanal neye yarıyor? Dunn bunun da uzaydan gelen atomik hidrojen emisyonlarının giriş kanalı olduğunu öne sürüyor. Yani Kuzey Kanalı aslında bir dalga kılavuzu;" görevi de Evren'deki mikrodalga hidrojen enerjisini Kral Odası'na yönlendirmek...


Kral Odası 'na giden büyük galeri


Bu noktada Kral Odası'nda birincisi Dünya ile piramidin temel frekanslarının rezonansa girmesinden doğan akustik enerji; ikincisi de granit bloklar içindeki kuvars kristallerinde piezoelektrik etkiyle oluşan elektromanyetik enerji olmak üzere iki çeşit enerjinin yoğunlaştığını görüyoruz.

Dunn bu enerjinin Kral Odası'na pompalanan hidrojen gazı tarafından emildiğini ve hidrojen atomlarının normal durumlarının (ground state) üstünde enerj ilendiğini söylüyor. Hidrojen gazının kaynağı ise Kraliçe Odası...

Kraliçe Odası'nın yapısı Kral Odası'ndan çok farklıdır. Tek katlı bir eğri çatısı var. İçinde neye yaradığı anlaşılamayan dirsekli bir niş var. Bu odanın da iki "havalandırma" kanalı var ama dışa açılmıyor!

Dunn'a göre Kraliçe Odası aslında Kral Odası'na pompalanan hidrojenin üretildiği yer; hammadde olarak güneyden sıvılaştırılmış çinko klorür (ZnCh), kuzeyden sulandırılmış hidroklorik asit (HC1) kullanılıyor. Bu ürünler kontrollü biçimde kanallardan odaya akıtılıyor ve reaksiyona girince hidrojen elde ediliyor. Ve burada bir soru çıkıyor: Kimyasal ürünler kanallara nasıl giriyor?

Dunn ürünlerin yeraltı odasında depolandığını ve oradan da dikey kanallar vasıtasıyla havalandırma kanallarına pompalandığını söylüyor. Ancak bugüne kadar ne yeraltı odasına dışarıdan ikmal yapılmasını sağlayacak bir yol, ne de yer altı odasıyla havalandırma kanalları arasında dikey bağlantılar bulundu. Öne sürülen tezin bir tek dayanağı var. 1992 yılında Prof. Jean Kerisel penetrasyon radarı ve mikrogravimetrik yöntemlerle yeraltı odasında yaptığı araştırmalarda Dunn'ın öngördüğü kanallara benzer bir takım anomalilerin olabileceğini görmüş.

Kerisel'in sözünü ettiği boşluklar var olabilir. Ancak araştırmacılar bu konuda farklı tezler öne sürüyor. Bauval Secret Chamber adlı kitabında Cize bölgesinde bugüne kadar keşfedilmemiş gizli .daireler olduğunu, bu daire (ya da dairelerde) MÖ 12.000 yıllarındaki ileri uygarlıkla ilgili bilgiler olduğunu, Kerisel'in bulduğu anomalilerin bu gizli dairelerden biri olabileceğini söylüyor.


Kraliçe Odası

Dunn'ın enerji dönüşüm santrali tezinin en zayıf tarafı kuşkusuz bu kadar komplike bir sistemden hiçbir kalıntı bulunamamasıdır. Dunn bunu sistemde bir arıza olduğu ve biriken hidrojenin patladığı, çıkan yangının her şeyi kavurup yok ettiği şeklinde açıklıyor. Son olarak da, bir zorlama daha yapıyor ve çıkan mikrodalga enerjinin bir uyduya yönlendirildiğini ve buradan olan yansımanın başka yerlerde kullanılabildiğini söylüyor. Ancak kendisi de buna dair hiçbir kanıt olmadığını ve spekülatif davrandığını kabul ediyor.


Klasik tarih yanlıları Büyük Piramidin Kufu'nun mezarı olduğunu söylüyor. Hancock ve Bauval'in mitolojiye dayalı araştırmalarına göre ise Büyük Piramit eski Mısır'daki yıldız kültünün kalıntısı... Sitchin ve Alford Büyük Piramidin uzay araçlarının inişe geçerken kullandıkları yönlendirici işaret olduğunu söylüyorlar. Dunn teknolojiden hareket ederek bu piramidin kuvvet santrali olduğunu öne sürmüş. Ancak başka yorumlar da var.
Adrian Gilbert Signs in the Sky adlı kitabında olaya metafizik açıdan bakıyor; piramidin boyutlarında bir takım mesajlar gizlendiğini ve bunların insan türünün geleceğiyle ilgili olduğunu öne sürüyor.
Olaya metafizik açıdan bakan bir başka Yeni Çağ araştırmacısı Peter Lemesurier" de piramidin yerinden ve boyutlarından yola çıkıyor.

Ancak Gilbert'inkine benzer bir sonuca varıyor ve piramidin geçmişin ve geleceğin bir kronolojisi olduğunu söylüyor.
Lemesurier'nin metafizik yorumlarına girmeden önce piramidin yapısal boyutlarını incelemekte fayda var.
Genellikle bütün otoriteler Eski Mısırlılar'in kendilerine göre bazı ölçü birimleri kullandığını kabul eder. Bu birimler "ilkel inç" ya da "kutsal kübit" gibi adlarla geçer. Lemesurier bu standart ölçülerin afaki olmadığını ve dünyanın ölçülerinden yola çıkarak saptandığını iddia ediyor. Ve kutsal kübit (kk) olarak bilinen ölçünün aslındadünyanın kutup noktasıyla merkezi arasındaki yarıçaptan kaynaklandığını ve piramidin tasarımında kullanılan temel ölçü birimi olduğunu söylüyor.
Lemesurier'ye göre ilkel inç (ii) kk'nın yirmi beşte biri oluyor, yani İngiliz inç'inden (2.54 cm) birazcık fazla.


Lemesurier'nin bu konuda öne sürdüklerine kısaca bakmak yerinde olur.
Bugün kullandığımız uzunluk birimi metredir. Fransız Devrimi sırasında tespit edilmiş olup, kutup noktasından ekvatora kadar yüzeydeki mesafenin 10 milyonda biridir. Ancak dünyanın yüzeyi engebeli olduğu için hassas bir ölçüm yapmak olanaksızdır. Nitekim daha 1795 yılında Fransız matematikçi Callet bu yöntemin yanlış olduğunu ve kutuptan dünyanın merkezine giden yarıçapın 10 milyonda birini kullanmanın daha doğru olacağını söylemişti.
1958 yılında yapılan araştırma sonucu dünyanın kutuptan merkeze olan yarıçapı 6356.75 km olarak tespit edildi. Bu rakamın 10 milyonda biri 63.5675 cm oluyor, yani Lemesurier'nin kutsal kübit ölçüsünü tutuyordu. Ve gerek kk ve gerekse 1/25'ine tekabül eden ii ölçüleri Büyük Piramidin çeşitli yerlerinde karşımıza çıkıyor. Bu nedenle de Le-mesurier piramit mimarlarının temel ölçü birimi olarak kutsal kübiti kullanmış olduklarım söyledi.
Ancak o dönemden kalma bazı cetveller bulunmuştur. Bu cetveller Lemesurier'nin kutsal kübitinden farklı bir kübit ölçüsü vermektedir. Kraliyet Kübiti3" (Royal Cubit) olarak bilinen bu ölçüyü inkar etmeyen Lemesurier, Mısırlıların ölçü birimi olarak her iki kübiti de kullanmış olduklarını öne sürdü.


Piramitlerin inşasında kullanılan taş blokların her birinin ne kadar büyük olduğu görülüyor.

Lemesurier her iki kübit ölçüsünün de Dünya'nın boyutlarından kaynaklandığını söylüyor ve ikisi arasında şöyle bir ilişki kuruyor:
1 kutsal kübit = 103 .pi sayısının karekökü / (4x365.24235) kraliyet kübiti
Burada Lemesurier'in bir hayli zorlama yaptığını görüyoruz. Ancak matematik olarak Lemesurier'nin açıkladığı ölçü birimi doğrudur ve eğer piramidin yapımında gerçekten kullanılmışsa, olay Eski Mısırlılar'ın bundan beş bin yıl önce dünyanın boyutlarını bildiğini göstermektedir.


Bu mümkün olabilir mi? Bu sorunun yanıtında üç seçenek var:

a. Mısırlı bunları kendinden önce yaşamış ve büyük bir felaket sonucu yok olmuş başka bir uygarlıktan öğrenmiştir. Bu, Atlantis yanlılarının görüşüdür.

b. Uzaydaki ileri bir uygarlığın temsilcileri dünyayı ziyaret etmiş ve Mısırlılara gerekli bilgileri vermiştir. Bu, Sitchin, Alford ve Daniken ekolünün görüşüdür.

c. Olay tesadüflerden ibarettir. Bazı kimseler kendi tezini kanıtlamak için zorlamalar yapmış, hayali bağlantılar kurmuşlardır. Bu da klasik tarihçilerin görüşüdür.


Daha önce Büyük Piramidin dizaynında ti ve 0 gibi iki evrensel oranın kullanıldığını görmüştük. Şimdi doğrudan dünyanın fiziksel boyutlarına dayalı bir ölçü birimi çıkıyor karşımıza ve Lemesurier bu ölçü biriminden yola çıkarak Büyük Piramit'in insanlığın hem geçmişini, hem de geleceğini açıklayan simgesel bir sistem olduğunu söylüyor.
Bu sistemi de kısaca şöyle anlatıyor:
"Piramit Dünya gezegeninin simgesidir. Tepetaşı 5 ucu ve 5 kenarıyla 'Büyük İnisye'yi yani Aydınlanma Çağı'nın başlangıcını simgelemektedir. Piramidin içindeki çeşitli geçitler ve odalar ise ruhun dünyadaki evrelerini yansıtmaktadır. Güneye doğru gidiş ruhun zamanla gelişmesini, kuzey yönünde yol almak ise maddeciliğe dönüşü simgeler. Aşağıya, sola ve doğuya giden geçitler insanı kötülüğe, ruhsal dejenerasyona, olumsuzluğa götürür. Bu geçitlere girenin kaderi yeniden ölümlü olarak doğmaktır. Oysa yukarıya, sağa ve batı yönüne giden geçitler insanı aydınlanmaya ve ölümsüzlüğe götürür."
Bu esaslar içinde Lemesurier piramidin içindeki bütün mimari unsurlara simgesel değerler veriyor. Örneğin havalandırma kanallarını fiziksel dünyadan ve ölümlülükten kurtuluş yollan olarak görüyor. İnşaatta kullanılan kireçtaşını zaman ve mekan boyutlarına sahip madde dünyası, granit taşları ise Tanrısallığın, ruhsal dünyanın ve ebediyetin simgesi olarak tanımlıyor.


Eski uygarlıkların bu kadar büyük ve harika eserler ortaya çıkarmış olması , ister istemez herkesi büyülemekte ve soru işaretlerine yol açmaktadır.

 

Replies
burak
burak Pardon bu MISIR PİRAMİTLERİ VE BİLİNMEYENLER - 5 olacaktı

14 years ago
loader
loader
Attachment